32. REDDEDİLMİŞ BİR UYARI

32_reddedilmiş_bir_uyarı.pdf |
Şeytan dinlerden korkmuyor, bilakis onları etkili bir şekilde kullanıyor. İnsanlar, din şekillerini sürdürürken gerçek sadakatleri olmazsa Şeytan’ın işine geliyor.
Örnek vermek istersek, Yahudiler, İsa Mesih’i reddettikten sonra kadim ayinlerini sürdürdüler. Hevesle milli gururlarını korudular. Fakat Rab aralarında değildi. Daniel’in peygamberlik sözü Mesih’in gelme zamanını o kadar kesinlikle gösterdi ki, ölümünü o kadar doğrudan doğruya ön bildirdi ki Yahudiler, peygamberlik sözünün üzerine çalışılmasını engellediler. Sonunda rabbileri, zamanını hesaplamayı çalışanların üzerine lanet koydular. Sonraki yüzyıllarda Yahudiler genelinde hâlâ tövbekârsızlıklarını sürdürüyorlar, müjdeyi kabul etmiyorlar. Gökten gelen ışığı reddetmenin sonuçları korkunçtur.
William Miller, yeni bir Hristiyan mezhebini kurmaya çalışmamıştı; mezheplere bakmaksızın herkesin kurtuluşu için çalışmıştı. Genelde, çalışmalarında ihtida edenler, çeşitli mezheplere katıldılar. O yüzden bir süreliğine çalışmaları hoş görüldü. Fakat zamanla din liderleri ve pastörler, İsa’nın ikinci geliş öğretisini reddetmeye başladılar. Kürsülerinden mesaja karşı gelmekle kalmadılar, kilise üyelerinin konudaki vaazları dinlemelerine, hatta dua toplantılarında konu üzerine konuşmalarına izin vermediler. Çok imanlı, Tanrı’nın sözünün vaaz edilmesini engellemenin ve peygamberlik sözlerini incelemeye izin vermemenin, vicdani bir husus olduğunu düşündü. Yaz 1844 yılında aşağı yukarı 50,000 kişi kiliselerinden ayrıldı.
Yıllar boyunca, Amerika’nın kiliselerinde dünyasal hayat tarzlarına uyma eğilimi gittikçe artmıştı. Fakat yazın 1844’te kiliselerde kendi din liderlerince büyük bir ruhsal düşüş fark edildi.
Philadelphia kilise pastör ve ihtiyar heyetinde yapılan bir toplantıda, yaygın olarak kullanılan bir şerhin yazarı ve kentteki önde gelen kiliselerden birinin pastörü olan Bay Barnes, “yirmi yıldır hizmette olduğunu ve son Rabb’in Sofrası’na dek, kiliseye az veya çok yeni katılımlar olmadan bu ibadeti yürütmüş olmadığını belirtti. Fakat şimdi hiçbir uyanış, hiçbir ihtida gerçekleşmiyordu, din mensuplarının lütufta geliştiklerine dair hiçbir belirti yoktu ve hiç kimse canlarının kurtuluşuyla ilgili olarak konuşmak üzere çalışma odasına gelmiyordu. İşlerin artışı ve ticaret ve üretimdeki canlandırıcı beklentiler sayesinde, dünyasal düşüncede büyük bir artış var. Tüm mezheplerde durum böyle.”--Congregational Journal [Cemaat Bülteni], 23 Mayıs 1844.
(Paragraf Referansı: Allah ve Şeytan Arasındaki Savaş sayfa 379)
İnsanlar nerede olurlarsa olsunlar, gerçeği reddederlerse, sonuç ruhsal karanlık olacak. Belki sebeplerini bilmezler, fakat ruhsal karanlık sebepsiz olmuyor.
Matta 6:22-23 “Bedenin ışığı gözdür. Gözünüz sağlamsa, bütün bedeniniz aydınlık olur. 23Gözünüz bozuksa, bütün bedeniniz karanlık olur. Buna göre, içinizdeki ‘ışık’ karanlıksa, ne korkunçtur o karanlık!”
Vahiy 14:6-7 ayetlerindeki ilk meleğin mesajı, dünya çapındaki ruhsal uyanışa işaret ederken, Rabb’in hedefi, Allah’ın halkı olma iddiasında bulunanları dünyanın yozlaştıran etkilerinden ayırmaktı. Mesaj kabul edilseydi, imanlıların, kendilerini Allah’tan uzaklaştıran günahlardan ve dünyasal davranışlardan vazgeçmelerine neden olurdu. Kendilerini alçaltarak Rabb’in huzurunda durmaya hazırlansalardı, Kutsal Ruh’un gücü aralarında görünürdü.
Fakat kiliseler genelinde ikaz kabul edilmedi. İlk olarak kilise liderleri, İsa’nın yakında gelme belirtilerini ve peygamberlik sözlerini anlamalıydılar. Ancak dünyasal hırslar yüreklerini doldurdu; Rabb’e bağlılık ve O’nun sözüne iman soğumuştu. Advent, yani, geliş öğretisi nerede verildiyse onların önyargılarını ve imansızlıklarını uyandırdı. Mesaj, genelde ruhban sınıfı olmayanlar tarafından verildiği için çok kişi ona karşı geldi. İlgili peygamberlik sözlerine karşı gelemedikleri için, zamanla peygamberlik sözlerinin mühürlenmiş ve anlaşılmaz olduğunu ileri sürdüler. Kilise üyeleri, liderlerine güvenerek mesaja kulak vermediler. Mesaj, yüreklerinin Mesih’e değil, bu dünyaya bağlı olduğunu açığa vurdu. İsa’nın ilk gelişinde, Yahudilerin karşılığı aynı değil miydi?
Doğudan gelen yıldızbilimciler, Yeruşalim’e gelip Mesih’in doğuşunu haber verdikleri zaman din bilginleri ve Ferisiler bundan tamamen habersizdiler. Mesih’le ilgili peygamberlik sözlerini bilmiyorlardı ve Mesih’i beklemiyorlardı. Dünyasal hırslar yüreklerini doldurmuş ve gözlerini kör etmişti. Sadece yabancılar ve bir avuç çoban Mesih’i bekliyordu. Yıldızbilimciler Mesih’in nerede olduğunu söyledikleri zaman rahatsız oldular. Nasıl olur da Rab bu yabancılara, Yahudi olmayanlara böyle bilgi verecek ve kendilerine vermeyecekti ki? İsa’yı ve öğrencileri sıradan insanlardılar. Bu yüzden din liderleri başta olmak üzere çok kişi İsa’yı reddetti. İnsanlar, liderlerinin söylediklerine güvendiler. İsa’nın gelişi, yüreklerinin Mesih’e değil, bu dünyaya bağlı olduğunu açığa vurdu.
İlk meleğin mesajının reddedilmesi, 1844’te kiliselerde ruhsal ölüme neden oldu.
Vahiy14:8 Ardından gelen ikinci bir melek, “Yıkıldı! Kendi azgın fuhuş şarabını bütün uluslara içiren büyük Babil yıkıldı!” diyordu.
Babil ismi, İbranicede, elementleri karıştırarak kargaşa çıkarmak demek. Kutsal Kitap’ta bu isim, çeşitli yanlış ve yoldan sapmış dinleri temsil ediyor. Vahiy kitpaçığının 17. bölümünde Babil bir kadın olarak tasvir ediliyor. Kutsal Kitap’ta Allah’ın halkı veya kilise, bazen kadın olarak sembolize ediliyor. Erdemli bir kadın pak kiliseyi, aşağılık bir kadın ise sapkın kiliseyi simgeler.
Bunula birlikte Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın, halkıyla ilişkisi bazen bir evlilik olarak betimliyor.
Yeremya 3:14 “Geri dön, ey dönek halk” diyor RAB, “Çünkü kocan benim. Birinizi kentten, ikinizi bir boydan alıp Siyon'a geri getireceğim.”
Yeni Ahit’te aynı kavramı buluyoruz.
2. Korintliler 11:2 Sizler için tanrısal bir kıskançlık duyuyorum. Çünkü sizleri el değmemiş kız gibi tek ere, Mesih'e sunmak üzere nişanladım.
Kiliseler, yüreklerini dünyasal hırslar ve zevklerle doldurarak Mesih’ten yüz çevirince Kutsal Kitap, bu durumu zinaya benzetiyor.
Yeremya 3:20 Ama bir kadın kocasına nasıl ihanet ederse, Sen de bana öyle ihanet ettin, ey İsrail halkı! Böyle diyor RAB.
Rab, İsrail’e seslenirken şöyle dedi:
Hezekiel 16:15 Ama sen güzelliğine güvendin, ününü kullanarak fahişelik ettin. Her geçene gönlünü kaptırdın, kendini teslim ettin.
Görüyoruz ki, Allah’ın halkı O’na sadık kalmazsa, bu durum fahişelik olarak nitelendirilir.
Yeni Ahit’te de bunlara benzer bir ifade var.
Yakup 4:4 Ey vefasızlar, dünyayla dostluğun Tanrı'ya düşmanlık olduğunu bilmiyor musunuz? Dünyayla dost olmak isteyen, kendini Tanrı'ya düşman eder.
Bu ayette ‘vefasızlar’ olarak tercüme edilen kelime, moichos’dur. Moichos, zina eden kimse demek. Kutsal İncil çevirisi şöyle tercüme etmiştir:
Yakup 4:4 “Ey zina işleyiciler ve fahişeler, dünya ile dostluğun Allah’a düşmanlık olduğunu bilmiyor musunuz? Onun için, her kim dünya ile dost olmak isterse, kendini Allah’a düşman eder.” [Kİ]
Vahiy 17:1-6 şöyle diyor:
Vahiy 17:1-6 Yedi tası alan yedi melekten biri gelip benimle konuştu: “Gel!” dedi. “Sana engin suların kenarında oturan büyük fahişenin çarptırılacağı cezayı göstereyim. 2 Dünya kralları onunla fuhuş yaptılar. Yeryüzünde yaşayanlar onun fuhşunun şarabıyla sarhoş oldular.” 3 Bundan sonra melek beni Ruh'un yönetiminde çöle götürdü. Orada yedi başlı, on boynuzlu, üzeri küfür niteliğinde adlarla kaplı kırmızı bir canavarın üstüne oturmuş bir kadın gördüm. 4 Kadın, mor ve kırmızı giysilere bürünmüş, altınlar, değerli taşlar, incilerle süslenmişti. Elinde iğrenç şeylerle, fuhşunun çirkeflikleriyle dolu altın bir kâse vardı. 5 Alnına şu gizemli ad yazılmıştı: BÜYÜK BABİL, DÜNYA FAHİŞELERİNİN VE İĞRENÇLİKLERİNİN ANASI 6 Kadının, kutsalların ve İsa'ya tanıklık etmiş olanların kanıyla sarhoş olduğunu gördüm. Onu görünce büyük bir şaşkınlığa düştüm.
Bununla birlikte ayet 18 şöyle söylüyor:
Vahiy 17:18 Gördüğün kadın dünya kralları üzerinde egemenlik süren büyük kenttir.
Avrupa’da yüzyıllar boyunca, kralların üzerine egemen süren güç, Roma Katolik Kilisesi’dir. “Mor ve kırmızı giysilere bürünmüş, altınlar, değerli taşlar, incilerle süslenmiş” ifadesi, Katolik Kilisesi’nin ihtişamı ve saltanat görkeminin ötesindeki debdebeyi canlı bir şekilde resmediyor. “Kadının, kutsalların ve İsa'ya tanıklık etmiş olanların kanıyla sarhoş olduğu” ifadesi, Roma Kilisesi’nin İsa’nın takipçilere karşı zalim baskısını iyice betimliyor. Babil’in dünyanın krallarıyla yasak olan ilişkisi de var. Kadim İsrail nasıl putperestlerle ilişkiye girerek fahişelik yaptıysa Babil de dünyanın krallarından destek alarak aynısını yaptı.
Babil, “fahişelerinin ve iğrençliklerinin anası”dır. Babil’in kızları, Katolik Kilisesi’nin öğretilerine ve geleneklerine uyan kiliseleri simgeliyor. Bu kiliseler, Romanın yaptığı gibi, dünyayla yasak olan ittifak kurmak için gerçeği ve Allah’ın onayını feda ediyorlar. Vahiy 14:8’de Babil yıkılmış haldedir. Demek bir zamanda Babil ayakta duruyordu ve sonradan yozlaştı. Babil’in yıkılış mesajı, son günlerde, yargı gününün gelmesinden sonra ilan ediliyor. Demek, Babil’in yıkılışı, 1844’te başlamış olan yargı gününden sonra oluyor. O zaman Vahiy 14:8’deki Babil’in yıkılışı, sadece Roma Katolik Kilisesi’ni kastetmiyor çünkü o kilise yüzyıllar önce düşmüştü. Bir de son günlerde şöyle bir çağrı var:
Vahiy 18:4 Gökten başka bir ses işittim: “Ey halkım!” diyordu. “Onun günahlarına ortak olmamak, Uğradığı belalara uğramamak için çık oradan!”
Kutsal Kitap diyor ki: son günlerde çok imanlı hâlâ Babil’dedir. İsa’nın takipçilerin çoğu nerededir şuan? Şüphe Protestan kiliselerdedir. Bu Protestan kiliseler kurulduğu zaman Allah ve gerçek adına asil bir duruş sergiliyorlardı. Çok Protestan kilise ise, Roma’nın örneğini takip ederek “dünya kralları”la fuhuş yaptılar. Bazıları bunu dünyanın beğenisini kazanmaya çalışarak bazıları ise devlet kiliseleri olarak yaptılar. Babil ismi, yani kargaşa, doğru bir şekilde bu kiliselere uygulanabilir. Bütün bunlar, öğretilerinin Kutsal Kitap’tan geldiğini ileri sürüyor yine de çok mezhep var ve birbirine farklı farklı öğretilere sahiptirler.
“Bir Roma Katolik eserinde şu iddialar yer almaktadır: ‘Roma Kilisesi azizlerle ilgili olarak putperestlikle suçlandıysa, onun kızı olan İngiliz Kilisesi de aynı suçtan mahkûmdur, zira Mesih’e adanmış bir kilisesi varsa, Meryem’e adanmış on kilisesi vardır.’ ”—Richard Challoner, The Catholic Christian Instructed [Katolik Hristiyanın Eğitimi], Önsöz, s. 21, 22.
Dr. Hopkins, “A Treatise on the Millennium [Milenyum Üzerine Bir İnceleme]” adlı eserinde şöyle bildirmektedir: “Hristiyanlık karşıtı ruhun ve uygulamaların yalnızca bugün Roma Kilisesi denen oluşumla sınırlı olduğunu düşünmek için hiçbir neden yoktur. Protestan kiliseleri kendi içlerinde Mesih karşıtı birçok unsur barındırmaktadır ve yeniden yapılanarak … yozlaşmadan ve kötülükten tamamen kurtulmuş olmaktan
çok uzaktırlar.”—Samuel Hopkins, Works [Eserler], 2. cilt, s. 328.
(Alıntılar, Allah ve Şeytan Arasındaki Savaş adlı kitaptan geliyor, sayfa 387.
Peki, kiliseler, ilk olarak nasıl yoldan saptılar? Putperestlikten yeni mühtediler kazanmak için putperestlerin uygulamalarına uyum sağladılar. Hristiyan inançlarının standartlarını indirdiler. Hristiyan dini, dünya yöneticilerinden destek aldıkça pek çok kişi sözde kabul ettiler ve kiliseye katıldılar. Ancak yüreklerinde hâlâ putperesttiler.
Protestan kiliselerde aynı şeyler yaşandı. Rabb’e sadık kalan ve reform ruhuna sahip Protestan kilise kurucular öldükçe yerlerine gelenler davayı değiştiriyorlar. Kiliseler reformcuların örnekledikleri alçakgönüllülük, özveri ve dünyayı terk etmekten büyük ölçüde uzaklaşıyor. İlk sadelik yok oluyor. Yine de kilise üyeleri, körü körüne bırakılan iman açıklamasına sımsıkı bağlı kalıyor ve kilisenin ilk büyük önderinin görebildiği ilerisindeki gerçeği kabul etmek istemiyorlar.
Babil, “kendi azgın fuhuş şarabını bütün uluslara içir”di. Bu “fuhuş şarabı” nedir? Kiliseler, dünyanın ileri gelenleriyle uygunsuz ilişki sonucunda sahte öğretileri kabul ediyorlar. Dünyayla dostluk, kilisenin imanını bozuyor ve Kutsal Kitap’ın açık en açık ifadelerine aykırı öğretileri sunarak dünyaya yozlaştırıcı bir etki bırakıyor.
Vahiy 14. bölümdeki ikinci melek mesajı, yani “Babil yıkıldı,” yaz 1844’te ilan edildi. En çok, Amerika’da bu geçerliydi, çünkü yargı mesajı en çok orada vaaz edildi ve reddedildi. Amerika’da kiliselerin çöküşü daha çok çabuk oldu. Fakat o mesaj, o zamanda tam olarak gerçekleşmedi çünkü peygamberlik sözü şunu söylüyor: “kendi azgın fuhuş şarabını bütün uluslara içir”di. Bu henüz olmadı. Dünyaya uyum ve zamanımızın deneme gerçeklerine ilgisizlik ruhu Hristiyan aleminde gittikçe ilerliyor fakat doruk noktasına henüz gelmedi. Kilise’nin dünyayla birliği bütün dünyada gerçekleşinceye dek Babil’in yıkılışı tam olmayacak. Bu değişim ilerleme kaydediyor ve Vahiy 14:8 ayetinin tam anlamıyla gerçekleşmesi gelecekte olacaktır.
Babil’i oluşturan kiliselerdeki ruhsal karanlığa ve Allah’tan uzaklaşmaya rağmen, Mesih’in gerçek izleyicilerinin büyük kısmı halen onların topluluklarında bulunuyor. Çok kişi bizim zamanımız için özel gerçekleri henüz görmemişti. Bazıları daha net bir ışık için arayıp duruyor. Bağlı oldukları kiliseler gerçekten uzaklaştıkça rahatsız oluyorlar ve sonunda bu kiliselerden bir ayrılma olacak. Gerçek imanlılar şu çağrıyı duyacak:
Vahiy 18:4 Gökten başka bir ses işittim: “Ey halkım!” diyordu. “Onun günahlarına ortak olmamak, Uğradığı belalara uğramamak için çık oradan!”
Örnek vermek istersek, Yahudiler, İsa Mesih’i reddettikten sonra kadim ayinlerini sürdürdüler. Hevesle milli gururlarını korudular. Fakat Rab aralarında değildi. Daniel’in peygamberlik sözü Mesih’in gelme zamanını o kadar kesinlikle gösterdi ki, ölümünü o kadar doğrudan doğruya ön bildirdi ki Yahudiler, peygamberlik sözünün üzerine çalışılmasını engellediler. Sonunda rabbileri, zamanını hesaplamayı çalışanların üzerine lanet koydular. Sonraki yüzyıllarda Yahudiler genelinde hâlâ tövbekârsızlıklarını sürdürüyorlar, müjdeyi kabul etmiyorlar. Gökten gelen ışığı reddetmenin sonuçları korkunçtur.
William Miller, yeni bir Hristiyan mezhebini kurmaya çalışmamıştı; mezheplere bakmaksızın herkesin kurtuluşu için çalışmıştı. Genelde, çalışmalarında ihtida edenler, çeşitli mezheplere katıldılar. O yüzden bir süreliğine çalışmaları hoş görüldü. Fakat zamanla din liderleri ve pastörler, İsa’nın ikinci geliş öğretisini reddetmeye başladılar. Kürsülerinden mesaja karşı gelmekle kalmadılar, kilise üyelerinin konudaki vaazları dinlemelerine, hatta dua toplantılarında konu üzerine konuşmalarına izin vermediler. Çok imanlı, Tanrı’nın sözünün vaaz edilmesini engellemenin ve peygamberlik sözlerini incelemeye izin vermemenin, vicdani bir husus olduğunu düşündü. Yaz 1844 yılında aşağı yukarı 50,000 kişi kiliselerinden ayrıldı.
Yıllar boyunca, Amerika’nın kiliselerinde dünyasal hayat tarzlarına uyma eğilimi gittikçe artmıştı. Fakat yazın 1844’te kiliselerde kendi din liderlerince büyük bir ruhsal düşüş fark edildi.
Philadelphia kilise pastör ve ihtiyar heyetinde yapılan bir toplantıda, yaygın olarak kullanılan bir şerhin yazarı ve kentteki önde gelen kiliselerden birinin pastörü olan Bay Barnes, “yirmi yıldır hizmette olduğunu ve son Rabb’in Sofrası’na dek, kiliseye az veya çok yeni katılımlar olmadan bu ibadeti yürütmüş olmadığını belirtti. Fakat şimdi hiçbir uyanış, hiçbir ihtida gerçekleşmiyordu, din mensuplarının lütufta geliştiklerine dair hiçbir belirti yoktu ve hiç kimse canlarının kurtuluşuyla ilgili olarak konuşmak üzere çalışma odasına gelmiyordu. İşlerin artışı ve ticaret ve üretimdeki canlandırıcı beklentiler sayesinde, dünyasal düşüncede büyük bir artış var. Tüm mezheplerde durum böyle.”--Congregational Journal [Cemaat Bülteni], 23 Mayıs 1844.
(Paragraf Referansı: Allah ve Şeytan Arasındaki Savaş sayfa 379)
İnsanlar nerede olurlarsa olsunlar, gerçeği reddederlerse, sonuç ruhsal karanlık olacak. Belki sebeplerini bilmezler, fakat ruhsal karanlık sebepsiz olmuyor.
Matta 6:22-23 “Bedenin ışığı gözdür. Gözünüz sağlamsa, bütün bedeniniz aydınlık olur. 23Gözünüz bozuksa, bütün bedeniniz karanlık olur. Buna göre, içinizdeki ‘ışık’ karanlıksa, ne korkunçtur o karanlık!”
Vahiy 14:6-7 ayetlerindeki ilk meleğin mesajı, dünya çapındaki ruhsal uyanışa işaret ederken, Rabb’in hedefi, Allah’ın halkı olma iddiasında bulunanları dünyanın yozlaştıran etkilerinden ayırmaktı. Mesaj kabul edilseydi, imanlıların, kendilerini Allah’tan uzaklaştıran günahlardan ve dünyasal davranışlardan vazgeçmelerine neden olurdu. Kendilerini alçaltarak Rabb’in huzurunda durmaya hazırlansalardı, Kutsal Ruh’un gücü aralarında görünürdü.
Fakat kiliseler genelinde ikaz kabul edilmedi. İlk olarak kilise liderleri, İsa’nın yakında gelme belirtilerini ve peygamberlik sözlerini anlamalıydılar. Ancak dünyasal hırslar yüreklerini doldurdu; Rabb’e bağlılık ve O’nun sözüne iman soğumuştu. Advent, yani, geliş öğretisi nerede verildiyse onların önyargılarını ve imansızlıklarını uyandırdı. Mesaj, genelde ruhban sınıfı olmayanlar tarafından verildiği için çok kişi ona karşı geldi. İlgili peygamberlik sözlerine karşı gelemedikleri için, zamanla peygamberlik sözlerinin mühürlenmiş ve anlaşılmaz olduğunu ileri sürdüler. Kilise üyeleri, liderlerine güvenerek mesaja kulak vermediler. Mesaj, yüreklerinin Mesih’e değil, bu dünyaya bağlı olduğunu açığa vurdu. İsa’nın ilk gelişinde, Yahudilerin karşılığı aynı değil miydi?
Doğudan gelen yıldızbilimciler, Yeruşalim’e gelip Mesih’in doğuşunu haber verdikleri zaman din bilginleri ve Ferisiler bundan tamamen habersizdiler. Mesih’le ilgili peygamberlik sözlerini bilmiyorlardı ve Mesih’i beklemiyorlardı. Dünyasal hırslar yüreklerini doldurmuş ve gözlerini kör etmişti. Sadece yabancılar ve bir avuç çoban Mesih’i bekliyordu. Yıldızbilimciler Mesih’in nerede olduğunu söyledikleri zaman rahatsız oldular. Nasıl olur da Rab bu yabancılara, Yahudi olmayanlara böyle bilgi verecek ve kendilerine vermeyecekti ki? İsa’yı ve öğrencileri sıradan insanlardılar. Bu yüzden din liderleri başta olmak üzere çok kişi İsa’yı reddetti. İnsanlar, liderlerinin söylediklerine güvendiler. İsa’nın gelişi, yüreklerinin Mesih’e değil, bu dünyaya bağlı olduğunu açığa vurdu.
İlk meleğin mesajının reddedilmesi, 1844’te kiliselerde ruhsal ölüme neden oldu.
Vahiy14:8 Ardından gelen ikinci bir melek, “Yıkıldı! Kendi azgın fuhuş şarabını bütün uluslara içiren büyük Babil yıkıldı!” diyordu.
Babil ismi, İbranicede, elementleri karıştırarak kargaşa çıkarmak demek. Kutsal Kitap’ta bu isim, çeşitli yanlış ve yoldan sapmış dinleri temsil ediyor. Vahiy kitpaçığının 17. bölümünde Babil bir kadın olarak tasvir ediliyor. Kutsal Kitap’ta Allah’ın halkı veya kilise, bazen kadın olarak sembolize ediliyor. Erdemli bir kadın pak kiliseyi, aşağılık bir kadın ise sapkın kiliseyi simgeler.
Bunula birlikte Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın, halkıyla ilişkisi bazen bir evlilik olarak betimliyor.
Yeremya 3:14 “Geri dön, ey dönek halk” diyor RAB, “Çünkü kocan benim. Birinizi kentten, ikinizi bir boydan alıp Siyon'a geri getireceğim.”
Yeni Ahit’te aynı kavramı buluyoruz.
2. Korintliler 11:2 Sizler için tanrısal bir kıskançlık duyuyorum. Çünkü sizleri el değmemiş kız gibi tek ere, Mesih'e sunmak üzere nişanladım.
Kiliseler, yüreklerini dünyasal hırslar ve zevklerle doldurarak Mesih’ten yüz çevirince Kutsal Kitap, bu durumu zinaya benzetiyor.
Yeremya 3:20 Ama bir kadın kocasına nasıl ihanet ederse, Sen de bana öyle ihanet ettin, ey İsrail halkı! Böyle diyor RAB.
Rab, İsrail’e seslenirken şöyle dedi:
Hezekiel 16:15 Ama sen güzelliğine güvendin, ününü kullanarak fahişelik ettin. Her geçene gönlünü kaptırdın, kendini teslim ettin.
Görüyoruz ki, Allah’ın halkı O’na sadık kalmazsa, bu durum fahişelik olarak nitelendirilir.
Yeni Ahit’te de bunlara benzer bir ifade var.
Yakup 4:4 Ey vefasızlar, dünyayla dostluğun Tanrı'ya düşmanlık olduğunu bilmiyor musunuz? Dünyayla dost olmak isteyen, kendini Tanrı'ya düşman eder.
Bu ayette ‘vefasızlar’ olarak tercüme edilen kelime, moichos’dur. Moichos, zina eden kimse demek. Kutsal İncil çevirisi şöyle tercüme etmiştir:
Yakup 4:4 “Ey zina işleyiciler ve fahişeler, dünya ile dostluğun Allah’a düşmanlık olduğunu bilmiyor musunuz? Onun için, her kim dünya ile dost olmak isterse, kendini Allah’a düşman eder.” [Kİ]
Vahiy 17:1-6 şöyle diyor:
Vahiy 17:1-6 Yedi tası alan yedi melekten biri gelip benimle konuştu: “Gel!” dedi. “Sana engin suların kenarında oturan büyük fahişenin çarptırılacağı cezayı göstereyim. 2 Dünya kralları onunla fuhuş yaptılar. Yeryüzünde yaşayanlar onun fuhşunun şarabıyla sarhoş oldular.” 3 Bundan sonra melek beni Ruh'un yönetiminde çöle götürdü. Orada yedi başlı, on boynuzlu, üzeri küfür niteliğinde adlarla kaplı kırmızı bir canavarın üstüne oturmuş bir kadın gördüm. 4 Kadın, mor ve kırmızı giysilere bürünmüş, altınlar, değerli taşlar, incilerle süslenmişti. Elinde iğrenç şeylerle, fuhşunun çirkeflikleriyle dolu altın bir kâse vardı. 5 Alnına şu gizemli ad yazılmıştı: BÜYÜK BABİL, DÜNYA FAHİŞELERİNİN VE İĞRENÇLİKLERİNİN ANASI 6 Kadının, kutsalların ve İsa'ya tanıklık etmiş olanların kanıyla sarhoş olduğunu gördüm. Onu görünce büyük bir şaşkınlığa düştüm.
Bununla birlikte ayet 18 şöyle söylüyor:
Vahiy 17:18 Gördüğün kadın dünya kralları üzerinde egemenlik süren büyük kenttir.
Avrupa’da yüzyıllar boyunca, kralların üzerine egemen süren güç, Roma Katolik Kilisesi’dir. “Mor ve kırmızı giysilere bürünmüş, altınlar, değerli taşlar, incilerle süslenmiş” ifadesi, Katolik Kilisesi’nin ihtişamı ve saltanat görkeminin ötesindeki debdebeyi canlı bir şekilde resmediyor. “Kadının, kutsalların ve İsa'ya tanıklık etmiş olanların kanıyla sarhoş olduğu” ifadesi, Roma Kilisesi’nin İsa’nın takipçilere karşı zalim baskısını iyice betimliyor. Babil’in dünyanın krallarıyla yasak olan ilişkisi de var. Kadim İsrail nasıl putperestlerle ilişkiye girerek fahişelik yaptıysa Babil de dünyanın krallarından destek alarak aynısını yaptı.
Babil, “fahişelerinin ve iğrençliklerinin anası”dır. Babil’in kızları, Katolik Kilisesi’nin öğretilerine ve geleneklerine uyan kiliseleri simgeliyor. Bu kiliseler, Romanın yaptığı gibi, dünyayla yasak olan ittifak kurmak için gerçeği ve Allah’ın onayını feda ediyorlar. Vahiy 14:8’de Babil yıkılmış haldedir. Demek bir zamanda Babil ayakta duruyordu ve sonradan yozlaştı. Babil’in yıkılış mesajı, son günlerde, yargı gününün gelmesinden sonra ilan ediliyor. Demek, Babil’in yıkılışı, 1844’te başlamış olan yargı gününden sonra oluyor. O zaman Vahiy 14:8’deki Babil’in yıkılışı, sadece Roma Katolik Kilisesi’ni kastetmiyor çünkü o kilise yüzyıllar önce düşmüştü. Bir de son günlerde şöyle bir çağrı var:
Vahiy 18:4 Gökten başka bir ses işittim: “Ey halkım!” diyordu. “Onun günahlarına ortak olmamak, Uğradığı belalara uğramamak için çık oradan!”
Kutsal Kitap diyor ki: son günlerde çok imanlı hâlâ Babil’dedir. İsa’nın takipçilerin çoğu nerededir şuan? Şüphe Protestan kiliselerdedir. Bu Protestan kiliseler kurulduğu zaman Allah ve gerçek adına asil bir duruş sergiliyorlardı. Çok Protestan kilise ise, Roma’nın örneğini takip ederek “dünya kralları”la fuhuş yaptılar. Bazıları bunu dünyanın beğenisini kazanmaya çalışarak bazıları ise devlet kiliseleri olarak yaptılar. Babil ismi, yani kargaşa, doğru bir şekilde bu kiliselere uygulanabilir. Bütün bunlar, öğretilerinin Kutsal Kitap’tan geldiğini ileri sürüyor yine de çok mezhep var ve birbirine farklı farklı öğretilere sahiptirler.
“Bir Roma Katolik eserinde şu iddialar yer almaktadır: ‘Roma Kilisesi azizlerle ilgili olarak putperestlikle suçlandıysa, onun kızı olan İngiliz Kilisesi de aynı suçtan mahkûmdur, zira Mesih’e adanmış bir kilisesi varsa, Meryem’e adanmış on kilisesi vardır.’ ”—Richard Challoner, The Catholic Christian Instructed [Katolik Hristiyanın Eğitimi], Önsöz, s. 21, 22.
Dr. Hopkins, “A Treatise on the Millennium [Milenyum Üzerine Bir İnceleme]” adlı eserinde şöyle bildirmektedir: “Hristiyanlık karşıtı ruhun ve uygulamaların yalnızca bugün Roma Kilisesi denen oluşumla sınırlı olduğunu düşünmek için hiçbir neden yoktur. Protestan kiliseleri kendi içlerinde Mesih karşıtı birçok unsur barındırmaktadır ve yeniden yapılanarak … yozlaşmadan ve kötülükten tamamen kurtulmuş olmaktan
çok uzaktırlar.”—Samuel Hopkins, Works [Eserler], 2. cilt, s. 328.
(Alıntılar, Allah ve Şeytan Arasındaki Savaş adlı kitaptan geliyor, sayfa 387.
Peki, kiliseler, ilk olarak nasıl yoldan saptılar? Putperestlikten yeni mühtediler kazanmak için putperestlerin uygulamalarına uyum sağladılar. Hristiyan inançlarının standartlarını indirdiler. Hristiyan dini, dünya yöneticilerinden destek aldıkça pek çok kişi sözde kabul ettiler ve kiliseye katıldılar. Ancak yüreklerinde hâlâ putperesttiler.
Protestan kiliselerde aynı şeyler yaşandı. Rabb’e sadık kalan ve reform ruhuna sahip Protestan kilise kurucular öldükçe yerlerine gelenler davayı değiştiriyorlar. Kiliseler reformcuların örnekledikleri alçakgönüllülük, özveri ve dünyayı terk etmekten büyük ölçüde uzaklaşıyor. İlk sadelik yok oluyor. Yine de kilise üyeleri, körü körüne bırakılan iman açıklamasına sımsıkı bağlı kalıyor ve kilisenin ilk büyük önderinin görebildiği ilerisindeki gerçeği kabul etmek istemiyorlar.
Babil, “kendi azgın fuhuş şarabını bütün uluslara içir”di. Bu “fuhuş şarabı” nedir? Kiliseler, dünyanın ileri gelenleriyle uygunsuz ilişki sonucunda sahte öğretileri kabul ediyorlar. Dünyayla dostluk, kilisenin imanını bozuyor ve Kutsal Kitap’ın açık en açık ifadelerine aykırı öğretileri sunarak dünyaya yozlaştırıcı bir etki bırakıyor.
Vahiy 14. bölümdeki ikinci melek mesajı, yani “Babil yıkıldı,” yaz 1844’te ilan edildi. En çok, Amerika’da bu geçerliydi, çünkü yargı mesajı en çok orada vaaz edildi ve reddedildi. Amerika’da kiliselerin çöküşü daha çok çabuk oldu. Fakat o mesaj, o zamanda tam olarak gerçekleşmedi çünkü peygamberlik sözü şunu söylüyor: “kendi azgın fuhuş şarabını bütün uluslara içir”di. Bu henüz olmadı. Dünyaya uyum ve zamanımızın deneme gerçeklerine ilgisizlik ruhu Hristiyan aleminde gittikçe ilerliyor fakat doruk noktasına henüz gelmedi. Kilise’nin dünyayla birliği bütün dünyada gerçekleşinceye dek Babil’in yıkılışı tam olmayacak. Bu değişim ilerleme kaydediyor ve Vahiy 14:8 ayetinin tam anlamıyla gerçekleşmesi gelecekte olacaktır.
Babil’i oluşturan kiliselerdeki ruhsal karanlığa ve Allah’tan uzaklaşmaya rağmen, Mesih’in gerçek izleyicilerinin büyük kısmı halen onların topluluklarında bulunuyor. Çok kişi bizim zamanımız için özel gerçekleri henüz görmemişti. Bazıları daha net bir ışık için arayıp duruyor. Bağlı oldukları kiliseler gerçekten uzaklaştıkça rahatsız oluyorlar ve sonunda bu kiliselerden bir ayrılma olacak. Gerçek imanlılar şu çağrıyı duyacak:
Vahiy 18:4 Gökten başka bir ses işittim: “Ey halkım!” diyordu. “Onun günahlarına ortak olmamak, Uğradığı belalara uğramamak için çık oradan!”