Allah’ın günahkar bir peygamberi iyi kullanabilmesi, sizin için ne kadar lütuf doludur?
Bir peygamber olsaydınız sizce daha iyi bir insan mı olurdunuz? Sizce kurtuluşunuz garanti altına alınmış olur muydu? Yaşamınızın sorunsuz ve korkulardan uzak olacağını sanıyor musunuz? Daha mutlu olur muydunuz?
Peygamberleri düşündüğümüzde, Allah’a hizmet ettikleri ve doğru olanı yaptıkları için Allah tarafından özel olarak seçilmiş kişiler aklımıza gelir. Onlara hayranlık besleriz, zira onlar Allah’ın rızasını kazanmışlar ve bunun farkında olmuşlardır. Bu yüzden onlar yüce, kutsal ve bizim çok üzerimizde gibi görünürler. En azından sıklıkla duyduğumuz şeyler bu yönde. Bir an için, tüm zamanların en büyük peygamberlerinden biri olan Musa’yı düşünelim.
“On Emir” lmini seyrettiyseniz, Kızıldeniz olayını biliyorsunuzdur. Allah Musa’ya değneğini kaldırmasını bildirdi ve sular yarılarak insanlara geçit verdi. Ayrıca Musa’nın dağın zirvesinde Allah’ın Emirleri’ni almasını da hatırlarsınız. Musa o olayları yaşayabildiğine göre, kesinlikle büyük bir adam olmalı. Ancak pek çok kişinin bilmediği, Musa’nın hayatının yalnızca muzaffer dakikalarla dolu olmadığıdır. O da sorunlardan payına düşeni almıştı.
Dersimize giriş için, İstanbul’daki Sultanahmet Camii’ne gidelim. Bu caminin hemen önünde, eskiden at meydanı, yani hipodrom olarak kullanılan alanda, büyük, granitten bir Mısır dikilitaşı bulunmaktadır. Mısır dikilitaşının İstanbul’da ne işi olduğunu merak edebilirsiniz.
Bu dikilitaş 4. yüzyılda bir zaman İstanbul sahillerine getirilerek burada bırakılmış, M.S. 390 yılında ise imparator Theodosius onu at meydanına diktirmiştir. Bazı tahminlere göre orijinal yüksekliği 60 metre kadar olan bu taşın bugün sadece 19 metresi ayakta kalmıştır. Ayrıca eskiden altın kaplı olduğu söyleniyor.
Dikilitaşın üst kısmında III. Tutmosis isimli bir Mısır Firavunu’nun adı yazılı. İstanbul’a gidecek olursanız, taşın Ayasofya’ya bakan yüzünde en yukarıda bulunan resmin, Amun–Ra isimli tanrıyla el sıkışan III. Tutmosis’e ait olduğunu görebilirsiniz. Tüm arkeologların aynı kirde olmamalarına rağmen, bu III. Tutmosis ile Musa’nın birbirlerini gayet iyi tanıdıkları yaygın bir teori. Bu dikilitaş Mısır’da dikildiğinde Musa’nın onu görmüş olması gayet kuvvetli bir ihtimal. Musa ile bu Firavun arasında ne ilişki vardı?
Zamanda geri giderek, Yusuf’un zamanından önceki Mısır tarihini araştıralım. M.Ö. 2000 yılından kısa bir süre sonra, Hiksos, ya da Çoban Krallar olarak bilinen göçebe kavimler Asya’dan gelerek Mısır’ı ele geçirdiler. Bunlar başlangıçta barbardılar ve pek çok anıtı tahrip ettiler, fakat zamanla Mısırlıların adetlerini onaylayarak kültürlerini benimsediler. Bazıları, Yusuf’un Mısır’da böylesi yüksek bir konuma gelişinin, Hiksos krallarının zamanında gerçekleştiğini düşünürler. Kendileri de yabancı olan Hiksos ulusu, bir yabancı olan Yusuf’u Mısırlılar üzerinde yetkili olarak atamakta büyük ihtimalle hiçbir sorun görmemişlerdi. Fakat büyük bir kıtlık olduğunda ve Mısırlılar yiyecek alabilmek için topraklarını ve mallarını Firavuna satmak zorunda kaldıklarında, Hiksoslu yöneticiler ile Mısırlı yurttaşlar arasında bir husumet doğmuş olabilir.
Sonunda Teb’de yerli bir Mısır prensi Hiksoslara karşı savaşmaya başladı. Ancak sonunda Hiksosları Mısır’dan sürmeyi başaran, oğlu Ahmose oldu. Ahmose’nin yeni hanedanı çok milliyetçiydi ve yeniden uluslararası şöhret ve güç kazanmakta çok başarılı oldu. Bahsettiğimiz senaryo doğru ise, İsrailliler’i köle haline getiren kral, muhtemelen 18. hanedan krallarından biriydi. Bunu Kutsal Yazılar’da, Mısır’dan Çıkış kitapçığının birinci bölüm, 5–11 ayetlerinde okuyabiliriz:
5 Yakup’un soyundan gelenler toplam yetmiş kişiydi. Yusuf zaten Mısır’daydı. 6 Zamanla Yusuf, kardeşleri ve o kuşağın hepsi öldü. 7 Ama İsrail oğulları’nın1 soyları arttı; üreyip çoğaldılar, gittikçe büyüdüler, ülke onlarla dolup taştı. 8 Sonra Yusuf hakkında bilgisi olmayan yeni bir kral Mısır’da tahta çıktı. 9 Halkına, “Bakın, İsrailliler sayıca bizden daha çok” dedi, 10 “Gelin, onlara karşı aklımızı kullanalım, yoksa daha da çoğalırlar; bir savaş çıkarsa, düşmanlarımıza katılıp bize karşı savaşır, ülkeyi terk ederler.” 11 Böylece Mısırlılar İsrailliler’in başına onları ağır işlere koşacak angaryacılar atadılar. İsrailliler ravun için Pitom ve Ramses adında ambarlı kentler yaptılar.
Allah’ın İbrahim’e, soyunun 400 yıl boyunca yabancı bir ülkede baskı göreceklerini bildirdiği, Yaratılış'ta 15:13 ayetinde bulunan peygamberlik sözünü hatırlarsınız. O peygamberlik sözü tam olarak yerine geldi. İbraniler o kadar çoğaldı ki, sonunda Firavun yeni doğan erkek İbrani çocukların öldürülmesini emretti. Bebek Musa işte bu zamanda doğdu. Öyküye Mısır’dan Çıkış 2. bölümün başlangıcından devam edelim:
1 Levili bir adam kendi oymağından bir kızla evlendi. 2 Kadın gebe kaldı ve bir erkek çocuk doğurdu. Güzel bir çocuk olduğunu görünce, onu üç ay gizledi. 3 Daha fazla gizleyemeyeceğini anlayınca, hasır bir sepet alıp katran ve ziftle sıvadı. İçine çocuğu yerleştirip Nil kıyısındaki sazlığa bıraktı. 4 Çocuğun ablası kardeşine ne olacağını görmek için uzaktan gözlüyordu. 5 O sırada ravunun kızı yıkanmak için ırmağa indi. Hizmetçileri ırmak kıyısında yürüyorlardı. Sazların arasındaki sepeti görünce, ravunun kızı onu getirmesi için hizmetçisini gönderdi. 6 Sepeti açınca ağlayan çocuğu gördü. Ona acıyarak, “Bu bir İbrani çocuğu” dedi. 7 Çocuğun ablası ravunun kızına, “Gidip bir İbrani sütnine çağırayım mı?” diye sordu, “Senin için bebeği emzirsin.” 8 Firavunun kızı, “Olur” diye yanıtladı. Kız gidip bebeğin annesini çağırdı. 9 Firavunun kızı kadına, “Bu bebeği al, benim için emzir, ücretin neyse veririm” dedi. Kadın bebeği alıp emzirdi. 10 Çocuk büyüyünce, onu geri getirdi. Firavunun kızı çocuğu evlat edindi. “Onu sudan çıkardım” diyerek adını Musa koydu.
Bir Firavunun kızı neden bir İbrani köleyi evlat edinsin? Mantıklı gelmiyor, değil mi? Aslında kendi çocuğu yok ise, mantıklı gelebilir! Öyküyü bağlamına oturtabilmek için Mısır tarihini biraz gözden geçirelim.
Hiksoslar üzerindeki büyük zaferlerine rağmen, Ahmose’nin oğlu, dolayısıyla tahtının varisi olmuyordu. Fakat bir kızı vardı, bu kız sonradan halk tabakasından biriyle evlendi. Bu sıradan kişi sonradan I. Tutmosis adıyla tanındı ve Mısır tahtının meşru varisi oldu. Fakat kral olduktan sonra, onun da oğlu olmadı. Ancak Hatşepsut adında bir kızı vardı. O günlerde yaygın olduğu üzere, I. Tutmosis’in bir metresi vardı ve onunla bir erkek evlat dünyaya getirmişti. Böylece I. Tutmosis kızı Hatşepsut’u yarım kardeşine eş olarak verdi. Bu yarım kardeş II. Tutmosis adını aldı ve babası öldüğünde tahta çıktı.
Ne yazık ki, II. Tutmosis ile Hatşepsut’un yalnızca kızları oldu. Ancak II. Tutmosis’in gayrimeşru bir oğlu oldu. II. Tutmosis öldüğünde Hatşepsut Mısır kraliçesi oldu ve bir süre başarıyla hüküm sürdü. Musa’yı nehirde bulan kızın Hatşepsut olduğu düşünülmektedir.
Kendisinden önceki her hükümdar gibi, Hatşepsut da ailesinin iktidarda olmasını istiyordu. Eğer bir oğul evlat edinirse, onu kızlarından biriyle evlendirebileceğini ve Mısır ravunu yapabileceğini düşündü. Ancak durum böyle olmadı; bu sırada meydana gelen bir devrim, Hatşepsut’u yarım kardeşinin (ve kocasının) gayrimeşru oğlunu krallıkta eş–hükümdar olarak kabul etmeye zorladı. Bu gayrimeşru oğulun adı III. Tutmosis oldu, yani İstanbul’daki dikilitaşta yazılı olan ad. III. Tutmosis’in iktidara gelişi Hatşepsut’un Musa’ya ilişkin planını bozdu ve Musa’yı ravunla büyük bir anlaşmazlığa düşürdü. III. Tutmosis, Musa’nın yaşamaya devam etmesi halinde kendini tehdit altında hissedecekti.
Yani Musa ile III. Tutmosis birbirlerini gayet yakından tanıyor olabilirlerdi. Musa sarayda yetişmişti ve savaş ve siyaset alanlarında eğitim almıştı. Kendisine hizmet eden köleleri vardı, insanlar huzurunda yere kapanıyorlardı. Mevcut olan en güzel evler, giysiler ve mücevherler o zaman emrine amadeydi. Dünyanın büyük kısmının hayranlığını kazanan parlak boyalı tapınaklarda yürüyordu. Aynı zamanda, gerçek annesinin kendisine öğrettiği gibi, kim olduğunu ve nereden geldiğini de büyük ihtimalle hatırlıyordu. Belki de Musa, bu onlarca metre yüksekliğindeki dikilitaşın tepesinden yansıyan güneşe bakarak, şunları düşünmüştü: “Ben Mısır Firavunu olmayacağım. III. Tutmosis iktidara geldi, bunu durduramam. Fakat benim halkım köle. Belki de Allah beni onları özgür kılmam için yetiştirerek bu noktaya kadar getirmiştir.” Musa’nın ne düşündüğünü bilmiyoruz, fakat ne yaptığını biliyoruz. 11–15 ayetlerini okuyarak devam edelim:
11 Musa büyüdükten sonra bir gün soydaşlarının yanına gitti. Yaptıkları ağır işleri seyrederken bir Mısırlı’nın bir İbrani’yi dövdüğünü gördü. 12 Çevresine göz gezdirdi; kimse olmadığını anlayınca, Mısırlı’yı öldürüp kuma gizledi. 13 Ertesi gün gittiğinde, iki İbrani’nin kavga ettiğini gördü. Haksız olana, “Niçin kardeşini dövüyorsun?” diye sordu. 14 Adam, “Kim seni başımıza yönetici ve yargıç atadı?” diye yanıtladı, “Mısırlı’yı öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun?” O zaman Musa korkarak, “Bu iş ortaya çıkmış!” diye düşündü. 15 Firavun olayı duyunca Musa’yı öldürtmek istedi. Ancak Musa ondan kaçıp Midyan yöresine gitti. Bir kuyunun başında oturdu.2
Bu, bir peygamberin yetişkinlik hayatı için rahatsız edici bir başlangıç. Musa artık bir katildi ve yaptığını gizlemeye çalıştı. Fakat Firavun bunu öğrendi. Belki de Musa’nın kendisinden kaçtığı Firavun, İstanbul’daki dikilitaşta adı yazılı olan III. Tutmosis’di.
Ancak Firavun kim olursa olsun, Musa büyük bir suç işlemişti ve canını kurtarmak için kaçmak zorunda kalmıştı. Musa’nın aklından ne geçiyordu? Acaba halkını kurtarma fırsatını mahvettiğini mi düşünüyordu? Yalnızca planının işe yaramadığına mı üzülmüştü, yoksa büyük bir günah işlediğini de düşünmüş müydü?
Peygamberlerin günahsız olduklarına ilişkin pek çok şey duyarız. Bu nereden geliyor? İşte Allah’ın Kutsal Sözü’nün orta yerinde, Musa’nın günahsız olması bir yana, pek çoğumuzun işlediklerinden çok daha büyük bir günah işlediğini görüyoruz. Allah neden böyle bir kişiyi peygamber olarak seçer?
Biz ne düşünmek istersek isteyelim, peygamberlerin de günah işleyebilecekleri ve işledikleri gerçek. Önceki derslerimizden birinde, İbrahim’in iki farklı olayda Sara hakkında gerçeği kısmen gizleyerek Firavunu aldattığını ve karısını büyük tehlikeye attığını öğrenmiştik. Kendisine sorulduğunda, onun kız kardeşi olduğunu söylemişti. Yakup’un ilk oğulluk hakkını ele geçirebilmek için kardeşini nasıl aldattığını da okumuştuk. Şimdi ise Musa’nın katil olduğunu görüyoruz. Allah peygamberleri yalnızca erdemlerine göre seçiyor olsaydı, bu adamların üçünü de seçmemiş olacağı çok açık. Peygamberler günah işleyebilir mi? Evet! Günahlarına rağmen, Allah bir günahkârı peygamberliğe çağırabilir mi? Şaşırtıcı ama, bu sorunun yanıtı da evet!
Musa Mısır’dan kaçtıktan sonra, Allah onu İsraillileri kölelikten kurtarmak üzere çağırmadan önce, çölde 40 yıl geçirdi. Bu 40 yıl içinde ne oldu? Kısacası, koyun güttü, kendisine Mısır prensi olma vasfını kazandıracak olan tüm bilgileri unuttu ve Allah’ın kendisini yapmak istediği türde bir önder olmayı öğrendi. Bir günahkârdan, alçakgönüllü bir Allah adamına dönüştü – yönlendirileceği şekilde davranacak olan bir adama!
Büyük hatalar işleyen bu üç peygamberde, İbrahim, Yakup ve şimdi de Musa’da, bir paralellik görüyor musunuz? Her üçü de, Allah’ın isteğini kendi çabalarıyla yerine getirmeye çalıştılar ancak sonunda büyük hatalar yaptılar. İbrahim Allah’ın oğul vaadinin gerçekleşebilmesi için Hacer’den bir çocuk yaptı. Yakup, Allah tarafından İshak’a bildirilen bir peygamberlik rüyetiyle zaten kendisine söz verilmiş olan ilk oğulluk hakkını hileyle elde etti. Şimdi ise, Musa, İsrail oğullarını Firavundan kurtarmak için cinayet işlemişti. Bunların hiçbiri Allah’ın isteği ya da tasarısı değildi. Allah, Kendi hizmetkârlarının düşüncesizce hareket eden fırsatçılar olmasını istemez. Onların sabırlı, dinlemeye ve itaat etmeye istekli olmalarını ister.
Peygamberler, Allah’ın muhteşem işler yapmak için kullandığı kişilerdir. Fakat kimi zaman Allah’ın bir peygamberi eğitmesi, hatta onu zorluklarla terbiye etmesi gerekebilir. Bu üç peygamber, İbrahim, Yakup ve Musa, kendi kirleriyle yola çıkarak kendi becerilerine güvendikleri zaman başarısız oldular. Allah onları o durumda kullanamazdı. Peki, onları terk etti mi? Hayır, tam aksine. Allah bu hatalı insanları aldı, onlara hayata ve imana dair muhteşem dersler verdi ve onları olmaları gereken kişilere çevirdi. Bazı insanlar peygamberlere haddinden fazla önem atfediyor. Onları neredeyse putlaştırıyor. Fakat gördüğümüz gibi peygamberler de insan ve hata yapıyorlar. Onlar yalnızca, Allah’ın sıra dışı işler yapmak için kullandığı sıradan insanlar. Bir örnekle bitirelim:
Gökhan, İstanbul’da büyük bir sanayi firmasında görevli dürüst bir muhasebeciydi. Bir gün, şirkete 20.000 liraya mal olan bir hata yaptığı ortaya çıktı. Patronu onu odasına çağırdı. Gökhan yavaşça patronun odasına doğru giderken, işten atılacağından emindi. Ailesini nasıl geçindireceğini düşünmeye başladı. Bu kadar pahalıya mal olan bir hata yaptıktan sonra nasıl başka bir muhasebe işi bulabilirdi ki?
Patron Gökhan’la baş başa görüştü. Bir süre sonra Gökhan masasına geri döndü.
Başkan yardımcılarından biri patronla konuşmaya gitti.
Başkan yardımcısı “Neden?” diye sordu, “Şirkete büyük miktarda para kaybettirdi.”
Patron “Çünkü” dedi, “başka birini işe alırsam aynı hatayı pekâlâ yapabilir. Fakat şimdi, aynı hatayı bir daha asla yapmayacak olan tecrübeli bir çalışanım var.”
Kimi zaman düşündüğümüzün aksine, Allah peygamberlik yapmak üzere günahsız, mükemmel insanları çağırmaz. Öyle olsaydı, hiçbir peygamber olmazdı. Hayır, Allah Kendisi olmadan çaresiz kalacak olan insanları çağırır. Musa adam öldürdükten sonra çaresiz ve umutsuz kalmıştı. Allah sıradan insanları seçerek, onları hayat ve iman dersleri ile büyük adamlar yapıyorsa, bizi de sadık erkekler ve kadınlar yapamaz mı?
Tartışma Soruları
1. İbrahim, Yakup ve Musa için, Allah’ın vaatleri ile bu vaatlerin yerine gelmesi arasında büyük bir gecikme vardı. Bu, hayatlarımızı görme şeklimiz hakkında bize ne söylüyor?
2. Musa’nın bu 40 yıl boyunca koyunları güderken kendi kendine “İşleri mahvettim. Allah beni muhteşem işler yapmak için kullanamaz. Bir şansım vardı ama artık her şey bitti” dediğini düşünüyor musunuz? Kendi kendinize hiç “Allah beni kullanamaz. Haddinden fazla hata yaptım. Yeterince iyi değilim” diye düşündüğünüz oldu mu?
3. Musa hakkındaki bu ders size cesaret veriyor mu? Allah’ın yanında, cinayete bile, af var mı?
4. Musa kadar büyük bir adamın bile günah işlemiş olduğunu düşünebilir miydiniz? O bile kusursuz bir insan değildi.
1 “İsrail oğulları” sözcüğü Eski Ahit’in orijinal metninde bulunmasına rağmen, Türkçe yeni çeviride yer almıyor. Anlamı korumak için dahil edildi.
2 Kutsal Kitap’ın yeni Türkçe çevirisinde bu sözcük, bir sonraki ayete bağlandığı için “otururken” şeklinde geçmektedir. Dersin amacı açısından ayetler buraya kadar alındığı için, anlam bozukluğu olmaması için bu şekilde yazıldı.