Allah’ın bir şeyler yapabilecekken, belki de sizin daha önceden bir şeyler yapmanızı bekliyor olabileceğini hiç düşündünüz mü?
Uzun bir seyahate çıkıyor olsaydınız ve evinizin anahtarlarını birine bırakmanız gerekseydi, kime güvenirdiniz? Ya bankamatik kartınızı ve şifrenizi, size para göndermesi için birine vermek zorunda kalsaydınız? Belki aklınıza yalnızca birkaç isim gelir. Peki, o isimleri nasıl buldunuz? Muhtemelen, o kişilerle pek çok zaman geçirmişsinizdir. Karakterlerine gerçekten güvenebilirsiniz ve her şartta ve her durumda sizin için en iyisini yapacaklarını bilirsiniz. Bu dersimizde Allah hakkında hayret verici bir şey öğreneceğiz – O bizim hayal bile edemeyeceğimiz kadar sadıktır. Tehlikeli bir dünyada, hatırlamaya değer bir bilgi!
Erzincan’da 1992 yılında bir baba, oğlu Umut’u anaokuluna götürüyordu. Umut’un babası ona geri dönerek kendisini güvenle eve götüreceğini söyledi. Eve dönerken şiddetli bir deprem oldu. Umut’un babasının kalbi dehşetle doldu ve henüz bir saat önce okulun bulunduğu yıkıntıya koştu. Her şey yerle bir olmuştu. Umut’un sınıfının yerini yaklaşık olarak hatırlıyordu ve o noktaya koştu. Hiçbir hayat belirtisi yoktu, fakat oğluna olan sevgisinden güç alarak kazmaya başladı. Orada bulunan diğer veliler feryatlarla bağırıyorlardı,
“Öldüler, hepsi öldüler! Oğullarımız, kızlarımız öldüler.”
Fakat çıplak elleriyle kazan Umut’un babası onlara seslendi,
“Gelin bana yardım edin. Oğlum Umut’a her zaman yanında olacağıma söz verdim.”
Büyük miktarda moloz yığınlarına rağmen, kazmaya devam etti. Çok geçmeden itfaiyeciler geldi. Okul alanı çok tehlikeli bir bölgedeydi. Umut’un babasına oradan ayrılması gerektiğini söylediler. Fakat o kazmaya devam etti. İnsanlar uzaktan onu izliyorlardı. Bazıları delirdiğini düşünürken, diğerleri ise yalnızca üzüntü içinde izliyorlardı. Vicdan azabıyla birbirlerine fısıldadılar,
“Bırakması gerek. Kazmaya devam etmek aptallık. Hepsi öldüler.”
Fakat Umut’un babası yalnızca kazmaya odaklanmıştı,
“Orada dikilip durmayın! Gelin bana yardım edin! Oğlum Umut’a her zaman yanında olacağıma söz verdim! Onun güvende olacağına söz verdim!”
Kanlı elleriyle kazmaya devam etti, en sonunda enkazda büyük bir oyuk açtı. Saatler geçip gidiyordu; 12 saat; 15 saat; 24 saat oldu. Polis gelerek onu götürmek istedi. Fakat o şöyle dedi,
“Kazmalıyım. Oğlum Umut orada. Ona geri döneceğimi söyledim. Lütfen kazmama yardım edin!”
Onu zorla kovmak istemediklerinden ve yardıma ihtiyaçları olduğundan kalmasına izin verdiler. Fakat kederli adama arkasından acıdılar. Birbirlerine “Delirmiş olmalı” diyorlardı.
Yirmi sekiz saat, sonra otuz saat oldu, Umut’un babası kazmaya devam etti. Otuz iki saat sonra büyük bir oyukta kazarken, bir taşı kenara çekti ve altında küçük bir boşluk buldu. Seslendi,
“Umut, Umut, Umut!”
Tam o sırada ince bir ses duydu, “Baba, baba!”
Umut ve sınıf arkadaşlarından birkaçı bu küçük boşlukta sıkışıp kalmışlardı ve hâlâ hayattaydılar. Umut kollarını babasının boynuna dolayıp şöyle dedi,
“Baba, beni almaya geleceğini biliyordum. Geri dönmeye söz vermiştin. Arkadaşlarıma her zaman benim yanımda olacağını söyledim.”
Umut babası hakkında bir şey biliyordu. Babasının ona bir söz verdiğini biliyordu, sözlerini her zaman tuttuğunu da biliyordu. Bu bilgi Umut’un inancını canlı tutmuştu. İnancı, babasının karakterinin iyiliği kadar derindi.
Bu dersimizde “gömülen” ve yardıma ihtiyacı olan başka biri hakkında bilgi edineceğiz. Bu “biri”, Allah’ın antlaşma halkıydı. İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un çocukları, Antlaşma Vaadi’nin sahipleri, kendilerini Mısırlılara esarete “gömülü” bulmuşlardı. Etrafları sıkıntılarla çevrili ve hiçbir kaçış yolu olmayan kölelerdi. Zahmetli çalışmalarına karşılık aldıkları tek ödül, sırtlarındaki yara izleriydi. Öyküyü Mısır’dan Çıkış 2. bölüm, 23–25 ayetlerinden okumaya başlayalım:
23 Aradan yıllar geçti, bu arada Mısır Kralı öldü. İsrailliler hâlâ kölelik altında inliyor, feryat ediyorlardı. Sonunda yakarışları Tanrı’ya erişti. 24 Tanrı iniltilerini duydu. İbrahim, İshak ve Yakup’la yaptığı antlaşmayı anımsadı. 25 İsrailliler’e baktı ve onlara ilgi gösterdi.
Allah bir vaatte bulunmuştu ve Umut’un babası gibi bunu tutacaktı.
Geçtiğimiz dersten, Musa’nın bir adam öldürdüğü için Mısır’dan kaçtığını ve çölde yaşamak zorunda kaldığını hatırlarsınız. Henüz çöldeyken, bilge bir adamla tanıştı, kızlarından biriyle evlendi ve iki oğlu oldu. Kırk yıl boyunca koyun güttükten sonra, Musa 80 yaşına geldi ve muhtemelen kendi kendine şunları düşündü:
“Uzun bir hayat sürdüm. Karım, iki oğlum var ve bu koyunlar ve çocuklarım ile bu çölde günlerimi tamamlamayı bekliyorum.”
Fakat bizim yapmak istedeğimiz her zaman Allah’ın yapmak istediğine uymaz! Bundan sonra neler olduğunu görmek için 3. bölüm, 2–4 ayetlerini okuyalım:
2 RAB’bin meleği bir çalıdan yükselen alevlerin içinde ona göründü. Musa baktı, çalı yanıyor, ama tükenmiyor. 3 Musa3 “Çok garip” diye düşündü, “Gidip bir bakayım, çalı neden tükenmiyor!” 4 RAB Tanrı Musa’nın yaklaştığını görünce, çalının içinden, “Musa, Musa!” diye seslendi. Musa, “Buyur!” diye yanıtladı.
Tabii ki Allah, Allah olduğu için, hepimizin adını bilir. Fakat bizzat gelerek bir insanı ziyaret etmesi çok özel bir andır. Allah Musa’nın adını biliyordu. Sizin adınızı da bildiğini biliyor muydunuz? Hepimiz bir melek ya da yanan çalı görmesek de, Allah her birimizle konuşur. Bu bazıları için yatakta sessizce yatarken gerçekleşir, kimileri içinse bir aile trajedisinin hiddetli karmaşasında. Allah durumdan, zamandan ya da yerden bağımsız olarak çağırır, zira her birimiz için bir mesajı vardır. Allah’ın Musa’ya, o bakmak için yaklaşana dek adıyla seslenmediğine dikkat ettiniz mi? Dördüncü ayeti tekrar okuyalım:
4 RAB Tanrı Musa’nın yaklaştığını görünce, çalının içinden, “Musa, Musa!” diye seslendi. Musa, “Buyur!” diye yanıtladı.
Yani Allah bizim O’na dikkat kesilmemizi bekliyor. Allah’ın, Kendisi bir şey yapmaya başlamadan önce, sizin bir şey yapmanızı bekliyor olabileceğini hiç düşündünüz mü? 5. ayetten 8. ayete kadar devam edelim:
5 Tanrı, “Fazla yaklaşma” dedi, “Çarıklarını çıkar. Çünkü bastığın yer kutsal topraktır. 6 Ben babanın Tanrısı, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısıyım.” Musa yüzünü kapadı, çünkü Tanrı’ya bakmaya korkuyordu. 7 RAB, “Halkımın Mısır’da çektiği sıkıntıyı yakından gördüm” dedi, “Angaryacılar yüzünden ettikleri feryadı duydum. Acılarını biliyorum. 8 Bu yüzden onları Mısırlıların elinden kurtarmak için geldim. O ülkeden çıkarıp geniş ve verimli topraklara, süt ve bal akan ülkeye, Kenan, Hitit, Amor, Periz, Hiv ve Yevus topraklarına götüreceğim.
Allah İbrahim’e verdiği vaadini hatırlamakla ve İsraillilerin iniltisini duymakla kalmadı, onların sorunlarını çözmeyi de tasarladı! Gerçek kahraman sorunu gören değildir; sorunu çözendir! Her ülkedeki, her partiye mensup politikacılar, sağlık, eğitim, yol ve işsizlik sorunlarının çözümünden bahsederler. Hiçbir zaman tutulmayan sözleri kaç kez duyduk? Evet, konuşmak kolaydır! Ancak sorun çözmek – gerçek liderlik işte burada kanıtlanır. Kutsal Kitap bize, Allah’ın bu sorunu çözmek istediğini bildiriyor.
Allah özet olarak şunları söylüyordu:
"Halkımın sefaletini gördüm. Sıkıntılarıyla ilgileniyorum ve onları kurtarmak için aşağıya indim!”
Allah onları kurtarmak istiyordu, çünkü kurtarmak O’nun karakterinde vardır. 1800’lü yıllarda Amerika’nın güney eyaletlerinde kölelik vardı. Köleler zaman zaman kaçarak kuzey eyaletlerine varmaya çalışırlardı. Güçlü bir siyah kadın, Harriet Tubman, “Musa” lakabını almıştı, çünkü tek başına kölenin kuzeye kaçmasına yardımcı olmuştu. Gerçek bir olayda, siyah bir adam kaçma teşebbüsünde bulunduğu için asılmak üzereydi. Birdenbire kalabalığın arasından fırlayan Harriet Tubman köleye doğru koştu, güçlü kollarıyla adamı kavradı ve onu yakındaki nehre sürüklemeye başladı. Muhafızlar ona vurmaya başladılar, fakat o güçlüydü ve adamların elinden kurtulmayı başardı. Kalabalığın arasından sıyrıldı, adamı omuzlarının üzerine aldı ve onunla birlikte yüz metre kadar koştu. Adamla birlikte bir sandala atladı ve kürek çekerek uzaklaştı. Adamın ne düşündüğünü hayal edebiliyor musunuz? Bir an darağacında bekleyerek ölüme hazırlanıyor, bir sonraki anda ise bir sandalda, özgürlüğe doğru kürek çekiyor. Herhalde sürpriz kurtarıcısına her zaman minnettar kalmıştır. Peki, sizce Harriet Tubman nasıl olup da o kölelerin hepsine yardım edebiliyordu? Güçlü karakteri sayesinde. Allah’ın karakterinin ve halkına olan ilgisinin daha da büyük olduğu fikrine siz de katılmıyor musunuz?
Şimdi, Mısır’dan Çıkış 3. bölüm, 10–15 ayetlerinde Allah Musa’ya tasarılarını açıklarken, Kutsal Kitap’ı dinleyelim: 0 Şimdi gel, halkım İsrail’i Mısır’dan çıkarmak için seni Firavuna göndereyim.” 11 Musa, “Ben kimim ki Firavuna gidip İsraillileri Mısır’dan çıkarayım?” diye karşılık verdi. 12 Tanrı, “Kuşkun olmasın, ben seninle olacağım” dedi, “Seni benim gönderdiğimin kanıtı şu olacak: Halkı Mısır’dan çıkardığın zaman bu dağda bana tapınacaksınız.” 13 Musa şöyle karşılık verdi: “İsraillilere gidip, ‘Beni size atalarınızın Tanrısı gönderdi’ dersem, ‘Adı nedir?’ diye sorabilirler. O zaman ne diyeyim?” 14 Tanrı, “Ben BEN’ İM"4 dedi, “İsraillilere de ki, ‘Beni size Ben BEN’ İM diyen gönderdi.’ 15 “İsraillilere de ki, ‘Beni size atalarınızın Tanrısı, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısı Yahve5 gönderdi.’ Sonsuza dek adım bu olacak. Kuşaklar boyunca böyle anılacağım.
Allah neden kendisini “BEN’İM” diye adlandırdı? Belki de putperest Mısırlıların “olmayan” tanrılara ibadet ettiklerini hatırlatmak içindi! Evet, o putların adları vardı, fakat onları destekleyen gerçek bir güç yoktu. Allah “BEN’İM” diyerek, Kendisinin ezelden beri var olduğunu ve sonsuza dek var olacağını açıkça ifade ediyor. Bu, şimdiki zaman kipinde bir konuşma. O, geçmişin, şu anın ve geleceğin Tanrı’sıdır!
Allah aynı zamanda Kendi karakteri hakkında bir açıklama yapıyordu. Allah Musa’ya “Ben Ben’im” dedi, zira Allah Mısır’ın, İsrail’in ve tüm Dünyanın, Kendisinin olduğunu söylediği Kişi olduğunu bilmesini istiyordu. “Ben Ben’im”, Allah hakkında hiçbir yalan, hiçbir hile, hiçbir yapmacıklık, sahtekârlık ve gizlilik olmadığını belirten bir ifadedir. Allah’ın gerçek bir merhameti vardı. Neden? Çünkü O, kim ise O’dur. O’nun gizli güdüleri yoktur. Allah vaatlerini tutar ve dostlarına sadıktır. Allah bir kurtarış planı tasarlıyordu. Neden? Kısacası, çünkü “O, kim ise O’dur.” Allah’ın karakteri % 100 dosdoğrudur. Allah’ın söyledikleri, yaptıkları ve O’nun kim olduğu % 100 uyum içindedir.
Bu sizin için ve benim için ne anlama gelmektedir? Allah’ın, söylediklerini kesinlikle yapacağına güvenebileceğimiz anlamına gelir! Allah’ın kendilerine zarar vermeyi amaçladığını düşünen ve bunu ima eden kişilerle kaç kez konuştunuz? Sanki Allah onlara gökten ateş yağdırmak istermiş de bu yüzden O’ndan kaçınmaları gerekirmiş gibi? Hayır, insanlar ateşle oynadıkları için yanarlar. Allah, Kendisi’nin yardımını arayanlara yardımcı olur. Nokta.
Eski Antlaşma’da, Yeremya peygamberin kitabında, Allah şöyle diyor:
“Çünkü sizin için düşündüğüm tasarıları biliyorum” diyor RAB. “Kötü tasarılar değil, size umutlu bir gelecek sağlayan esenlik tasarıları bunlar.”
Bunu tekrar ve dikkatle dinleyin:
“Çünkü sizin için düşündüğüm tasarıları biliyorum” diyor RAB. “Kötü tasarılar değil, size umutlu bir gelecek sağlayan esenlik tasarıları bunlar.” (Yer. 29:11)
Allah Kendi adının “Ben Ben’im” olduğunu söylediği için – Allah’ın sizin için tasarladığını söylediği iyiliğin, O’nun sizin için tüm isteği olduğunu kesin bir şekilde bilerek huzurlu olabilirsiniz. Tıpkı Umut’un babasının sözüne güvendiği gibi, biz de Allah’a güvenmeliyiz. Hayatın hangi koşulları sizi gömüyorsa, ya da kendinizi hangi “kölelik durumunda” buluyorsanız, şunu bilin: Allah kurtarıcıdır. Bundan şüphelenmeyin. O’na seslenin.
Genç bir adam üniversiteye giriş formunu dolduruyordu. Formdaki sorulardan biri şöyleydi: “Güçlü olduğunuz özellikleri sıralayın.” Genç adam şöyle yazdı:
“Kimi zaman güvenilir, yardımsever, dost canlısı, nazik, sevecen, itaatkâr, neşeli, cesur, tertipli ve saygılı olurum.”
Formdaki bir sonraki soru “Zaarflarınızı sıralayın” şeklindeydi. Genç adam bir an düşünerek şunları yazdı:
“Kimi zaman güvenilir, yardımsever, dost canlısı, nazik, sevecen, itaatkâr, neşeli, cesur, tertipli ve saygılı değilim. Hiçbirimiz mükemmel değiliz.”
Ancak, Allah mükemmel ve sadıktır. O’nun hiçbir zaafı yoktur ve mükemmelliğinin bir parçası, güvenebileceğiniz bir karakter özelliğidir.
Tartışma Soruları
1. Allah’a olan güveniniz tam mı? O’nun ailenizi ve sahip olduklarınızı gözeteceğine güveniyor musunuz?
2. Allah Musa’yı henüz Mısır’da genç bir önderken kullanmak yerine, neden 40 yıl boyunca koyun gütmesini sağladı?
3. Allah’ın söylediğini kesinlikle yapacağına tam olarak güvenebileceğinize inanıyor musunuz?
4. Musa kendisine verilen görevi yapmak için yetersiz olduğunu hissetti. Allah onun yetersizlik duygusunu nasıl yendi?
3 Ayetin yeni Türkçe çevirisinde, orijinal metinde bulunan Musa’nın adı çıkarılmış. Konunun bütünlüğünü sağlaması için eklendi.
4 “Ben’im” sözcüğü yeni Türkçe çeviride küçük har erle yazılmıştır. Ancak eski Türkçe çeviride, İngilizce ve çoğu diğer çevirilerde olduğu gibi orijinal İbranice’de bildirilen ismen ayırım önemi üzerine büyük har erle yazılmıştır. Türkçe Kutsal Kitap tercümesinde “Ben’im” olarak çevrilen sözcük, aynı zamanda “var olmak” anlamına gelir.
5 Yahve sözcüğüyle 14. ayetteki Ehye (Ben’im) sözcüğü aynı ilden (olmak ilinden) türetilir. Yahve sözcüğü genellikle RAB diye çevrilir.