Bir bina ne kadar önemlidir? Neden yapıldığına ve kimin için yapıldığına bağlıdır! En muhteşem ve en uzun süre dayanan binaların, tarih boyunca hükümdarlar için ya da dinsel amaçlı olarak yapılan binalar olduklarını söylemek abartı olmaz. İstanbul’u gezen herkes bu gerçeğe tanıklık edebilir, zira bir günde Osmanlı sultan- larının konağı olan Topkapı Sarayı’nı, Ayasofya’yı ve Sultanahmet Camii’ni rahatlıkla dolaşabilirsiniz. Topkapı Sarayı’nda çok güzel odalar olsa da, Ayasofya’nın ve Sultanahmet’in büyüklüğü, tasarımı ve ihtişamıyla hiçbir şey boy ölçüşemez. Bu da gayet uygundur, zira bu binalar taş, ahşap ve harcın çok ötesindedir; bunlar ibadet ve dua yerleridir. Evet, Allah’a ibadet için bir bina yapıldığında onu doğru biçimde yapmak için çok dikkatli olmak gerekir.
Sultanahmet Camii 1609–1616 yılları arasında inşa edildi, baş mimarı Sedefkâr Mehmet Ağa idi. Mimar Mehmet imparatorluk mimarıydı ve zamanında Türkiye’nin en meşhur mimarı Sinan’ın öğrencisiydi. Sekiz ciltlik hatıralarında yazdığına göre, başlıca ilham kaynakları Sinan’ın erken dönem eserleri ve Ayasofya idi. Binanın tek bir taşı bile konmadan önce muazzam bir planlama yapıldığını anlamak için dışarısına bir kez bakmak ve içinde biraz gezinmek yeterlidir.
Caminin temel tasarımı Sinan’ın yaptığı Şehzade Camii’ne dayalıdır, aynı şekilde kare tabanlı ve geniş avluludur. Sahının18 üzeri yükselen kubbeler ve yarı kubbeler sistemiyle örtülmüştür, bunların tepe noktasında 23,5 metre çapında ve 43 metre yüksekliğindeki ana kubbe bulunuyor. Bu kubbeler, yine Sinan tarafından yapılan Edirne’deki Selimiye Camii’nde bulunanlara benzer dört büyük l ayağıyla desteklenir.
Caminin içi İznik’ten getirilen 20.000’in üzerinde el yapımı seramik çini ile süslenmiştir. Çiniler ağırlıklı olarak kırmızı ve mavi renklerdedir ve üzerlerinde 50’den fazla farklı lâle deseni vardır. Çinilere ek olarak, 200 karmaşık tasarımlı vitray, binanın içine giren doğal ışığı süzer. Tüm bu unsurlar görkemli, sanatsal ve huzurlu bir ortam meydana getirir.
Sultan, gelenekten ayrılarak bu caminin masra arını hazineden ödemiş ve imparatorluğun en iyi tasarımcılarını görevlendirmiştir. Mehmet Ağa’dan başka, Kaşıkçı Hasan ve Mustafa Mersin Efendi çinileri tasarlamış, Seyyid Kasım Gubari ise hatları yazmıştır. Bu cami Sultan Ahmet’in en büyük başarısı olacaktı, bu nedenle Osmanlı mimarisinin başyapıtı olmasını istiyordu. Günümüz bilginlerine göre, amacını elde etti.
Peki Allah içinde ibadet edilmekten ziyade, Kendisi’nin ikâmet edeceği bir bina isterse ne yaparsınız? Neye benzerdi ve inşa etmek için ne kullanırdınız? Ve eski kölelerden oluşan göçebe bir kavim olsaydınız, böyle bir bina için malzemeleri nereden temin edebilirdiniz? Mısır’dan Çıkış 25. bölüm, 1–9 ayetlerini okuyalım ve bu soruların cevaplarını ve daha fazlasını öğrenelim:
1 RAB Musa’ya şöyle dedi: 2 “İsrailliler’e söyle, bana armağan getirsinler. Gönülden veren herkesin armağanını alın. 3 Onlardan alacağınız armağanlar şunlardır: Altın, gümüş, tunç; 4 lacivert, mor, kırmızı iplik; ince keten, keçi kılı, 5 deri19, kırmızı boyalı koç derisi, akasya ağacı, 6 kandil için zeytinyağı, mesh yağıyla güzel kokulu buhur için baharat, 7 başkâhinin efoduyla göğüslüğü için oniks ve öbür kakma taşlar. 8 Aralarında yaşamam için bana kutsal bir yer yapsınlar. 9 Konutu ve eşyalarını sana göstereceğim örneğe tıpatıp uygun yapın.”
Kutsal Kitap’ı çalışırken, Allah’ın karakteri ve amaçları hakkında pek çok şey öğrendik. Daha öğrenecek pek çok şey olması bizi şaşırtmamalı. Çölde İbrahim’le konuşan, Sodom ile Gomora üzerine hüküm yağdıran ve yanan çalıda Musa’ya görünen Allah, şimdi de Kendi halkının arasında olmak istediğini söylüyor. Kendi yaratıklarından ayrı olan Yaratıcı’nın, aynı zamanda yaratıklarının içinde mevcut olabileceği neredeyse düşünülemez. Ancak, Allah için hiçbir şey imkânsız değildir!
Ne var ki, Allah herhangi bir bina istemedi. Hatta, Kendi Konutu’nun belli bir örneğe göre yapılacağını söyledi. Eğer bir örnek varsa, bunun dayandığı bir orijinal olmalı, öyle değil mi? Ayrıca, malzemeler nereden gelecekti? Metinde, halkın bunları gönüllü sunularıyla (yani, vermeye istekli olanların verecekleriyle) sağlayacağı söyleniyor. Hatırlarsanız, Mısırlılar İsrailliler’e Mısır’dan ayrılırken pek çok şey vermişlerdi, Konut’un inşası için verilen değerli metaller ve taşların da bu armağanların sonucu oldukları kesin. Peki bütün bu malzemeyle ne yapacaklardı?
Her bir maddeye bakmadan önce, malzemeleri üç ana sınıfa ayıralım. Malzemelerin bir kısmı, Konut’un ana gövdesini meydana getirmek üzere kullanılacaktı (yani perdeler, duvarlar, destek sütunları, vs.). Diğer malzemeler Allah’a ibadet için önemli olan özel eşyaların yapımında kullanılacaktı. Diğer malzemeler ise rahip olarak hizmet verenlerin giysilerinin yapımında kullanılacaktı. Devam ederken, hem her bir maddeyi, hem de ne için kullanıldığını açıklayacağız. Ayrıca, konutun üç ana kısma ayrıldığının bilinmesi de önemli: avlu, Kutsal Yer ve En Kutsal Yer. Her bir parça eşya bu kısımlar- dan birine yerleştiriliyordu.
Sultanahmet Camii 1609–1616 yılları arasında inşa edildi, baş mimarı Sedefkâr Mehmet Ağa idi. Mimar Mehmet imparatorluk mimarıydı ve zamanında Türkiye’nin en meşhur mimarı Sinan’ın öğrencisiydi. Sekiz ciltlik hatıralarında yazdığına göre, başlıca ilham kaynakları Sinan’ın erken dönem eserleri ve Ayasofya idi. Binanın tek bir taşı bile konmadan önce muazzam bir planlama yapıldığını anlamak için dışarısına bir kez bakmak ve içinde biraz gezinmek yeterlidir.
Caminin temel tasarımı Sinan’ın yaptığı Şehzade Camii’ne dayalıdır, aynı şekilde kare tabanlı ve geniş avluludur. Sahının18 üzeri yükselen kubbeler ve yarı kubbeler sistemiyle örtülmüştür, bunların tepe noktasında 23,5 metre çapında ve 43 metre yüksekliğindeki ana kubbe bulunuyor. Bu kubbeler, yine Sinan tarafından yapılan Edirne’deki Selimiye Camii’nde bulunanlara benzer dört büyük l ayağıyla desteklenir.
Caminin içi İznik’ten getirilen 20.000’in üzerinde el yapımı seramik çini ile süslenmiştir. Çiniler ağırlıklı olarak kırmızı ve mavi renklerdedir ve üzerlerinde 50’den fazla farklı lâle deseni vardır. Çinilere ek olarak, 200 karmaşık tasarımlı vitray, binanın içine giren doğal ışığı süzer. Tüm bu unsurlar görkemli, sanatsal ve huzurlu bir ortam meydana getirir.
Sultan, gelenekten ayrılarak bu caminin masra arını hazineden ödemiş ve imparatorluğun en iyi tasarımcılarını görevlendirmiştir. Mehmet Ağa’dan başka, Kaşıkçı Hasan ve Mustafa Mersin Efendi çinileri tasarlamış, Seyyid Kasım Gubari ise hatları yazmıştır. Bu cami Sultan Ahmet’in en büyük başarısı olacaktı, bu nedenle Osmanlı mimarisinin başyapıtı olmasını istiyordu. Günümüz bilginlerine göre, amacını elde etti.
Peki Allah içinde ibadet edilmekten ziyade, Kendisi’nin ikâmet edeceği bir bina isterse ne yaparsınız? Neye benzerdi ve inşa etmek için ne kullanırdınız? Ve eski kölelerden oluşan göçebe bir kavim olsaydınız, böyle bir bina için malzemeleri nereden temin edebilirdiniz? Mısır’dan Çıkış 25. bölüm, 1–9 ayetlerini okuyalım ve bu soruların cevaplarını ve daha fazlasını öğrenelim:
1 RAB Musa’ya şöyle dedi: 2 “İsrailliler’e söyle, bana armağan getirsinler. Gönülden veren herkesin armağanını alın. 3 Onlardan alacağınız armağanlar şunlardır: Altın, gümüş, tunç; 4 lacivert, mor, kırmızı iplik; ince keten, keçi kılı, 5 deri19, kırmızı boyalı koç derisi, akasya ağacı, 6 kandil için zeytinyağı, mesh yağıyla güzel kokulu buhur için baharat, 7 başkâhinin efoduyla göğüslüğü için oniks ve öbür kakma taşlar. 8 Aralarında yaşamam için bana kutsal bir yer yapsınlar. 9 Konutu ve eşyalarını sana göstereceğim örneğe tıpatıp uygun yapın.”
Kutsal Kitap’ı çalışırken, Allah’ın karakteri ve amaçları hakkında pek çok şey öğrendik. Daha öğrenecek pek çok şey olması bizi şaşırtmamalı. Çölde İbrahim’le konuşan, Sodom ile Gomora üzerine hüküm yağdıran ve yanan çalıda Musa’ya görünen Allah, şimdi de Kendi halkının arasında olmak istediğini söylüyor. Kendi yaratıklarından ayrı olan Yaratıcı’nın, aynı zamanda yaratıklarının içinde mevcut olabileceği neredeyse düşünülemez. Ancak, Allah için hiçbir şey imkânsız değildir!
Ne var ki, Allah herhangi bir bina istemedi. Hatta, Kendi Konutu’nun belli bir örneğe göre yapılacağını söyledi. Eğer bir örnek varsa, bunun dayandığı bir orijinal olmalı, öyle değil mi? Ayrıca, malzemeler nereden gelecekti? Metinde, halkın bunları gönüllü sunularıyla (yani, vermeye istekli olanların verecekleriyle) sağlayacağı söyleniyor. Hatırlarsanız, Mısırlılar İsrailliler’e Mısır’dan ayrılırken pek çok şey vermişlerdi, Konut’un inşası için verilen değerli metaller ve taşların da bu armağanların sonucu oldukları kesin. Peki bütün bu malzemeyle ne yapacaklardı?
Her bir maddeye bakmadan önce, malzemeleri üç ana sınıfa ayıralım. Malzemelerin bir kısmı, Konut’un ana gövdesini meydana getirmek üzere kullanılacaktı (yani perdeler, duvarlar, destek sütunları, vs.). Diğer malzemeler Allah’a ibadet için önemli olan özel eşyaların yapımında kullanılacaktı. Diğer malzemeler ise rahip olarak hizmet verenlerin giysilerinin yapımında kullanılacaktı. Devam ederken, hem her bir maddeyi, hem de ne için kullanıldığını açıklayacağız. Ayrıca, konutun üç ana kısma ayrıldığının bilinmesi de önemli: avlu, Kutsal Yer ve En Kutsal Yer. Her bir parça eşya bu kısımlar- dan birine yerleştiriliyordu.
Konut’un yapısını mimarîsi ve eşyalarıyla ilgilendiğimiz için işlemiyoruz. Aksine, bu ayrıntılarda Kutsal Kitap’ın sonraki bölümlerini anlayabilmek için öğrenmemiz gereken hayatî bilgiler olduğu için işliyoruz. Birazdan okuyacağımız metinlerde bu sırların hepsi açıklanmıyor. Ancak bunları sonraki derslerimizde açmaya çalışacağız.
Özel eşyalar hakkındaki bilgileri, Mısır’dan Çıkış 25. bölüm, 10–12 ayetlerinden okuyarak başlayalım:
10 “Akasya ağacından bir sandık yapsınlar. Boyu iki buçuk,20 eni ve yüksekliği birer buçuk arşın21 olsun. 11 İçini de dışını da saf altınla kapla. Çevresine altın pervaz yap. 12 Dört altın halka döküp dört ayağına tak. İkisi bir yanda, ikisi öbür yanda olacak.”
Allah’ın ilk talimatı tahtadan bir kutu yapmak oldu. Bu kutuya sandık deniyordu ve altın kaplamalıydı. Konutun her bölümü gibi, bu kutu da Allah tarafından verilen kesin ölçülere uyularak yapılmıştı. Konut’un her bir parça eşyası ve yapısal unsuru önemliyse de, sandık en özeliydi. Kapağı ve içeriği ile ilgili bilgileri 17–22 ayetlerinde okuyalım:
17“Saf altından bir Bağışlanma Kapağı22 yap. Boyu iki buçuk, eni bir buçuk arşın olacak. 18 Kapağın iki kenarına dövme altından birer Keruv yap. 19 Keruvlar’dan birini bir kenara, öbürünü öteki kenara, kapakla tek parça halinde yap. 20 Keruvlar yukarı doğru açık kanatlarıyla kapağı örtecek. Yüzleri birbirine dönük olacak ve kapağa bakacak. 21 Kapağı sandığın üzerine, sana vereceğim taş levhaları ise sandığın içine koy. 22 Seninle orada, Levha Sandığı’nın23 üstündeki Keruvlar arasında, Bağışlanma Kapağı’nın üzerinde görüşeceğim ve İsrailliler için sana buyruklar vereceğim.”
Sandığın özel kapağına Bağışlanma Kapağı adı veriliyordu. Her iki ucunda birer Keruv, yani melek bulunan yekpare altın bir kapaktı. Meleklerin kanatları bağışlanma kapağının üzerinde bir kemer meydana getiriyordu ve yüzleri aşağıya dönüktü. Allah bu meleklerin arasında görünecek ve Musa’yla konuşacaktı. Bir anlamda buna O’nun tahtı diyebilirdiniz.
Peki meleklerin başları eğikmiş gibi aşağı doğru bakmaları neden önemliydi? Öncelikle, Allah’ın kutsallığına saygı gösteriyorlardı. Tüm yaratılış mevcudiyetini Allah’a borçludur ve biz O’na yaklaştığımızda bunu O’nun doğruluğuna saygı olarak yapmalıyız. İkinci olarak, meleklerin gözleri sandığın içindekilere, yani yasanın tanıklığına dikiliydi. Tanıklık, yani On Emir, Allah’ın İsrailliler ile yaptığı antlaşmanın temeli ve günahı yargıladığı temeldi. Aslında, konut ibadet sisteminin tümü, günahın ciddiyeti ve bağışlanma ihtiyacı üzerine kuruluydu. 23–30 ayetleriyle devam edelim:
23 “Akasya ağacından bir masa yap. Boyu iki,24 eni bir,25 yüksekliği bir buçuk arşın olacak. 24 Masayı saf altınla kapla. Çevresine
altın pervaz yap. 25 Pervazın çevresine dört parmak eninde bir kenarlık yaparak altın pervazla çevir. 26 Masa için dört altın halka yap, dört ayak üzerindeki dört köşeye yerleştir. 27 Masanın taşınması için sırıkların içinden geçeceği halkalar kenarlığa yakın olmalı. 28 Sırıkları akasya ağacından yap, altınla kapla. Masa onlarla taşınacak. 29 Masa için saf altından tabaklar, sahanlar, dökmelik sunu testileri, tasları yap. 30 Ekmekleri sürekli olarak huzuruma, masanın üzerine koyacaksın.”
Sandık ve Bağışlanma Kapağı’na, ortak adıyla Antlaşma Sandığı’na ek olarak, Allah Musa’ya bir masa yapmasını söyledi. Mayasız ekmek masası olarak bilinen bu masa da tahtadan yapılacak ve altınla kaplanacaktı, Allah’a ibadette özel bir işlevi olacaktı. Rahipler masada her zaman, İsrail (oğullarının) on iki oymağını temsilen, on iki somun mayasız ekmek bulunmasına özen göstereceklerdi. Her yedinci günde, yani Sebt Gününde, bu ekmeği yiyeceklerdi, bu onların beslenmeleri ve hayatta kalmaları için Allah’a olan bağımlılıklarını simgeliyordu. Ekmeğe ek olarak buhur için kaplar ve kaşıklar, sıvı saklamak için testiler ve ekmek için tabaklar vardı.
Taşımak için halkaları ve sırıkları olduğunu muhtemelen fark etmişsinizdir. İsrailliler’in çölde olduklarını ve Allah’ın İbrahim ile onun soyundan gelenlere vaat ettiği ülkeye doğru gitmekte olduklarını aklımızda tutmalıyız. İsrailliler ordugâhı bozup yola devam ettiklerinde, konutun da onlarla birlikte gitmesi gerekiyordu. Bu nedenle her şeyin taşınabilir olması önemliydi.
31–33 ayetlerinde belirtildiği gibi, Allah şu sözlerle devam etti:
31 “Saf altından bir kandillik yap. Ayağı, gövdesi dövme altın olsun. Çanak, tomurcuk ve çiçek motifleri kendinden olsun. 32 Kandillik üç kolu bir yanda, üç kolu öteki yanda olmak üzere altı kollu olacak. 33 Her kolda badem çiçeğini andıran üç çanak, tomurcuk ve çiçek motif bulunacak. Altı kol da aynı olacak.
Konutun penceresi yoktu, duvarları arasındaki tek ışık kaynağı bu kandillikten geliyordu. Saf altından yapılmıştı ve altı dallı bir ağaca 100 benziyordu. Her bir dalın ucunda badem çiçeği şekilli bir kap vardı. Rahipler, kapları yağ ile doldurarak yanar halde bulundurmaktan sorumluydular. Ancak tıpkı masa gibi, kandilliğin de sembolik bir amacı vardı. Sürekli olarak yanan lambalar İsrailliler’e Allah’ın her zaman onlarla birlikte olduğunu hatırlatıyordu. Ayrıca, tıpkı kandilliğin karanlık odada ışık sağladığı gibi, Allah da karanlık hayatlarımızın ışık kaynağıdır. Şimdi Mısır’dan Çıkış 26. bölüm, 1. ayeti okuyarak dikkatimizi konuta, ya da çadıra çevirelim:
1 “Tanrı’nın Konutu’nu on perdeden yap. Perdeler lacivert, mor, kırmızı iplikle özenle dokunmuş ince ketenden olsun, üzeri Keruvlar’la ustaca süslensin.”
Taştan inşa edilen pek çok tapınağın aksine, konutun iç kısımları perdelerden yapılacaktı. Bu perdeler Allah’ın Musa’ya verdiği örneğe göre tasarlanmış ve keruvlarla süslenmişlerdi. Kandillikten gelen ışık mayasız ekmek masasından yansıdığında ve mavi ve mor duvarlar arasında titreştiğinde konutun içinin ne kadar güzel olacağını ancak hayal edebiliriz. Rahipler konutun içindeyken, kendilerini muhtemelen cennette gibi hissediyorlardı. Etraflarını melekler çevirmişti ve mavi–mor renkler onlara Allah’ın yasalarını ve yüceliğini hatırlatıyordu. Fakat konutun dışı hiç bu kadar güzel değildi. Bunu Mısır’dan Çıkış 26. bölüm, 7. ve 14. ayetlerde okuyalım:
7 “Konutun üstünü kaplayacak çadır için keçi kılından on bir perde yap.” 14 “Çadır için kırmızı boyalı koç derilerinden26 bir örtü, onun üstüne de deriden başka bir örtü yap.”
Konut dışarıdan çok da sıra dışı gözükmüyordu. Hatta içerisine kıyasla epey sadeydi. Deriler yalıtım sağlıyor, sesi engelliyor ve konutun içini kuru tutuyordu. Fakat tasarımında ayrıca altta yatan bir mesaj da vardı.
Konut’un en iç kısmında, Allah’ın Bağışlanma Kapağı üzerinde göründüğü yerde en değerli metaller ve malzemeler kullanılmıştı. Ancak Bağışlanma Kapağından uzaklaştıkça malzemelerin değeri 101 düşüyordu. Buradan alacağımız ders, Allah’ın huzurunda güzellik ve paklık, O’ndan uzaklaştıkça ise yalnızca yargı ve sürekli temizlenme ihtiyacı olduğudur. Hiç yeteri kadar iyi olmadığınızı hissettiğiniz, ya da yargıdan korktuğunuz oldu mu? Demek ki Allah’a yaklaşmanız gerekiyor!
Şimdi konutun yerleşim planına bakalım ve yukarıda belirtilen maddelerin her birinin nereye konulduğu hakkında bir kir edinelim. Bunu Mısır’dan Çıkış 26. bölüm, 31–35 ayetlerinde okuyabiliriz:
31 “Lacivert, mor, kırmızı iplikle özenle dokunmuş ince ketenden bir perde yap; üzerini Keruvlar’la ustaca süsle. 32 Dört gümüş taban üstünde duran akasya ağacından altın kaplı dört direk üzerine as. Çengelleri altın olacak. 33 Perdeyi kopçaların altına asıp Levha Sandığı’nı perdenin arkasına koy. Perde Kutsal Yer’le En Kutsal Yer’i birbirinden ayıracak. 34 Bağışlanma Kapağı’nı En Kutsal Yer’de bulunan Levha Sandığı’nın üzerine koy. 35 Masayı perdenin öbür tarafına, konutun kuzeye bakan yanına yerleştir; kandilliği masanın karşısına, konutun güney tarafına koy.
Konutun içi iki bölüme ayrılmıştı. En küçük alanın adı En Kutsal Yer’di ve Antlaşma Sandığı buraya konulmuştu. Bu alanın konutun diğer bölümünden ayrılması gerekiyordu, bu nedenle iki odayı ayırmak için bir perde astılar. Perdenin, rahiplerin sürekli olarak Allah’ın huzurunda bulunmalarını engellemesi önemli bir ayrıntı. Ayrıca, bizi Allah’tan ayıran günahın bir simgesi. Bir sonraki dersimizde göreceğimiz gibi, En Kutsal Yer’e girmesine izin verilen tek kişi Başrahipti ve yılda yalnızca bir kez girebilirdi. Diğer alana Kutsal Yer deniliyordu. Mayasız ekmek masası, kandillik ve dua sunağı bu odaya konulmuştu. Ayrıca, rahiplerin işlerinin büyük bir kısmını yerine getirdiği yerdi. İsrailliler konuta hiçbir zaman girmemelerine rağmen, dış avlusunda ne olduğunu ayrıntılı olarak biliyorlardı.
Avlu beyaz keten perdelerden meydana gelen bir duvarla çevriliydi ve oraya yalnızca özel bir kapıdan girilebilirdi. Kapı, beyaz keten yerine renkli kumaştan yapılmıştı. İsrailliler Allah’a yalnızca bir yolun olduğunu ve onun bu kapıdan olduğunu biliyorlardı. İçeri girdiklerinde ise, kurbana dayalı ibadet sistemlerinin vazgeçilmez parçaları olan iki eşyayı görüyorlardı; kurban sunağı ve yıkanma kazanı.
Kapıdan girdikten sonra görülen ilk şey sunaktı. Halk kurbanlarını rahibe getiriyor, kesiyor ve sunağın üzerinde yakıyordu. Bir sonraki eşya, yıkanma kazanıydı. Kurban sunağı ile Kutsal Yerin girişi arasına yerleştirilmişti. Tanımı, Mısır’dan Çıkış 30. bölüm, 17–20 ayetlerinde bulunuyor:
17 RAB Musa’ya şöyle dedi: 18 “Yıkanmak için tunç bir kazan yap. Ayaklığı da tunçtan olacak. Buluşma Çadırı ile sunağın arasına koyup içine su doldur. 19 Harun’la oğulları ellerini, ayaklarını orada yıkayacaklar. 20 Buluşma Çadırı’na girmeden ya da RAB için yakılan sunuyu sunarak hizmet etmek üzere sunağa yaklaşmadan önce, ölmemek için ellerini, ayaklarını yıkamalılar.”
Rahiplerin temiz olması çok önemliydi. Bir kişi rahip olmadan önce törensel olarak temizlenmeliydi. Bundan sonra da, ellerini ve ayaklarını yıkamadan kurban sunamıyor ve konuta giremiyorlardı. Kurban sunmadan önce temizlenerek arınmaları önemliydi, konutun Kutsal Yerine girmeden önce de kanı yıkamaları gerekiyordu. Fakat yıkanmada aynı zamanda bir simge vardı.
Eller hizmeti ve çalışmayı, ayaklar ise üzerinde seyahat ettiğimiz hayatın yollarını simgeler. Rahipler Allah’ın temsilcileriydi, bu nedenle eylemleri kutsal ve pak olmalıydı. Böylelikle, ellerini yıkadıklarında bu onlara Allah ile insan arasında aracı ve İsrail halkı için örnek kişiler olduklarını hatırlatıyordu.
Bugün dahi pek çok kişi Allah’a dua etmeden önce yıkanır. Bunun nedeni ise sır değil. İnsanlar doğal olarak kendilerini Allah’a göre kirli ve utanç içinde hissederler. Allah’ın kutsal olduğunu, bizim ise olmadığımızı rahatlıkla görebiliriz. İsrailliler bunu biliyorlardı ve kendilerini temsil edecek özel insanların, yani rahiplerin varlığının öneminin farkındaydılar.
Tüm eşyalar, perdeler, destek sütunları ve rahip giysileri yapıldıktan sonra, Allah her bölümün hizmet için kutsanmasını istedi. O’nun Musa’ya söylediklerini Mısır’dan Çıkış 40. bölüm, 1–15 ayetlerinde okuyalım:
1 RAB Musa’ya şöyle dedi: 2 “Konutu, yani Buluşma Çadırı’nı birinci ayın ilk günü kur. 3 Levha Sandığı’nı oraya getirip perdeyle gizle. 4 Masayı içeri getir, gereken her şeyi üzerine diz. Kandilliği getirip kandillerini yak. 5 Altın buhur sunağını Levha Sandığı’nın önüne koy, konutun giriş bölümüne perdesini tak. 6 Yakmalık sunu sunağını konutun–Buluşma Çadırı’nın– giriş bölümüne koy. 7 Kazanı çadırla sunak arasına koyup içine su doldur. 8 Çadırın çevresini avluyla kapat, avlunun girişine perdesini as. 9 Sonra mesh yağıyla konutu ve içindeki bütün eşyaları meshederek kutsal kıl. Böylece konutla takımları kutsal olacak. 10 Yakmalık sunu sunağıyla takımlarını meshet, sunağı kutsal kıl. Sunak çok kutsal olacak. 11 Kazan ve kazan ayaklığını meshederek kutsal kıl. 12 Harun’la oğullarını Buluşma Çadırı’nın giriş bölümüne getirip yıka. 13 Harun’a kutsal giysileri giydir, bana kâhinlik etmesi için onu meshederek kutsal kıl. 14 Oğullarını getirip mintanları giydir. 15 Bana kâhinlik etmeleri için babaları gibi onları da meshet. Bu mesh onların kuşaklar boyu sürekli kâhin olmalarını sağlayacak.”
Konut şimdi tamamlanmıştı. Musa Allah’ın Konutunun hem inşasında, hem de adanmasında O’nun kendisine verdiği talimatları eksiksiz olarak yerine getirmişti. Bundan sonra muhteşem bir şey oldu. Bunu 34–38 ayetlerinde okuyalım:
34 O zaman bulut Buluşma Çadırı’nı kapladı ve RAB’bin görkemi konutu doldurdu. 35 Musa Buluşma Çadırı’na giremedi; çünkü bulut her yeri kaplamış, RAB’bin görkemi konutu doldurmuştu. 36 İsrailliler ancak bulut konutun üzerinden kalkınca göçerlerdi. 37 Bulut durdukça yerlerinden ayrılmaz, kalkacağı günü beklerlerdi. 38 Böylece bütün yolculuklarında konutun üzerinde gündüzün RAB’bin bulutu, gece de ateş İsrailliler’e yol gösterdi.
Bir zamanlar bir mağarada inzivada yaşayan bir keşiş varmış. Bir gün bir ziyaretçi gelerek ona sormuş,
“Neden burada tek başına yaşamakta ısrar ediyorsun? Kentte büyük bir kilise ve manastır var. Hatta ülkenin en tanınmışı. Orada yaşayarak Allah’a ibadet etmelisin.”
Keşiş, “Neden orada yaşamam gerektiğini anlamadım. İhtiyacım olan her şey burada var!” yanıtını vermiş.
“Ne demek istiyorsun? Orası dünyanın en güzel kiliselerinden biri! Sanat eserlerinin, heykellerin, yüksek tavanların ve ince sanatkârlığın eşi benzeri yok. Orasının bir Allah Evi olduğunu anlamak için bir kez bakıp görmek yeterli.”
“Bayım, beni affedin. Mağarama baktığınızda siz bir delik görüyorsunuz. Fakat burasının hâlâ dağın bir parçası olduğunu unutmayın! Allah bana ne kadar da görkemli bir saray verdi. O’nunla burada buluşuyorum.”
Konut dışarıdan bakınca çok etkileyici bir yapıda değildi. Fakat içeride, onu meydana getiren altın, bronz, ahşap ve ince ketenden daha değerli bir şey vardı. Aynı şekilde, İsrailliler de çok etkileyici değillerdi. Ellerinde bir vaatten başka bir şey olmayan, çölde yol alan eski kölelerdiler. Fakat onların, Mısırlıların tapınaklarından, saraylarından ve heykellerinden daha büyük bir şeyleri vardı. Yaratıcı Allah, Yahve, aralarında yaşıyordu. Bizim de Rabb’in evinde oturabileceğimiz zaman geldiğinde, ne büyük bir gün olacak!
Tartışma Soruları
1. Bir yere gidip, orada Allah’ın sizinle birlikte bulunduğunu hissettiğiniz oldu mu?
2. Sizce Allah neden konutun dışının sade görünmesini istemişti?
3. Sizce örnek neyin üzerine kuruluydu?
4. Sizce Allah perdenin olmasını, rahipleri Kendi huzurundan uzaklaştırmak için mi, yoksa onları korumak için mi
istemişti?
18 Sahın: Caminin ana bölümünü oluşturan geniş alan, namaz kılınan büyük salon.
19 Deri”: Yunus balığı derisi olabilir.
20 “İki buçuk arşın”: Yaklaşık 1.1 m.
21 “Bir buçuk arşın”: Yaklaşık 70 cm.
22 “Bağışlanma Kapağı” diye çevrilen İbranice “Kapporet” sözcüğü Tanrı’nın öfkesinin yatıştırıldığı, halkının günahlarının bağışlanıp Tanrı’yla barıştırıldığı özel yeri ifade ediyordu.
23 “Levha Sandığı”: Antlaşma Sandığı diye de bilinir.
24 “İki arşın”: Yaklaşık 90 cm.
25 “Bir arşın”: Yaklaşık 45 cm.
26 “Deri”: Yunus balığı derisi olabilir.
Özel eşyalar hakkındaki bilgileri, Mısır’dan Çıkış 25. bölüm, 10–12 ayetlerinden okuyarak başlayalım:
10 “Akasya ağacından bir sandık yapsınlar. Boyu iki buçuk,20 eni ve yüksekliği birer buçuk arşın21 olsun. 11 İçini de dışını da saf altınla kapla. Çevresine altın pervaz yap. 12 Dört altın halka döküp dört ayağına tak. İkisi bir yanda, ikisi öbür yanda olacak.”
Allah’ın ilk talimatı tahtadan bir kutu yapmak oldu. Bu kutuya sandık deniyordu ve altın kaplamalıydı. Konutun her bölümü gibi, bu kutu da Allah tarafından verilen kesin ölçülere uyularak yapılmıştı. Konut’un her bir parça eşyası ve yapısal unsuru önemliyse de, sandık en özeliydi. Kapağı ve içeriği ile ilgili bilgileri 17–22 ayetlerinde okuyalım:
17“Saf altından bir Bağışlanma Kapağı22 yap. Boyu iki buçuk, eni bir buçuk arşın olacak. 18 Kapağın iki kenarına dövme altından birer Keruv yap. 19 Keruvlar’dan birini bir kenara, öbürünü öteki kenara, kapakla tek parça halinde yap. 20 Keruvlar yukarı doğru açık kanatlarıyla kapağı örtecek. Yüzleri birbirine dönük olacak ve kapağa bakacak. 21 Kapağı sandığın üzerine, sana vereceğim taş levhaları ise sandığın içine koy. 22 Seninle orada, Levha Sandığı’nın23 üstündeki Keruvlar arasında, Bağışlanma Kapağı’nın üzerinde görüşeceğim ve İsrailliler için sana buyruklar vereceğim.”
Sandığın özel kapağına Bağışlanma Kapağı adı veriliyordu. Her iki ucunda birer Keruv, yani melek bulunan yekpare altın bir kapaktı. Meleklerin kanatları bağışlanma kapağının üzerinde bir kemer meydana getiriyordu ve yüzleri aşağıya dönüktü. Allah bu meleklerin arasında görünecek ve Musa’yla konuşacaktı. Bir anlamda buna O’nun tahtı diyebilirdiniz.
Peki meleklerin başları eğikmiş gibi aşağı doğru bakmaları neden önemliydi? Öncelikle, Allah’ın kutsallığına saygı gösteriyorlardı. Tüm yaratılış mevcudiyetini Allah’a borçludur ve biz O’na yaklaştığımızda bunu O’nun doğruluğuna saygı olarak yapmalıyız. İkinci olarak, meleklerin gözleri sandığın içindekilere, yani yasanın tanıklığına dikiliydi. Tanıklık, yani On Emir, Allah’ın İsrailliler ile yaptığı antlaşmanın temeli ve günahı yargıladığı temeldi. Aslında, konut ibadet sisteminin tümü, günahın ciddiyeti ve bağışlanma ihtiyacı üzerine kuruluydu. 23–30 ayetleriyle devam edelim:
23 “Akasya ağacından bir masa yap. Boyu iki,24 eni bir,25 yüksekliği bir buçuk arşın olacak. 24 Masayı saf altınla kapla. Çevresine
altın pervaz yap. 25 Pervazın çevresine dört parmak eninde bir kenarlık yaparak altın pervazla çevir. 26 Masa için dört altın halka yap, dört ayak üzerindeki dört köşeye yerleştir. 27 Masanın taşınması için sırıkların içinden geçeceği halkalar kenarlığa yakın olmalı. 28 Sırıkları akasya ağacından yap, altınla kapla. Masa onlarla taşınacak. 29 Masa için saf altından tabaklar, sahanlar, dökmelik sunu testileri, tasları yap. 30 Ekmekleri sürekli olarak huzuruma, masanın üzerine koyacaksın.”
Sandık ve Bağışlanma Kapağı’na, ortak adıyla Antlaşma Sandığı’na ek olarak, Allah Musa’ya bir masa yapmasını söyledi. Mayasız ekmek masası olarak bilinen bu masa da tahtadan yapılacak ve altınla kaplanacaktı, Allah’a ibadette özel bir işlevi olacaktı. Rahipler masada her zaman, İsrail (oğullarının) on iki oymağını temsilen, on iki somun mayasız ekmek bulunmasına özen göstereceklerdi. Her yedinci günde, yani Sebt Gününde, bu ekmeği yiyeceklerdi, bu onların beslenmeleri ve hayatta kalmaları için Allah’a olan bağımlılıklarını simgeliyordu. Ekmeğe ek olarak buhur için kaplar ve kaşıklar, sıvı saklamak için testiler ve ekmek için tabaklar vardı.
Taşımak için halkaları ve sırıkları olduğunu muhtemelen fark etmişsinizdir. İsrailliler’in çölde olduklarını ve Allah’ın İbrahim ile onun soyundan gelenlere vaat ettiği ülkeye doğru gitmekte olduklarını aklımızda tutmalıyız. İsrailliler ordugâhı bozup yola devam ettiklerinde, konutun da onlarla birlikte gitmesi gerekiyordu. Bu nedenle her şeyin taşınabilir olması önemliydi.
31–33 ayetlerinde belirtildiği gibi, Allah şu sözlerle devam etti:
31 “Saf altından bir kandillik yap. Ayağı, gövdesi dövme altın olsun. Çanak, tomurcuk ve çiçek motifleri kendinden olsun. 32 Kandillik üç kolu bir yanda, üç kolu öteki yanda olmak üzere altı kollu olacak. 33 Her kolda badem çiçeğini andıran üç çanak, tomurcuk ve çiçek motif bulunacak. Altı kol da aynı olacak.
Konutun penceresi yoktu, duvarları arasındaki tek ışık kaynağı bu kandillikten geliyordu. Saf altından yapılmıştı ve altı dallı bir ağaca 100 benziyordu. Her bir dalın ucunda badem çiçeği şekilli bir kap vardı. Rahipler, kapları yağ ile doldurarak yanar halde bulundurmaktan sorumluydular. Ancak tıpkı masa gibi, kandilliğin de sembolik bir amacı vardı. Sürekli olarak yanan lambalar İsrailliler’e Allah’ın her zaman onlarla birlikte olduğunu hatırlatıyordu. Ayrıca, tıpkı kandilliğin karanlık odada ışık sağladığı gibi, Allah da karanlık hayatlarımızın ışık kaynağıdır. Şimdi Mısır’dan Çıkış 26. bölüm, 1. ayeti okuyarak dikkatimizi konuta, ya da çadıra çevirelim:
1 “Tanrı’nın Konutu’nu on perdeden yap. Perdeler lacivert, mor, kırmızı iplikle özenle dokunmuş ince ketenden olsun, üzeri Keruvlar’la ustaca süslensin.”
Taştan inşa edilen pek çok tapınağın aksine, konutun iç kısımları perdelerden yapılacaktı. Bu perdeler Allah’ın Musa’ya verdiği örneğe göre tasarlanmış ve keruvlarla süslenmişlerdi. Kandillikten gelen ışık mayasız ekmek masasından yansıdığında ve mavi ve mor duvarlar arasında titreştiğinde konutun içinin ne kadar güzel olacağını ancak hayal edebiliriz. Rahipler konutun içindeyken, kendilerini muhtemelen cennette gibi hissediyorlardı. Etraflarını melekler çevirmişti ve mavi–mor renkler onlara Allah’ın yasalarını ve yüceliğini hatırlatıyordu. Fakat konutun dışı hiç bu kadar güzel değildi. Bunu Mısır’dan Çıkış 26. bölüm, 7. ve 14. ayetlerde okuyalım:
7 “Konutun üstünü kaplayacak çadır için keçi kılından on bir perde yap.” 14 “Çadır için kırmızı boyalı koç derilerinden26 bir örtü, onun üstüne de deriden başka bir örtü yap.”
Konut dışarıdan çok da sıra dışı gözükmüyordu. Hatta içerisine kıyasla epey sadeydi. Deriler yalıtım sağlıyor, sesi engelliyor ve konutun içini kuru tutuyordu. Fakat tasarımında ayrıca altta yatan bir mesaj da vardı.
Konut’un en iç kısmında, Allah’ın Bağışlanma Kapağı üzerinde göründüğü yerde en değerli metaller ve malzemeler kullanılmıştı. Ancak Bağışlanma Kapağından uzaklaştıkça malzemelerin değeri 101 düşüyordu. Buradan alacağımız ders, Allah’ın huzurunda güzellik ve paklık, O’ndan uzaklaştıkça ise yalnızca yargı ve sürekli temizlenme ihtiyacı olduğudur. Hiç yeteri kadar iyi olmadığınızı hissettiğiniz, ya da yargıdan korktuğunuz oldu mu? Demek ki Allah’a yaklaşmanız gerekiyor!
Şimdi konutun yerleşim planına bakalım ve yukarıda belirtilen maddelerin her birinin nereye konulduğu hakkında bir kir edinelim. Bunu Mısır’dan Çıkış 26. bölüm, 31–35 ayetlerinde okuyabiliriz:
31 “Lacivert, mor, kırmızı iplikle özenle dokunmuş ince ketenden bir perde yap; üzerini Keruvlar’la ustaca süsle. 32 Dört gümüş taban üstünde duran akasya ağacından altın kaplı dört direk üzerine as. Çengelleri altın olacak. 33 Perdeyi kopçaların altına asıp Levha Sandığı’nı perdenin arkasına koy. Perde Kutsal Yer’le En Kutsal Yer’i birbirinden ayıracak. 34 Bağışlanma Kapağı’nı En Kutsal Yer’de bulunan Levha Sandığı’nın üzerine koy. 35 Masayı perdenin öbür tarafına, konutun kuzeye bakan yanına yerleştir; kandilliği masanın karşısına, konutun güney tarafına koy.
Konutun içi iki bölüme ayrılmıştı. En küçük alanın adı En Kutsal Yer’di ve Antlaşma Sandığı buraya konulmuştu. Bu alanın konutun diğer bölümünden ayrılması gerekiyordu, bu nedenle iki odayı ayırmak için bir perde astılar. Perdenin, rahiplerin sürekli olarak Allah’ın huzurunda bulunmalarını engellemesi önemli bir ayrıntı. Ayrıca, bizi Allah’tan ayıran günahın bir simgesi. Bir sonraki dersimizde göreceğimiz gibi, En Kutsal Yer’e girmesine izin verilen tek kişi Başrahipti ve yılda yalnızca bir kez girebilirdi. Diğer alana Kutsal Yer deniliyordu. Mayasız ekmek masası, kandillik ve dua sunağı bu odaya konulmuştu. Ayrıca, rahiplerin işlerinin büyük bir kısmını yerine getirdiği yerdi. İsrailliler konuta hiçbir zaman girmemelerine rağmen, dış avlusunda ne olduğunu ayrıntılı olarak biliyorlardı.
Avlu beyaz keten perdelerden meydana gelen bir duvarla çevriliydi ve oraya yalnızca özel bir kapıdan girilebilirdi. Kapı, beyaz keten yerine renkli kumaştan yapılmıştı. İsrailliler Allah’a yalnızca bir yolun olduğunu ve onun bu kapıdan olduğunu biliyorlardı. İçeri girdiklerinde ise, kurbana dayalı ibadet sistemlerinin vazgeçilmez parçaları olan iki eşyayı görüyorlardı; kurban sunağı ve yıkanma kazanı.
Kapıdan girdikten sonra görülen ilk şey sunaktı. Halk kurbanlarını rahibe getiriyor, kesiyor ve sunağın üzerinde yakıyordu. Bir sonraki eşya, yıkanma kazanıydı. Kurban sunağı ile Kutsal Yerin girişi arasına yerleştirilmişti. Tanımı, Mısır’dan Çıkış 30. bölüm, 17–20 ayetlerinde bulunuyor:
17 RAB Musa’ya şöyle dedi: 18 “Yıkanmak için tunç bir kazan yap. Ayaklığı da tunçtan olacak. Buluşma Çadırı ile sunağın arasına koyup içine su doldur. 19 Harun’la oğulları ellerini, ayaklarını orada yıkayacaklar. 20 Buluşma Çadırı’na girmeden ya da RAB için yakılan sunuyu sunarak hizmet etmek üzere sunağa yaklaşmadan önce, ölmemek için ellerini, ayaklarını yıkamalılar.”
Rahiplerin temiz olması çok önemliydi. Bir kişi rahip olmadan önce törensel olarak temizlenmeliydi. Bundan sonra da, ellerini ve ayaklarını yıkamadan kurban sunamıyor ve konuta giremiyorlardı. Kurban sunmadan önce temizlenerek arınmaları önemliydi, konutun Kutsal Yerine girmeden önce de kanı yıkamaları gerekiyordu. Fakat yıkanmada aynı zamanda bir simge vardı.
Eller hizmeti ve çalışmayı, ayaklar ise üzerinde seyahat ettiğimiz hayatın yollarını simgeler. Rahipler Allah’ın temsilcileriydi, bu nedenle eylemleri kutsal ve pak olmalıydı. Böylelikle, ellerini yıkadıklarında bu onlara Allah ile insan arasında aracı ve İsrail halkı için örnek kişiler olduklarını hatırlatıyordu.
Bugün dahi pek çok kişi Allah’a dua etmeden önce yıkanır. Bunun nedeni ise sır değil. İnsanlar doğal olarak kendilerini Allah’a göre kirli ve utanç içinde hissederler. Allah’ın kutsal olduğunu, bizim ise olmadığımızı rahatlıkla görebiliriz. İsrailliler bunu biliyorlardı ve kendilerini temsil edecek özel insanların, yani rahiplerin varlığının öneminin farkındaydılar.
Tüm eşyalar, perdeler, destek sütunları ve rahip giysileri yapıldıktan sonra, Allah her bölümün hizmet için kutsanmasını istedi. O’nun Musa’ya söylediklerini Mısır’dan Çıkış 40. bölüm, 1–15 ayetlerinde okuyalım:
1 RAB Musa’ya şöyle dedi: 2 “Konutu, yani Buluşma Çadırı’nı birinci ayın ilk günü kur. 3 Levha Sandığı’nı oraya getirip perdeyle gizle. 4 Masayı içeri getir, gereken her şeyi üzerine diz. Kandilliği getirip kandillerini yak. 5 Altın buhur sunağını Levha Sandığı’nın önüne koy, konutun giriş bölümüne perdesini tak. 6 Yakmalık sunu sunağını konutun–Buluşma Çadırı’nın– giriş bölümüne koy. 7 Kazanı çadırla sunak arasına koyup içine su doldur. 8 Çadırın çevresini avluyla kapat, avlunun girişine perdesini as. 9 Sonra mesh yağıyla konutu ve içindeki bütün eşyaları meshederek kutsal kıl. Böylece konutla takımları kutsal olacak. 10 Yakmalık sunu sunağıyla takımlarını meshet, sunağı kutsal kıl. Sunak çok kutsal olacak. 11 Kazan ve kazan ayaklığını meshederek kutsal kıl. 12 Harun’la oğullarını Buluşma Çadırı’nın giriş bölümüne getirip yıka. 13 Harun’a kutsal giysileri giydir, bana kâhinlik etmesi için onu meshederek kutsal kıl. 14 Oğullarını getirip mintanları giydir. 15 Bana kâhinlik etmeleri için babaları gibi onları da meshet. Bu mesh onların kuşaklar boyu sürekli kâhin olmalarını sağlayacak.”
Konut şimdi tamamlanmıştı. Musa Allah’ın Konutunun hem inşasında, hem de adanmasında O’nun kendisine verdiği talimatları eksiksiz olarak yerine getirmişti. Bundan sonra muhteşem bir şey oldu. Bunu 34–38 ayetlerinde okuyalım:
34 O zaman bulut Buluşma Çadırı’nı kapladı ve RAB’bin görkemi konutu doldurdu. 35 Musa Buluşma Çadırı’na giremedi; çünkü bulut her yeri kaplamış, RAB’bin görkemi konutu doldurmuştu. 36 İsrailliler ancak bulut konutun üzerinden kalkınca göçerlerdi. 37 Bulut durdukça yerlerinden ayrılmaz, kalkacağı günü beklerlerdi. 38 Böylece bütün yolculuklarında konutun üzerinde gündüzün RAB’bin bulutu, gece de ateş İsrailliler’e yol gösterdi.
Bir zamanlar bir mağarada inzivada yaşayan bir keşiş varmış. Bir gün bir ziyaretçi gelerek ona sormuş,
“Neden burada tek başına yaşamakta ısrar ediyorsun? Kentte büyük bir kilise ve manastır var. Hatta ülkenin en tanınmışı. Orada yaşayarak Allah’a ibadet etmelisin.”
Keşiş, “Neden orada yaşamam gerektiğini anlamadım. İhtiyacım olan her şey burada var!” yanıtını vermiş.
“Ne demek istiyorsun? Orası dünyanın en güzel kiliselerinden biri! Sanat eserlerinin, heykellerin, yüksek tavanların ve ince sanatkârlığın eşi benzeri yok. Orasının bir Allah Evi olduğunu anlamak için bir kez bakıp görmek yeterli.”
“Bayım, beni affedin. Mağarama baktığınızda siz bir delik görüyorsunuz. Fakat burasının hâlâ dağın bir parçası olduğunu unutmayın! Allah bana ne kadar da görkemli bir saray verdi. O’nunla burada buluşuyorum.”
Konut dışarıdan bakınca çok etkileyici bir yapıda değildi. Fakat içeride, onu meydana getiren altın, bronz, ahşap ve ince ketenden daha değerli bir şey vardı. Aynı şekilde, İsrailliler de çok etkileyici değillerdi. Ellerinde bir vaatten başka bir şey olmayan, çölde yol alan eski kölelerdiler. Fakat onların, Mısırlıların tapınaklarından, saraylarından ve heykellerinden daha büyük bir şeyleri vardı. Yaratıcı Allah, Yahve, aralarında yaşıyordu. Bizim de Rabb’in evinde oturabileceğimiz zaman geldiğinde, ne büyük bir gün olacak!
Tartışma Soruları
1. Bir yere gidip, orada Allah’ın sizinle birlikte bulunduğunu hissettiğiniz oldu mu?
2. Sizce Allah neden konutun dışının sade görünmesini istemişti?
3. Sizce örnek neyin üzerine kuruluydu?
4. Sizce Allah perdenin olmasını, rahipleri Kendi huzurundan uzaklaştırmak için mi, yoksa onları korumak için mi
istemişti?
18 Sahın: Caminin ana bölümünü oluşturan geniş alan, namaz kılınan büyük salon.
19 Deri”: Yunus balığı derisi olabilir.
20 “İki buçuk arşın”: Yaklaşık 1.1 m.
21 “Bir buçuk arşın”: Yaklaşık 70 cm.
22 “Bağışlanma Kapağı” diye çevrilen İbranice “Kapporet” sözcüğü Tanrı’nın öfkesinin yatıştırıldığı, halkının günahlarının bağışlanıp Tanrı’yla barıştırıldığı özel yeri ifade ediyordu.
23 “Levha Sandığı”: Antlaşma Sandığı diye de bilinir.
24 “İki arşın”: Yaklaşık 90 cm.
25 “Bir arşın”: Yaklaşık 45 cm.
26 “Deri”: Yunus balığı derisi olabilir.