Günümüzde, zamanımızı ve düşüncelerimizi meşgul eden pek çok şey var. Gerçekten, hayatta kalmaya çalışmakla o kadar meşgulüz ki, başka bir şey düşünmeye zamanımız olmuyor. Fakat bir dakika durarak birkaç soru üzerinde düşünelim. Bunlar belki hiç aklınıza gelmeyen sorulardır. Fakat bu dersimizin sonunda, son derece önemli olduklarını anlayabilirsiniz.
Toplumumuz kurbana neden bu kadar düşkün? Yeni binaları açmak ve bayramları kutlamak için neden hayvanları öldürüyoruz? Dahası, neden dünyadaki kültürlerden çoğu bir noktada hayvan kurban etmişlerdir? Kan dökülmesinde önemli bir şey mi var, yoksa yalnızca barbarca bir uygulama, diğer yönlerden modern olan bir ulusun üzerindeki bir leke mi? Benzer sorular soran bir çocuğun öyküsüyle başlayalım.
Mert orada durarak, daha önce defalarca kez gördüğü anı bekliyordu. Dedesi bıçağı alıp koyuna doğru yürürken, o güne kadar olan olayları zihninde canlandırdı.
Anne–babasını koyunun kaç para olacağını ve nereden alacaklarını konuşurken duyduğunu hatırladı. Büyükanne ve büyükbabasının köyüne giderek koyunu oradaki bir çiftlikten aldıklarını hatırladı. Bazı koyunlar beyaz, bazıları boz, bazılarıysa kahverengiydi. Mert nedenini bilmiyordu, ancak dedesi koyunun sağlıklı ve temiz olmasının önemli olduğunu söylemişti. En güzelini seçmiş ve onunla birlikte eve yürümüşlerdi. Koyunu bağladıklarında, Mert 107 onun kesileceği günü düşünmüştü. Tüm aile bir araya gelecekti ve pek çok yiyecek olacaktı.
Mert’in zihni birden şimdiki zamana döndü ve dedesine odaklandı. Dedesi koyunu kesmek için elini uzattığında, Mert ona sordu.
“Dede, neden her yıl koyun kesiyoruz?” Dedesi durakladı ve yanıt verdi:
“ İbrahim’in oğlunu kurban etmeye gönüllü olmasını anmak için yapıyoruz. Allah İbrahim’e böyle yapmasını söyledi ve o itaat etti. Fakat oğlunu kurban etmeden hemen önce, Allah bir koyun gönderdi. Bu hikâyeyi daha önce dinlemiştin, neden tekrar soruyorsun ki?” dedi ve koyunun üzerine eğildi.
“Öyleyse Allah neden İbrahim’den oğlunu kurban etmesini istedi? Bu pek doğru görünmüyor!”
“Söylemek zor. Allah’ın yaptığı her şeyi anlayamayız.”
Mert’in dedesi bunları söyledikten sonra koyunun boğazını kesti. Koyun orada kasılarak yatarken ve kanı dökülürken, Mert sordu:
“İlk kurban kesen kişi İbrahim miydi?”
“Hayır. Tufandan sonra Nuh da ailesinin hayatını kurtardığı için Allah’a kurban kesmişti.”
Mert, “ Nuh kurbanı nereden öğrenmişti?” diye sordu.
Uzun bir sessizlik oldu ve Mert’in dedesi koyunu temizleyerek eti parçalamaya başladı.
İyi bir soru iyi bir yanıtı hak eder, Mert’in son sorusu da çok iyiydi. Aslında bu sorunun yanıtını öğrenmek için Aden Bahçesine geri dönmemiz gerekiyor. Adem ile Havva günah işlediklerinde Allah onları bahçeden çıkardı. Fakat Kutsal Yazılar’a dikkatli bakarsanız, çıkmadan önce Allah’ın onlara hayvan derisinden giysiler verdiğini görürsünüz (Yaratılış 3:21). Bir hayvanın derisini onu öldürmeden nasıl alabilirsiniz? Cevap, bunu yapamazsınız. İnsanın hayvan kurban etmeye ilk başlaması budur. Allah’ın Adem’e kurbanla ilgili özel talimatlar vermesinden sonra, bu kurallar nesilden nesile geçti, Habil, Nuh ve daha sonra İbrahim bu nedenle hayvan kurban ettiler. Böylece, Adem ile Havva günah işlemeden önce öldürme ve kurban etme olmadığını görüyoruz. Fakat dünyaya günah girdikten sonra hayvan kurbanlığı başladı. Başka bir deyişle, günah ile hayvan kurbanlığı arasında doğrudan bir bağlantı vardır.
Önceki derslerimizde Allah’ın İbrahim’le, İshak’la, Yakup’la ve onların soyundan gelenlerle yaptığı antlaşmayı öğrenmiştik. Bu antlaşmanın sonsuza dek sürecek bir antlaşma olduğunu ve Allah’ın amacının ya da isteğinin tüm dünyayı kutsamak olduğunu gördük. Belki dikkatinizi çekmemiştir, ancak antlaşma ne zaman başka bir kişiye geçse, Allah’a bir kurban sundular. Fakat korkunç bir şey oldu, Yakup’un soyundan gelenler Mısır’da köle edildiler ve 400 yıldan uzun bir süre Allah’ın atalarından onlara aktardığı bilginin büyük kısmını unuttular. Böylece, onları kölelikten kurtararak Mısır’dan çıkardıktan sonra, Allah’ın onlara yaşamayı, sevmeyi ve ibadet etmeyi öğretmesi gerekiyordu. Kurban ise bu ibadetin çok önemli bir bölümüydü.
Genel olarak, kurban üç durumda kesilir: bir antlaşmayı kesinleştirmek, şükran sunmak ve günaha kefaret etmek için. Ancak zorunlu olan yalnızca günah kurbanıydı. Bu kurbanın da üç türü vardı: günlük, kişisel ve yıllık. Bu dersimizde yalnızca kişisel ve yıllık kurbanı işleyeceğiz. Kişisel günah kurbanını Levililer 4. bölüm, 27–31 ayetlerinde belirtildiği üzere kısaca açıklayarak başlayalım:
27 “Eğer halktan biri RAB’bin buyruklarından birinde yasak olanı yapar, bilmeden günah işlerse, suçlu sayılır. 28 İşlediği günah kendisine açıklanırsa, günahından ötürü sunu olarak kusursuz bir dişi keçi getirmeli. 29 Elini günah sunusunun başına koymalı ve yakmalık sunuların kesildiği yerde onu kesmeli. 30 Kâhin sununun kanına parmağını batırıp yakmalık sunu sunağının boynuzlarına sürecek. Artakalan kanı sunağın dibine dökecek. 31 Kişi keçinin bütün yağını, esenlik kurbanında olduğu gibi ayıracak. Kâhin RAB’bi hoşnut eden koku olarak onu sunakta yakacak, kişinin günahını bağışlatacak ve kişi bağışlanacak.
Bir kişi günah işlediğinde, günahı için kurban sunması kendi sorumluluğundaydı. Rahibe sağlıklı, kusursuz bir dişi keçi (ya da 32. ayete göre koyun) getirerek, başı üzerine günahlarını itiraf etmeliydi. Esas itibariyle, o kişinin günahları keçiye aktarılıyordu ve keçi onun günahlarının bedelini ödüyordu. Bu, Yakmalık Sunu Sunağında, rahibin o kişi ile Allah arasında arabuluculuk hizmeti görmesiyle yapılıyordu. Rahip bundan sonra hayvanı kurban ediyor ve sunak üzerinde yakıyordu. Olayı gözümüzde canlandıralım.
Bir kişi günah işliyor, günah işlediğini biliyor, günahtan tövbe ediyor ve bağışlanmak istiyor. Böylece Allah’ın belirlediği kuralları izliyor. Sürüsündeki en iyi keçiyi seçiyor, onu alarak Konut’a doğru yürümeye başlıyor. Yaklaştığında, tüm halkın kendisini izlediğini hissedebiliyor. Ancak bu onu pek fazla rahatsız etmiyor, zira diğer herkesin kurbanlar sunduğunu biliyor. Ne de olsa, hiç kimse mükemmel değil! Keten duvarın doğu tarafına yürüyor ve renkli girişe yaklaşıyor. Keçilerin, koyunların ve boğaların sesleri kulaklarını dolduruyor, duman ve yanmış et kokusu ise burun deliklerini yakıyor. Birazdan ne olacağını biliyor, günahının kendisi ile Allah arasına bir duvar ördüğünü biliyor, suçluluk hissediyor ve bu duvarın yalnızca bir kurban sunarak yıkılabileceğini biliyor.
Keçiyi rahibe verirken titrer ve günahlarını keçinin başı üzerine itiraf eder. Sonra bıçağı kaldırır ve keçinin boğazını keser. Kan boşalırken, adam günahının büyüklüğünün eskisinden de çok farkına varır. Kan boşaldıktan sonra hayvan sunağa konur ve yakılır. Adamın günahı bağışlanmış ve günahının cezası, yani ölüm, ödenmiştir. Kişisel kurbanların her gün tekrar tekrar sunulduğunu da unutmayalım. Ayrıca herkesin, rahiplerin dahi, günahları için bir şeyler kurban etmesi gerekiyordu.
Peki Konut’un kendisi kutsal bir yer ise, tüm insanların günahları ve sunular burasını kirletmiyor muydu? Yani, kutsallığını ortadan kaldırmıyor muydu? Bunun cevabı evet, işte bu yüzden Allah rahiplerin yılda bir kez kurban töreni yapmalarını emretti.
Bu kurban töreni birkaç nedenden ötürü çok önemli bir olaydı. Birincisi, Kefaret Günü adı verilen bu günde, Konut’un insanların günahlarından ve kirliliklerinden temizlenmesi gerekiyordu. İkinci olarak, Allah’ın Antlaşma Sandığının üzerinde göründüğü En Kutsal Yere rahibin girebildiği yılın tek günüydü. Üçüncüsü, Son Yargının bir simgesi olarak, bir önceki yılın günahlarının Yargı Kitaplarından tamamen silindiği gündü. Dördüncü olarak, İsrailliler’e günahın duvarının ve utancının çok gerçek olduğunu hatırlatıyordu. Bunu Levililer 16. bölüm, 3–5 ayetlerinde okuyalım:
3 Harun En Kutsal Yer’e ancak günah sunusu olarak bir boğa, yakmalık sunu olarak da bir koç sunarak girebilir. 4 Kutsal keten mintan, keten don giyecek, keten kuşak bağlayacak, keten sarık saracak. Bunlar kutsal giysilerdir. Bunları giymeden önce yıkanacak. 5 İsrail topluluğu günah sunusu olarak Harun’a iki teke, yakmalık sunu olarak bir koç verecek.
Allah Başrahibin Kefaret Gününde kurbanları nasıl idare etmesini istediğini kesin çizgilerle bildirmişti. Öncelikle, Başrahip (o günlerde Musa’nın kardeşi Harun) kendisini temizlemeliydi. Bundan sonra tasarımı Allah tarafından açıklanan rahiplik giysilerini giyerdi. Hazırlanmayı bitirdiğinde, iki erkek keçi, bir boğa ve bir koç alırdı.
Kefaret Gününde, Rabb’in önüne yalnızca paklanmış bir Başrahip çıkabilirdi. Fakat Harun pak değildi; bir insanoğluydu ve günaha tabiydi. Bu nedenle Harun’un halk için arabuluculuk etmesine izin verilmeden önce, kendisinin günahlarından tövbe etmesi ve bağışlanması gerekiyordu. Boğayı bu amaçla kurban ediyordu. 12. ve 13. ayetlerle devam edelim:
12 RAB’bin huzurunda bulunan sunağın üzerindeki korları buhurdana koyup iki avuç dolusu ince öğütülmüş güzel kokulu buhurla perdenin arkasına geçecek. 13 Orada, RAB’bin huzurunda buhuru korların üzerine koyacak; buhurun dumanı Levha Sandığı’nın27 üzerindeki Bağışlanma Kapağı’nı kaplayacak. Öyle ki, Harun ölmesin.
Harun boğayı öldürdükten sonra buhurdanı yanan kömürlerle doldurarak, iki avuç buhurla birlikte Kutsal Yere götürürdü. Kutsal Yeri En Kutsal Yerden ayıran perdeden geçtiğinde, buhuru yanan kömürlerin üzerine bırakırdı. Buhurun güzel kokusu havayı doldurduğunda oda sislenir ve Bağışlanma Kapağı duman içinde kalırdı. Harun yalnızca bu koşullarda içeri girebilirdi. Duman bir bakıma Başrahibi Her Şeye Gücü Yeten Yaratıcı’nın görkeminden koruyordu.
O dumanlı odada, Allah’ın huzurunda, Harun boğanın kanından bir miktar alarak yedi kez Bağışlanma Kapağının üzerine serpiyordu. Keçinin kanıyla da aynı şeyi yapıyordu. Kutsal Kitap’ta yedi tamlığın sayısıdır ve Allah’ın sayısı olarak belirtilir. Böylece, Harun kanı yedi kez serptiğinde, günahın bağışlanmasının ve Konut’un insanların kirliliğinden temizlenmesinin tamamlandığını simgeliyordu. Ve Allah, kan dökmeden günahların bağışlanmayacağını net bir şekilde açıklamıştı.
Aslında bu olayın ana teması buydu. İnsanlık günah nedeniyle Allah’tan kopmuştu, sanki arada aşılamaz bir duvar vardı. Konut’ta bu duvar görünür bir haldeydi, hatta birkaç duvar vardı. İlk duvar tüm yapının etrafını çevreliyordu, ikinci duvar Kutsal Yeri ve En Kutsal Yeri kuşatıyordu, üçüncü duvar ise Kutsal Yeri En Kutsal Yerden ayıran perdeydi. İnsanlar kirli ve kutsallıktan uzaktı; Allah ise pak, kutsal ve günahsızdı. Buna rağmen Allah bu insanların arasında yaşayabiliyordu. Bu nasıl olabilirdi? Birincisi, Konut’un duvarları kutsal olanı (Allah) kutsal olmayandan (halk) ayırıyordu. İkinci olarak, halk hayvanların kurbanlığı yoluyla günahlı oluşlarını ve bağışlanma ihtiyaçlarını sürekli olarak itiraf etmek zorundaydı. Belki aşağıdaki öykü neden yalnızca kan dökülmesinin günaha kefaret edebileceğini anlamamıza yardımcı olur:
İstanbul’daki Beyoğlu Belediyesi yeni bir yol yapmak için bazı eski binaları yıkıyordu. Çalışma ekipleri işe başladılar ve hızla ilerlediler. Birkaç günlük kolay çalışmanın ardından, eski çeşmeler bulunan duvarlarla çevrili bir dizi avluya ulaştılar. Ekip şe birkaç adam çağırarak onlara talimatlar verdi:
“Pekala, siz üçünüz bu duvarları yıkın ve çabuk olun. Bu duvarlar işimizi bitirmemizi engelliyor. Her biriniz birer balyoz alıp çalışmaya başlayın.”
“Fakat efendim, bunları yalnızca balyoz kullanarak nasıl yıkabiliriz ki? Bu duvarlar bir metre kalınlığında takviyeli beton! Neden ters kepçeyi kullanmıyoruz?” diyerek makineyi gösterdiler.
Ekip şe , “Ters kepçe başka bir işte kullanılacak. Yapamazsanız, başkasını bulurum!” diyerek çıkıştı.
İşçiler bu duvarları yalnızca balyozlarla yıkmanın ne kadar zor olacağını biliyorlardı. Fakat işlerini kaybetmekte istemiyorlardı, bu nedenle çalışmaya başladılar. Dört saatlik yorucu çalışmadan sonra, hiçbir ilerleme kaydedemediler. Haklıydılar. Ne kadar sıkı çalışırlarsa çalışsınlar, bu duvarları yıkmaları imkânsızdı. Görünen o ki, ölmeden önce bu işi hayatta bitiremeyeceklerdi.
Kutsal Yazılar’a göre, kan dökülmeden günahlarınızın bağışlanmasını sağlamaya çalışmanız, takviyeli beton duvarı bir balyozla yıkmaya çalışmak gibidir. Mümkün değildir! Ancak bu bir soru daha ortaya çıkarıyor, her ne kadar buna bu derste yanıt veremeyecek olsak da. Neden günahlarımız için hâlâ hayvan kurban etmiyoruz?
Tartışma Soruları
1. En iyi ya da en sevdiğiniz hayvanınızı öldürmek zor olur muydu?
2. Günah neden yalnızca kan dökülmesiyle bağışlanabilir?
3. Sizce günah kurbanları Allah’ın Adem’le, İbrahim’le ve İsrailliler ile yaptığı antlaşmayla nasıl bağlantılı?
4. En son işlediğiniz günahı düşünün. Her günah işlediğinizde bir hayvan öldürmek zorunda olsaydınız, bunu yapmaya devam eder miydiniz?
5. Bu ders size günah ve kurban konusunda farklı bir bakış açısı veriyor mu?
27 “Levha Sandığı”: Antlaşma Sandığı diye de bilinir.
Toplumumuz kurbana neden bu kadar düşkün? Yeni binaları açmak ve bayramları kutlamak için neden hayvanları öldürüyoruz? Dahası, neden dünyadaki kültürlerden çoğu bir noktada hayvan kurban etmişlerdir? Kan dökülmesinde önemli bir şey mi var, yoksa yalnızca barbarca bir uygulama, diğer yönlerden modern olan bir ulusun üzerindeki bir leke mi? Benzer sorular soran bir çocuğun öyküsüyle başlayalım.
Mert orada durarak, daha önce defalarca kez gördüğü anı bekliyordu. Dedesi bıçağı alıp koyuna doğru yürürken, o güne kadar olan olayları zihninde canlandırdı.
Anne–babasını koyunun kaç para olacağını ve nereden alacaklarını konuşurken duyduğunu hatırladı. Büyükanne ve büyükbabasının köyüne giderek koyunu oradaki bir çiftlikten aldıklarını hatırladı. Bazı koyunlar beyaz, bazıları boz, bazılarıysa kahverengiydi. Mert nedenini bilmiyordu, ancak dedesi koyunun sağlıklı ve temiz olmasının önemli olduğunu söylemişti. En güzelini seçmiş ve onunla birlikte eve yürümüşlerdi. Koyunu bağladıklarında, Mert 107 onun kesileceği günü düşünmüştü. Tüm aile bir araya gelecekti ve pek çok yiyecek olacaktı.
Mert’in zihni birden şimdiki zamana döndü ve dedesine odaklandı. Dedesi koyunu kesmek için elini uzattığında, Mert ona sordu.
“Dede, neden her yıl koyun kesiyoruz?” Dedesi durakladı ve yanıt verdi:
“ İbrahim’in oğlunu kurban etmeye gönüllü olmasını anmak için yapıyoruz. Allah İbrahim’e böyle yapmasını söyledi ve o itaat etti. Fakat oğlunu kurban etmeden hemen önce, Allah bir koyun gönderdi. Bu hikâyeyi daha önce dinlemiştin, neden tekrar soruyorsun ki?” dedi ve koyunun üzerine eğildi.
“Öyleyse Allah neden İbrahim’den oğlunu kurban etmesini istedi? Bu pek doğru görünmüyor!”
“Söylemek zor. Allah’ın yaptığı her şeyi anlayamayız.”
Mert’in dedesi bunları söyledikten sonra koyunun boğazını kesti. Koyun orada kasılarak yatarken ve kanı dökülürken, Mert sordu:
“İlk kurban kesen kişi İbrahim miydi?”
“Hayır. Tufandan sonra Nuh da ailesinin hayatını kurtardığı için Allah’a kurban kesmişti.”
Mert, “ Nuh kurbanı nereden öğrenmişti?” diye sordu.
Uzun bir sessizlik oldu ve Mert’in dedesi koyunu temizleyerek eti parçalamaya başladı.
İyi bir soru iyi bir yanıtı hak eder, Mert’in son sorusu da çok iyiydi. Aslında bu sorunun yanıtını öğrenmek için Aden Bahçesine geri dönmemiz gerekiyor. Adem ile Havva günah işlediklerinde Allah onları bahçeden çıkardı. Fakat Kutsal Yazılar’a dikkatli bakarsanız, çıkmadan önce Allah’ın onlara hayvan derisinden giysiler verdiğini görürsünüz (Yaratılış 3:21). Bir hayvanın derisini onu öldürmeden nasıl alabilirsiniz? Cevap, bunu yapamazsınız. İnsanın hayvan kurban etmeye ilk başlaması budur. Allah’ın Adem’e kurbanla ilgili özel talimatlar vermesinden sonra, bu kurallar nesilden nesile geçti, Habil, Nuh ve daha sonra İbrahim bu nedenle hayvan kurban ettiler. Böylece, Adem ile Havva günah işlemeden önce öldürme ve kurban etme olmadığını görüyoruz. Fakat dünyaya günah girdikten sonra hayvan kurbanlığı başladı. Başka bir deyişle, günah ile hayvan kurbanlığı arasında doğrudan bir bağlantı vardır.
Önceki derslerimizde Allah’ın İbrahim’le, İshak’la, Yakup’la ve onların soyundan gelenlerle yaptığı antlaşmayı öğrenmiştik. Bu antlaşmanın sonsuza dek sürecek bir antlaşma olduğunu ve Allah’ın amacının ya da isteğinin tüm dünyayı kutsamak olduğunu gördük. Belki dikkatinizi çekmemiştir, ancak antlaşma ne zaman başka bir kişiye geçse, Allah’a bir kurban sundular. Fakat korkunç bir şey oldu, Yakup’un soyundan gelenler Mısır’da köle edildiler ve 400 yıldan uzun bir süre Allah’ın atalarından onlara aktardığı bilginin büyük kısmını unuttular. Böylece, onları kölelikten kurtararak Mısır’dan çıkardıktan sonra, Allah’ın onlara yaşamayı, sevmeyi ve ibadet etmeyi öğretmesi gerekiyordu. Kurban ise bu ibadetin çok önemli bir bölümüydü.
Genel olarak, kurban üç durumda kesilir: bir antlaşmayı kesinleştirmek, şükran sunmak ve günaha kefaret etmek için. Ancak zorunlu olan yalnızca günah kurbanıydı. Bu kurbanın da üç türü vardı: günlük, kişisel ve yıllık. Bu dersimizde yalnızca kişisel ve yıllık kurbanı işleyeceğiz. Kişisel günah kurbanını Levililer 4. bölüm, 27–31 ayetlerinde belirtildiği üzere kısaca açıklayarak başlayalım:
27 “Eğer halktan biri RAB’bin buyruklarından birinde yasak olanı yapar, bilmeden günah işlerse, suçlu sayılır. 28 İşlediği günah kendisine açıklanırsa, günahından ötürü sunu olarak kusursuz bir dişi keçi getirmeli. 29 Elini günah sunusunun başına koymalı ve yakmalık sunuların kesildiği yerde onu kesmeli. 30 Kâhin sununun kanına parmağını batırıp yakmalık sunu sunağının boynuzlarına sürecek. Artakalan kanı sunağın dibine dökecek. 31 Kişi keçinin bütün yağını, esenlik kurbanında olduğu gibi ayıracak. Kâhin RAB’bi hoşnut eden koku olarak onu sunakta yakacak, kişinin günahını bağışlatacak ve kişi bağışlanacak.
Bir kişi günah işlediğinde, günahı için kurban sunması kendi sorumluluğundaydı. Rahibe sağlıklı, kusursuz bir dişi keçi (ya da 32. ayete göre koyun) getirerek, başı üzerine günahlarını itiraf etmeliydi. Esas itibariyle, o kişinin günahları keçiye aktarılıyordu ve keçi onun günahlarının bedelini ödüyordu. Bu, Yakmalık Sunu Sunağında, rahibin o kişi ile Allah arasında arabuluculuk hizmeti görmesiyle yapılıyordu. Rahip bundan sonra hayvanı kurban ediyor ve sunak üzerinde yakıyordu. Olayı gözümüzde canlandıralım.
Bir kişi günah işliyor, günah işlediğini biliyor, günahtan tövbe ediyor ve bağışlanmak istiyor. Böylece Allah’ın belirlediği kuralları izliyor. Sürüsündeki en iyi keçiyi seçiyor, onu alarak Konut’a doğru yürümeye başlıyor. Yaklaştığında, tüm halkın kendisini izlediğini hissedebiliyor. Ancak bu onu pek fazla rahatsız etmiyor, zira diğer herkesin kurbanlar sunduğunu biliyor. Ne de olsa, hiç kimse mükemmel değil! Keten duvarın doğu tarafına yürüyor ve renkli girişe yaklaşıyor. Keçilerin, koyunların ve boğaların sesleri kulaklarını dolduruyor, duman ve yanmış et kokusu ise burun deliklerini yakıyor. Birazdan ne olacağını biliyor, günahının kendisi ile Allah arasına bir duvar ördüğünü biliyor, suçluluk hissediyor ve bu duvarın yalnızca bir kurban sunarak yıkılabileceğini biliyor.
Keçiyi rahibe verirken titrer ve günahlarını keçinin başı üzerine itiraf eder. Sonra bıçağı kaldırır ve keçinin boğazını keser. Kan boşalırken, adam günahının büyüklüğünün eskisinden de çok farkına varır. Kan boşaldıktan sonra hayvan sunağa konur ve yakılır. Adamın günahı bağışlanmış ve günahının cezası, yani ölüm, ödenmiştir. Kişisel kurbanların her gün tekrar tekrar sunulduğunu da unutmayalım. Ayrıca herkesin, rahiplerin dahi, günahları için bir şeyler kurban etmesi gerekiyordu.
Peki Konut’un kendisi kutsal bir yer ise, tüm insanların günahları ve sunular burasını kirletmiyor muydu? Yani, kutsallığını ortadan kaldırmıyor muydu? Bunun cevabı evet, işte bu yüzden Allah rahiplerin yılda bir kez kurban töreni yapmalarını emretti.
Bu kurban töreni birkaç nedenden ötürü çok önemli bir olaydı. Birincisi, Kefaret Günü adı verilen bu günde, Konut’un insanların günahlarından ve kirliliklerinden temizlenmesi gerekiyordu. İkinci olarak, Allah’ın Antlaşma Sandığının üzerinde göründüğü En Kutsal Yere rahibin girebildiği yılın tek günüydü. Üçüncüsü, Son Yargının bir simgesi olarak, bir önceki yılın günahlarının Yargı Kitaplarından tamamen silindiği gündü. Dördüncü olarak, İsrailliler’e günahın duvarının ve utancının çok gerçek olduğunu hatırlatıyordu. Bunu Levililer 16. bölüm, 3–5 ayetlerinde okuyalım:
3 Harun En Kutsal Yer’e ancak günah sunusu olarak bir boğa, yakmalık sunu olarak da bir koç sunarak girebilir. 4 Kutsal keten mintan, keten don giyecek, keten kuşak bağlayacak, keten sarık saracak. Bunlar kutsal giysilerdir. Bunları giymeden önce yıkanacak. 5 İsrail topluluğu günah sunusu olarak Harun’a iki teke, yakmalık sunu olarak bir koç verecek.
Allah Başrahibin Kefaret Gününde kurbanları nasıl idare etmesini istediğini kesin çizgilerle bildirmişti. Öncelikle, Başrahip (o günlerde Musa’nın kardeşi Harun) kendisini temizlemeliydi. Bundan sonra tasarımı Allah tarafından açıklanan rahiplik giysilerini giyerdi. Hazırlanmayı bitirdiğinde, iki erkek keçi, bir boğa ve bir koç alırdı.
Kefaret Gününde, Rabb’in önüne yalnızca paklanmış bir Başrahip çıkabilirdi. Fakat Harun pak değildi; bir insanoğluydu ve günaha tabiydi. Bu nedenle Harun’un halk için arabuluculuk etmesine izin verilmeden önce, kendisinin günahlarından tövbe etmesi ve bağışlanması gerekiyordu. Boğayı bu amaçla kurban ediyordu. 12. ve 13. ayetlerle devam edelim:
12 RAB’bin huzurunda bulunan sunağın üzerindeki korları buhurdana koyup iki avuç dolusu ince öğütülmüş güzel kokulu buhurla perdenin arkasına geçecek. 13 Orada, RAB’bin huzurunda buhuru korların üzerine koyacak; buhurun dumanı Levha Sandığı’nın27 üzerindeki Bağışlanma Kapağı’nı kaplayacak. Öyle ki, Harun ölmesin.
Harun boğayı öldürdükten sonra buhurdanı yanan kömürlerle doldurarak, iki avuç buhurla birlikte Kutsal Yere götürürdü. Kutsal Yeri En Kutsal Yerden ayıran perdeden geçtiğinde, buhuru yanan kömürlerin üzerine bırakırdı. Buhurun güzel kokusu havayı doldurduğunda oda sislenir ve Bağışlanma Kapağı duman içinde kalırdı. Harun yalnızca bu koşullarda içeri girebilirdi. Duman bir bakıma Başrahibi Her Şeye Gücü Yeten Yaratıcı’nın görkeminden koruyordu.
O dumanlı odada, Allah’ın huzurunda, Harun boğanın kanından bir miktar alarak yedi kez Bağışlanma Kapağının üzerine serpiyordu. Keçinin kanıyla da aynı şeyi yapıyordu. Kutsal Kitap’ta yedi tamlığın sayısıdır ve Allah’ın sayısı olarak belirtilir. Böylece, Harun kanı yedi kez serptiğinde, günahın bağışlanmasının ve Konut’un insanların kirliliğinden temizlenmesinin tamamlandığını simgeliyordu. Ve Allah, kan dökmeden günahların bağışlanmayacağını net bir şekilde açıklamıştı.
Aslında bu olayın ana teması buydu. İnsanlık günah nedeniyle Allah’tan kopmuştu, sanki arada aşılamaz bir duvar vardı. Konut’ta bu duvar görünür bir haldeydi, hatta birkaç duvar vardı. İlk duvar tüm yapının etrafını çevreliyordu, ikinci duvar Kutsal Yeri ve En Kutsal Yeri kuşatıyordu, üçüncü duvar ise Kutsal Yeri En Kutsal Yerden ayıran perdeydi. İnsanlar kirli ve kutsallıktan uzaktı; Allah ise pak, kutsal ve günahsızdı. Buna rağmen Allah bu insanların arasında yaşayabiliyordu. Bu nasıl olabilirdi? Birincisi, Konut’un duvarları kutsal olanı (Allah) kutsal olmayandan (halk) ayırıyordu. İkinci olarak, halk hayvanların kurbanlığı yoluyla günahlı oluşlarını ve bağışlanma ihtiyaçlarını sürekli olarak itiraf etmek zorundaydı. Belki aşağıdaki öykü neden yalnızca kan dökülmesinin günaha kefaret edebileceğini anlamamıza yardımcı olur:
İstanbul’daki Beyoğlu Belediyesi yeni bir yol yapmak için bazı eski binaları yıkıyordu. Çalışma ekipleri işe başladılar ve hızla ilerlediler. Birkaç günlük kolay çalışmanın ardından, eski çeşmeler bulunan duvarlarla çevrili bir dizi avluya ulaştılar. Ekip şe birkaç adam çağırarak onlara talimatlar verdi:
“Pekala, siz üçünüz bu duvarları yıkın ve çabuk olun. Bu duvarlar işimizi bitirmemizi engelliyor. Her biriniz birer balyoz alıp çalışmaya başlayın.”
“Fakat efendim, bunları yalnızca balyoz kullanarak nasıl yıkabiliriz ki? Bu duvarlar bir metre kalınlığında takviyeli beton! Neden ters kepçeyi kullanmıyoruz?” diyerek makineyi gösterdiler.
Ekip şe , “Ters kepçe başka bir işte kullanılacak. Yapamazsanız, başkasını bulurum!” diyerek çıkıştı.
İşçiler bu duvarları yalnızca balyozlarla yıkmanın ne kadar zor olacağını biliyorlardı. Fakat işlerini kaybetmekte istemiyorlardı, bu nedenle çalışmaya başladılar. Dört saatlik yorucu çalışmadan sonra, hiçbir ilerleme kaydedemediler. Haklıydılar. Ne kadar sıkı çalışırlarsa çalışsınlar, bu duvarları yıkmaları imkânsızdı. Görünen o ki, ölmeden önce bu işi hayatta bitiremeyeceklerdi.
Kutsal Yazılar’a göre, kan dökülmeden günahlarınızın bağışlanmasını sağlamaya çalışmanız, takviyeli beton duvarı bir balyozla yıkmaya çalışmak gibidir. Mümkün değildir! Ancak bu bir soru daha ortaya çıkarıyor, her ne kadar buna bu derste yanıt veremeyecek olsak da. Neden günahlarımız için hâlâ hayvan kurban etmiyoruz?
Tartışma Soruları
1. En iyi ya da en sevdiğiniz hayvanınızı öldürmek zor olur muydu?
2. Günah neden yalnızca kan dökülmesiyle bağışlanabilir?
3. Sizce günah kurbanları Allah’ın Adem’le, İbrahim’le ve İsrailliler ile yaptığı antlaşmayla nasıl bağlantılı?
4. En son işlediğiniz günahı düşünün. Her günah işlediğinizde bir hayvan öldürmek zorunda olsaydınız, bunu yapmaya devam eder miydiniz?
5. Bu ders size günah ve kurban konusunda farklı bir bakış açısı veriyor mu?
27 “Levha Sandığı”: Antlaşma Sandığı diye de bilinir.