Ünlü, zengin ya da güçlü olmak için ne yapardınız? Yalan söyler, hile ve hırsızlık yapar mıydınız? Savaş zamanında dostlarınızı düşmanın eline verir miydiniz? Yeryüzündeki bir anlık mutluluk için gökteki sonsuz yaşamdan vazgeçer miydiniz? Pek çoğumuz bu sorulara hayır yanıtını verirdi. Fakat büyük baskı altında ve zenginliğe duyulan güçlü özlem karşısında, bazı insanların neler yapabileceğine şaşarsınız! Bu dersimizde bu olayı araştıracağız ve dünyasal ikbalin ayartısına karşı hiç kimsenin, peygamberlerin bile bağışıklığı olmadığını göreceğiz! Bir öyküyle başlayalım.
Bir zamanlar yaşından daha büyük gösteren bir adam vardı. Becerikli bir adamdı ve kendisi ile karısını güçbela geçindirebiliyordu. Bir gün karısı hamama gitti ve büyük bir kalabalık olduğunu gördü. Diğer kadınlara sordu:
“Tüm bu insanlar neden burada? Daha önce hiç böyle bir kalabalık görmemiştim.”
Diğer kadınlar yanıtladılar:
“Duymadın mı? Baş falcının karısı bugün hamama geliyor.”
Tam o sırada havayı müzik sesi doldurdu ve büyük bir alay hamama yaklaştı. Baş hamamcı kadın büyük bir ödül umuduyla falcının karısını buyur etti ve ona kendi yerini almasını rica etti. Tüm bunların o zavallı kadınlar üzerindeki etkisini ancak hayal edebilirsiniz!
Kendini küçümsenmiş hisseden ve biraz da kıskançlık duyan zavallı kadın, banyo yaptıktan sonra evine döndü. Yoldayken kararını verdi ve eve girdiğinde kocasına şöyle dedi:
“Ya falcı olursun, ya da seni terk ederim!”
Adam “Ne demek beni terk edersin? Günlük ekmeğimizi zar zor kazanıyorum. Falcılık sanatını öğrenecek zamanım yok. İstediğin şeyi nasıl yapabilirim ki?” diye sordu.
Fakat kadın krini değiştirmek niyetinde değildi. Ya adam falcı olacaktı, ya da kendisi onu terk edecekti. Adamın umutsuzluğa kapıldığını söylemeye gerek yok, karısı çok güzeldi ve onun her şeyiydi.
O gece kahvehaneye gitmeye karar verdi, derin düşünceler içindeyken bir arkadaşı yanına geldi:
“Ne var, ne yok?”
Bu basit soruya yanıt olarak, adam arkadaşına her şeyi anlattı. Arkadaşı bütün hikâyeyi duyduktan sonra şöyle dedi:
“Endişe etme! Baş hamamcı kadını tanıyorum, bize yardım eder.”
Arkadaşı kahvehaneden ayrıldı, hamama gitti ve baş hamamcı kadınla konuştu. Kadın bir an için düşündü ve adama şöyle dedi:
“Arkadaşına yarın kâğıt, kalem ve mürekkep alarak hamamın dışında oturmasını söyle. Sanki falcıymış gibi bir şeyler çiziktirsin. Merak etmeyin; gerisini ben halledeceğim.”
Böylece zavallı adam okuma yazma bile bilmediği halde kırtasiyeye giderek gereken eşyaları aldı. Sonra hamama giderek yazmaya başladı. Çok geçmeden herkes ona hoca demeye başladı. Tam o sırada baş falcının karısı her zamanki gibi banyo yapmaya geldi.
Kendisiyle ilgilenilirken, hizmetlilerden biri kadının pahalı 135 yüzüklerinden birini alarak olukta biriken çamurun içine sakladı.
Baş hamamcı kadının tasarısı olduğu üzere, hizmetli kadın yüzüğün yerini hoca rolü yapan fakir adama bildirdi.
Çok geçmeden baş falcının karısı kayıp yüzüğü için bağırıp çağırmaya başladı. Hizmetliler etrafta koşturarak yüzüğü ararlarken, baş hamamcı kadın ona yaklaşarak şöyle dedi:
“Kapıda kayıp eşyaları bulmakta çok becerikli olan bir hoca oturuyor.”
Kadın, “Öyleyse ne duruyorsun? Bir an önce buraya getirsene!” diye bağırdı.
Koşarak hocayı getirdiler ve ona olanları anlattılar. Bilge hoca rolü yapmakta olan fakir adam hamamın içine girerek şöyle dedi:
“Endişe etmeyin! Yüzük oluğun dar kısmında çamura gömülü.”
Baş hamamcı kadın o noktaya bir hizmetli gönderdi ve yüzük bulundu. Kadın çok mutlu oldu ve hocayı büyük miktarda parayla ödüllendirdi. Adam parayı aldıktan sonra, falcılıkta kazandığı ilk başarısının mutluluğuyla evine döndü. Böylece Kutsal Kitap'a dönelim.
Kutsal Kitap’ta, Balam adlı çok ilginç bir adamın öyküsünü okuyabiliriz. Hoca rolü yapan fakir adamın aksine, Balam’ın gerçek bir peygamber olduğunu biliyoruz, zira o Allah’la iletişim kurma yeteneğine sahipti. Ancak onun öyküsünün en ilginç ve rahatsız edici tarafı, zenginlik ve ün kazanmak için konumundan faydalanmasıdır; bu karar sonunda hayatına mal olacaktı. Çölde Sayım 22. bölüm, 1–6 ayetlerinde öyküyü okuyarak başlayabiliriz:
1 İsrailliler yollarına devam ederek Moav ovalarında, Şeria Irmağı’nın doğusunda, Eriha karşısında konakladılar. 2 Sippor oğlu Balak İsrailliler’in Amorlular’a neler yaptığını duydu. 3 İsrail halkı kalabalık olduğundan, Moavlılar onlardan korkarak yılgıya düştü. 4 Midyan ileri gelenlerine, “Öküz kırda nasıl otu yiyip tüketirse, bu topluluk da çevremizdeki her şeyi yiyip bitirecek” dediler. O sırada Sippor oğlu Balak Moav Kralıydı. 5 Balak, Beor oğlu Balam’ı çağırmak için ulaklar gönderdi. Balam Fırat Irmağı kıyısında, Amav ülkesindeki Petor’da yaşıyordu. Balak şöyle dedi: “Mısır’dan çıkıp yeryüzünü kaplayan bir halk yanıbaşıma yerleşti. 6 Lütfen gel de benden daha güçlü olan bu halka benim için lanet oku. Olur ki, onları yener, ülkeden kovarız. Çünkü senin kutsadığın kişinin kutsanacağını, lanetlediğin kişinin lanetleneceğini biliyorum.”
İsrailliler çölde dolaştıkları kırk uzun yılın ardından, Vaat Edilen Ülkenin sınırına gelmişlerdi. Kırk yıl geçmiş olmasına rağmen, adları ve ünleri uzaklara dek yayılmıştı. Moav kralı Balak endişeye düşmüştü. Savaşın yakın olduğunu düşünerek, ruhsal bir paralı askerden, parayla tutulabilecek bir falcıdan başka bir şey olmadığını sandığı Balam’ın hizmetlerinden faydalanmaya karar vermişti.
Böylece Moav kralı Balam’a haberciler göndererek olan biteni açıkladı ve gelip İsrailliler’e lanet okumasını istedi. Balam haber- cilere Allah’ın isteğini araştıracağını söyledi ve onları gecelemeleri için davet etti. Fakat o gece Allah Balam’a seslenerek adamları geri göndermesini söyledi. Balam Allah’ın bereketlediğine lanet edemezdi.
Fakat Moav kralı vazgeçmedi, paranın gücüne inanıyordu. Doğru ücret belirlenirse Balam gelecekti. Böylece onu ikna etmek üzere ileri gelenlerden bir heyet gönderdi. Artık Balam Allah’ın isteğinin ne olduğunu biliyordu, fakat o parayı gerçekten çok istiyordu. Bu nedenle onlara gecelemelerini söyledi. Balam’ın ilk hatası buydu!
Allah’ın kalplerimizi ve zihinlerimizi okuyabildiğini biliyoruz.
Allah da Balam’ın kalbinde ne olduğunu biliyordu. Ancak aynı zamanda Allah’ın kendi seçimlerimizi yapmamıza izin verdiğini de biliyoruz. Böylece Allah Balam’ın adamlarla birlikte gitmesine bir şartla izin verdi. Balam yalnızca Allah’ın ona bildirdiği şeyi söyleyebilirdi. Sorun, Balam’ın Allah’ı dinlemek istememesiydi.
Bu durum, ikinci heyetin Allah onları geri gönderdikten sonra 137 evinde kalmalarına izin vermesiyle belli olmuştu. Allah Balam’ın kalbinde ne olduğunu biliyordu ve ona bir ders verecekti. Öyküyü Çölde Sayım 22. bölüm, 22–30 ayetlerinde okumaya devam edelim:
22 Tanrı onun gidişine öfkelendi. RAB’bin meleği engel olmak için yoluna dikildi. Balam eşeğine binmişti, yanında iki uşağı vardı. 23 Eşek, yalın kılıç yolda durmakta olan RAB’bin meleğini görünce, yoldan sapıp tarlaya girdi. Balam yola döndürmek için eşeği dövdü. 24 RAB’bin meleği iki bağın arasında iki yanı duvarlı dar bir yolda durdu. 25 Eşek RAB’bin meleğini görünce duvara sıkıştı, Balam’ın ayağını ezdi. Balam eşeği yine dövdü. 26 RAB’bin meleği ilerledi, sağa sola dönüşü olmayan dar bir yerde durdu. 27 Eşek RAB’bin meleğini görünce, Balam’ın altında yıkıldı. Balam öfkelendi, değneğiyle eşeği dövdü. 28 Bunun üzerine RAB eşeği konuşturdu. Eşek Balam’a, “Sana ne yaptım ki, üç kez beni böyle dövdün?” diye sordu. 29 Balam, “Benimle alay ediyorsun” diye yanıtladı, “Elimde kılıç olsaydı, seni hemen öldürürdüm.” 30 Eşek, “Bugüne dek hep üzerine bindiğin eşek değil miyim ben?” dedi, “Daha önce sana hiç böyle davrandım mı?” Balam, “Hayır” diye yanıtladı.
İnanmak ne kadar zor olsa da, eşek gerçekten Balam’la konuştu. Balam da şaşırmış gibi görünmüyordu, zira eşeğin sorusunu yanıtladı. Fakat daha önemlisi bu olayda ilginç bir simgesellik var. Eşeğin ana yoldan ayrıldığı gibi, Balam da Allah’ın isteğinden sapmıştı. Allah’ın onun gitmesini istemediğini hatırlayın, Allah’ın gözünden düştüğü zaman ise Allah’ın yargısına tabi olmuştu. Gözlerini açmak ve olayı bir uyarı olarak görmek yerine, Balam bunun ana hede olan para kazanmasını engellemek ve hedefinden saptırmak için konulan bir engel olduğunu düşündü. Bu nedenle eşeğini dövdü ve tehdit etti. Balam haklıydı! Alay konusu bir ahmaktı, fakat eşek yüzünden değil. 31–35 ayetlerini okuyarak ne olduğunu görelim:
31 Bundan sonra RAB Balam’ın gözlerini açtı. Balam yalın kılıç yolda durmakta olan RAB’bin meleğini gördü, eğilip yüzüstü yere kapandı. 32 RAB’bin meleği, “Neden üç kez eşeğini dövdün?” diye sordu, “Ben seni engellemeye geldim. Çünkü gittiğin yol seni yıkıma götürüyor. 33 Eşek beni gördü, üç kez önümden saptı. Eğer yoldan sapmasaydı, seni öldürür, onu sağ bırakırdım.” 34 Balam RAB’bin meleğine, “Günah işledim” dedi, “Beni engellemek için yolda dikildiğini anlamadım. Uygun görmüyorsan şimdi evime döneyim.” 35 RAB’bin meleği, “Adamlarla git” dedi, “Ama yalnız sana söyleyeceklerimi söyleyeceksin.” Böylece Balam Balak’ın önderleriyle gitti.
Dünyadaki pek çok kişi tüm çevremizde kızışarak devam etmekte olan ruhsal bir savaş olduğuna inanmaz. Sizce onların gözleri açılsaydı, Balam’ın gösterdiği gibi mi tepki gösterirlerdi? Kötü şeyler olduğunda Balam gibi mi davranmaya devam ederlerdi? Yoksa Allah’a itaatsizlik ettikleri için kimi zaman kötü şeyler olduğunun farkına varırlar mıydı? Tıpkı Balam gibi onlara da Allah’ın denetim sahibi olduğunun hatırlatılması gerekiyor.
Allah Balam’ın tövbe ettikten sonra yolculuğuna devam etmesine izin verdiyse de, Balam’ın kişisel güdülerini ardında bırakması gerektiği açıktı. Allah onu kullanacaktı, fakat onun Allah’ın emir- lerini yerine getirmesi önemliydi.
Böylece Balam yoluna devam etti ve sonunda Moav kralı Balak’ın yanına geldi. Kral hiç vakit kaybetmedi ve derhal Balam’dan İsrailliler’e lanet okumasını istedi. Fakat Balam Allah’ın dediklerini unutmadı ve Balak’a yalnızca Allah’ın kendisine verdiği sözleri söyleyebileceğini hatırlattı. Sığırlar ve davarlar kurban edildikten sonra, Allah Balam’a ilk bildirisini verdi. Bunu Çölde Sayım 23. bölüm, 7–10 ayetlerinde okuyabiliriz:
7 Sonra şu bildiriyi iletti: “Balak beni Aram’dan, Moav Kralı beni doğu dağlarından getirdi. ‘Gel, benim için Yakup soyuna lanet oku’ dedi, ‘Gel, İsrail’in yıkımını dile.’ 8 Tanrı’nın lanetlemediğini ben nasıl lanetlerim? RAB’bin yıkımını istemediği kişinin yıkımını ben nasıl isteyebilirim? 9 Kayaların doruğundan görüyorum onları, tepelerden bakıyorum onlara. Tek başına yaşayan, uluslardan kendini soyutlayan bir halk görüyorum. 10 Kim Yakup soyunun tozunu ve İsrail’in dörtte birini sayabilir? Doğru kişilerin ölümüyle öleyim, sonum onlarınki gibi olsun!”
Balak öfkelendi, çünkü Balam’a çok para veriyordu. Ancak Balam İsrail’i lanetlemek yerine onları bereketledi. Moav kralı inatçı bir adamdı, bu nedenle Balam’ı başka bir tepeye götürdü. Oradan İsrailliler’e doğru baktılar, başka kurbanlar sundular ve Allah’ın bir sonraki bildirisini beklediler. Balak’ın şanssızlığına, bir sonraki bildiri de bir bereketti. Aklı başında olan herhangi bir insan, bunun boş yere bir uğraş olduğunu muhtemelen fark edebilirdi. Ne kadar para verirse versin, kaç kurban keserse kessin, Allah bereketlemiş olduğunu lanetlemeyecekti. Fakat Moav kralı Balak’ın aklı başında değildi! Bu nedenle Balam’ı başka bir tepeye çıkartarak, İsrail’e lanet okumasını rica etti. Neler olduğunu Çölde Sayım 24. bölüm, 3–9 ayetlerinde görelim:
3 şu bildiriyi iletti: “Beor oğlu Balam, gözü açılmış olan, 4 Tanrı’nın sözlerini duyan, Her Şeye Gücü Yeten’in görümlerini gören, yere kapanan, Tanrı’nın gözlerini açtığı kişi bildiriyor: 5 ‘Ey Yakup soyu, çadırların, ey İsrail, konutların ne güzel! 6 Yayılıyorlar vadiler gibi, ırmak kıyısında bahçeler gibi, RAB’bin diktiği öd ağaçları gibi, su kıyısındaki sedir ağaçları gibi. 7 Kovalarından sular akacak, tohumları bol suyla sulanacak. Kralları Agak’tan büyük olacak, krallığı yüceltilecek. 8 Tanrı onları Mısır’dan çıkardı, O’nun yaban öküzü gibi gücü var. Düşmanı olan ulusları yiyip bitirecek, kemiklerini parçalayacak, oklarıyla onları deşecekler. 9 Aslan gibi, dişi aslan gibi yere çömelir, yatarlar, kim onları uyandırmaya cesaret edebilir? Seni kutsayan kutsansın, seni lanetleyen lanetlensin!’”
Bu bereket tanıdık geliyor. Allah’ın İbrahim’e ne söylediğini hatırlıyor musunuz? Soyunun yıldızlar gibi ve kıyıların kumu gibi çok olacağını söylemişti. İbrahim’i kutsayanları kutsayacağını, onu lanetleyenleri lanetleyeceğini söylemişti. Allah, İbrahim’le yaptığı antlaşmanın aynısını İsrail’le de yaptığını açıkça belirtiyordu. Bu antlaşmanın asıl amacının ise tüm dünyayı kutsamak olduğunu unutmayalım!
Buraya kadar, Balam yalnızca bir hata yapmıştı ve günahından tövbe ettikten sonra Allah’ın kendisinden istediğini yaptı. Fakat Balam’ın işi bitmemişti. İsrail’i lanetleyemeyeceğini, çünkü Allah’ın buna izin vermeyeceğini biliyordu. Peki ya onlara günah işletip Allah’ın gözünden düşürebilseydi? Allah onu buna karşı uyarmamıştı! Böylece Balam Moav kralı Balak’a giderek planını açıkladı. İsrailliler’in ordugâhına Moavlı kadınlar göndererek, onları cinsel ahlâksızlığa ve putlara tapınmaya ayartabilirlerdi. Şöyle düşünebilirsiniz:
“Bir dakika, dur bakalım. Bana İsrailliler’in geçirdikleri o kadar şeyden sonra Allah’a karşı çıktıklarını mı söylüyorsun? Bu imkânsız!”
Fakat aynen böyle oldu! Balam ise yolun her adımında olaya dahildi. Bunu Çölde Sayım 25. bölüm, 1–3 ayetlerinde okuyabiliriz:
1 İsrailliler Şittim’de yaşarken, erkekleri Moavlı kadınlarla zina etmeye başladı. 2 Bu kadınlar kendi ilahlarına kurban sunarken İsrailliler’i de çağırdılar. İsrail halkı yiyeceklerden yedi ve onların ilahlarına taptı. 3 Böylece Baal–Peor’a bağlandılar. RAB bu yüzden onlara öfkelendi.
Balam sözlerle tamamlayamadığını eylemlerle başarmıştı (Çölde Sayım 31:16 ayetine bakın). İsrailliler Allah’a sırt çevirmekle kalmamışlar, Allah’ın yasasının birinci ve yedinci emirlerini de bozmuşlardı. Başka ilahlara tapmışlar ve zina işlemişlerdi. Gün- ahlarının cezasının çok büyük olduğunu belirtmeye gerek yok. Ordugâhta korkunç bir salgın hastalık başgösterdi ve 24.000 kişi öldü.
Çok geçmeden Allah İsrailliler’e bir ordu kurmalarını ve Moavlılar ile Midyanlıları yok etmelerini emretti. Bunların her ikisi de İsrailliler’i ayartmış ve Allah’a açıkça isyan etmişlerdi. Toz yatıştığında ve savaş sona erdiğinde, Balam da ölenler arasında bulundu. Para ve şöhretin kendisine mutluluk getirebileceğini sanmıştı. Fakat bu kadar kısa süren bir başarı için çok yüksek bir bedel ödedi. Çağlar boyunca Allah’a ihanet eden peygamber olarak tanınacaktı. Şimdi Balam’ın hatasını daha iyi anlayabilmek için, dersin başında bahsettiğimiz Türk masalına dönelim.
İlk öykümüzdeki fakir adam daha ilk başarısını kutlarken, Hanım Sultan kendisini çağırdı. O da bir yüzüğünü kaybetmişti ve fakir adamın onu bulmasını istiyordu.
“Yüzüğüm kayboldu, senden onu bulmanı istiyorum. Yarın sabaha kadar bulamazsan, öleceksin.”
Sonra “hoca”yı tutuklatarak zindana attırdı. “Hoca” hemen yere kapanarak ağlamaya başladı.
“Nasıl bir işe bulaştım ben böyle? O kadının yüzüğünü nasıl bulabilirim ki? Öldüm ben!”
Aynı anda genç bir hizmetçi, yakalanma korkusuyla uyku uyuyamıyordu. Yüzüğü o çalmıştı ve suçunu “hoca”ya itiraf etmek istiyordu. Böylece canını tehlikeye atarak zindana gitti ve hocaya her şeyi anlattı. Hoca şansının döndüğünü anladı ve şöyle dedi:
“Merak etme genç kız. Bahçede bir ördek yakala ve yüzüğü ona yuttur. Ama mutlaka ayağını kır.”
Genç kız dışarı süzüldü ve adamın dediğini yerine getirdi. Ertesi sabah hoca Padişahın huzuruna çağrıldı ve şöyle dedi:
“Efendim, yüzüğünüzü bulduğum tüm ülkede bilinsin. Bahçeye gidelim, onu size vereceğim.”
Bahçeye doğru yürürlerken halk fısıldaşıyordu. Hoca kağıdını karalamaya başladı ve bir an durarak kuşlara baktı. Topallayan ördeği gördüğünde, Padişah’a şöyle dedi:
“Efendim, bu topallayan ördeği kesin, kayıp yüzüğü içinde bulacaksınız.”
Padişah öyle yapılmasını emretti ve yüzük herkesi hayrette bırakacak bir şekilde bulundu.
Bu hikâyeyi bilenleriniz varsa, fakir adamın çok saygın bir hoca olduğunu biliyorsunuzdur. Bu hikâyedeki “hoca”nın zekâsını ve bilgeliğini takdir etsek bile, gerçek hayatta aldatmaca bir şaka değildir. Masalda hilekârlık eğlenceli olabilir, fakat gerçek hayatta hilekârlık lanetlenmiş bir günahtır. Balam’ın eylemleri bize, gerçek hayatta yalan söylemenin ve hile yapmanın bizi Allah’tan uzaklaştırarak ebedî yıkımın karanlığına sürüklediğini kanıtlamaktadır. Ne yazık ki bu doğru, zenginlik ve güç güdüsüyle hareket ederek kötülük yaptığında, bir peygamberin dahi günahın ayartısına karşı bağışıklığı yoktur!
Tartışma Soruları
1. Fakir adam neyi farklı yapmalıydı? Yanlışı var mıydı?
2. Allah kendisiyle defalarca konuştuktan sonra, Balam nasıl olup da yanlış yapabildi?
3. Bir peygamberin günah işlemesi ve Allah’a gerçekten itaatsizlik etmesi tuhaf geliyor mu?
4. Adamlar kendisine ilk geldiklerinde Balam ne yapmalıydı?
Bir zamanlar yaşından daha büyük gösteren bir adam vardı. Becerikli bir adamdı ve kendisi ile karısını güçbela geçindirebiliyordu. Bir gün karısı hamama gitti ve büyük bir kalabalık olduğunu gördü. Diğer kadınlara sordu:
“Tüm bu insanlar neden burada? Daha önce hiç böyle bir kalabalık görmemiştim.”
Diğer kadınlar yanıtladılar:
“Duymadın mı? Baş falcının karısı bugün hamama geliyor.”
Tam o sırada havayı müzik sesi doldurdu ve büyük bir alay hamama yaklaştı. Baş hamamcı kadın büyük bir ödül umuduyla falcının karısını buyur etti ve ona kendi yerini almasını rica etti. Tüm bunların o zavallı kadınlar üzerindeki etkisini ancak hayal edebilirsiniz!
Kendini küçümsenmiş hisseden ve biraz da kıskançlık duyan zavallı kadın, banyo yaptıktan sonra evine döndü. Yoldayken kararını verdi ve eve girdiğinde kocasına şöyle dedi:
“Ya falcı olursun, ya da seni terk ederim!”
Adam “Ne demek beni terk edersin? Günlük ekmeğimizi zar zor kazanıyorum. Falcılık sanatını öğrenecek zamanım yok. İstediğin şeyi nasıl yapabilirim ki?” diye sordu.
Fakat kadın krini değiştirmek niyetinde değildi. Ya adam falcı olacaktı, ya da kendisi onu terk edecekti. Adamın umutsuzluğa kapıldığını söylemeye gerek yok, karısı çok güzeldi ve onun her şeyiydi.
O gece kahvehaneye gitmeye karar verdi, derin düşünceler içindeyken bir arkadaşı yanına geldi:
“Ne var, ne yok?”
Bu basit soruya yanıt olarak, adam arkadaşına her şeyi anlattı. Arkadaşı bütün hikâyeyi duyduktan sonra şöyle dedi:
“Endişe etme! Baş hamamcı kadını tanıyorum, bize yardım eder.”
Arkadaşı kahvehaneden ayrıldı, hamama gitti ve baş hamamcı kadınla konuştu. Kadın bir an için düşündü ve adama şöyle dedi:
“Arkadaşına yarın kâğıt, kalem ve mürekkep alarak hamamın dışında oturmasını söyle. Sanki falcıymış gibi bir şeyler çiziktirsin. Merak etmeyin; gerisini ben halledeceğim.”
Böylece zavallı adam okuma yazma bile bilmediği halde kırtasiyeye giderek gereken eşyaları aldı. Sonra hamama giderek yazmaya başladı. Çok geçmeden herkes ona hoca demeye başladı. Tam o sırada baş falcının karısı her zamanki gibi banyo yapmaya geldi.
Kendisiyle ilgilenilirken, hizmetlilerden biri kadının pahalı 135 yüzüklerinden birini alarak olukta biriken çamurun içine sakladı.
Baş hamamcı kadının tasarısı olduğu üzere, hizmetli kadın yüzüğün yerini hoca rolü yapan fakir adama bildirdi.
Çok geçmeden baş falcının karısı kayıp yüzüğü için bağırıp çağırmaya başladı. Hizmetliler etrafta koşturarak yüzüğü ararlarken, baş hamamcı kadın ona yaklaşarak şöyle dedi:
“Kapıda kayıp eşyaları bulmakta çok becerikli olan bir hoca oturuyor.”
Kadın, “Öyleyse ne duruyorsun? Bir an önce buraya getirsene!” diye bağırdı.
Koşarak hocayı getirdiler ve ona olanları anlattılar. Bilge hoca rolü yapmakta olan fakir adam hamamın içine girerek şöyle dedi:
“Endişe etmeyin! Yüzük oluğun dar kısmında çamura gömülü.”
Baş hamamcı kadın o noktaya bir hizmetli gönderdi ve yüzük bulundu. Kadın çok mutlu oldu ve hocayı büyük miktarda parayla ödüllendirdi. Adam parayı aldıktan sonra, falcılıkta kazandığı ilk başarısının mutluluğuyla evine döndü. Böylece Kutsal Kitap'a dönelim.
Kutsal Kitap’ta, Balam adlı çok ilginç bir adamın öyküsünü okuyabiliriz. Hoca rolü yapan fakir adamın aksine, Balam’ın gerçek bir peygamber olduğunu biliyoruz, zira o Allah’la iletişim kurma yeteneğine sahipti. Ancak onun öyküsünün en ilginç ve rahatsız edici tarafı, zenginlik ve ün kazanmak için konumundan faydalanmasıdır; bu karar sonunda hayatına mal olacaktı. Çölde Sayım 22. bölüm, 1–6 ayetlerinde öyküyü okuyarak başlayabiliriz:
1 İsrailliler yollarına devam ederek Moav ovalarında, Şeria Irmağı’nın doğusunda, Eriha karşısında konakladılar. 2 Sippor oğlu Balak İsrailliler’in Amorlular’a neler yaptığını duydu. 3 İsrail halkı kalabalık olduğundan, Moavlılar onlardan korkarak yılgıya düştü. 4 Midyan ileri gelenlerine, “Öküz kırda nasıl otu yiyip tüketirse, bu topluluk da çevremizdeki her şeyi yiyip bitirecek” dediler. O sırada Sippor oğlu Balak Moav Kralıydı. 5 Balak, Beor oğlu Balam’ı çağırmak için ulaklar gönderdi. Balam Fırat Irmağı kıyısında, Amav ülkesindeki Petor’da yaşıyordu. Balak şöyle dedi: “Mısır’dan çıkıp yeryüzünü kaplayan bir halk yanıbaşıma yerleşti. 6 Lütfen gel de benden daha güçlü olan bu halka benim için lanet oku. Olur ki, onları yener, ülkeden kovarız. Çünkü senin kutsadığın kişinin kutsanacağını, lanetlediğin kişinin lanetleneceğini biliyorum.”
İsrailliler çölde dolaştıkları kırk uzun yılın ardından, Vaat Edilen Ülkenin sınırına gelmişlerdi. Kırk yıl geçmiş olmasına rağmen, adları ve ünleri uzaklara dek yayılmıştı. Moav kralı Balak endişeye düşmüştü. Savaşın yakın olduğunu düşünerek, ruhsal bir paralı askerden, parayla tutulabilecek bir falcıdan başka bir şey olmadığını sandığı Balam’ın hizmetlerinden faydalanmaya karar vermişti.
Böylece Moav kralı Balam’a haberciler göndererek olan biteni açıkladı ve gelip İsrailliler’e lanet okumasını istedi. Balam haber- cilere Allah’ın isteğini araştıracağını söyledi ve onları gecelemeleri için davet etti. Fakat o gece Allah Balam’a seslenerek adamları geri göndermesini söyledi. Balam Allah’ın bereketlediğine lanet edemezdi.
Fakat Moav kralı vazgeçmedi, paranın gücüne inanıyordu. Doğru ücret belirlenirse Balam gelecekti. Böylece onu ikna etmek üzere ileri gelenlerden bir heyet gönderdi. Artık Balam Allah’ın isteğinin ne olduğunu biliyordu, fakat o parayı gerçekten çok istiyordu. Bu nedenle onlara gecelemelerini söyledi. Balam’ın ilk hatası buydu!
Allah’ın kalplerimizi ve zihinlerimizi okuyabildiğini biliyoruz.
Allah da Balam’ın kalbinde ne olduğunu biliyordu. Ancak aynı zamanda Allah’ın kendi seçimlerimizi yapmamıza izin verdiğini de biliyoruz. Böylece Allah Balam’ın adamlarla birlikte gitmesine bir şartla izin verdi. Balam yalnızca Allah’ın ona bildirdiği şeyi söyleyebilirdi. Sorun, Balam’ın Allah’ı dinlemek istememesiydi.
Bu durum, ikinci heyetin Allah onları geri gönderdikten sonra 137 evinde kalmalarına izin vermesiyle belli olmuştu. Allah Balam’ın kalbinde ne olduğunu biliyordu ve ona bir ders verecekti. Öyküyü Çölde Sayım 22. bölüm, 22–30 ayetlerinde okumaya devam edelim:
22 Tanrı onun gidişine öfkelendi. RAB’bin meleği engel olmak için yoluna dikildi. Balam eşeğine binmişti, yanında iki uşağı vardı. 23 Eşek, yalın kılıç yolda durmakta olan RAB’bin meleğini görünce, yoldan sapıp tarlaya girdi. Balam yola döndürmek için eşeği dövdü. 24 RAB’bin meleği iki bağın arasında iki yanı duvarlı dar bir yolda durdu. 25 Eşek RAB’bin meleğini görünce duvara sıkıştı, Balam’ın ayağını ezdi. Balam eşeği yine dövdü. 26 RAB’bin meleği ilerledi, sağa sola dönüşü olmayan dar bir yerde durdu. 27 Eşek RAB’bin meleğini görünce, Balam’ın altında yıkıldı. Balam öfkelendi, değneğiyle eşeği dövdü. 28 Bunun üzerine RAB eşeği konuşturdu. Eşek Balam’a, “Sana ne yaptım ki, üç kez beni böyle dövdün?” diye sordu. 29 Balam, “Benimle alay ediyorsun” diye yanıtladı, “Elimde kılıç olsaydı, seni hemen öldürürdüm.” 30 Eşek, “Bugüne dek hep üzerine bindiğin eşek değil miyim ben?” dedi, “Daha önce sana hiç böyle davrandım mı?” Balam, “Hayır” diye yanıtladı.
İnanmak ne kadar zor olsa da, eşek gerçekten Balam’la konuştu. Balam da şaşırmış gibi görünmüyordu, zira eşeğin sorusunu yanıtladı. Fakat daha önemlisi bu olayda ilginç bir simgesellik var. Eşeğin ana yoldan ayrıldığı gibi, Balam da Allah’ın isteğinden sapmıştı. Allah’ın onun gitmesini istemediğini hatırlayın, Allah’ın gözünden düştüğü zaman ise Allah’ın yargısına tabi olmuştu. Gözlerini açmak ve olayı bir uyarı olarak görmek yerine, Balam bunun ana hede olan para kazanmasını engellemek ve hedefinden saptırmak için konulan bir engel olduğunu düşündü. Bu nedenle eşeğini dövdü ve tehdit etti. Balam haklıydı! Alay konusu bir ahmaktı, fakat eşek yüzünden değil. 31–35 ayetlerini okuyarak ne olduğunu görelim:
31 Bundan sonra RAB Balam’ın gözlerini açtı. Balam yalın kılıç yolda durmakta olan RAB’bin meleğini gördü, eğilip yüzüstü yere kapandı. 32 RAB’bin meleği, “Neden üç kez eşeğini dövdün?” diye sordu, “Ben seni engellemeye geldim. Çünkü gittiğin yol seni yıkıma götürüyor. 33 Eşek beni gördü, üç kez önümden saptı. Eğer yoldan sapmasaydı, seni öldürür, onu sağ bırakırdım.” 34 Balam RAB’bin meleğine, “Günah işledim” dedi, “Beni engellemek için yolda dikildiğini anlamadım. Uygun görmüyorsan şimdi evime döneyim.” 35 RAB’bin meleği, “Adamlarla git” dedi, “Ama yalnız sana söyleyeceklerimi söyleyeceksin.” Böylece Balam Balak’ın önderleriyle gitti.
Dünyadaki pek çok kişi tüm çevremizde kızışarak devam etmekte olan ruhsal bir savaş olduğuna inanmaz. Sizce onların gözleri açılsaydı, Balam’ın gösterdiği gibi mi tepki gösterirlerdi? Kötü şeyler olduğunda Balam gibi mi davranmaya devam ederlerdi? Yoksa Allah’a itaatsizlik ettikleri için kimi zaman kötü şeyler olduğunun farkına varırlar mıydı? Tıpkı Balam gibi onlara da Allah’ın denetim sahibi olduğunun hatırlatılması gerekiyor.
Allah Balam’ın tövbe ettikten sonra yolculuğuna devam etmesine izin verdiyse de, Balam’ın kişisel güdülerini ardında bırakması gerektiği açıktı. Allah onu kullanacaktı, fakat onun Allah’ın emir- lerini yerine getirmesi önemliydi.
Böylece Balam yoluna devam etti ve sonunda Moav kralı Balak’ın yanına geldi. Kral hiç vakit kaybetmedi ve derhal Balam’dan İsrailliler’e lanet okumasını istedi. Fakat Balam Allah’ın dediklerini unutmadı ve Balak’a yalnızca Allah’ın kendisine verdiği sözleri söyleyebileceğini hatırlattı. Sığırlar ve davarlar kurban edildikten sonra, Allah Balam’a ilk bildirisini verdi. Bunu Çölde Sayım 23. bölüm, 7–10 ayetlerinde okuyabiliriz:
7 Sonra şu bildiriyi iletti: “Balak beni Aram’dan, Moav Kralı beni doğu dağlarından getirdi. ‘Gel, benim için Yakup soyuna lanet oku’ dedi, ‘Gel, İsrail’in yıkımını dile.’ 8 Tanrı’nın lanetlemediğini ben nasıl lanetlerim? RAB’bin yıkımını istemediği kişinin yıkımını ben nasıl isteyebilirim? 9 Kayaların doruğundan görüyorum onları, tepelerden bakıyorum onlara. Tek başına yaşayan, uluslardan kendini soyutlayan bir halk görüyorum. 10 Kim Yakup soyunun tozunu ve İsrail’in dörtte birini sayabilir? Doğru kişilerin ölümüyle öleyim, sonum onlarınki gibi olsun!”
Balak öfkelendi, çünkü Balam’a çok para veriyordu. Ancak Balam İsrail’i lanetlemek yerine onları bereketledi. Moav kralı inatçı bir adamdı, bu nedenle Balam’ı başka bir tepeye götürdü. Oradan İsrailliler’e doğru baktılar, başka kurbanlar sundular ve Allah’ın bir sonraki bildirisini beklediler. Balak’ın şanssızlığına, bir sonraki bildiri de bir bereketti. Aklı başında olan herhangi bir insan, bunun boş yere bir uğraş olduğunu muhtemelen fark edebilirdi. Ne kadar para verirse versin, kaç kurban keserse kessin, Allah bereketlemiş olduğunu lanetlemeyecekti. Fakat Moav kralı Balak’ın aklı başında değildi! Bu nedenle Balam’ı başka bir tepeye çıkartarak, İsrail’e lanet okumasını rica etti. Neler olduğunu Çölde Sayım 24. bölüm, 3–9 ayetlerinde görelim:
3 şu bildiriyi iletti: “Beor oğlu Balam, gözü açılmış olan, 4 Tanrı’nın sözlerini duyan, Her Şeye Gücü Yeten’in görümlerini gören, yere kapanan, Tanrı’nın gözlerini açtığı kişi bildiriyor: 5 ‘Ey Yakup soyu, çadırların, ey İsrail, konutların ne güzel! 6 Yayılıyorlar vadiler gibi, ırmak kıyısında bahçeler gibi, RAB’bin diktiği öd ağaçları gibi, su kıyısındaki sedir ağaçları gibi. 7 Kovalarından sular akacak, tohumları bol suyla sulanacak. Kralları Agak’tan büyük olacak, krallığı yüceltilecek. 8 Tanrı onları Mısır’dan çıkardı, O’nun yaban öküzü gibi gücü var. Düşmanı olan ulusları yiyip bitirecek, kemiklerini parçalayacak, oklarıyla onları deşecekler. 9 Aslan gibi, dişi aslan gibi yere çömelir, yatarlar, kim onları uyandırmaya cesaret edebilir? Seni kutsayan kutsansın, seni lanetleyen lanetlensin!’”
Bu bereket tanıdık geliyor. Allah’ın İbrahim’e ne söylediğini hatırlıyor musunuz? Soyunun yıldızlar gibi ve kıyıların kumu gibi çok olacağını söylemişti. İbrahim’i kutsayanları kutsayacağını, onu lanetleyenleri lanetleyeceğini söylemişti. Allah, İbrahim’le yaptığı antlaşmanın aynısını İsrail’le de yaptığını açıkça belirtiyordu. Bu antlaşmanın asıl amacının ise tüm dünyayı kutsamak olduğunu unutmayalım!
Buraya kadar, Balam yalnızca bir hata yapmıştı ve günahından tövbe ettikten sonra Allah’ın kendisinden istediğini yaptı. Fakat Balam’ın işi bitmemişti. İsrail’i lanetleyemeyeceğini, çünkü Allah’ın buna izin vermeyeceğini biliyordu. Peki ya onlara günah işletip Allah’ın gözünden düşürebilseydi? Allah onu buna karşı uyarmamıştı! Böylece Balam Moav kralı Balak’a giderek planını açıkladı. İsrailliler’in ordugâhına Moavlı kadınlar göndererek, onları cinsel ahlâksızlığa ve putlara tapınmaya ayartabilirlerdi. Şöyle düşünebilirsiniz:
“Bir dakika, dur bakalım. Bana İsrailliler’in geçirdikleri o kadar şeyden sonra Allah’a karşı çıktıklarını mı söylüyorsun? Bu imkânsız!”
Fakat aynen böyle oldu! Balam ise yolun her adımında olaya dahildi. Bunu Çölde Sayım 25. bölüm, 1–3 ayetlerinde okuyabiliriz:
1 İsrailliler Şittim’de yaşarken, erkekleri Moavlı kadınlarla zina etmeye başladı. 2 Bu kadınlar kendi ilahlarına kurban sunarken İsrailliler’i de çağırdılar. İsrail halkı yiyeceklerden yedi ve onların ilahlarına taptı. 3 Böylece Baal–Peor’a bağlandılar. RAB bu yüzden onlara öfkelendi.
Balam sözlerle tamamlayamadığını eylemlerle başarmıştı (Çölde Sayım 31:16 ayetine bakın). İsrailliler Allah’a sırt çevirmekle kalmamışlar, Allah’ın yasasının birinci ve yedinci emirlerini de bozmuşlardı. Başka ilahlara tapmışlar ve zina işlemişlerdi. Gün- ahlarının cezasının çok büyük olduğunu belirtmeye gerek yok. Ordugâhta korkunç bir salgın hastalık başgösterdi ve 24.000 kişi öldü.
Çok geçmeden Allah İsrailliler’e bir ordu kurmalarını ve Moavlılar ile Midyanlıları yok etmelerini emretti. Bunların her ikisi de İsrailliler’i ayartmış ve Allah’a açıkça isyan etmişlerdi. Toz yatıştığında ve savaş sona erdiğinde, Balam da ölenler arasında bulundu. Para ve şöhretin kendisine mutluluk getirebileceğini sanmıştı. Fakat bu kadar kısa süren bir başarı için çok yüksek bir bedel ödedi. Çağlar boyunca Allah’a ihanet eden peygamber olarak tanınacaktı. Şimdi Balam’ın hatasını daha iyi anlayabilmek için, dersin başında bahsettiğimiz Türk masalına dönelim.
İlk öykümüzdeki fakir adam daha ilk başarısını kutlarken, Hanım Sultan kendisini çağırdı. O da bir yüzüğünü kaybetmişti ve fakir adamın onu bulmasını istiyordu.
“Yüzüğüm kayboldu, senden onu bulmanı istiyorum. Yarın sabaha kadar bulamazsan, öleceksin.”
Sonra “hoca”yı tutuklatarak zindana attırdı. “Hoca” hemen yere kapanarak ağlamaya başladı.
“Nasıl bir işe bulaştım ben böyle? O kadının yüzüğünü nasıl bulabilirim ki? Öldüm ben!”
Aynı anda genç bir hizmetçi, yakalanma korkusuyla uyku uyuyamıyordu. Yüzüğü o çalmıştı ve suçunu “hoca”ya itiraf etmek istiyordu. Böylece canını tehlikeye atarak zindana gitti ve hocaya her şeyi anlattı. Hoca şansının döndüğünü anladı ve şöyle dedi:
“Merak etme genç kız. Bahçede bir ördek yakala ve yüzüğü ona yuttur. Ama mutlaka ayağını kır.”
Genç kız dışarı süzüldü ve adamın dediğini yerine getirdi. Ertesi sabah hoca Padişahın huzuruna çağrıldı ve şöyle dedi:
“Efendim, yüzüğünüzü bulduğum tüm ülkede bilinsin. Bahçeye gidelim, onu size vereceğim.”
Bahçeye doğru yürürlerken halk fısıldaşıyordu. Hoca kağıdını karalamaya başladı ve bir an durarak kuşlara baktı. Topallayan ördeği gördüğünde, Padişah’a şöyle dedi:
“Efendim, bu topallayan ördeği kesin, kayıp yüzüğü içinde bulacaksınız.”
Padişah öyle yapılmasını emretti ve yüzük herkesi hayrette bırakacak bir şekilde bulundu.
Bu hikâyeyi bilenleriniz varsa, fakir adamın çok saygın bir hoca olduğunu biliyorsunuzdur. Bu hikâyedeki “hoca”nın zekâsını ve bilgeliğini takdir etsek bile, gerçek hayatta aldatmaca bir şaka değildir. Masalda hilekârlık eğlenceli olabilir, fakat gerçek hayatta hilekârlık lanetlenmiş bir günahtır. Balam’ın eylemleri bize, gerçek hayatta yalan söylemenin ve hile yapmanın bizi Allah’tan uzaklaştırarak ebedî yıkımın karanlığına sürüklediğini kanıtlamaktadır. Ne yazık ki bu doğru, zenginlik ve güç güdüsüyle hareket ederek kötülük yaptığında, bir peygamberin dahi günahın ayartısına karşı bağışıklığı yoktur!
Tartışma Soruları
1. Fakir adam neyi farklı yapmalıydı? Yanlışı var mıydı?
2. Allah kendisiyle defalarca konuştuktan sonra, Balam nasıl olup da yanlış yapabildi?
3. Bir peygamberin günah işlemesi ve Allah’a gerçekten itaatsizlik etmesi tuhaf geliyor mu?
4. Adamlar kendisine ilk geldiklerinde Balam ne yapmalıydı?