Allah bize yaşamımızda seçim yapmamız için ne kadar özgürlük tanıyor? Allah, uzaktan kumandalı bir araba ya da uçak kullanan biri gibi, her hareketimizi yönlendiriyor mu? Uzaktan kumandalı bir araba yalnızca kullanıcısı ona komut verdiğinde dönebilir. Yalnızca Allah’ın önceden belirlediği, ya da bize yapmamızı söylediği şeyleri mi yapabiliriz?
Örneğin, Allah hangi okula gideceğimizi, mesleğimizi, hatta kiminle evleneceğimizi belirliyor mu? Allah, nasıl, ne zaman ve nerede öleceğimizi önceden belirliyor mu? Meydana gelen bir şeyde eylemlerimizin ve seçimlerimizin payı nedir?
Allah bize hata yapma ve o hatalardan ders alma özgürlüğü veriyor mu? Nereden bilebiliriz? Allah hayatlarımızda bize seçenek veriyorsa, rahatsız edici durumlardan kaçınabilmek için doğru seçimi yapmamıza yardımcı olur mu?
Şimdi, 1. Samuel kitapçığında, Allah’ın Kendi ifade ettiği isteklerine aykırı bir şeyin meydana gelmesine izin verdiği bir öykü okuyacağız. Tüm kudreti Kendi ellerinde tutan, yalnızca bir söz söyleyerek bir şey yaratabilen ya da yok edebilen evrenin Allah’ı, Kendi isteğine aykırı bir şeyin meydana gelmesine neden izin versin? Allah’ın Kendi isteğine uygun olmayan bir şeyin olmasına izin vermesi için çeşitli nedenler vardır. Bunlardan birinin daha iyi anlaşılabilmesi için, şu öykü üzerinde düşünelim.
Aylin beyazlar giyinmişti. Elbisenin rengi siyah saçları ve ela gözleriyle net bir kontrast oluşturuyordu. Hayatı boyunca bu günün gelmesini beklemişti. Aynaya bakarak elbisesinin omzunun tam yerinde olması için düzeltti. Son bir kez uzunca baktı ve gülümsedi.
Her şey yolunda gözüküyordu. Tam o sırada arkasında duyduğu babasının sesinden ürktü.
“Aylin.”
“Ah! Ödümü patlattın Baba. Buyur.”
“Aylin, seninle bir dakika yalnız konuşmak istiyorum.”
“Tamam baba, yalnızız. Konu nedir?”
“Aylin, gelinliğinle çok güzel görünüyorsun.”
“Teşekkür ederim, baba. Omuzlarıma nasıl oturduğunu kontrol ediyordum.”
“Çok güzel görünüyor. Aylin, düğününe yalnızca bir hafta kaldı. Davetlilere haber verildi, menü hazırlandı.” Babası uzunca bir süre durakladı. “Aylin, Hakan’la evlenmek istemezsen vakit hâlâ geç değil.”
Aylin dikkatle babasına baktı. Sevecen gözlerle bakıyordu. Aylin’le yumuşak ve müş k bir tonla konuşuyordu. Aylin babasının kendisini sevdiğini ve onun için en iyisini istediğini biliyordu. Babası Aylin’in nişanlısından endişe ediyordu, zira Hakan’ın karakter sahibi bir adam olmadığını düşünüyordu. Hakan’ın tembel ve insanları kullanan biri olduğundan şüpheleniyordu. Aylin’in babası, Hakan’la ilişkilerinin en başından beri evlenmelerini istemiyordu.
“Teşekkür ederim, baba. Benim için en iyisini istediğini biliyorum. Fakat ben Hakan’la evleneceğim.”
Aylin’in babası kararında herhangi bir tereddüt olup olmadığını görmek için kızının gözlerine baktı. Aylin okulda iyi bir öğrenciydi, daha 21 yaşında bile değilken ODTÜ’yü bitirmişti. Babası, kızının zekâsına ve karar verme hakkına saygı gösterdi. İstese Aylin’le bu evlilik hakkında çekişebilir ve engellemeye çalışabilirdi. Peki bu Aylin’le olan ilişkisini ne hale getirirdi? Kızı ortaya çıkacak olan duygusal savaşın yaralarını nasıl sarabilirdi? Bu evliliğin kötü olacağını ona başka nasıl kanıtlayabilirdi?
Gerçek şu ki, hiçbir zaman meydana gelmemiş bir şeyi asla kanıtlayamazdı. Bu durumda, özellikle başka biriyle yapacağı evliliğin iyi gitmemesi halinde, Hakan’la evlenmiş olsa ne olacağını her zaman merak edecekti. Aylin’in babası onun güçlü iradeli bir kız olduğunu biliyordu. Şefkatle gülümsedi ve kızını alnından öptü.
“Tamam, Aylin.”
Evlendikten sonra Hakan farklı bir insana dönüştü. Sanki Aylin evlendiği adamla hiç tanışmamıştı. İzni olmadan hiçbir yere gitmesine izin vermiyordu. Aylin’in kazandığı tüm parayı alıyor ve kendisine güzel giysiler almak için harcıyordu. Bazen beklenmedik bir şekilde çarşıdan balık getirerek, Aylin’in hemen temizleyip pişirmesini bekliyordu. Buzdolabı neredeyse her zaman boştu, Aylin pazara gitmek için çoğunlukla babasını arayıp para istiyordu. Hakansa işe geç gidiyor, eve erken dönüyordu. Hiçbir zaman para olmuyordu. Hakan evlerine misafir gelmesine izin vermiyordu, evde hiçbir zaman dağılmayan kasvetli bir hava vardı.
Bir çocuk sahibi olduktan ve evliliğin yürümesi için yıllarca mücadele verdikten sonra, evliliklerindeki soğukluk ve mutsuzluk arttı. Hakan ve Aylin boşanmaya karar verdiler. Aylin bunu babasına nasıl anlatacağını bilmiyordu. Fakat anlatmasına gerek yoktu, babası bunun böyle olacağını anlamıştı. Babası, kızının eşyalarını alarak eve geri taşınmasına yardımcı olmak için geldiğinde, Aylin’e hiçbir kınayıcı söz söylemedi. “Ben sana söylemiştim!” demedi. Yalnızca üzgündü.
Aylin’in babası ona, kendisi aynı kirde olmadığı zaman dahi hayatında kendi kararlarını vermesine izin verecek kadar saygı duyuyordu. Hiçbir zaman da onu kendi isteğini yerine getirmeye zorlamadı.
İleride göreceğimiz gibi, bir ebeveynin, çocuğunun kendisine göre hatalı olan bir yol seçmesine izin vermesi için başka nedenler de olabilir. Şimdi okuyacağımız Kutsal Kitap öyküsünde, Allah’ın Kendi halkıyla, O’nun isteğine aykırı şeyler yapmak istedikleri zaman nasıl ilgilendiğini göreceğiz. Şaşırtıcı bir şekilde, Allah Kendi halkına ne istiyorlarsa yapmalarına izin verir. Onlara, karar verebilme yetkilerine saygı gösterdiği için mi izin vermektedir? Belki bunda onun da bir payı var. Ancak göreceğimiz gibi, durum Aylin’le babası arasındaki ilişkiye tam benzemiyor. Ekstra bir boyutu da var. 1. Samuel 8. bölüm, 1–7 ayetlerinden itibaren okumaya başlayalım:
1 Samuel yaşlanınca oğullarını İsrail’e önder atadı. 2 Beer– Şeva’da görev yapan ilk oğlunun adı Yoel, ikinci oğlunun adıysa Aviya’ydı. 3 Ama oğulları onun yolunda yürümediler. Tersine, haksız kazanca yönelip rüşvet alır, yargıda yan tutarlardı. 4 Bu yüzden İsrail’in bütün ileri gelenleri toplanıp Rama’ya, Samuel’in yanına vardılar. 5 Ona, “Bak, sen yaşlandın” dediler, “Oğulların da senin yolunda yürümüyor. Şimdi, öteki uluslarda olduğu gibi, bizi yönetecek bir kral ata.” 6 Ne var ki, “Bizi yönetecek bir kral ata” demeleri Samuel’in hoşuna gitmedi. Samuel RAB’be yakardı. 7 RAB, Samuel’e şu karşılığı verdi: “Halkın sana bütün söylediklerini dinle. Çünkü reddettikleri sen değilsin; kralları olarak beni reddettiler.”
Yeşu İsrailliler’i vaat edilen ülkeye getirdikten sonra, halk yıllar boyunca Allah’a sadakatle ibadet etti. Fakat Yeşu’nun nesli geçip gittikten sonra yeni bir nesil yetişti ve halk diğer ilahlara tapmaya başladı. Başka ilahlara tapmaya başladıktan sonra, göğün Allah’ı Kendi antlaşmasına sadık kalarak, koruyuculuğunun ve bereketlerinin bir kısmını kaldırdı. Bunun sonucunda halk düşmanlarına yem olmaya başladı. Allah bundan sonra İsrail için hakimler çıkardı. Hakimlerin sorumlulukları İsrailliler’e savaşta önderlik etmek, önemli kararlar vermek ve halkı Allah’ın yasasına göre yönetmekti. Allah’ın atanmış yardımcılarıydılar, fakat kral değildiler. Kralları Allah’tı!
Allah İsrailliler’i kendilerine zulmedenlerden kurtardıktan kısa süre sonra, halk tekrar putperestliğe dönüyordu. Bundan sonra da düşmanlarının zulmüne uğrama, kurtulmak için Allah’a yalvarışları, Allah’ın onları başka bir hakimin eliyle kurtarması ve putperestliğe geri dönüş döngüsü baştan tekrarlanıyordu. Bu yüzyıllar boyunca devam etti. Sonunda Samuel İsrail’de hakim oldu. Kendisi çocukluğundan beri kutsal bir adam olmasına rağmen, oğulları onun izinden gitmedi. İyi hakimler değildiler ve sıkıntılar baş gösterdi. Önceki ayetlerde Allah’ın Kendisi’nin kral olduğunu açıkça bildirdiğini ve halkın O’nun krallığını reddetmiş olduğunu gördük. Allah’ın halkın dünyasal bir krala sahip olmasını istememesi için birçok nedeni vardı. Fakat yine de izin verdi. Neden?
Bu, Allah’ın İsrailliler’e Kendi açık isteğine aykırı bir şey yapmaları için ilk izin verişi değildi. İsraillilerin et yemeği istedikleri zamanı hatırlıyor musunuz? Allah onlara zaten gökten man vermişti. Tabii ki bu köfte değildi, fakat en azından aç kalmıyorlardı ve bunu yedikleri sürece hasta da olmuyorlardı. Ancak halk şikâyete devam etti. Böylece Allah onlara istedikleri şeyi vermeye karar verdi. Bilmedikleri bir şekilde, et onlara yargıyla birlikte geldi ve halkın çoğu daha ağızlarında et varken öldüler. Başka bir deyişle, Allah asi bir grubun istedikleri şeyi, Kendi isteğine aykırı olmasına rağmen onlara verdi. Neden? 1. Samuel 8. bölüm, 8–20 ayetlerini okuyarak görelim:
8 “Onları Mısır’dan çıkardığım günden bu yana bütün yaptıklarının aynısını sana da yapıyorlar. Beni bırakıp başka ilahlara kulluk ettiler. 9 Şimdi onları dinle. Ancak onları açıkça uyar ve kendilerine krallık yapacak kişinin onları nasıl yöneteceğini söyle.” 10 Samuel kendisinden kral isteyen halka RAB’bin bütün söylediklerini bildirdi: 11 “Size krallık yapacak kişinin yönetimi şöyle olacak: Oğullarınızı alıp savaş arabalarında ve atlı birliklerinde görevlendirecek. Onun savaş arabalarının önünde koşacaklar. 12 Bazılarını biner, bazılarını ellişer kişilik birliklere komutan atayacak. Kimisini toprağını sürüp ekinini biçmek, kimisini de silahların ve savaş arabalarının donatımını yapmak için görevlendirecek. 13 Kızlarınızı ıtriyatçı, aşçı, fırıncı olmak üzere alacak. 14 Seçkin tarlalarınızı, bağlarınızı, zeytinliklerinizi alıp hizmetkârlarına verecek. 15 Tahıllarınızın, üzümlerinizin ondalığını alıp saray görevlileriyle öbür hizmetkârlarına dağıtacak. 16 Kadın erkek kölelerinizi, seçkin boğalarınızı,33 eşeklerinizi alıp kendi işinde çalıştıracak. 17 Sürülerinizin de ondalığını alacak. Sizler ise onun köleleri olacaksınız. 18 Bunlar gerçekleştiğinde, seçtiğiniz kral yüzünden feryat edeceksiniz. Ama RAB o gün size karşılık vermeyecek.” 19 Ne var ki, halk Samuel’in sözünü dinlemek istemedi. “Hayır, bizi yönetecek bir kral olsun” dediler, 20 “Böylece biz de bütün uluslar gibi olacağız. Kralımız bizi yönetecek, önümüzden gidip savaşlarımızı sürdürecek.”
Gelecekteki bir kralın yapacağı şeylerin açıklaması, halka bir uyarıydı. Allah onlara kir değiştirmeleri için fırsat veriyordu. Fakat kulak vermediler ve kral isteklerine besbelli direnmekte olan Samuel’in sözünü dinlemeyi reddettiler. Reddettikleri şeyi düşünün! Ülkelerinde her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, onları kölelikten kurtararak kendilerine bu ülkeyi vermiş olan bir kralları vardı. Ve bu Kral gökteydi. Tüm bunları dünyasal bir krallık uğruna reddediyorlardı.
1. Samuel 8. bölüm, 21. ve 22. ayetlerde Allah’ın nasıl yanıt verdiğine bakalım:
21 Halkın bütün söylediklerini dinleyen Samuel, bunları RAB’be aktardı. 22 RAB Samuel’e, “Onların sözünü dinle ve başlarına bir kral ata” diye buyurdu. Bunun üzerine Samuel İsrailliler’e, “Herkes kendi kentine dönsün” dedi.
Evet, Allah onlara krallarını verecekti. Kutsal Kitap’ınızda sonraki bölümleri okursanız, İsrail’in ilk kralı Saul hakkında bilgi edinebilirsiniz. Saul işe doğru yolda başladı, fakat okuyacağınız üzere, kralların yapacaklarına ilişkin peygamberlik sözü bir bir yerine gelmeye başladı. İlerleyen derslerimizden birinde bu kralın daha sonra ne kadar yoldan çıktığını öğreneceksiniz. İsrail inatçıydı. Bir türlü söz dinlemeyen inatçı bir çocuğa ne yaparsınız? Bu öykü üzerinde düşünün.
Ferdi 7 yaşındaydı ve Osman’ın üç oğlunun en küçüğüydü. Bir gün dördü birden, yol kenarındaki tarlaların arasından geçerek eve gidiyorlardı. Yolun karşısında boz renkli bir köpek vardı. Osman oğullarına şöyle dedi:
“O köpeğe yaklaşmayın. Isırır.”
Büyük çocuklar babalarının yanında kaldılar. Fakat Ferdi farklıydı. Hemen köpeğe doğru gitti. Osman oğlunun ardından gitti, çünkü onun huyunu iyi biliyordu.
Ferdi köpeğe yaklaştı ve sevmek için elini uzatmaya çalıştı. Köpek hırlayarak Ferdi’yi ısırmaya çalıştı. Ferdi’nin babası tam zamanında yetişerek oğlunun kolunu geri çekti ve onu kötü bir ısırıktan kurtardı.
Babası “Oğlum, neden beni dinlemiyorsun?” dedi. “Sana o köpek ısırır demedim mi?”
Grup eve doğru yoluna devam etti, o sırada sulama kanalından kiraz bahçesini sulayan Abdullah amcayla karşılaştılar. Tüm bahçe suyla kaplıydı. Ferdi doğruca araziye doğru koştu.
Babası, “Suya girme, Ferdi. Ayağında çizmelerin yok. Ayakkabıların mahvolacak ve annen ikimizi de öldürecek” dedi. “Islak ve çamurlu ayakkabılarla yarınki futbol maçında oynayamazsın.”
Fakat Ferdi yine dinlemedi. Araziye doğru koşmaya devam etti. Osman bu kez oğlunun ardından koşmadı. Ferdi’nin su kanalına tırmanmasını, oradan da araziye inişini seyretti. Çocuk dizlerine kadar çamura battı.
“Baba, beni buradan kurtar, çamura saplandım!” diye bağırdı.
Ferdi’nin babası ile ağabeyleri yanına gelerek onu çamurdan çekip çıkardılar. Ferdi’nin ayakları ıslanmış ve çamurlanmıştı. Eve çok kısa bir yürüyüş mesafesi kalmıştı, vardıklarında Ferdi’nin annesi onları balkondan izliyordu. Sözlerini oğluna değil, kocasına yöneltti.
“Osman, senin neyin var, oğluna bakmıyorsun? Bak ne hale gelmiş! Ne düşünüyordun?”
“Cemile, biliyorsun, oğlun inatçı ve söz dinlemiyor. Ancak sıkıntı çekerek bir şey öğreniyor. Onu köpeğin ısırmasına izin vermedim, fakat çamura batmasına izin verdim!
Annesi Ferdi’ye çıkıştı:
“Yarın o çamurlu ayakkabılarla futbol maçında oynayamazsın. Hatta maçı izlemeye bile gidemezsin. Islandığın için evde kalacaksın, yoksa hasta olursun.”
İnatçı bir çocuğa ne yaparsınız? Bu sorunun yanıtı ne istediğinize göre değişir. Çocuğun hayatı boyunca her şey için size bağımlı kalmasını isterseniz, ona yalnızca emirler verip itaate zorlarsınız. Fakat çocuğun büyüyerek gelişmesini ve kendi başına karar alabilmesini isterseniz, çocuk sizden bağımsız olarak düşünmeyi öğrenmelidir. Bu da çocuğa öğrenme ve hata yapma fırsatı vermeyi gerektirir. Kimi zaman onun kendi eylemlerinin sonuçlarına katlanarak öğrenmesine izin verirsiniz. Fakat inatçı bir çocuğun öğrenme süresinde kalıcı bir zarar görmesini istemezsiniz. Bu nedenle çocuğa hata yapması için tanıdığınız özgürlüğü kısıtlarsınız. Kimi zaman rahatsız olmasını sağlarsınız, böylece sebep–sonuç ilişkisini kurmayı öğrenir. Ayakkabılarını çamurlamasına izin verebilirsiniz. Fakat köpeğin onu ısırmasına izin vermezsiniz.
Allah’ın, İsrail’in kral seçerken hata yapmasına izin verdiğini gördük. Allah İsrail’i bunun sonuçlarının ne olacağına dair uyarmıştı. Fakat onlar inatçılık ederek yine de bir kral istediler. Allah’ın sözünü dinlemediler. Anlaşılan İsrail dersini başka türlü almıyordu; kötü seçimlerin sonuçlarına katlanarak öğrenmek zorundaydılar.
Allah bizim seçim yapmamıza izin verir mi? Kesinlikle verir. Allah İbrahim’e Filistin’e gitmesini söylemişti. İbrahim vaat edilen ülkede nerede isterse orada gezmekte özgürdü. Allah ona hangi ağacın altında oturacağını söylememişti.
İbrahim Avimelek’e ve Firavuna Sara’nın kızkardeşi olduğunu söyledi.34 Bu Allah’ın isteği değildi. Fakat Allah İbrahim’in o yanlış seçimi yapmasına ve hatasından ders almasına izin verdi. Yaratılış 13. bölüm 9. ayetinde belirtildiği gibi, İbrahim Lut’a şöyle demişti:
9 “Bütün topraklar senin önünde. Gel, ayrılalım. Sen sola gidersen, ben sağa gideceğim. Sen sağa gidersen, ben sola gideceğim.”
Allah bu iki adamın seçim yapmalarına izin verdi.
Allah seçim yapmamıza izin verdiğine göre, doğal olarak yanlış seçimler yapabiliriz. Allah’tan bize yol göstermesini ve önderlik etmesini dilememiz ne kadar önemlidir? Doğru seçimler yapmamız ne kadar önemlidir? Nasıl doğru seçimler yapabiliriz? Öncelikle, kutsal yazılarda Rabb’in yollarını öğrenerek hayatımızı buna göre yaşayabiliriz. Doğruluktan saptığımızda, çok geçmeden bunu olumsuz sonuçların izlemesini bekleyebiliriz. Bunun en temel kuralı, Allah’tan ayrıldığımızda yalnızca olumsuz sonuçlar bekleyebileceğimizdir. İkinci olarak, kılavuz için dua edebilir ve Allah’ın bize yardımcı olacağına inanabiliriz. Üçüncü olarak, İsrail ulusunu örnek alabilir ve kendi bildiğimiz yolda yürümek için ısrar etmeyiz. Onların aksine, Allah’ın yoluna itaat edelim.
Tartışma Soruları
1. Sizce İsrailliler neden “diğer uluslar gibi” bir krala sahip olmakta ısrarlıydılar?
2. Hiç iyi bir öğüdü göz ardı ettiğiniz oldu mu? Ne zaman? Sonuçları ne oldu?
3. Samuel’in oğulları Samuel gibi doğrulukla hükmetmiyorlardı. Kralın Samuel’in oğullarından daha iyi olacağının
herhangi bir güvencesi var mıydı?
4. “Ne ekersen onu biçersin” diye bir deyim vardır. Olumsuz sonuçlar biçmemeniz için, hayatınızda şu anda yapmanız
gereken herhangi bir değişiklik var mı?
33 Septuaginta “Boğalarınızı”, Masoretik metin “Gençlerinizi”.
34 (Yaratılış 20:2, 3)
Örneğin, Allah hangi okula gideceğimizi, mesleğimizi, hatta kiminle evleneceğimizi belirliyor mu? Allah, nasıl, ne zaman ve nerede öleceğimizi önceden belirliyor mu? Meydana gelen bir şeyde eylemlerimizin ve seçimlerimizin payı nedir?
Allah bize hata yapma ve o hatalardan ders alma özgürlüğü veriyor mu? Nereden bilebiliriz? Allah hayatlarımızda bize seçenek veriyorsa, rahatsız edici durumlardan kaçınabilmek için doğru seçimi yapmamıza yardımcı olur mu?
Şimdi, 1. Samuel kitapçığında, Allah’ın Kendi ifade ettiği isteklerine aykırı bir şeyin meydana gelmesine izin verdiği bir öykü okuyacağız. Tüm kudreti Kendi ellerinde tutan, yalnızca bir söz söyleyerek bir şey yaratabilen ya da yok edebilen evrenin Allah’ı, Kendi isteğine aykırı bir şeyin meydana gelmesine neden izin versin? Allah’ın Kendi isteğine uygun olmayan bir şeyin olmasına izin vermesi için çeşitli nedenler vardır. Bunlardan birinin daha iyi anlaşılabilmesi için, şu öykü üzerinde düşünelim.
Aylin beyazlar giyinmişti. Elbisenin rengi siyah saçları ve ela gözleriyle net bir kontrast oluşturuyordu. Hayatı boyunca bu günün gelmesini beklemişti. Aynaya bakarak elbisesinin omzunun tam yerinde olması için düzeltti. Son bir kez uzunca baktı ve gülümsedi.
Her şey yolunda gözüküyordu. Tam o sırada arkasında duyduğu babasının sesinden ürktü.
“Aylin.”
“Ah! Ödümü patlattın Baba. Buyur.”
“Aylin, seninle bir dakika yalnız konuşmak istiyorum.”
“Tamam baba, yalnızız. Konu nedir?”
“Aylin, gelinliğinle çok güzel görünüyorsun.”
“Teşekkür ederim, baba. Omuzlarıma nasıl oturduğunu kontrol ediyordum.”
“Çok güzel görünüyor. Aylin, düğününe yalnızca bir hafta kaldı. Davetlilere haber verildi, menü hazırlandı.” Babası uzunca bir süre durakladı. “Aylin, Hakan’la evlenmek istemezsen vakit hâlâ geç değil.”
Aylin dikkatle babasına baktı. Sevecen gözlerle bakıyordu. Aylin’le yumuşak ve müş k bir tonla konuşuyordu. Aylin babasının kendisini sevdiğini ve onun için en iyisini istediğini biliyordu. Babası Aylin’in nişanlısından endişe ediyordu, zira Hakan’ın karakter sahibi bir adam olmadığını düşünüyordu. Hakan’ın tembel ve insanları kullanan biri olduğundan şüpheleniyordu. Aylin’in babası, Hakan’la ilişkilerinin en başından beri evlenmelerini istemiyordu.
“Teşekkür ederim, baba. Benim için en iyisini istediğini biliyorum. Fakat ben Hakan’la evleneceğim.”
Aylin’in babası kararında herhangi bir tereddüt olup olmadığını görmek için kızının gözlerine baktı. Aylin okulda iyi bir öğrenciydi, daha 21 yaşında bile değilken ODTÜ’yü bitirmişti. Babası, kızının zekâsına ve karar verme hakkına saygı gösterdi. İstese Aylin’le bu evlilik hakkında çekişebilir ve engellemeye çalışabilirdi. Peki bu Aylin’le olan ilişkisini ne hale getirirdi? Kızı ortaya çıkacak olan duygusal savaşın yaralarını nasıl sarabilirdi? Bu evliliğin kötü olacağını ona başka nasıl kanıtlayabilirdi?
Gerçek şu ki, hiçbir zaman meydana gelmemiş bir şeyi asla kanıtlayamazdı. Bu durumda, özellikle başka biriyle yapacağı evliliğin iyi gitmemesi halinde, Hakan’la evlenmiş olsa ne olacağını her zaman merak edecekti. Aylin’in babası onun güçlü iradeli bir kız olduğunu biliyordu. Şefkatle gülümsedi ve kızını alnından öptü.
“Tamam, Aylin.”
Evlendikten sonra Hakan farklı bir insana dönüştü. Sanki Aylin evlendiği adamla hiç tanışmamıştı. İzni olmadan hiçbir yere gitmesine izin vermiyordu. Aylin’in kazandığı tüm parayı alıyor ve kendisine güzel giysiler almak için harcıyordu. Bazen beklenmedik bir şekilde çarşıdan balık getirerek, Aylin’in hemen temizleyip pişirmesini bekliyordu. Buzdolabı neredeyse her zaman boştu, Aylin pazara gitmek için çoğunlukla babasını arayıp para istiyordu. Hakansa işe geç gidiyor, eve erken dönüyordu. Hiçbir zaman para olmuyordu. Hakan evlerine misafir gelmesine izin vermiyordu, evde hiçbir zaman dağılmayan kasvetli bir hava vardı.
Bir çocuk sahibi olduktan ve evliliğin yürümesi için yıllarca mücadele verdikten sonra, evliliklerindeki soğukluk ve mutsuzluk arttı. Hakan ve Aylin boşanmaya karar verdiler. Aylin bunu babasına nasıl anlatacağını bilmiyordu. Fakat anlatmasına gerek yoktu, babası bunun böyle olacağını anlamıştı. Babası, kızının eşyalarını alarak eve geri taşınmasına yardımcı olmak için geldiğinde, Aylin’e hiçbir kınayıcı söz söylemedi. “Ben sana söylemiştim!” demedi. Yalnızca üzgündü.
Aylin’in babası ona, kendisi aynı kirde olmadığı zaman dahi hayatında kendi kararlarını vermesine izin verecek kadar saygı duyuyordu. Hiçbir zaman da onu kendi isteğini yerine getirmeye zorlamadı.
İleride göreceğimiz gibi, bir ebeveynin, çocuğunun kendisine göre hatalı olan bir yol seçmesine izin vermesi için başka nedenler de olabilir. Şimdi okuyacağımız Kutsal Kitap öyküsünde, Allah’ın Kendi halkıyla, O’nun isteğine aykırı şeyler yapmak istedikleri zaman nasıl ilgilendiğini göreceğiz. Şaşırtıcı bir şekilde, Allah Kendi halkına ne istiyorlarsa yapmalarına izin verir. Onlara, karar verebilme yetkilerine saygı gösterdiği için mi izin vermektedir? Belki bunda onun da bir payı var. Ancak göreceğimiz gibi, durum Aylin’le babası arasındaki ilişkiye tam benzemiyor. Ekstra bir boyutu da var. 1. Samuel 8. bölüm, 1–7 ayetlerinden itibaren okumaya başlayalım:
1 Samuel yaşlanınca oğullarını İsrail’e önder atadı. 2 Beer– Şeva’da görev yapan ilk oğlunun adı Yoel, ikinci oğlunun adıysa Aviya’ydı. 3 Ama oğulları onun yolunda yürümediler. Tersine, haksız kazanca yönelip rüşvet alır, yargıda yan tutarlardı. 4 Bu yüzden İsrail’in bütün ileri gelenleri toplanıp Rama’ya, Samuel’in yanına vardılar. 5 Ona, “Bak, sen yaşlandın” dediler, “Oğulların da senin yolunda yürümüyor. Şimdi, öteki uluslarda olduğu gibi, bizi yönetecek bir kral ata.” 6 Ne var ki, “Bizi yönetecek bir kral ata” demeleri Samuel’in hoşuna gitmedi. Samuel RAB’be yakardı. 7 RAB, Samuel’e şu karşılığı verdi: “Halkın sana bütün söylediklerini dinle. Çünkü reddettikleri sen değilsin; kralları olarak beni reddettiler.”
Yeşu İsrailliler’i vaat edilen ülkeye getirdikten sonra, halk yıllar boyunca Allah’a sadakatle ibadet etti. Fakat Yeşu’nun nesli geçip gittikten sonra yeni bir nesil yetişti ve halk diğer ilahlara tapmaya başladı. Başka ilahlara tapmaya başladıktan sonra, göğün Allah’ı Kendi antlaşmasına sadık kalarak, koruyuculuğunun ve bereketlerinin bir kısmını kaldırdı. Bunun sonucunda halk düşmanlarına yem olmaya başladı. Allah bundan sonra İsrail için hakimler çıkardı. Hakimlerin sorumlulukları İsrailliler’e savaşta önderlik etmek, önemli kararlar vermek ve halkı Allah’ın yasasına göre yönetmekti. Allah’ın atanmış yardımcılarıydılar, fakat kral değildiler. Kralları Allah’tı!
Allah İsrailliler’i kendilerine zulmedenlerden kurtardıktan kısa süre sonra, halk tekrar putperestliğe dönüyordu. Bundan sonra da düşmanlarının zulmüne uğrama, kurtulmak için Allah’a yalvarışları, Allah’ın onları başka bir hakimin eliyle kurtarması ve putperestliğe geri dönüş döngüsü baştan tekrarlanıyordu. Bu yüzyıllar boyunca devam etti. Sonunda Samuel İsrail’de hakim oldu. Kendisi çocukluğundan beri kutsal bir adam olmasına rağmen, oğulları onun izinden gitmedi. İyi hakimler değildiler ve sıkıntılar baş gösterdi. Önceki ayetlerde Allah’ın Kendisi’nin kral olduğunu açıkça bildirdiğini ve halkın O’nun krallığını reddetmiş olduğunu gördük. Allah’ın halkın dünyasal bir krala sahip olmasını istememesi için birçok nedeni vardı. Fakat yine de izin verdi. Neden?
Bu, Allah’ın İsrailliler’e Kendi açık isteğine aykırı bir şey yapmaları için ilk izin verişi değildi. İsraillilerin et yemeği istedikleri zamanı hatırlıyor musunuz? Allah onlara zaten gökten man vermişti. Tabii ki bu köfte değildi, fakat en azından aç kalmıyorlardı ve bunu yedikleri sürece hasta da olmuyorlardı. Ancak halk şikâyete devam etti. Böylece Allah onlara istedikleri şeyi vermeye karar verdi. Bilmedikleri bir şekilde, et onlara yargıyla birlikte geldi ve halkın çoğu daha ağızlarında et varken öldüler. Başka bir deyişle, Allah asi bir grubun istedikleri şeyi, Kendi isteğine aykırı olmasına rağmen onlara verdi. Neden? 1. Samuel 8. bölüm, 8–20 ayetlerini okuyarak görelim:
8 “Onları Mısır’dan çıkardığım günden bu yana bütün yaptıklarının aynısını sana da yapıyorlar. Beni bırakıp başka ilahlara kulluk ettiler. 9 Şimdi onları dinle. Ancak onları açıkça uyar ve kendilerine krallık yapacak kişinin onları nasıl yöneteceğini söyle.” 10 Samuel kendisinden kral isteyen halka RAB’bin bütün söylediklerini bildirdi: 11 “Size krallık yapacak kişinin yönetimi şöyle olacak: Oğullarınızı alıp savaş arabalarında ve atlı birliklerinde görevlendirecek. Onun savaş arabalarının önünde koşacaklar. 12 Bazılarını biner, bazılarını ellişer kişilik birliklere komutan atayacak. Kimisini toprağını sürüp ekinini biçmek, kimisini de silahların ve savaş arabalarının donatımını yapmak için görevlendirecek. 13 Kızlarınızı ıtriyatçı, aşçı, fırıncı olmak üzere alacak. 14 Seçkin tarlalarınızı, bağlarınızı, zeytinliklerinizi alıp hizmetkârlarına verecek. 15 Tahıllarınızın, üzümlerinizin ondalığını alıp saray görevlileriyle öbür hizmetkârlarına dağıtacak. 16 Kadın erkek kölelerinizi, seçkin boğalarınızı,33 eşeklerinizi alıp kendi işinde çalıştıracak. 17 Sürülerinizin de ondalığını alacak. Sizler ise onun köleleri olacaksınız. 18 Bunlar gerçekleştiğinde, seçtiğiniz kral yüzünden feryat edeceksiniz. Ama RAB o gün size karşılık vermeyecek.” 19 Ne var ki, halk Samuel’in sözünü dinlemek istemedi. “Hayır, bizi yönetecek bir kral olsun” dediler, 20 “Böylece biz de bütün uluslar gibi olacağız. Kralımız bizi yönetecek, önümüzden gidip savaşlarımızı sürdürecek.”
Gelecekteki bir kralın yapacağı şeylerin açıklaması, halka bir uyarıydı. Allah onlara kir değiştirmeleri için fırsat veriyordu. Fakat kulak vermediler ve kral isteklerine besbelli direnmekte olan Samuel’in sözünü dinlemeyi reddettiler. Reddettikleri şeyi düşünün! Ülkelerinde her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, onları kölelikten kurtararak kendilerine bu ülkeyi vermiş olan bir kralları vardı. Ve bu Kral gökteydi. Tüm bunları dünyasal bir krallık uğruna reddediyorlardı.
1. Samuel 8. bölüm, 21. ve 22. ayetlerde Allah’ın nasıl yanıt verdiğine bakalım:
21 Halkın bütün söylediklerini dinleyen Samuel, bunları RAB’be aktardı. 22 RAB Samuel’e, “Onların sözünü dinle ve başlarına bir kral ata” diye buyurdu. Bunun üzerine Samuel İsrailliler’e, “Herkes kendi kentine dönsün” dedi.
Evet, Allah onlara krallarını verecekti. Kutsal Kitap’ınızda sonraki bölümleri okursanız, İsrail’in ilk kralı Saul hakkında bilgi edinebilirsiniz. Saul işe doğru yolda başladı, fakat okuyacağınız üzere, kralların yapacaklarına ilişkin peygamberlik sözü bir bir yerine gelmeye başladı. İlerleyen derslerimizden birinde bu kralın daha sonra ne kadar yoldan çıktığını öğreneceksiniz. İsrail inatçıydı. Bir türlü söz dinlemeyen inatçı bir çocuğa ne yaparsınız? Bu öykü üzerinde düşünün.
Ferdi 7 yaşındaydı ve Osman’ın üç oğlunun en küçüğüydü. Bir gün dördü birden, yol kenarındaki tarlaların arasından geçerek eve gidiyorlardı. Yolun karşısında boz renkli bir köpek vardı. Osman oğullarına şöyle dedi:
“O köpeğe yaklaşmayın. Isırır.”
Büyük çocuklar babalarının yanında kaldılar. Fakat Ferdi farklıydı. Hemen köpeğe doğru gitti. Osman oğlunun ardından gitti, çünkü onun huyunu iyi biliyordu.
Ferdi köpeğe yaklaştı ve sevmek için elini uzatmaya çalıştı. Köpek hırlayarak Ferdi’yi ısırmaya çalıştı. Ferdi’nin babası tam zamanında yetişerek oğlunun kolunu geri çekti ve onu kötü bir ısırıktan kurtardı.
Babası “Oğlum, neden beni dinlemiyorsun?” dedi. “Sana o köpek ısırır demedim mi?”
Grup eve doğru yoluna devam etti, o sırada sulama kanalından kiraz bahçesini sulayan Abdullah amcayla karşılaştılar. Tüm bahçe suyla kaplıydı. Ferdi doğruca araziye doğru koştu.
Babası, “Suya girme, Ferdi. Ayağında çizmelerin yok. Ayakkabıların mahvolacak ve annen ikimizi de öldürecek” dedi. “Islak ve çamurlu ayakkabılarla yarınki futbol maçında oynayamazsın.”
Fakat Ferdi yine dinlemedi. Araziye doğru koşmaya devam etti. Osman bu kez oğlunun ardından koşmadı. Ferdi’nin su kanalına tırmanmasını, oradan da araziye inişini seyretti. Çocuk dizlerine kadar çamura battı.
“Baba, beni buradan kurtar, çamura saplandım!” diye bağırdı.
Ferdi’nin babası ile ağabeyleri yanına gelerek onu çamurdan çekip çıkardılar. Ferdi’nin ayakları ıslanmış ve çamurlanmıştı. Eve çok kısa bir yürüyüş mesafesi kalmıştı, vardıklarında Ferdi’nin annesi onları balkondan izliyordu. Sözlerini oğluna değil, kocasına yöneltti.
“Osman, senin neyin var, oğluna bakmıyorsun? Bak ne hale gelmiş! Ne düşünüyordun?”
“Cemile, biliyorsun, oğlun inatçı ve söz dinlemiyor. Ancak sıkıntı çekerek bir şey öğreniyor. Onu köpeğin ısırmasına izin vermedim, fakat çamura batmasına izin verdim!
Annesi Ferdi’ye çıkıştı:
“Yarın o çamurlu ayakkabılarla futbol maçında oynayamazsın. Hatta maçı izlemeye bile gidemezsin. Islandığın için evde kalacaksın, yoksa hasta olursun.”
İnatçı bir çocuğa ne yaparsınız? Bu sorunun yanıtı ne istediğinize göre değişir. Çocuğun hayatı boyunca her şey için size bağımlı kalmasını isterseniz, ona yalnızca emirler verip itaate zorlarsınız. Fakat çocuğun büyüyerek gelişmesini ve kendi başına karar alabilmesini isterseniz, çocuk sizden bağımsız olarak düşünmeyi öğrenmelidir. Bu da çocuğa öğrenme ve hata yapma fırsatı vermeyi gerektirir. Kimi zaman onun kendi eylemlerinin sonuçlarına katlanarak öğrenmesine izin verirsiniz. Fakat inatçı bir çocuğun öğrenme süresinde kalıcı bir zarar görmesini istemezsiniz. Bu nedenle çocuğa hata yapması için tanıdığınız özgürlüğü kısıtlarsınız. Kimi zaman rahatsız olmasını sağlarsınız, böylece sebep–sonuç ilişkisini kurmayı öğrenir. Ayakkabılarını çamurlamasına izin verebilirsiniz. Fakat köpeğin onu ısırmasına izin vermezsiniz.
Allah’ın, İsrail’in kral seçerken hata yapmasına izin verdiğini gördük. Allah İsrail’i bunun sonuçlarının ne olacağına dair uyarmıştı. Fakat onlar inatçılık ederek yine de bir kral istediler. Allah’ın sözünü dinlemediler. Anlaşılan İsrail dersini başka türlü almıyordu; kötü seçimlerin sonuçlarına katlanarak öğrenmek zorundaydılar.
Allah bizim seçim yapmamıza izin verir mi? Kesinlikle verir. Allah İbrahim’e Filistin’e gitmesini söylemişti. İbrahim vaat edilen ülkede nerede isterse orada gezmekte özgürdü. Allah ona hangi ağacın altında oturacağını söylememişti.
İbrahim Avimelek’e ve Firavuna Sara’nın kızkardeşi olduğunu söyledi.34 Bu Allah’ın isteği değildi. Fakat Allah İbrahim’in o yanlış seçimi yapmasına ve hatasından ders almasına izin verdi. Yaratılış 13. bölüm 9. ayetinde belirtildiği gibi, İbrahim Lut’a şöyle demişti:
9 “Bütün topraklar senin önünde. Gel, ayrılalım. Sen sola gidersen, ben sağa gideceğim. Sen sağa gidersen, ben sola gideceğim.”
Allah bu iki adamın seçim yapmalarına izin verdi.
Allah seçim yapmamıza izin verdiğine göre, doğal olarak yanlış seçimler yapabiliriz. Allah’tan bize yol göstermesini ve önderlik etmesini dilememiz ne kadar önemlidir? Doğru seçimler yapmamız ne kadar önemlidir? Nasıl doğru seçimler yapabiliriz? Öncelikle, kutsal yazılarda Rabb’in yollarını öğrenerek hayatımızı buna göre yaşayabiliriz. Doğruluktan saptığımızda, çok geçmeden bunu olumsuz sonuçların izlemesini bekleyebiliriz. Bunun en temel kuralı, Allah’tan ayrıldığımızda yalnızca olumsuz sonuçlar bekleyebileceğimizdir. İkinci olarak, kılavuz için dua edebilir ve Allah’ın bize yardımcı olacağına inanabiliriz. Üçüncü olarak, İsrail ulusunu örnek alabilir ve kendi bildiğimiz yolda yürümek için ısrar etmeyiz. Onların aksine, Allah’ın yoluna itaat edelim.
Tartışma Soruları
1. Sizce İsrailliler neden “diğer uluslar gibi” bir krala sahip olmakta ısrarlıydılar?
2. Hiç iyi bir öğüdü göz ardı ettiğiniz oldu mu? Ne zaman? Sonuçları ne oldu?
3. Samuel’in oğulları Samuel gibi doğrulukla hükmetmiyorlardı. Kralın Samuel’in oğullarından daha iyi olacağının
herhangi bir güvencesi var mıydı?
4. “Ne ekersen onu biçersin” diye bir deyim vardır. Olumsuz sonuçlar biçmemeniz için, hayatınızda şu anda yapmanız
gereken herhangi bir değişiklik var mı?
33 Septuaginta “Boğalarınızı”, Masoretik metin “Gençlerinizi”.
34 (Yaratılış 20:2, 3)