Bir kimse öldükten sonra ne olur? Ölüler bizimle konuşabilir mi? Ölüler geleceği öğrenmemize yardımcı olabilir mi? Bunlar önemli sorular. Yalnızca Allah’ın kutsal kitabının yanıtlayabileceği sorular. Bu dersimizde, geleceği öğrenmeye son derece arzulayan ve bu amaçla ölü bir peygamberden yanıtlar almak üzere bir cadıya giden bir adamın deneyimine tanık olacağız. Onun böyle yapması doğru muydu? Kendisine faydası oldu mu? Yoksa zarar mı verdi? Daha önce hiç cinci hocaya gitmeyi düşündüyseniz, ya da birinin kart falı, el falı ya da başka bir doğaüstü ilim yardımıyla geleceğinizi öğrenmenize yardımcı olmasını arzuladıysanız, bu ders tam size göre.
İstanbul’da bir adamla karısı evlerinde bir seans düzenlediler. Satmak istedikleri bir arazileri vardı ve karar vermeden önce tavsiye almak istiyorlardı. Biraz konuşulduktan ve kart falı bakıldıktan sonra, kır saçlı bir kadın olan hoca onlardan ölmüş birisiyle görüşmek ya da konuşmak isteyip istemediklerini sordu. Satmak istedikleri arazi hakkında iyi bir haber almışlardı ve keyi eri yerindeydi, bu nedenle kabul ettiler. Birlikte şarap içerken, ölmüş olan sevilen bir komedyen aktörün ruhuyla konuşmanın eğlenceli olacağını düşündüler. Arkalarına yaslandılar, şaraplarını yudumlarken hocanın ne yapabileceğini görmek için beklediler. Çok geçmeden aktörün ruhu masada onlarla birlikte oturuyor ve konuşuyordu. Böylesi ünlü bir kişiyi görme şansına hayret ettiklerini ve çok sevindiklerini söylemeye gerek yok. Hayaletin konuşmasını ve zeki esprilerini dinledikten sonra onun ölen komedyen olduğuna ikna oldular. Seans
sona erdiğinde, hocaya mutlulukla yüksek bir ücret ödediler.
Ancak iki hafta sonra, ölen komedyenin eski siyah beyaz lmlerinden birini ailece izlerlerken, 15 yaşındaki oğulları aniden korkunç sorunlar yaşamaya başladı. Gözleri istemsiz olarak yuvalarında dönmeye başladı. Terliyor ve sanki bir şey onu boğuyormuş gibi yerde yuvarlanıyordu. Anneyle baba korktu ve acil yardıma ihtiyaç duydular. Çocuğun sorunuyla ailenin hocaya gidişi arasında bir ilişki olabilir miydi? Aileye gelince, bir bağlantı olduğundan emindiler.
Bu yaşanmış öykünün arka planındaki sahnelerde olan olayları anlamamıza yardımcı olması amacıyla, hikmet için Kutsal Kitap’a dönelim.
Saul’un bilhassa uzun boylu ve yapılı olduğu için İsrail’e kral olarak seçildiğini hatırlarsınız. Fakat bu erkeksi özelliklerine rağmen, özgüven eksikliği sorunu vardı. Kendisini küçük görmesi, Saul’u kıskanç, çabuk kızan, aksi ve depresif biri hale getiriyordu. Örneğin, Davut savaşçı Golyat’ı yenilgiye uğrattıktan sonra Saul’un büyük bir ulusal sorunu çözdüğü için bu gence minnettar olması gerekirdi. Aksine Saul Davut’u öldürmenin yollarını aramaya başladı! Saul’un karanlık ve depresif düşünce gidişatı, sonunda onu Kutsal Kitap’ın “kötü bir ruh” dediği şeye karşı savunmasız bıraktı. 1. Samuel 18. bölüm, 6–12 ayetlerini okuyalım:
6 Davut’un Filistli Golyat’ı öldürmesinden sonra, askerler geri dönerken, İsrail’in bütün kentlerinden gelen kadınlar, tef ve çeşitli çalgılar çalarak, sevinçli ezgiler söyleyip oynayarak Kral Saul’u karşılamaya çıktılar. 7 Bir yandan oynuyor, bir yandan da şu ezgiyi söylüyorlardı: “Saul binlercesini öldürdü, Davut’sa on binlercesini.” 8 Bu sözlere gücenen Saul çok öfkelendi. “Davut’a on binlercesini, banaysa ancak binlercesini verdiler. Artık kral olmaktan başka onun ne eksiği kaldı ki?” diye düşündü. 9 Böylece o günden sonra Saul Davut’u kıskanmaya başladı. 10 Ertesi gün Tanrı’nın gönderdiği kötü bir ruh Saul’un üzerine güçlü bir biçimde indi. Saul evinde sayıklamaya başladı. Davut her zamanki gibi yine lir çalıyordu. Saul’un elinde bir mızrak vardı. 11 “Davut’u vurup duvara çakacağım” diye düşünerek mızrağı ona fırlattı. Ama Davut iki kez ondan kurtuldu. 12 Saul Davut’tan korkuyordu. Çünkü RAB Davut’laydı, oysa kendisinden ayrılmıştı.
Davut özellikle lir çalmada yetenekliydi. Zamanının Orhan Gencebay’ı gibiydi! Kral Saul Davut’u kendisine dinlendirici müzik çalmakla görevlendirmişti, böylece rahatlayarak kendisine musallat olan kötü ruhtan kurtulabiliyordu. Fakat Davut ne kadar çalarsa, Saul o kadar aksi ve kızgın hale geliyordu. Öfkeden bunalmış ve kötü ruhun etkisi altında bulunan Saul, Davut’u bir kez değil, iki kez öldürmeye çalıştı. Her kötü ruhun hedenin insanları bunaltarak mahvetmek olduğundan şüpheniz olmasın.
Ayrıca, “Saul Davut’tan korkuyordu. Çünkü RAB Davut’laydı” diyor. Saul dua ediyor, tapınağa gidiyor ve “dindar bir adamın” yapması gereken her şeyi yapıyordu. Fakat Saul’un kalbinde Allah yoktu ve bu nedenle korkuyordu. Saul kırk yıl boyunca bu korkunç nefret ve kaygıyla yaşadı, bunlar sonunda onu deliliğe sürükledi. Burada iki şeyi aklımızda tutalım. Birincisi, hayatınızda Allah yoksa, korku dolu olursunuz. İkincisi, kalbe yakın tutulan nefret yalnızca onu tutan kişiye zarar verir. Saul’un durumunda bunların ikisi de gerçekleşti.
Saul’un büyük düşmanı olan Filistliler büyük bir ordu toplamışlardı. Kutsal yazılar, 1. Samuel 28:5 ayetinde, Saul’un bu muazzam orduyu gördüğünde korkuyla titrediğini söylüyor. Dua etmeye başladı, ancak Allah ona karşılık vermedi.
Öyleyse Saul ne yapacaktı? Allah bir duaya hemen karşılık vermediğinde, sabırlı olmalı, peygamberlerin yazılarını incelemeli ve daha fazla dua etmelisiniz. Saul ise bunun yerine korkusunun kendisine Allah’ın emirlerine doğrudan aykırı bir şey yaptırmasına izin verdi. Bunu 28. bölüm, 7. ayette okuyabiliriz:
7 Bunun üzerine Saul görevlilerine, “Bana bir cinci kadın bulunda varıp ona danışayım” diye buyruk verdi. Görevliler, “Eyn-Dor’da bir cinci kadın var” dediler.
Bu, Allah’ın halkı için meşru olarak belirttiği her şeye aykırıydı. Bir ebeveynin çocuğuna kibritlerle ya da tiner şişesiyle oynamamasını söylediği gibi, Allah da Kendi halkına cincilerle uğraşmamalarını bildirmişti. Bunu Yasanın Tekrarı 18. bölüm, 10–14 ayetlerinde okuyalım:
10–11 Aranızda oğlunu ya da kızını ateşte kurban eden, falcı,38 büyücü, muskacı, medyum, ruh çağıran ya da ölülerin ruhlarına danışan kimse olmasın. 12 Çünkü RAB bunları yapanlardan tiksinir. Tanrınız RAB, bu iğrenç töreleri yüzünden bu ulusları önünüzden kovacaktır. 13 Tanrınız RAB’bin önünde yetkin olun. 14 Ülkelerini alacağınız uluslar büyücülerin, falcıların öğüdüne kulak verirler. Ama Tanrınız RAB buna izin vermiyor.
Allah, O’nun yardımını ve desteğini istiyorsanız cadılardan, büyücülerden ve cinlerden uzak durmanızı açıkça bildiriyor. Nedenini belirtmiyor – bunların Kendisi’nin düşmanları olduğuna dair önemli ima haricinde tabii. Gerçekten, Allah’ın dostunuz olmasını istiyorsanız O’nun düşmanları sizin de düşmanınız olmalıdır. Bunun orta yolu yoktur. Savaşta orta yol iki tara ı çalışan casuslar ve hainler içindir. Allah’ın falcılıkla ilgilenmemizi yasaklaması bugün bilhassa önemlidir. Televizyon ve bilgisayar oyunları aracılığıyla, çocuklarımız oyuncak ve sinema sanayisi tarafından büyücüleri ve cadıları sevmek üzere eğitilmektedir. Çocukların kalplerinin Allah’ın bizzat nefret ettiği şeyleri sevmek üzere eğitilmesi olacak şey mi? Olan biteni görmezden gelerek, bu şeyler Allah’ın “iğrençlik” dediği şeylerin ta kendisi iken, bunlara “oyun” deyip geçemeyiz. Dikkatli olun!
Ne yazık ki Saul yardım istemek için bir cinci hocaya gitti, bu davranış “parasal sorunlarımı çözmesi için mafyaya başvurmaya arar verdim” demekten farksızdı. Tabii ki yardımcı olabilirler, ancak bunun bir koşulu olacağından emin olabilirsiniz. Gerçek şu ki, cinci hoca cinlerle çalışır ve cinlerin yalnızca bir gündemi vardır – bizi korkunç bir sona götürünceye dek zihinlerimizle oynamak. Kral Saul’un bunlardan biriyle karşılaşınca ne olduğunu 1. Samuel 28. bölüm, 10–14 ayetlerinde görelim:
10 Saul, “Yaşayan RAB’bin adıyla derim ki, bundan sana bir kötülük gelmeyecek” diye ant içti. 11 Bunun üzerine kadın, “Sana kimi çağırayım?” diye sordu. Saul, “Bana Samuel’i çağır” dedi. 12 Kadın, Samuel’i görünce çığlık atarak, “Sen Saul’sun! Neden beni kandırdın?” dedi. 13 Kral ona, “Korkma!” dedi, “Ne görüyorsun?” Kadın, “Yerin altından çıkan bir ilah görüyorum” diye karşılık verdi. 14 Saul, “Neye benziyor?” diye sordu. Kadın, “Cüppe giymiş yaşlı bir adam yukarıya çıkıyor” dedi. O zaman Saul onun Samuel olduğunu anladı; eğilip yüzüstü yere kapandı.
Burada hikâyeye ara vererek, kral Saul’un gördüğünün gerçekte Samuel peygamber olmadığını belirtelim. Dersin başındaki öyküde de, ailenin gördüğü kişi gerçekten ölmüş olan aktör değildi. Kutsal Kitap bize Süleyman’ın yazmış olduğu Vaiz kitapçığının 9. bölümünün 5. ve 6. ayetlerinde şöyle der:
5 Çünkü yaşayanlar öleceğini biliyor, ama ölüler hiçbir şey bilmiyor. Onlar için artık ödül yoktur, anıları bile unutulmuştur. 6 Sevgileri, nefretleri, kıskançlıkları çoktan bitmiştir. Güneşin altında yapılanlardan bir daha payları olmayacaktır.
Ölüler hiçbir şey bilmezler ve hisleri yoktur. Ölüler arasından çağrılamazlar ve kesinlikle konuşamazlar. Kutsal yazılar bize dünyanın sonunda tüm insanların dirileceği zamana kadar hiç kimsenin ölüler arasından kalkmayacağını öğretir! Peki ölüler hiçbir şey bilmiyorlarsa, kral Saul’a görünerek Samuel peygambermiş gibi yapan kimdi? Yanıtı çok basit. Cinci bir hocaya gittiğinizde, ancak cinleri görmeyi bekleyebilirsiniz! İlerleyen derslerimizde bu konuyu daha ayrıntılı olarak işleyeceğiz. Ancak şimdilik, Şeytan ve yardımcılarının gerçekte olmadıkları kişileri taklit etmekte ve kendilerini onların yerine koymakta büyük güç sahibi olduklarını söylemekle yetinelim. Cinler Saul’u aldatmak için Samuel peygamberin kılığına giriyorlardı.
1. Samuel 28. bölümdeki öyküyü okumaya devam ederken, “Samuel” adını gördüğümüz her yerde “Samuel’in taklidini yapan cin”i düşünmemiz gerektiğini unutmayın. 15. ayetten devam edelim:
15 Samuel Saul’a, “Neden beni çağırtıp rahatsız ettin?” dedi. Saul, “Büyük sıkıntı içindeyim” diye yanıtladı, “Filistliler bana karşı savaşıyor ve Tanrı da beni terk etti. Artık bana ne peygamberler aracılığıyla, ne de düşlerle yanıt veriyor. Bu yüzden, ne yapmam gerektiğini bana bildirmen için seni çağırttım.”
Cin, sözüne devam ederek Saul’a ertesi gün ordusunun Filistliler karşısında yenilgiye uğrayacağını bildirdi. Saul’un yanıtını 1. Samuel 28. bölüm, 20. ve 21. ayetlerde okuyabiliriz:
20 Saul birden boylu boyunca yere düştü. Samuel’in sözlerinden ötürü büyük korkuya kapıldı. Gücü de kalmamıştı; çünkü bütün gün, bütün gece yemek yememişti. 21 Kadın Saul’a yaklaştı. Onun büyük şaşkınlık içinde olduğunu [gördü].
Sizce Saul bu cadıya giderek cesaret mi kazandı? Şimdi Allah’ın bereketinin üzerinde olacağına dair güvenceyle, ya da galip gelmek için bir umutla savaşa gidebileceğini düşünüyor musunuz? Hayır! Cinin sözleri onu daha da sıkıntıya soktu. Kaç kişi aynı hatayı yaparak ve cesaretinin artmasına yardımcı olacağını düşünerek falcılara gider?
Böylece Saul’un yılgınlığı daha da büyüdü ve önderlik etme yetisi köreldi. Bunlar astrolojiyle, el falıyla ve tarot kartlarıyla ilgilenmenin olumsuz sonuçlarıdır. Tüm bu sanatların karanlık amacı, insanların zihinlerine sahte bir kader duygusunun tohumlarını sağlam bir şekilde yerleştirerek, onları o kaderin kaçınılmaz olduğuna inandırmaktır. Tabii ki cinler bir süre için insanı mutlu ve romantik sözlerin tatlılığıyla yönlendirecektir. Fakat sonuç aynıdır: kargaşa ve ölüm.
Ertesi gün ordular kalabalık bir şekilde toplandılar. Kutsal yazılar Saul’un başına gelenleri 1. Samuel 31. bölüm, 3–5 ayetlerinde ayrıntılı bir şekilde anlatıyor:
3 Saul’un çevresinde savaş kızıştı. Derken Saul Filistli okçular tarafından vuruldu ve ağır yaralandı. 4 Saul, silahını taşıyan adama, “Kılıcını çek de bana sapla” dedi, “Yoksa bu sünnetsizler gelip bana kılıç saplayacak ve benimle alay edecekler.” Ama silah taşıyıcısı büyük bir korkuya kapılarak bunu yapmak istemedi. Bunun üzerine Saul kılıcını çekip kendini üzerine attı. 5 Saul’un öldüğünü görünce, silah taşıyıcısı da kendini kılıcının üzerine attı ve Saul’la birlikte öldü.
Evet, Saul’un acı sonu intihar oldu. Büyücülük ve cadılıkla uğraşmak, ölümle örtleşmek gibidir. Hiçbirimizin içinde olmayı istememesi gereken bir ilişkidir. Cinler acımasız bir oyun oynarlar. Bir veya iki kez iyilik ederek insanları yönlendirmeyi severler. Fakat üçüncüsünün sefaletle sonuçlanacağından emin olabilirsiniz. Kullandıkları yöntem, geçenlerde meydana gelen bir olayı hatırlatır.
Ege sahilinde turistik bir kasabada, bir pidecinin paraya çok ihtiyacı vardı. Düşüncesizce, yüksek yatlı bir Audi’yi krediyle almıştı. İlk hafta dolmadan, daha sigorta bile yaptırmadan başka bir araca çarptı. Diğer sürücüye yaptığı ödemeler elini gerçekten çok daralttı. Üstelik banka, tamir ettirene dek kullanamayacağı durumda olan Audi’nin ödemeleri için onu sıkıştırıyordu. Bu masra ar arasında pide salonunun kirasını unuttu ve çok geçmeden dört aylık borcu birikti. Dükkânı açık tutmak için elinden gelen her şeyi yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Birisi ona şöyle dedi:
“Tanıdığım bir kuyumcu var, ondan borç alsana.”
Ancak bu adam yalnızca kuyumcu değil, bölgesel mafyanın da bir üyesiydi. Tabii ki bir kuyumcu dükkânı vardı, ancak en büyük gelir kaynağı uyuşturucu ticaretinden geliyordu. Böylece pideci kuyumcuya giderek borç istedi. Adam doğal olarak az bir faiz karşılığında yardımcı olmayı kabul etti ve pideci borcu aldı.
Pidecinin 7500 lira kira borcu vardı, bu miktar mafya adamı için hiçbir şey değildi, fakat pidecinin borcu üç ay içinde iki misli olarak geri ödemesi gerekiyordu. Pideci artık boğazına kadar batmıştı. Doksan gün rüzgâr gibi geçti. “Kuyumcu” bir hafta içinde iki kez gelerek parasını istedi. Pideci kendi kendine düşünüyordu:
“Herhalde biraz daha zamanım vardır. Beni öldürürlerse parayı hiç alamazlar. Ayrıca hiç kimse 7500 lira için adam öldürmez.”
Ancak bilmediği, kendisine araç için kredi veren bankacının da mafyaya 450.000 lira borcu olduğuydu! Mafya, bankacıyı korkutmak için bir “örnek” arıyordu, bu nedenle ona pidecinin kendilerine olan borcundan bahsettiler. Bankacı birkaç gün sonra pidecinin öldürüldüğünü öğrendi.
Cinler Şeytan’ın mafyasıdır. Onlar pis ve tehlikelidirler, sizi yönlendirecekleri yol ölüme götürür. Onları sinemada, televizyonda ve video oyunlarında izleyerek, ağlarına takılma riskine girmeyin. Allah onları kendi hallerine bırakmanızı ve onların korkunç işçilerini, cadıları, büyücüleri, astrologları ve el falı bakıcıları ziyaret etmemenizi söylüyor. Evrenin Yaratıcısı yardımınıza koşabilecekken, neden Şeytan’a gitmek isteyesiniz? Gerçekten arzu ettiğiniz şeyi size yalnızca Allah verebilir.
Tartışma Soruları
1. Saul neden Eyn-dor cadısına gitti?
2. Cadı Kral Saul’u neden tanımadı?
3. Kral Saul’un gördüğü şeyin gerçekte Samuel peygamber olmadığını nasıl anlayabiliriz?
4. Şeytan neden insanları kendisinin onlara yardımcı olmak istediğine inandırır?
5. İnsanlar kimi zaman doğaüstü işçilerden geçici yardım alarak, zarar görmeden kurtulabileceklerini sanırlar. Sizce bu hikmetli bir düşünce midir?
38 Falcı sözcüğü İbranice’deki üç ayrı terimin karşılığı olarak kullanılı- yor. Bu üç terim, falcılığın değişik türlerini içerir.
İstanbul’da bir adamla karısı evlerinde bir seans düzenlediler. Satmak istedikleri bir arazileri vardı ve karar vermeden önce tavsiye almak istiyorlardı. Biraz konuşulduktan ve kart falı bakıldıktan sonra, kır saçlı bir kadın olan hoca onlardan ölmüş birisiyle görüşmek ya da konuşmak isteyip istemediklerini sordu. Satmak istedikleri arazi hakkında iyi bir haber almışlardı ve keyi eri yerindeydi, bu nedenle kabul ettiler. Birlikte şarap içerken, ölmüş olan sevilen bir komedyen aktörün ruhuyla konuşmanın eğlenceli olacağını düşündüler. Arkalarına yaslandılar, şaraplarını yudumlarken hocanın ne yapabileceğini görmek için beklediler. Çok geçmeden aktörün ruhu masada onlarla birlikte oturuyor ve konuşuyordu. Böylesi ünlü bir kişiyi görme şansına hayret ettiklerini ve çok sevindiklerini söylemeye gerek yok. Hayaletin konuşmasını ve zeki esprilerini dinledikten sonra onun ölen komedyen olduğuna ikna oldular. Seans
sona erdiğinde, hocaya mutlulukla yüksek bir ücret ödediler.
Ancak iki hafta sonra, ölen komedyenin eski siyah beyaz lmlerinden birini ailece izlerlerken, 15 yaşındaki oğulları aniden korkunç sorunlar yaşamaya başladı. Gözleri istemsiz olarak yuvalarında dönmeye başladı. Terliyor ve sanki bir şey onu boğuyormuş gibi yerde yuvarlanıyordu. Anneyle baba korktu ve acil yardıma ihtiyaç duydular. Çocuğun sorunuyla ailenin hocaya gidişi arasında bir ilişki olabilir miydi? Aileye gelince, bir bağlantı olduğundan emindiler.
Bu yaşanmış öykünün arka planındaki sahnelerde olan olayları anlamamıza yardımcı olması amacıyla, hikmet için Kutsal Kitap’a dönelim.
Saul’un bilhassa uzun boylu ve yapılı olduğu için İsrail’e kral olarak seçildiğini hatırlarsınız. Fakat bu erkeksi özelliklerine rağmen, özgüven eksikliği sorunu vardı. Kendisini küçük görmesi, Saul’u kıskanç, çabuk kızan, aksi ve depresif biri hale getiriyordu. Örneğin, Davut savaşçı Golyat’ı yenilgiye uğrattıktan sonra Saul’un büyük bir ulusal sorunu çözdüğü için bu gence minnettar olması gerekirdi. Aksine Saul Davut’u öldürmenin yollarını aramaya başladı! Saul’un karanlık ve depresif düşünce gidişatı, sonunda onu Kutsal Kitap’ın “kötü bir ruh” dediği şeye karşı savunmasız bıraktı. 1. Samuel 18. bölüm, 6–12 ayetlerini okuyalım:
6 Davut’un Filistli Golyat’ı öldürmesinden sonra, askerler geri dönerken, İsrail’in bütün kentlerinden gelen kadınlar, tef ve çeşitli çalgılar çalarak, sevinçli ezgiler söyleyip oynayarak Kral Saul’u karşılamaya çıktılar. 7 Bir yandan oynuyor, bir yandan da şu ezgiyi söylüyorlardı: “Saul binlercesini öldürdü, Davut’sa on binlercesini.” 8 Bu sözlere gücenen Saul çok öfkelendi. “Davut’a on binlercesini, banaysa ancak binlercesini verdiler. Artık kral olmaktan başka onun ne eksiği kaldı ki?” diye düşündü. 9 Böylece o günden sonra Saul Davut’u kıskanmaya başladı. 10 Ertesi gün Tanrı’nın gönderdiği kötü bir ruh Saul’un üzerine güçlü bir biçimde indi. Saul evinde sayıklamaya başladı. Davut her zamanki gibi yine lir çalıyordu. Saul’un elinde bir mızrak vardı. 11 “Davut’u vurup duvara çakacağım” diye düşünerek mızrağı ona fırlattı. Ama Davut iki kez ondan kurtuldu. 12 Saul Davut’tan korkuyordu. Çünkü RAB Davut’laydı, oysa kendisinden ayrılmıştı.
Davut özellikle lir çalmada yetenekliydi. Zamanının Orhan Gencebay’ı gibiydi! Kral Saul Davut’u kendisine dinlendirici müzik çalmakla görevlendirmişti, böylece rahatlayarak kendisine musallat olan kötü ruhtan kurtulabiliyordu. Fakat Davut ne kadar çalarsa, Saul o kadar aksi ve kızgın hale geliyordu. Öfkeden bunalmış ve kötü ruhun etkisi altında bulunan Saul, Davut’u bir kez değil, iki kez öldürmeye çalıştı. Her kötü ruhun hedenin insanları bunaltarak mahvetmek olduğundan şüpheniz olmasın.
Ayrıca, “Saul Davut’tan korkuyordu. Çünkü RAB Davut’laydı” diyor. Saul dua ediyor, tapınağa gidiyor ve “dindar bir adamın” yapması gereken her şeyi yapıyordu. Fakat Saul’un kalbinde Allah yoktu ve bu nedenle korkuyordu. Saul kırk yıl boyunca bu korkunç nefret ve kaygıyla yaşadı, bunlar sonunda onu deliliğe sürükledi. Burada iki şeyi aklımızda tutalım. Birincisi, hayatınızda Allah yoksa, korku dolu olursunuz. İkincisi, kalbe yakın tutulan nefret yalnızca onu tutan kişiye zarar verir. Saul’un durumunda bunların ikisi de gerçekleşti.
Saul’un büyük düşmanı olan Filistliler büyük bir ordu toplamışlardı. Kutsal yazılar, 1. Samuel 28:5 ayetinde, Saul’un bu muazzam orduyu gördüğünde korkuyla titrediğini söylüyor. Dua etmeye başladı, ancak Allah ona karşılık vermedi.
Öyleyse Saul ne yapacaktı? Allah bir duaya hemen karşılık vermediğinde, sabırlı olmalı, peygamberlerin yazılarını incelemeli ve daha fazla dua etmelisiniz. Saul ise bunun yerine korkusunun kendisine Allah’ın emirlerine doğrudan aykırı bir şey yaptırmasına izin verdi. Bunu 28. bölüm, 7. ayette okuyabiliriz:
7 Bunun üzerine Saul görevlilerine, “Bana bir cinci kadın bulunda varıp ona danışayım” diye buyruk verdi. Görevliler, “Eyn-Dor’da bir cinci kadın var” dediler.
Bu, Allah’ın halkı için meşru olarak belirttiği her şeye aykırıydı. Bir ebeveynin çocuğuna kibritlerle ya da tiner şişesiyle oynamamasını söylediği gibi, Allah da Kendi halkına cincilerle uğraşmamalarını bildirmişti. Bunu Yasanın Tekrarı 18. bölüm, 10–14 ayetlerinde okuyalım:
10–11 Aranızda oğlunu ya da kızını ateşte kurban eden, falcı,38 büyücü, muskacı, medyum, ruh çağıran ya da ölülerin ruhlarına danışan kimse olmasın. 12 Çünkü RAB bunları yapanlardan tiksinir. Tanrınız RAB, bu iğrenç töreleri yüzünden bu ulusları önünüzden kovacaktır. 13 Tanrınız RAB’bin önünde yetkin olun. 14 Ülkelerini alacağınız uluslar büyücülerin, falcıların öğüdüne kulak verirler. Ama Tanrınız RAB buna izin vermiyor.
Allah, O’nun yardımını ve desteğini istiyorsanız cadılardan, büyücülerden ve cinlerden uzak durmanızı açıkça bildiriyor. Nedenini belirtmiyor – bunların Kendisi’nin düşmanları olduğuna dair önemli ima haricinde tabii. Gerçekten, Allah’ın dostunuz olmasını istiyorsanız O’nun düşmanları sizin de düşmanınız olmalıdır. Bunun orta yolu yoktur. Savaşta orta yol iki tara ı çalışan casuslar ve hainler içindir. Allah’ın falcılıkla ilgilenmemizi yasaklaması bugün bilhassa önemlidir. Televizyon ve bilgisayar oyunları aracılığıyla, çocuklarımız oyuncak ve sinema sanayisi tarafından büyücüleri ve cadıları sevmek üzere eğitilmektedir. Çocukların kalplerinin Allah’ın bizzat nefret ettiği şeyleri sevmek üzere eğitilmesi olacak şey mi? Olan biteni görmezden gelerek, bu şeyler Allah’ın “iğrençlik” dediği şeylerin ta kendisi iken, bunlara “oyun” deyip geçemeyiz. Dikkatli olun!
Ne yazık ki Saul yardım istemek için bir cinci hocaya gitti, bu davranış “parasal sorunlarımı çözmesi için mafyaya başvurmaya arar verdim” demekten farksızdı. Tabii ki yardımcı olabilirler, ancak bunun bir koşulu olacağından emin olabilirsiniz. Gerçek şu ki, cinci hoca cinlerle çalışır ve cinlerin yalnızca bir gündemi vardır – bizi korkunç bir sona götürünceye dek zihinlerimizle oynamak. Kral Saul’un bunlardan biriyle karşılaşınca ne olduğunu 1. Samuel 28. bölüm, 10–14 ayetlerinde görelim:
10 Saul, “Yaşayan RAB’bin adıyla derim ki, bundan sana bir kötülük gelmeyecek” diye ant içti. 11 Bunun üzerine kadın, “Sana kimi çağırayım?” diye sordu. Saul, “Bana Samuel’i çağır” dedi. 12 Kadın, Samuel’i görünce çığlık atarak, “Sen Saul’sun! Neden beni kandırdın?” dedi. 13 Kral ona, “Korkma!” dedi, “Ne görüyorsun?” Kadın, “Yerin altından çıkan bir ilah görüyorum” diye karşılık verdi. 14 Saul, “Neye benziyor?” diye sordu. Kadın, “Cüppe giymiş yaşlı bir adam yukarıya çıkıyor” dedi. O zaman Saul onun Samuel olduğunu anladı; eğilip yüzüstü yere kapandı.
Burada hikâyeye ara vererek, kral Saul’un gördüğünün gerçekte Samuel peygamber olmadığını belirtelim. Dersin başındaki öyküde de, ailenin gördüğü kişi gerçekten ölmüş olan aktör değildi. Kutsal Kitap bize Süleyman’ın yazmış olduğu Vaiz kitapçığının 9. bölümünün 5. ve 6. ayetlerinde şöyle der:
5 Çünkü yaşayanlar öleceğini biliyor, ama ölüler hiçbir şey bilmiyor. Onlar için artık ödül yoktur, anıları bile unutulmuştur. 6 Sevgileri, nefretleri, kıskançlıkları çoktan bitmiştir. Güneşin altında yapılanlardan bir daha payları olmayacaktır.
Ölüler hiçbir şey bilmezler ve hisleri yoktur. Ölüler arasından çağrılamazlar ve kesinlikle konuşamazlar. Kutsal yazılar bize dünyanın sonunda tüm insanların dirileceği zamana kadar hiç kimsenin ölüler arasından kalkmayacağını öğretir! Peki ölüler hiçbir şey bilmiyorlarsa, kral Saul’a görünerek Samuel peygambermiş gibi yapan kimdi? Yanıtı çok basit. Cinci bir hocaya gittiğinizde, ancak cinleri görmeyi bekleyebilirsiniz! İlerleyen derslerimizde bu konuyu daha ayrıntılı olarak işleyeceğiz. Ancak şimdilik, Şeytan ve yardımcılarının gerçekte olmadıkları kişileri taklit etmekte ve kendilerini onların yerine koymakta büyük güç sahibi olduklarını söylemekle yetinelim. Cinler Saul’u aldatmak için Samuel peygamberin kılığına giriyorlardı.
1. Samuel 28. bölümdeki öyküyü okumaya devam ederken, “Samuel” adını gördüğümüz her yerde “Samuel’in taklidini yapan cin”i düşünmemiz gerektiğini unutmayın. 15. ayetten devam edelim:
15 Samuel Saul’a, “Neden beni çağırtıp rahatsız ettin?” dedi. Saul, “Büyük sıkıntı içindeyim” diye yanıtladı, “Filistliler bana karşı savaşıyor ve Tanrı da beni terk etti. Artık bana ne peygamberler aracılığıyla, ne de düşlerle yanıt veriyor. Bu yüzden, ne yapmam gerektiğini bana bildirmen için seni çağırttım.”
Cin, sözüne devam ederek Saul’a ertesi gün ordusunun Filistliler karşısında yenilgiye uğrayacağını bildirdi. Saul’un yanıtını 1. Samuel 28. bölüm, 20. ve 21. ayetlerde okuyabiliriz:
20 Saul birden boylu boyunca yere düştü. Samuel’in sözlerinden ötürü büyük korkuya kapıldı. Gücü de kalmamıştı; çünkü bütün gün, bütün gece yemek yememişti. 21 Kadın Saul’a yaklaştı. Onun büyük şaşkınlık içinde olduğunu [gördü].
Sizce Saul bu cadıya giderek cesaret mi kazandı? Şimdi Allah’ın bereketinin üzerinde olacağına dair güvenceyle, ya da galip gelmek için bir umutla savaşa gidebileceğini düşünüyor musunuz? Hayır! Cinin sözleri onu daha da sıkıntıya soktu. Kaç kişi aynı hatayı yaparak ve cesaretinin artmasına yardımcı olacağını düşünerek falcılara gider?
Böylece Saul’un yılgınlığı daha da büyüdü ve önderlik etme yetisi köreldi. Bunlar astrolojiyle, el falıyla ve tarot kartlarıyla ilgilenmenin olumsuz sonuçlarıdır. Tüm bu sanatların karanlık amacı, insanların zihinlerine sahte bir kader duygusunun tohumlarını sağlam bir şekilde yerleştirerek, onları o kaderin kaçınılmaz olduğuna inandırmaktır. Tabii ki cinler bir süre için insanı mutlu ve romantik sözlerin tatlılığıyla yönlendirecektir. Fakat sonuç aynıdır: kargaşa ve ölüm.
Ertesi gün ordular kalabalık bir şekilde toplandılar. Kutsal yazılar Saul’un başına gelenleri 1. Samuel 31. bölüm, 3–5 ayetlerinde ayrıntılı bir şekilde anlatıyor:
3 Saul’un çevresinde savaş kızıştı. Derken Saul Filistli okçular tarafından vuruldu ve ağır yaralandı. 4 Saul, silahını taşıyan adama, “Kılıcını çek de bana sapla” dedi, “Yoksa bu sünnetsizler gelip bana kılıç saplayacak ve benimle alay edecekler.” Ama silah taşıyıcısı büyük bir korkuya kapılarak bunu yapmak istemedi. Bunun üzerine Saul kılıcını çekip kendini üzerine attı. 5 Saul’un öldüğünü görünce, silah taşıyıcısı da kendini kılıcının üzerine attı ve Saul’la birlikte öldü.
Evet, Saul’un acı sonu intihar oldu. Büyücülük ve cadılıkla uğraşmak, ölümle örtleşmek gibidir. Hiçbirimizin içinde olmayı istememesi gereken bir ilişkidir. Cinler acımasız bir oyun oynarlar. Bir veya iki kez iyilik ederek insanları yönlendirmeyi severler. Fakat üçüncüsünün sefaletle sonuçlanacağından emin olabilirsiniz. Kullandıkları yöntem, geçenlerde meydana gelen bir olayı hatırlatır.
Ege sahilinde turistik bir kasabada, bir pidecinin paraya çok ihtiyacı vardı. Düşüncesizce, yüksek yatlı bir Audi’yi krediyle almıştı. İlk hafta dolmadan, daha sigorta bile yaptırmadan başka bir araca çarptı. Diğer sürücüye yaptığı ödemeler elini gerçekten çok daralttı. Üstelik banka, tamir ettirene dek kullanamayacağı durumda olan Audi’nin ödemeleri için onu sıkıştırıyordu. Bu masra ar arasında pide salonunun kirasını unuttu ve çok geçmeden dört aylık borcu birikti. Dükkânı açık tutmak için elinden gelen her şeyi yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Birisi ona şöyle dedi:
“Tanıdığım bir kuyumcu var, ondan borç alsana.”
Ancak bu adam yalnızca kuyumcu değil, bölgesel mafyanın da bir üyesiydi. Tabii ki bir kuyumcu dükkânı vardı, ancak en büyük gelir kaynağı uyuşturucu ticaretinden geliyordu. Böylece pideci kuyumcuya giderek borç istedi. Adam doğal olarak az bir faiz karşılığında yardımcı olmayı kabul etti ve pideci borcu aldı.
Pidecinin 7500 lira kira borcu vardı, bu miktar mafya adamı için hiçbir şey değildi, fakat pidecinin borcu üç ay içinde iki misli olarak geri ödemesi gerekiyordu. Pideci artık boğazına kadar batmıştı. Doksan gün rüzgâr gibi geçti. “Kuyumcu” bir hafta içinde iki kez gelerek parasını istedi. Pideci kendi kendine düşünüyordu:
“Herhalde biraz daha zamanım vardır. Beni öldürürlerse parayı hiç alamazlar. Ayrıca hiç kimse 7500 lira için adam öldürmez.”
Ancak bilmediği, kendisine araç için kredi veren bankacının da mafyaya 450.000 lira borcu olduğuydu! Mafya, bankacıyı korkutmak için bir “örnek” arıyordu, bu nedenle ona pidecinin kendilerine olan borcundan bahsettiler. Bankacı birkaç gün sonra pidecinin öldürüldüğünü öğrendi.
Cinler Şeytan’ın mafyasıdır. Onlar pis ve tehlikelidirler, sizi yönlendirecekleri yol ölüme götürür. Onları sinemada, televizyonda ve video oyunlarında izleyerek, ağlarına takılma riskine girmeyin. Allah onları kendi hallerine bırakmanızı ve onların korkunç işçilerini, cadıları, büyücüleri, astrologları ve el falı bakıcıları ziyaret etmemenizi söylüyor. Evrenin Yaratıcısı yardımınıza koşabilecekken, neden Şeytan’a gitmek isteyesiniz? Gerçekten arzu ettiğiniz şeyi size yalnızca Allah verebilir.
Tartışma Soruları
1. Saul neden Eyn-dor cadısına gitti?
2. Cadı Kral Saul’u neden tanımadı?
3. Kral Saul’un gördüğü şeyin gerçekte Samuel peygamber olmadığını nasıl anlayabiliriz?
4. Şeytan neden insanları kendisinin onlara yardımcı olmak istediğine inandırır?
5. İnsanlar kimi zaman doğaüstü işçilerden geçici yardım alarak, zarar görmeden kurtulabileceklerini sanırlar. Sizce bu hikmetli bir düşünce midir?
38 Falcı sözcüğü İbranice’deki üç ayrı terimin karşılığı olarak kullanılı- yor. Bu üç terim, falcılığın değişik türlerini içerir.