Gerçek adam nedir? Televizyon programları “gerçek adam”ı çoğunlukla kapıları tekmeleyerek indiren ve sorunları silahla çözen bir adam olarak tasvir ediyor. Tabii ki, her zaman kızı kapar. Sinemalarda “gerçek adam” akıllıdır ve istediğini elde etmek için yalan söylemeye, sahtekârlık yapmaya ya da çalmaya itirazı yoktur. Peki ya bilge adama, dürüst adama, aydın adama, şefkatli babaya ve sevgi dolu kocaya ne oldu? Bunlar erkekliğin neresine sığıyor? Bu derste Kral Süleyman’ın çağrısını göreceğiz. Gerçek adamı doğruluğu arayan, bilgeliği seven ve kötülükten dönen bir kişi olarak tanımlıyor. Kral Süleyman’ın erkeklik hakkında söyleyeceklerine geçmeden önce bir öykü okuyalım.
Erdinç kafasının arkasına dayanmış silah namlusunun soğuk ve sert çeliğini hissedebiliyordu. Kalbi sanki yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Arkasından gelen yüksek sesli, sarhoş sözleri dinledi,
“Şimdi sana büyük patronun kim olduğunu gösteririm.”
Erdinç üniversitede lisans öğrencisiydi. Çocuk doktoru olmayı umut ediyordu. İki aydır akşamları geç saatte dışarı çıkarak kendini kart oynamaya kaptırmıştı. Mantıklı düşüncenin zorlayıcılığını seviyordu ve matematiğe yatkın zekâsıyla oynanmış olan kartları ezberleyerek belli kartların gelme ihtimalini hesaplamanın bir yolunu bulmuştu. Bu kurnaz yönteminin sonucunda, kazanma oranının salt şansın izin vereceğinden daha fazla olduğunu görmeye başladı. Her zaman paraya ihtiyacı olan Erdinç, zekâsının ve kart sayma sisteminin para kazanmak için kolay bir yol olacağını düşündü. Böylece bahislerin daha yüksek olduğu kulüplerde oynamaya başladı.
Erdinç çoğunlukla yaşı ve iriliği kendisinin iki katı olan ve rakıyı su gibi içen adamlarla oynuyordu. Pek çoğu bozuk ağızlıydı ve gözlerinde boş bir karanlık vardı. Erdinç başlangıçta bu ortamda kendini rahatsız hissetti. Fakat üniversitedeki sınıf arkadaşlarıyla poker oynarken kaç kez kazandığını hatırlayarak cesaretini yeniden topladı. Erdinç kurallara göre oynuyor ve zihninin derinliğinde dahice kart sayma sistemini kullanıyordu. Oyunların yüzde yetmişini kazandığında insanlar çıldırıyorlardı. Fakat ne yapabilirlerdi ki? Erdinç tekrar tekrar tüm parayı masadan topladığında duyduğu başarı hissini çok seviyordu. Bu kurnazlığı zekâsıyla yapıyordu!
Kendi kendine şöyle düşünüyordu,
“Kurallara göre oynarsam, bana hiçbir şey yapamazlar.”
Hatası bu oldu. Şimdi bu adamların kendisine neler yapabileceğini açıkça görüyordu. Kızgın bir adam onu düşünmeden öldürebilirdi.
Karanlık sokakta sarhoş adam onu eline geçirmişti. Tetiği çekmeye hazır bir şekilde Erdinç’in arkasında duruyordu. Tam o anda iki adam sarhoş adamın kollarını yakaladılar. Silah ateş aldı. Erdinç bacağında korkunç bir sızı hissetti.
Bugün Erdinç’in pediatri kliniğini ziyaret ederseniz, ha f aksak yürüyen orta yaşlı bir doktorla karşılaşırsınız. Kendisi yaşlanmıştı, fakat yaralanan bacağı yaptığı kötü seçimi ona günden güne hatırlatıyordu. Ayrıca ona kliniğine gelen çocuklara iyi bir tavsiye vermesini de hatırlatıyor. Her randevunun sonunda, her çocuğun gözlerine bakarak şunları söylüyor:
“Sana başarının iki anahtarını vereceğim. Birincisi, arkadaşlarını iyi seç. İkincisi, kurnaz olmaktan daha önemli bir şey olduğunu unutma.”
Çocuklar meraka kapılıp soruyorlar, “Doktor, kurnaz olmaktan daha iyi olan nedir?”
Gri bıyıklarının altından gülümseyerek sırrını açıklıyor:
“Bilgelik!”
Cevaplanması gereken bir sonraki soru şu: “Bilgelik nedir?” Bu soruya yanıt bulabilmek için, Kutsal Kitaplarımızı açalım ve dünyanın en bilge adamlarından birinin deneyimine bakalım. Onun adı, Kral Davut oğlu Kral Süleyman.
Çok sevilen Kral Davut, uzun bir hükümranlık döneminin sonunda ölmek üzereydi. Bu nedenle tavsiyeler vermek üzere oğlu Süleyman’ı yanına çağırdı. 1. Krallar 2. bölüm, 1–4 ayetlerinden itibaren okumaya başlayalım:
1 Davut’un ölümü yaklaşınca, oğlu Süleyman’a şunları söyledi: 2 “Herkes gibi ben de yakında bu dünyadan ayrılacağım. Güçlü ve kararlı ol. 3 Tanrın RAB’bin verdiği görevleri yerine getir. Onun yollarında yürü ve Musa’nın yasasında yazıldığı gibi Tanrı’nın kurallarına, buyruklarına, ilkelerine ve öğütlerine uy ki, yaptığın her şeyde ve gittiğin her yerde başarılı olasın. 4 O zaman RAB bana verdiği şu sözü yerine getirecektir: ‘Eğer soyun nasıl yaşadığına dikkat eder, candan ve yürekten bana bağlı kalarak yollarımda yürürse, İsrail tahtından senin soyunun ardı arkası kesilmeyecektir.’”
Bu sözler, Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye söylediği tarihi sözlere çok benziyor. Belki Şeyh Edebali’nin kendisi de Tevrat ve Zebur’u okumuş ve bu kadim bilgelik kısmını onunla paylaşmak için ilham almıştır.
“Ey oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana... Güceniklik bize, gönül almak sana... Ey oğul! Öfken ve nefsin bir olup aklını yener! Sabretmesini bil. Vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma: insanı yaşat ki devlet yaşasın. Ey oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah yardımcın olsun.”
Süleyman babasının talimatlarını yerine getirdi ve büyük bir önder oldu. 1. Krallar 3. bölüm 3. ayetinin ilk kısmında bize şunlar söyleniyor:
3 Süleyman babası Davut’un kurallarına uyarak RAB’be olan sevgisini gösterdi.
Bir gün Süleyman, Musa’nın yaptığı tapınma çadırının yer aldığı Givon’a gitti. Bu kutsal yerdeyken, İbrahim’in Tanrısı bir rüyada Süleyman’a görünerek ona bir soru sordu. Bunu 1. Krallar 3. bölüm, 5. ayette okuyalım:
5 RAB Tanrı, Givon’da o gece rüyada Süleyman’a görünüp, “Sana ne vermemi istersin?” diye sordu.
Ne hayret verici bir fırsat! Allah Süleyman’a istediği herhangi bir şeyi teklif etti. Siz Allah’tan ne isterdiniz? Zenginlik ve uzun yaşam ister miydiniz? Kral olsaydınız, düşmanlarınızı yenilgiye uğratmayı ya da felâketsiz bir hayat ister miydiniz? İhtimaller sınırsızdı ve Kral Süleyman Allah’ın kendisine arzuladığı herhangi bir şeyi vereceğini biliyordu. Öyleyse sizce neyi seçti?
Doğrusu, Süleyman’ın ne istediğini tam olarak biliyoruz. Bunu 1. Krallar 3. bölüm, 6–9 ayetlerinde görelim:
6 Süleyman, “Kulun babam Davut’a büyük iyilikler yaptın” diye karşılık verdi, “O sana bağlı, doğru, bütün yüreğiyle dürüst biri olarak yolunda yürüdü. Bugün tahtına oturacak bir oğul vermekle ona büyük bir iyilik daha yapmış oldun. 7 Ya RAB Tanrım! Ben henüz çocuk denecek bir yaşta, yöneticilik nedir bilmezken bu kulunu babam Davut’un yerine kral atadın. 8 İşte kulun kendi seçtiğin kalabalık halkın, sayılamayacak kadar büyük bir kalabalığın ortasındadır. 9 Bu yüzden bana öyle sezgi dolu bir yürek ver ki, iyi ile kötüyü ayırt edip halkını yönetebileyim. Başka türlü senin bu büyük halkını kim yönetebilir!”
Altın, sağlık ya da güç mü istedi? Hayır, Süleyman iyi ile kötüyü birbirinden ayırabilme yeteneği istedi. Bilgelik ve anlayış istedi.
Allah’ın onun ricasına nasıl karşılık verdiğini 1. Krallar 3. bölüm, 10–15 ayetlerinde görelim:
10 Süleyman’ın bu isteği Rab’bi hoşnut etti. 11–12 Tanrı ona şöyle dedi: “Madem kendin için uzun ömür, zenginlik ve düşmanlarının ölümünü istemedin, bunların yerine adil bir yönetim için bilgelik istedin; isteğini yerine getireceğim. Sana öyle bir bilgelik ve sezgi dolu bir yürek vereceğim ki, benzeri ne senden öncekilerde görülmüştür, ne de senden sonrakilerde görülecektir. 13 Sana istemediklerini de vereceğim: Yaşadığın sürece öbür kralların erişemeyeceği bir zenginlik ve onura ulaşacaksın. 14 Eğer sen de baban Davut gibi kurallarıma ve buyruklarıma uyup yollarımda yürürsen, sana uzun ömür de vereceğim.” 15 Süleyman uyanınca bunun bir rüya olduğunu anladı. Sonra Yeruşalim’e gitti, Rab’bin Antlaşma Sandığı’nın önünde durup yakmalık sunular ve esenlik sunuları sundu. Ayrıca bütün görevlilerine de bir şölen verdi.”
Allah’ın yalnızca hoşnut olduğunu söylemek ha f kalacaktır. Onu bilgelikle ödüllendirmekle kalmadı, ona zenginlik ve şeref de verdi. Kutsal Kitap Süleyman’ın kırk bin atı ve on iki bin atlısı olduğunu söylüyor. Krallığının dört bir yanında barış ve huzur vardı, ünü çok uzaklara dek yayılmıştı. Bir keresinde büyük bir Kraliçe, muhtemelen Arabistan kraliçesi, bilhassa Süleyman’la görüşmek üzere geldi. Öyküyü 1. Krallar 10. bölüm, 1–10 ayetlerinde okuyalım:
1 Saba Kraliçesi, RAB’bin adından ötürü Süleyman’ın artan ününü duyunca, onu çetin sorularla sınamaya geldi. 2 Çeşitli baharat, çok miktarda altın ve değerli taşlarla yüklü büyük bir kervan eşliğinde Yeruşalim’e gelen kraliçe, aklından geçen her şeyi Süleyman’la konuştu. 3 Süleyman onun bütün sorularına karşılık verdi. Kralın ona yanıt bulmakta güçlük çektiği hiçbir konu olmadı. 4–5 Süleyman’ın bilgeliğini, yaptırdığı sarayı, sofrasının zenginliğini, görevlilerinin oturup kalkışını, hizmetkârlarının özel giysileriyle yaptığı hizmeti, sakilerini ve RAB’bin Tapınağı’nda sunduğu yakmalık sunuları gören Saba Kraliçesi hayranlık içinde kaldı. 6 Krala, “Ülkemdeyken yaptıklarınla ve bilgeliğinle ilgili duyduklarım doğruymuş” dedi, 7 “Ama gelip kendi gözlerimle görünceye dek inanmamıştım. Bunların yarısı bile bana anlatılmadı. Bilgeliğin de, zenginliğin de duyduklarımdan kat kat fazla. 8 Ne mutlu adamlarına! Ne mutlu sana hizmet eden görevlilere! Çünkü sürekli bilgeliğine tanık oluyorlar. 9 Senden hoşnut kalan, seni İsrail tahtına oturtan Tanrın RAB’be övgüler olsun! RAB İsrail’e sonsuz sevgi duyduğundan, adaleti ve doğruluğu sağlaman için seni kral yaptı.” 10 Saba Kraliçesi krala 120 talant altın, çok büyük miktarda baharat ve değerli taşlar armağan etti. Krala o kadar baharat armağan etti ki, bir daha bu kadar çok baharat görülmedi.
Kral Süleyman bilgelik elde etmenin sırlarını yazdı. “Süleyman’ın Özdeyişleri” adlı kitabı tavsiyelerle doludur. Ticarette, yönetimde ve dostlukta başarının anahtarlarını açıklamaktadır. İyi bir aile ve ev hayatına nasıl sahip olunacağı hakkında keşfettiği her şeyi açıklamaktadır. Süleyman’ın Özdeyişleri’ni okumadıysanız, şimdi başlayın. Sözlerinin güçlü kavrayışlara sahip olduğunu göreceksiniz. Özdeyişler 11. bölüm 22. ayette yer alan bu deyiş gibi, bazılarında mizah bile vardır:
22 Domuzun burnunda altın halka ne ise, anlayışı olmayan güzel kadın da öyledir. (Eski çeviri – Süleymanın Meselleri.)
Bakalım bu ifadedeki bilgeliği bulabilecek misiniz? Özdeyişler 16. bölüm, 3. ayet gibi diğer deyişler, doğrudan hitap eder ve sağlam tavsiye sunarlar:
3 Yapacağın işleri RAB’be emanet et, o zaman tasarıların gerçekleşir.
Özdeyişler 2. bölüm, 1–5 ve 7 ayetlerinde, yaşlı ve tecrübeli bir adamın bakış açısından yazar:
1-2 Oğlum, bilgeliğe kulak verip yürekten akla yönelerek sözlerimi kabul eder, buyruklarımı aklında tutarsan, 3 evet, aklı çağırır, ona gönülden seslenirsen, 4 gümüş ararcasına onu ararsan, onu ararsan de ne arar gibi, 5 RAB korkusunu anlar ve Tanrı’yı yakından tanırsın. 7 [RAB] doğru kişileri başarıya ulaştırır, kalkanıdır dürüst yaşayanların.
Süleyman’ın Özdeyişleri’nde, hayatımızın arayışının zenginlikten ziyade bilgeliğe yönelik olması tekrar tekrar karşımıza çıkan bir konudur. Ayrıca kötülükten nefret ederek bilgeliği sevmemiz gerektiğini bize defalarca söylemektedir. 10. bölüm, 23. ayette bir örnek görebiliriz:
23 “Kötülük akılsızlar için eğlence gibidir. Aklı başında olanlar içinse bilgelik aynı şeydir.”
Yine Özdeyişler 8. bölüm, 13. ayetin ilk kısmında, şöyle diyor,
13 “RAB’den korkmak kötülükten nefret etmek demektir.”
Bizim uzak durmamız gereken kötülük nedir? Bunun pek çok biçimleri arasından, Süleyman özellikle gururu, yalanı, zinayı, alkolü ve tembelliği belirtiyor. Aslında kurnazlık ile bilgelik arasındaki fark buradadır. Kurnazca bir hareket çoğunlukla bir kötülük tohumu içerir. Oysa bilgece bir davranış asla içermez. Kurnazlık çoğunlukla yalan söylemeyi ya da başka bir insandan fayda sağlayan kandırıcı davranışı içerir. Oysa bilgelik her zaman dürüst, özverili ve asildir.
Evet, her şeyden önemlisi bilgeliği aramamız gereklidir. Özdeyişler 3. bölüm, 13–16 ayetlerde Süleyman şöyle diyor:
13 Bilgeliğe erişene, aklı bulana ne mutlu! 14 Gümüş kazanmaktansa onu kazanmak daha iyidir. Onun yararı altından daha çoktur. 15 Daha değerlidir mücevherden, dileyeceğin hiçbir şey onunla kıyaslanamaz. 16 Sağ elinde uzun ömür, sol elinde zenginlik ve onur vardır.”
İnsanlar zamanın başlangıcından beri mücevherlere hayran olmuşlardır. Fakat Allah’ın sözü bize ister zengin, ister fakir olsun, herkesin bulabileceği muhteşem bir mücevher olduğunu söylemektedir. Bu, bilgelik adında bir mücevherdir.
Her yıl dünyanın dört bir yanından gelip milyonlarca insan Topkapı Sarayı’nı ziyaret ediyor. Dört numaralı salona girdiklerinde dünyanın beşinci büyük elması olan 86 karatlık muhteşem Kaşıkçı Elmasını görürler. Kırk dokuz küçük elmastan oluşan bir düzenlemenin içinde parıldar. Ancak elmasın İstanbul’a geliş biçimi herhalde daha da hayret vericidir.
Osmanlı sarayının resmi tarihçisi Raşit, elmasın kökenini şu şekilde açıklar:
“1669 yılında çok fakir bir adam İstanbul’daki Eğrikapı’da bulunan bir çöp yığınında değerli bir taş bulmuş. Bunu bir kaşıkçıyla üç tahta kaşık karşılığında takas etmiş. Kaşıkçı taşı on gümüş para karşılığında bir kuyumcuya satmış. Kuyumcu başka bir kuyumcuya danışmış, bu adam kıymetli taşın gerçekten çok değerli bir elmas olduğunu hemen anlamış. Ancak bu sırada Başvezir Köprülüzade Ahmet Paşa’nın mücevherden haberi olmuş. Sultan IV. Mehmet’e olaydan bahsedildiğinde, taşın saraya getirilmesini emretmiş ve onu sahiplenmiş. Çöp yığınına atılmadan önce elmasın başından neler geçtiğini hiç kimse bilmiyor.”
Böyle bir hazineyi kaybetmek çok üzücü olmaz mıydı? Öte yandan, elması çöpte bulan kişi olmak kimbilir ne kadar heyecan verici olurdu! Ne yazık ki pek çok kişi bilgelik mücevherinin kayıp olmasına izin vermiştir. Başka bir günü geçirmeyin! Kral Süleyman gibi olun ve Allah’tan bilgelik isteyin. O size bunu kesinlikle verecektir.
Bu derse “gerçek adam nedir?” diye sorarak başlamıştık. İşte Süleyman’ın yanıtı, Özdeyişler 19. bölüm, 22. ve 23. ayetlerde:
22 İnsanı özlettiren kendi lûtufkârlığıdır; ve fakir adam yalancıdan iyidir. 23 RAB korkusu hayata götürür; ve insan geceyi tok geçirir; şer ona uğramaz.
Eşlerimiz, çocuklarımız ve ülkemiz için bilge kişiler olalım!
Tartışma Soruları
1. Allah geceleyin size gelerek ne istediğinizi sorsaydı, ne dilerdiniz?
2. Başlangıçtaki öyküde sizce Dr. Erdinç çocuklara neden bilgeliğin kurnazlıktan daha iyi olduğunu söylüyordu?
3. Allah Süleyman’ın bilgelik istemesinden neden hoşnut oldu?
4. Dersteki son ayetler olan Özdeyişler 19:22, 23’ü Özdeyişler 9:10 ve Özdeyişler 8:13 ayetleriyle karşılaştırın. Burada açıklanan bilgeliğin anahtarı nedir?
Erdinç kafasının arkasına dayanmış silah namlusunun soğuk ve sert çeliğini hissedebiliyordu. Kalbi sanki yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Arkasından gelen yüksek sesli, sarhoş sözleri dinledi,
“Şimdi sana büyük patronun kim olduğunu gösteririm.”
Erdinç üniversitede lisans öğrencisiydi. Çocuk doktoru olmayı umut ediyordu. İki aydır akşamları geç saatte dışarı çıkarak kendini kart oynamaya kaptırmıştı. Mantıklı düşüncenin zorlayıcılığını seviyordu ve matematiğe yatkın zekâsıyla oynanmış olan kartları ezberleyerek belli kartların gelme ihtimalini hesaplamanın bir yolunu bulmuştu. Bu kurnaz yönteminin sonucunda, kazanma oranının salt şansın izin vereceğinden daha fazla olduğunu görmeye başladı. Her zaman paraya ihtiyacı olan Erdinç, zekâsının ve kart sayma sisteminin para kazanmak için kolay bir yol olacağını düşündü. Böylece bahislerin daha yüksek olduğu kulüplerde oynamaya başladı.
Erdinç çoğunlukla yaşı ve iriliği kendisinin iki katı olan ve rakıyı su gibi içen adamlarla oynuyordu. Pek çoğu bozuk ağızlıydı ve gözlerinde boş bir karanlık vardı. Erdinç başlangıçta bu ortamda kendini rahatsız hissetti. Fakat üniversitedeki sınıf arkadaşlarıyla poker oynarken kaç kez kazandığını hatırlayarak cesaretini yeniden topladı. Erdinç kurallara göre oynuyor ve zihninin derinliğinde dahice kart sayma sistemini kullanıyordu. Oyunların yüzde yetmişini kazandığında insanlar çıldırıyorlardı. Fakat ne yapabilirlerdi ki? Erdinç tekrar tekrar tüm parayı masadan topladığında duyduğu başarı hissini çok seviyordu. Bu kurnazlığı zekâsıyla yapıyordu!
Kendi kendine şöyle düşünüyordu,
“Kurallara göre oynarsam, bana hiçbir şey yapamazlar.”
Hatası bu oldu. Şimdi bu adamların kendisine neler yapabileceğini açıkça görüyordu. Kızgın bir adam onu düşünmeden öldürebilirdi.
Karanlık sokakta sarhoş adam onu eline geçirmişti. Tetiği çekmeye hazır bir şekilde Erdinç’in arkasında duruyordu. Tam o anda iki adam sarhoş adamın kollarını yakaladılar. Silah ateş aldı. Erdinç bacağında korkunç bir sızı hissetti.
Bugün Erdinç’in pediatri kliniğini ziyaret ederseniz, ha f aksak yürüyen orta yaşlı bir doktorla karşılaşırsınız. Kendisi yaşlanmıştı, fakat yaralanan bacağı yaptığı kötü seçimi ona günden güne hatırlatıyordu. Ayrıca ona kliniğine gelen çocuklara iyi bir tavsiye vermesini de hatırlatıyor. Her randevunun sonunda, her çocuğun gözlerine bakarak şunları söylüyor:
“Sana başarının iki anahtarını vereceğim. Birincisi, arkadaşlarını iyi seç. İkincisi, kurnaz olmaktan daha önemli bir şey olduğunu unutma.”
Çocuklar meraka kapılıp soruyorlar, “Doktor, kurnaz olmaktan daha iyi olan nedir?”
Gri bıyıklarının altından gülümseyerek sırrını açıklıyor:
“Bilgelik!”
Cevaplanması gereken bir sonraki soru şu: “Bilgelik nedir?” Bu soruya yanıt bulabilmek için, Kutsal Kitaplarımızı açalım ve dünyanın en bilge adamlarından birinin deneyimine bakalım. Onun adı, Kral Davut oğlu Kral Süleyman.
Çok sevilen Kral Davut, uzun bir hükümranlık döneminin sonunda ölmek üzereydi. Bu nedenle tavsiyeler vermek üzere oğlu Süleyman’ı yanına çağırdı. 1. Krallar 2. bölüm, 1–4 ayetlerinden itibaren okumaya başlayalım:
1 Davut’un ölümü yaklaşınca, oğlu Süleyman’a şunları söyledi: 2 “Herkes gibi ben de yakında bu dünyadan ayrılacağım. Güçlü ve kararlı ol. 3 Tanrın RAB’bin verdiği görevleri yerine getir. Onun yollarında yürü ve Musa’nın yasasında yazıldığı gibi Tanrı’nın kurallarına, buyruklarına, ilkelerine ve öğütlerine uy ki, yaptığın her şeyde ve gittiğin her yerde başarılı olasın. 4 O zaman RAB bana verdiği şu sözü yerine getirecektir: ‘Eğer soyun nasıl yaşadığına dikkat eder, candan ve yürekten bana bağlı kalarak yollarımda yürürse, İsrail tahtından senin soyunun ardı arkası kesilmeyecektir.’”
Bu sözler, Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye söylediği tarihi sözlere çok benziyor. Belki Şeyh Edebali’nin kendisi de Tevrat ve Zebur’u okumuş ve bu kadim bilgelik kısmını onunla paylaşmak için ilham almıştır.
“Ey oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana... Güceniklik bize, gönül almak sana... Ey oğul! Öfken ve nefsin bir olup aklını yener! Sabretmesini bil. Vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma: insanı yaşat ki devlet yaşasın. Ey oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah yardımcın olsun.”
Süleyman babasının talimatlarını yerine getirdi ve büyük bir önder oldu. 1. Krallar 3. bölüm 3. ayetinin ilk kısmında bize şunlar söyleniyor:
3 Süleyman babası Davut’un kurallarına uyarak RAB’be olan sevgisini gösterdi.
Bir gün Süleyman, Musa’nın yaptığı tapınma çadırının yer aldığı Givon’a gitti. Bu kutsal yerdeyken, İbrahim’in Tanrısı bir rüyada Süleyman’a görünerek ona bir soru sordu. Bunu 1. Krallar 3. bölüm, 5. ayette okuyalım:
5 RAB Tanrı, Givon’da o gece rüyada Süleyman’a görünüp, “Sana ne vermemi istersin?” diye sordu.
Ne hayret verici bir fırsat! Allah Süleyman’a istediği herhangi bir şeyi teklif etti. Siz Allah’tan ne isterdiniz? Zenginlik ve uzun yaşam ister miydiniz? Kral olsaydınız, düşmanlarınızı yenilgiye uğratmayı ya da felâketsiz bir hayat ister miydiniz? İhtimaller sınırsızdı ve Kral Süleyman Allah’ın kendisine arzuladığı herhangi bir şeyi vereceğini biliyordu. Öyleyse sizce neyi seçti?
Doğrusu, Süleyman’ın ne istediğini tam olarak biliyoruz. Bunu 1. Krallar 3. bölüm, 6–9 ayetlerinde görelim:
6 Süleyman, “Kulun babam Davut’a büyük iyilikler yaptın” diye karşılık verdi, “O sana bağlı, doğru, bütün yüreğiyle dürüst biri olarak yolunda yürüdü. Bugün tahtına oturacak bir oğul vermekle ona büyük bir iyilik daha yapmış oldun. 7 Ya RAB Tanrım! Ben henüz çocuk denecek bir yaşta, yöneticilik nedir bilmezken bu kulunu babam Davut’un yerine kral atadın. 8 İşte kulun kendi seçtiğin kalabalık halkın, sayılamayacak kadar büyük bir kalabalığın ortasındadır. 9 Bu yüzden bana öyle sezgi dolu bir yürek ver ki, iyi ile kötüyü ayırt edip halkını yönetebileyim. Başka türlü senin bu büyük halkını kim yönetebilir!”
Altın, sağlık ya da güç mü istedi? Hayır, Süleyman iyi ile kötüyü birbirinden ayırabilme yeteneği istedi. Bilgelik ve anlayış istedi.
Allah’ın onun ricasına nasıl karşılık verdiğini 1. Krallar 3. bölüm, 10–15 ayetlerinde görelim:
10 Süleyman’ın bu isteği Rab’bi hoşnut etti. 11–12 Tanrı ona şöyle dedi: “Madem kendin için uzun ömür, zenginlik ve düşmanlarının ölümünü istemedin, bunların yerine adil bir yönetim için bilgelik istedin; isteğini yerine getireceğim. Sana öyle bir bilgelik ve sezgi dolu bir yürek vereceğim ki, benzeri ne senden öncekilerde görülmüştür, ne de senden sonrakilerde görülecektir. 13 Sana istemediklerini de vereceğim: Yaşadığın sürece öbür kralların erişemeyeceği bir zenginlik ve onura ulaşacaksın. 14 Eğer sen de baban Davut gibi kurallarıma ve buyruklarıma uyup yollarımda yürürsen, sana uzun ömür de vereceğim.” 15 Süleyman uyanınca bunun bir rüya olduğunu anladı. Sonra Yeruşalim’e gitti, Rab’bin Antlaşma Sandığı’nın önünde durup yakmalık sunular ve esenlik sunuları sundu. Ayrıca bütün görevlilerine de bir şölen verdi.”
Allah’ın yalnızca hoşnut olduğunu söylemek ha f kalacaktır. Onu bilgelikle ödüllendirmekle kalmadı, ona zenginlik ve şeref de verdi. Kutsal Kitap Süleyman’ın kırk bin atı ve on iki bin atlısı olduğunu söylüyor. Krallığının dört bir yanında barış ve huzur vardı, ünü çok uzaklara dek yayılmıştı. Bir keresinde büyük bir Kraliçe, muhtemelen Arabistan kraliçesi, bilhassa Süleyman’la görüşmek üzere geldi. Öyküyü 1. Krallar 10. bölüm, 1–10 ayetlerinde okuyalım:
1 Saba Kraliçesi, RAB’bin adından ötürü Süleyman’ın artan ününü duyunca, onu çetin sorularla sınamaya geldi. 2 Çeşitli baharat, çok miktarda altın ve değerli taşlarla yüklü büyük bir kervan eşliğinde Yeruşalim’e gelen kraliçe, aklından geçen her şeyi Süleyman’la konuştu. 3 Süleyman onun bütün sorularına karşılık verdi. Kralın ona yanıt bulmakta güçlük çektiği hiçbir konu olmadı. 4–5 Süleyman’ın bilgeliğini, yaptırdığı sarayı, sofrasının zenginliğini, görevlilerinin oturup kalkışını, hizmetkârlarının özel giysileriyle yaptığı hizmeti, sakilerini ve RAB’bin Tapınağı’nda sunduğu yakmalık sunuları gören Saba Kraliçesi hayranlık içinde kaldı. 6 Krala, “Ülkemdeyken yaptıklarınla ve bilgeliğinle ilgili duyduklarım doğruymuş” dedi, 7 “Ama gelip kendi gözlerimle görünceye dek inanmamıştım. Bunların yarısı bile bana anlatılmadı. Bilgeliğin de, zenginliğin de duyduklarımdan kat kat fazla. 8 Ne mutlu adamlarına! Ne mutlu sana hizmet eden görevlilere! Çünkü sürekli bilgeliğine tanık oluyorlar. 9 Senden hoşnut kalan, seni İsrail tahtına oturtan Tanrın RAB’be övgüler olsun! RAB İsrail’e sonsuz sevgi duyduğundan, adaleti ve doğruluğu sağlaman için seni kral yaptı.” 10 Saba Kraliçesi krala 120 talant altın, çok büyük miktarda baharat ve değerli taşlar armağan etti. Krala o kadar baharat armağan etti ki, bir daha bu kadar çok baharat görülmedi.
Kral Süleyman bilgelik elde etmenin sırlarını yazdı. “Süleyman’ın Özdeyişleri” adlı kitabı tavsiyelerle doludur. Ticarette, yönetimde ve dostlukta başarının anahtarlarını açıklamaktadır. İyi bir aile ve ev hayatına nasıl sahip olunacağı hakkında keşfettiği her şeyi açıklamaktadır. Süleyman’ın Özdeyişleri’ni okumadıysanız, şimdi başlayın. Sözlerinin güçlü kavrayışlara sahip olduğunu göreceksiniz. Özdeyişler 11. bölüm 22. ayette yer alan bu deyiş gibi, bazılarında mizah bile vardır:
22 Domuzun burnunda altın halka ne ise, anlayışı olmayan güzel kadın da öyledir. (Eski çeviri – Süleymanın Meselleri.)
Bakalım bu ifadedeki bilgeliği bulabilecek misiniz? Özdeyişler 16. bölüm, 3. ayet gibi diğer deyişler, doğrudan hitap eder ve sağlam tavsiye sunarlar:
3 Yapacağın işleri RAB’be emanet et, o zaman tasarıların gerçekleşir.
Özdeyişler 2. bölüm, 1–5 ve 7 ayetlerinde, yaşlı ve tecrübeli bir adamın bakış açısından yazar:
1-2 Oğlum, bilgeliğe kulak verip yürekten akla yönelerek sözlerimi kabul eder, buyruklarımı aklında tutarsan, 3 evet, aklı çağırır, ona gönülden seslenirsen, 4 gümüş ararcasına onu ararsan, onu ararsan de ne arar gibi, 5 RAB korkusunu anlar ve Tanrı’yı yakından tanırsın. 7 [RAB] doğru kişileri başarıya ulaştırır, kalkanıdır dürüst yaşayanların.
Süleyman’ın Özdeyişleri’nde, hayatımızın arayışının zenginlikten ziyade bilgeliğe yönelik olması tekrar tekrar karşımıza çıkan bir konudur. Ayrıca kötülükten nefret ederek bilgeliği sevmemiz gerektiğini bize defalarca söylemektedir. 10. bölüm, 23. ayette bir örnek görebiliriz:
23 “Kötülük akılsızlar için eğlence gibidir. Aklı başında olanlar içinse bilgelik aynı şeydir.”
Yine Özdeyişler 8. bölüm, 13. ayetin ilk kısmında, şöyle diyor,
13 “RAB’den korkmak kötülükten nefret etmek demektir.”
Bizim uzak durmamız gereken kötülük nedir? Bunun pek çok biçimleri arasından, Süleyman özellikle gururu, yalanı, zinayı, alkolü ve tembelliği belirtiyor. Aslında kurnazlık ile bilgelik arasındaki fark buradadır. Kurnazca bir hareket çoğunlukla bir kötülük tohumu içerir. Oysa bilgece bir davranış asla içermez. Kurnazlık çoğunlukla yalan söylemeyi ya da başka bir insandan fayda sağlayan kandırıcı davranışı içerir. Oysa bilgelik her zaman dürüst, özverili ve asildir.
Evet, her şeyden önemlisi bilgeliği aramamız gereklidir. Özdeyişler 3. bölüm, 13–16 ayetlerde Süleyman şöyle diyor:
13 Bilgeliğe erişene, aklı bulana ne mutlu! 14 Gümüş kazanmaktansa onu kazanmak daha iyidir. Onun yararı altından daha çoktur. 15 Daha değerlidir mücevherden, dileyeceğin hiçbir şey onunla kıyaslanamaz. 16 Sağ elinde uzun ömür, sol elinde zenginlik ve onur vardır.”
İnsanlar zamanın başlangıcından beri mücevherlere hayran olmuşlardır. Fakat Allah’ın sözü bize ister zengin, ister fakir olsun, herkesin bulabileceği muhteşem bir mücevher olduğunu söylemektedir. Bu, bilgelik adında bir mücevherdir.
Her yıl dünyanın dört bir yanından gelip milyonlarca insan Topkapı Sarayı’nı ziyaret ediyor. Dört numaralı salona girdiklerinde dünyanın beşinci büyük elması olan 86 karatlık muhteşem Kaşıkçı Elmasını görürler. Kırk dokuz küçük elmastan oluşan bir düzenlemenin içinde parıldar. Ancak elmasın İstanbul’a geliş biçimi herhalde daha da hayret vericidir.
Osmanlı sarayının resmi tarihçisi Raşit, elmasın kökenini şu şekilde açıklar:
“1669 yılında çok fakir bir adam İstanbul’daki Eğrikapı’da bulunan bir çöp yığınında değerli bir taş bulmuş. Bunu bir kaşıkçıyla üç tahta kaşık karşılığında takas etmiş. Kaşıkçı taşı on gümüş para karşılığında bir kuyumcuya satmış. Kuyumcu başka bir kuyumcuya danışmış, bu adam kıymetli taşın gerçekten çok değerli bir elmas olduğunu hemen anlamış. Ancak bu sırada Başvezir Köprülüzade Ahmet Paşa’nın mücevherden haberi olmuş. Sultan IV. Mehmet’e olaydan bahsedildiğinde, taşın saraya getirilmesini emretmiş ve onu sahiplenmiş. Çöp yığınına atılmadan önce elmasın başından neler geçtiğini hiç kimse bilmiyor.”
Böyle bir hazineyi kaybetmek çok üzücü olmaz mıydı? Öte yandan, elması çöpte bulan kişi olmak kimbilir ne kadar heyecan verici olurdu! Ne yazık ki pek çok kişi bilgelik mücevherinin kayıp olmasına izin vermiştir. Başka bir günü geçirmeyin! Kral Süleyman gibi olun ve Allah’tan bilgelik isteyin. O size bunu kesinlikle verecektir.
Bu derse “gerçek adam nedir?” diye sorarak başlamıştık. İşte Süleyman’ın yanıtı, Özdeyişler 19. bölüm, 22. ve 23. ayetlerde:
22 İnsanı özlettiren kendi lûtufkârlığıdır; ve fakir adam yalancıdan iyidir. 23 RAB korkusu hayata götürür; ve insan geceyi tok geçirir; şer ona uğramaz.
Eşlerimiz, çocuklarımız ve ülkemiz için bilge kişiler olalım!
Tartışma Soruları
1. Allah geceleyin size gelerek ne istediğinizi sorsaydı, ne dilerdiniz?
2. Başlangıçtaki öyküde sizce Dr. Erdinç çocuklara neden bilgeliğin kurnazlıktan daha iyi olduğunu söylüyordu?
3. Allah Süleyman’ın bilgelik istemesinden neden hoşnut oldu?
4. Dersteki son ayetler olan Özdeyişler 19:22, 23’ü Özdeyişler 9:10 ve Özdeyişler 8:13 ayetleriyle karşılaştırın. Burada açıklanan bilgeliğin anahtarı nedir?