Hiç talimatlara bakmadan bir şeyi birleştirmeye çalıştınız mı? İnsanların bu konuda kötü bir şöhreti vardır ve hepimizin muhtemelen bir veya iki deneyimi olmuştur. Bazen başarırız ve her şey iyi olur. Fakat çoğunlukla zamanımızı boşa harcamış oluruz ve baştan başlamak zorunda kalırız. Gerçi bir sonraki denemede önce talimatlara bakarız.
Fakat hayat bir IKEA mobilyası değildir ve her zaman ikinci şansımız olmaz. Bu yüzden her şeyi ilk seferinde doğru yapmak önemlidir. Peki işleri ilk seferinde nasıl doğru yapabiliriz? Talimat kılavuzuna bakarsınız ve ne yaptığını bilen kişilerin sözünü dinlersiniz! Bir öyküyle başlayalım ve sonra hayatın talimat kitabından, Kutsal Kitap’tan okuyalım.
Murat tozlu kaldırımda yürürken durumunu uzun uzadıya düşündü. Begüm’le haftalardır konuşmamıştı, ama bazı arkadaşlarından anne–babasının evinden kovulduğunu duymuştu.
“Arkadaşlar! Onlara da öyle denirse.” Kendi kendine mırıldandı.
Tüm bunların nerede başladığını bilmek için alim olmak gerekmiyordu. Begüm’ün ve kendisinin farklı bir toplulukla vakit geçirmeye başladığı zamanı net bir şekilde hatırlıyordu. Partileri ve akran baskısını hatırladı. Murat’ın sorununun kolaylıkla çözülebileceğini söyleyenler de bu “arkadaşlar”dı. Yalnızca biraz paraya ve bir doktora ihtiyacı vardı. Fakat Murat bunun bir seçenek olmadığını biliyordu. Ayrıca, nasıl Begüm’e gidip böyle bir şey söyleyebilirdi. Evlilik dışı çocuk yapmak yeterince kötüydü. Bir de katil olmak istemiyordu!
Fakat Murat’ın gerçek dostlarının çoğu, yani çocukluktan beri tanıdıkları, farklı bir kirdeydiler ve onların düşünceleri hâlâ kulaklarında çınlıyordu.
“Sana söylemeye çalıştık, Murat.”
“Ne yaptın? Onu terk ettiğine inanamıyorum. Kendine erkek mi diyorsun? Gece nasıl rahat uyuyabiliyorsun?”
“O benim kızkardeşim olsaydı sana ne yapardım, bilmek istemezsin!”
Murat başlangıçta söylediklerinden ötürü şaşkınlığa uğradı. Fakat bu konu hakkında düşündükçe, haklı olduklarını daha iyi anladı. Bankanın yanından geçti, parka girdi ve bir banka oturdu. Fıskiyeye bakarken, kendi kendisini zihinsel olarak azarlamaya başladı.
“Nasıl bu kadar aptal olabildim? Neden ayartıya teslim oldum? Ona kendisini sevdiğimi söyledim, bana en çok ihtiyacı olduğu anda ise onu terk ettim. Ben bir korkak ve sahtekârım. Gerçek dostlarımı dinlemeliydim. Keşke her şeyi baştan alabilsem.”
Murat haklıydı; dostlarını dinlemeliydi. Babasının beklemekle ilgili tavsiyesini dinlemeliydi. Kafasının içindeki “bunu yapma” diyen sesi dinlemeliydi.
Murat kesinlikle tavsiyeleri kulak ardı eden ilk insan değil. Bunu hepimiz yapıyoruz! Ne yazık ki bazen eylemlerin sonuçları beklediğimizden çok daha büyük bir etkiye sahip oluyor. En ihtimal dışı yerlerden birinde ve en olmayacak adamlardan birinden, talimatları yerine getirmek ve öğüt almakla ilgili önemli bir ders öğrenebiliriz. Başlangıçta, Kral Süleyman gibi bir adamın kendisini Murat’ınkine benzer bir durumda bulmasının akıl almaz olduğunu düşünebilirsiniz. Ne de olsa o zamanının en ünlü kralıydı. Yalnızca zenginliğinden dolayı değil, aynı zamanda bilge olduğu için.
Süleyman anlaşmazlıkları çözüyor ve öğüt veriyordu. Krallığını adaletle yönetiyor ve diğer krallıklarla antlaşmalar kuruyordu. Diğer ülkelerden insanlar çoğunlukla sedir ağacı, altın ve iyi kumaş gibi armağanlar getiriyorlar, hatta ona sorular sormaya geliyorlardı. Fakat tüm bunlara rağmen, Süleyman hayatının sonunda mutsuz ve kötümserdi. Allah’a sırt çevirmiş ve ünün, gücün, zenginliğin ve zevkin hep boş olduğunu anlamış olan yalnız bir kraldı. Murat gibi, her şeyi baştan alabilmeyi diliyordu.
Yanlış giden şeyin ne olduğunu anlamak için, Allah’ın başlangıçta krallar için verdiği talimatlara bakmamız gerekiyor. Yasanın Tekrarı kitapçığı, 17. bölüm, 14–20 ayetlerinden başlayalım:
14 “Tanrınız RAB’bin size vereceği ülkeye girip orayı mülk edinerek yerleştiğinizde ve, ‘Çevremizdeki ulusların tümü gibi biz de başımıza bir kral atayalım’ dediğinizde, 15 atayacağınız kral Tanrınız RAB’bin seçtiği kişi olmalıdır. Atayacağınız kral kendi kardeşlerinizden biri olmalı. Soydaşlarınızdan olmayan birini, bir yabancıyı kral seçmeyeceksiniz. 16 Kral çok sayıda at edinmemeli, daha çok at satın almak için halkı Mısır’a göndermemeli. Çünkü RAB size, ‘Bir daha o yoldan dönmeyeceksiniz’ dedi. 17 Atayacağınız kral yüreğinin RAB’den sapmaması için çok kadın edinmemeli, büyük ölçüde altın, gümüş biriktirmemeli. 18 Kral tahtına oturunca, Levili kâhinlerin koruması altındaki Kutsal Yasa’nın bir örneğini kendisi bir kitaba yazacak. 19 Bu yasa örneğini yanında bulunduracak, yaşamı boyunca her gün onu okuyacak. Öyle ki, Tanrısı RAB’den korkmayı, bu yasanın bütün sözlerine ve kurallarına uymayı öğrensin; 20 kendini kardeşlerinden üstün saymasın, yasanın dışına çıkmasın; kendinin ve soyunun krallığı İsrail’de uzun yıllar sürsün.”
Bu metinde göze çarpan birkaç şey var. Öncelikle, İsrailliler halen çölde dolaşmaktayken, Allah onların bir kral isteyeceklerini öngörmüştü. O, onların da diğer herkes gibi olmak isteyeceklerini önceden biliyordu. İkincisi, kralı Allah seçecekti. O Saul’u, Davut’u ve sonra Süleyman’ı seçtiğinde bunun yerine geldiğini gördük. Üçüncüsü, Allah kralların yerine getirmeleri için özel talimatlar verdi ve bunların unutulmasını istemedi. Bu nedenle krallar bunları yazmalı, okumalı ve onlara göre yaşamalıydılar. Allah’ın emirleri, bir krallığı adalet ve doğrulukla yönetmek üzerine bir kullanma kılavuzu gibiydi.
İsrail krallarının atlar edinmelerine veya bunları getirmek üzere adam göndermelerine izin yoktu. Yabancı kadınlarla evlenmelerine ve büyük miktarlarda altın ve gümüş biriktirmelerine izin yoktu. Sizce Allah bu kuralları neden koymuştu?
Birincisi, Allah İsrailliler’in Mısır’la içli dışlı olmalarını ya da oraya bağımlı olmalarını istemiyordu. İhtiyaç duydukları her şeyi O sağlayacaktı. Mısır’la ticaret yapmaları ve iletişimde bulunmaları onları geri dönmeye teşvik edebilirdi. İkincisi, ve Allah’ın onların tüm ihtiyaçlarını karşılamaya muktedir oluşuyla ilgili olarak, çok miktarda zenginlik edinmenin yasaklanmasıydı. Zenginlik insanları Allah’tan uzaklaştırarak materyalizme yaklaştırma eğilimi gösterir. Materyalist bir kral adalet ve doğrulukla hükmedemez, zira her zaman zenginleşmeye çalışır. Fakat Allah neden ırklar arası evlilikleri yasaklıyordu? 1. Krallar 11. bölüm, 1–8 ayetlerini okuyarak öğrenelim:
1 Kral Süleyman ravunun kızının yanısıra Moavlı, Ammonlu, Edomlu, Saydalı ve Hititli birçok yabancı kadın sevdi. 2 Bu kadınlar RAB’bin İsrail halkına, “Ne siz onların arasına girin, ne de onlar sizin aranıza girsinler; çünkü onlar kesinlikle sizi kendi ilahlarının ardınca yürümek üzere saptıracaklardır” dediği uluslardandı. Buna karşın, Süleyman onlara sevgiyle bağlandı. 3 Süleyman’ın kral kızlarından yedi yüz karısı ve üç yüz cariyesi vardı. Karıları onu yolundan saptırdılar. 4 Süleyman yaşlandıkça, karıları onu başka ilahların ardınca yürümek üzere saptırdılar. Böylece Süleyman bütün yüreğini Tanrısı RAB’be adayan babası Davut gibi yaşamadı. 5 Saydalılar’ın tanrıçası Aştoret’e ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e taptı. 6 Böylece RAB’bin gözünde kötü olanı yaptı, RAB’bin yolunda yürüyen babası Davut gibi tam anlamıyla RAB’bi izlemedi. 7 Yeruşalim’in doğusundaki tepede Moavlılar’ın iğrenç ilahı Kemoş’a ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e tapmak için bir yer yaptırdı. 8 İlahlarına buhur yakıp kurban kesen bütün yabancı karıları için de aynı şeyleri yaptı.
Daha fazla aramamıza gerek var mı? Allah, Saydalılar’ın, Ammonlular’ın, Moavlılar’ın ve Mısırlılar’ın dinsel inançlarının ve uygulamalarının İsrailliler’i yozlaştıracağını biliyordu. Onların çocuklarını Molek’e kurban etmelerini ya da verimlilik tanrıçası Aştoret için cinsel ilişkide bulunmalarını istemiyordu. Onları Kendi halkı olmaya ve çevrelerindeki halklardan farklı olmaya çağırmıştı. Bu nedenle sünnet oluyorlar, farklı giysiler giyiyorlar ve bazı yiyeceklerden uzak duruyorlardı. İsrail’in kralı ve halkı yabancılarla evlendikleri takdirde çok geçmeden onlar gibi davranmaya ve onların sahte tanrılarına inanmaya başlayacaklardı. Ne yazık ki Kral Süleyman’a tam da böyle oldu! Onların dinsel uygulamalarına müsamaha göstermekle kalmadı, kendisi de onlara katıldı ve ibadet yerleri yaptırdı. Hatta, bu yerler ve sahte dinler yüzlerce yıl boyunca İsrailliler’e sorun çıkarmaya devam edecekti. Öyleyse ne oldu? Sizce Allah Kral Süleyman’ın itaatsizliğine müsamaha gösterdi mi? 9–13 ayetlerini okuyalım.
9–10 İsrail’in Tanrısı RAB, kendisine iki kez görünüp, “Başka ilahlara tapma!” demesine karşın, Süleyman RAB’bin yolundan saptı ve O’nun buyruğuna uymadı. Bu yüzden RAB Süleyman’a öfkelenerek, 11 “Seninle yaptığım antlaşmaya ve kurallarıma bilerek uymadığın için krallığı elinden alacağım ve görevlilerinden birine vereceğim” dedi, 12 “Ancak baban Davut’un hatırı için, bunu senin yaşadığın sürede değil, oğlun kral olduktan sonra yapacağım. 13 Ama oğlunun elinden bütün krallığı almayacağım. Kulum Davut’un ve kendi seçtiğim Yeruşalim’in hatırı için oğluna bir oymak bırakacağım.”
Allah öfkelenmişti. Süleyman’ı krallar için koyduğu kurallara itaat etmediği için hemen yok edebilirdi. Fakat merhametiyle Süleyman’ın hayatını yaşamasına izin verdi ve ona tövbe etmesi için bir fırsat verdi. Ayrıca, Süleyman zaten kendi kendisini yok ediyordu. Putperestliğe daha fazla düştükçe, Süleyman bir zamanlar olduğu kişinin kabuğundan ibaret bir hale geldi. Artık Allah’a bağımlı değildi ve ruhsal bilgeliği insani bilgeliğe dönüştü. Süleyman tarafından yazılmış olan Vaiz’i okursanız, onun çökmüş bir adam olduğunu görürsünüz. Yolunu kaybetti, Allah’ın hoşnutluğundan uzaklaştı ve hayatta hiçbir sevinç bulamadı. Ölümünden önce, sonunda günahını kabul etti ve Allah’tan bağışlanma diledi. Fakat günahı kendi ailesini ve İsrail halkını etkilemişti.
İsrail, birleşmiş oymaklardan oluşan bir ulus olarak yalnızca üç kral döneminde ayakta kaldı. Ve ne acıdır ki, Süleyman üç yüz yıl sürecek bir akım başlatmış oldu. Ulus ikiye bölünecek, her bir bölümün kendi kralı olacaktı. Bu krallar birbirleriyle savaşacaklar ve sahte tanrılara ibadet ile uğraşacaklardı. 29–33 ayetlerini okumaya devam edelim.
29 Bir gün Yarovam Yeruşalim’in dışına çıktı. Yolda Şilolu Peygamber Ahiya ile karşılaştı. Ahiya yeni giysisini giymişti. İkisi kent dışında yalnızdılar. 30 Ahiya üzerindeki giysiyi yırtıp on iki parçaya ayırdı 31 ve Yarovam’a, “On parçayı kendine al” dedi, “Çünkü İsrail’in Tanrısı RAB diyor ki, ‘Ben, Süleyman’ın elinden krallığı alıp on oymağı sana vereceğim. 32 Ama kulum Davut’un ve İsrail oymaklarının yaşadığı kentler arasından seçtiğim Yeruşalim Kenti’nin hatırı için bir oymağı onda bırakacağım. 33 Çünkü Süleyman bana sırt çevirip Saydalılar’ın tanrıçası Aştoret’e, Moavlılar’ın ilahı Kemoş’a ve Ammonlular’ın ilahı Molek’e taptı. Kurallarıma, ilkelerime uyup gözümde doğru olanı yapan babası Davut gibi yollarımı izlemedi.’”
Öyleyse talimatları yerine getirmek ne kadar önemli? Allah’ın talimatlarını yerine getirmek söz konusu olduğunda, çok önemli!
Bir zamanlar elbise dikmeyi öğrenen bir terzi çırağı vardı. Bir gün baş terzi ona bir kumaş ile bir patron verdi.
“Bu patronu iyice incelemeni, kumaşı ölçmeni ve kesmeni istiyorum. Sonra bu paltoyu tam olarak patrondaki gibi dikmeni istiyorum. Talimatları mutlaka yerine getir, çünkü kumaş pahalı bir kumaş ve müşteri paltonun uzun süre dayanmasını istiyor. Anladın mı?” diye sordu.
Çırak “Evet, anladım” diye yanıtladı.
Böylece çırak hemen işe başladı. Patrona baktı ve kumaşı ölçtü. Fakat kesmeye başlamadan önce, kollar biraz daha kısa, sırt kısmı da biraz daha uzun olsa paltonun daha güzel görüneceğini düşündü. Ayrıca, moda olan tarz da böyleydi. Böylece düzeltmeleri yaptı ve kumaşı kesti. Paltoyu dikerken kendi kendine düşündü,
“Bu çok güzel bir palto olacak. Herkes benim ustalığımdan etkilenecek.”
Ertesi gün ustasına gitti ve ona paltoyu gösterdi. Usta bir paltoya baktı, bir ona baktı.
“Sana patrona uymanı söylemiştim. Senden yapmanı istediğim palto bu değil. Kolları çok kısa, sırt kısmı ise çok uzun. Aklından ne geçiyordu?”
Fakat çırak cevap vermeye fırsat bulamadan, baş terzi kolları söktü.
“Bu görevde başarısız olmakla kalmadın, bir de zamanı ve parayı israf ettin. Bir dahaki sefere kendine söylenileni yap, yoksa başka bir iş bulursun!”
Süleyman’ın ne kadar bilge olduğu göz önüne alındığında, bazı basit talimatları yerine getirebileceğini düşünürdünüz. Fakat getirmedi. Allah o kuralları İsrail’i ve onun krallarını korumak istediği için vermişti. Fakat sonunda, daha iyisini yapabileceğini düşünen terzi ve zevk arayan Murat gibi, Süleyman da her şeyi baştan alabilmeyi dileyen, mutsuz, materyalist bir putpereste dönüştü. Biz farklı olalım. Bize de emirler verildi, bunlar şimdiye dek yazılmış olan en iyi kullanma kılavuzunda bulunuyorlar. Hayatlarımızda geriye bakıp, bir şeyleri farklı yapmış olmayı dilemeyelim. Kral Süleyman’ın, tövbe ettikten sonra yazdığı Vaiz kitapçığında, 12. bölüm, 13–14 ayetlerinde bulunan tavsiyesini dinleyelim:
13 Her şey duyuldu, sonuç şu: Tanrı’ya saygı göster, buyruklarını yerine getir, çünkü her insanın görevi budur. 14 Tanrı her işi, her gizli şeyi yargılayacaktır, ister iyi ister kötü olsun.
Kutsal Kitap’ı okuyalım ve Allah’ın bize gösterdiği yolda yaşayalım.
Tartışma Soruları
1. Hiç talimatları yerine getirmeden bir şey yapmaya çalıştınız mı?
2. Sizce Murat ne yapmalı?
3. Süleyman neden Allah’ın talimatlarını yerine getirmedi?
4. Bir ülke kendi kurallarını yerine getirmezse nasıl olurdu?
5. Dünya nasıl olurdu?
Fakat hayat bir IKEA mobilyası değildir ve her zaman ikinci şansımız olmaz. Bu yüzden her şeyi ilk seferinde doğru yapmak önemlidir. Peki işleri ilk seferinde nasıl doğru yapabiliriz? Talimat kılavuzuna bakarsınız ve ne yaptığını bilen kişilerin sözünü dinlersiniz! Bir öyküyle başlayalım ve sonra hayatın talimat kitabından, Kutsal Kitap’tan okuyalım.
Murat tozlu kaldırımda yürürken durumunu uzun uzadıya düşündü. Begüm’le haftalardır konuşmamıştı, ama bazı arkadaşlarından anne–babasının evinden kovulduğunu duymuştu.
“Arkadaşlar! Onlara da öyle denirse.” Kendi kendine mırıldandı.
Tüm bunların nerede başladığını bilmek için alim olmak gerekmiyordu. Begüm’ün ve kendisinin farklı bir toplulukla vakit geçirmeye başladığı zamanı net bir şekilde hatırlıyordu. Partileri ve akran baskısını hatırladı. Murat’ın sorununun kolaylıkla çözülebileceğini söyleyenler de bu “arkadaşlar”dı. Yalnızca biraz paraya ve bir doktora ihtiyacı vardı. Fakat Murat bunun bir seçenek olmadığını biliyordu. Ayrıca, nasıl Begüm’e gidip böyle bir şey söyleyebilirdi. Evlilik dışı çocuk yapmak yeterince kötüydü. Bir de katil olmak istemiyordu!
Fakat Murat’ın gerçek dostlarının çoğu, yani çocukluktan beri tanıdıkları, farklı bir kirdeydiler ve onların düşünceleri hâlâ kulaklarında çınlıyordu.
“Sana söylemeye çalıştık, Murat.”
“Ne yaptın? Onu terk ettiğine inanamıyorum. Kendine erkek mi diyorsun? Gece nasıl rahat uyuyabiliyorsun?”
“O benim kızkardeşim olsaydı sana ne yapardım, bilmek istemezsin!”
Murat başlangıçta söylediklerinden ötürü şaşkınlığa uğradı. Fakat bu konu hakkında düşündükçe, haklı olduklarını daha iyi anladı. Bankanın yanından geçti, parka girdi ve bir banka oturdu. Fıskiyeye bakarken, kendi kendisini zihinsel olarak azarlamaya başladı.
“Nasıl bu kadar aptal olabildim? Neden ayartıya teslim oldum? Ona kendisini sevdiğimi söyledim, bana en çok ihtiyacı olduğu anda ise onu terk ettim. Ben bir korkak ve sahtekârım. Gerçek dostlarımı dinlemeliydim. Keşke her şeyi baştan alabilsem.”
Murat haklıydı; dostlarını dinlemeliydi. Babasının beklemekle ilgili tavsiyesini dinlemeliydi. Kafasının içindeki “bunu yapma” diyen sesi dinlemeliydi.
Murat kesinlikle tavsiyeleri kulak ardı eden ilk insan değil. Bunu hepimiz yapıyoruz! Ne yazık ki bazen eylemlerin sonuçları beklediğimizden çok daha büyük bir etkiye sahip oluyor. En ihtimal dışı yerlerden birinde ve en olmayacak adamlardan birinden, talimatları yerine getirmek ve öğüt almakla ilgili önemli bir ders öğrenebiliriz. Başlangıçta, Kral Süleyman gibi bir adamın kendisini Murat’ınkine benzer bir durumda bulmasının akıl almaz olduğunu düşünebilirsiniz. Ne de olsa o zamanının en ünlü kralıydı. Yalnızca zenginliğinden dolayı değil, aynı zamanda bilge olduğu için.
Süleyman anlaşmazlıkları çözüyor ve öğüt veriyordu. Krallığını adaletle yönetiyor ve diğer krallıklarla antlaşmalar kuruyordu. Diğer ülkelerden insanlar çoğunlukla sedir ağacı, altın ve iyi kumaş gibi armağanlar getiriyorlar, hatta ona sorular sormaya geliyorlardı. Fakat tüm bunlara rağmen, Süleyman hayatının sonunda mutsuz ve kötümserdi. Allah’a sırt çevirmiş ve ünün, gücün, zenginliğin ve zevkin hep boş olduğunu anlamış olan yalnız bir kraldı. Murat gibi, her şeyi baştan alabilmeyi diliyordu.
Yanlış giden şeyin ne olduğunu anlamak için, Allah’ın başlangıçta krallar için verdiği talimatlara bakmamız gerekiyor. Yasanın Tekrarı kitapçığı, 17. bölüm, 14–20 ayetlerinden başlayalım:
14 “Tanrınız RAB’bin size vereceği ülkeye girip orayı mülk edinerek yerleştiğinizde ve, ‘Çevremizdeki ulusların tümü gibi biz de başımıza bir kral atayalım’ dediğinizde, 15 atayacağınız kral Tanrınız RAB’bin seçtiği kişi olmalıdır. Atayacağınız kral kendi kardeşlerinizden biri olmalı. Soydaşlarınızdan olmayan birini, bir yabancıyı kral seçmeyeceksiniz. 16 Kral çok sayıda at edinmemeli, daha çok at satın almak için halkı Mısır’a göndermemeli. Çünkü RAB size, ‘Bir daha o yoldan dönmeyeceksiniz’ dedi. 17 Atayacağınız kral yüreğinin RAB’den sapmaması için çok kadın edinmemeli, büyük ölçüde altın, gümüş biriktirmemeli. 18 Kral tahtına oturunca, Levili kâhinlerin koruması altındaki Kutsal Yasa’nın bir örneğini kendisi bir kitaba yazacak. 19 Bu yasa örneğini yanında bulunduracak, yaşamı boyunca her gün onu okuyacak. Öyle ki, Tanrısı RAB’den korkmayı, bu yasanın bütün sözlerine ve kurallarına uymayı öğrensin; 20 kendini kardeşlerinden üstün saymasın, yasanın dışına çıkmasın; kendinin ve soyunun krallığı İsrail’de uzun yıllar sürsün.”
Bu metinde göze çarpan birkaç şey var. Öncelikle, İsrailliler halen çölde dolaşmaktayken, Allah onların bir kral isteyeceklerini öngörmüştü. O, onların da diğer herkes gibi olmak isteyeceklerini önceden biliyordu. İkincisi, kralı Allah seçecekti. O Saul’u, Davut’u ve sonra Süleyman’ı seçtiğinde bunun yerine geldiğini gördük. Üçüncüsü, Allah kralların yerine getirmeleri için özel talimatlar verdi ve bunların unutulmasını istemedi. Bu nedenle krallar bunları yazmalı, okumalı ve onlara göre yaşamalıydılar. Allah’ın emirleri, bir krallığı adalet ve doğrulukla yönetmek üzerine bir kullanma kılavuzu gibiydi.
İsrail krallarının atlar edinmelerine veya bunları getirmek üzere adam göndermelerine izin yoktu. Yabancı kadınlarla evlenmelerine ve büyük miktarlarda altın ve gümüş biriktirmelerine izin yoktu. Sizce Allah bu kuralları neden koymuştu?
Birincisi, Allah İsrailliler’in Mısır’la içli dışlı olmalarını ya da oraya bağımlı olmalarını istemiyordu. İhtiyaç duydukları her şeyi O sağlayacaktı. Mısır’la ticaret yapmaları ve iletişimde bulunmaları onları geri dönmeye teşvik edebilirdi. İkincisi, ve Allah’ın onların tüm ihtiyaçlarını karşılamaya muktedir oluşuyla ilgili olarak, çok miktarda zenginlik edinmenin yasaklanmasıydı. Zenginlik insanları Allah’tan uzaklaştırarak materyalizme yaklaştırma eğilimi gösterir. Materyalist bir kral adalet ve doğrulukla hükmedemez, zira her zaman zenginleşmeye çalışır. Fakat Allah neden ırklar arası evlilikleri yasaklıyordu? 1. Krallar 11. bölüm, 1–8 ayetlerini okuyarak öğrenelim:
1 Kral Süleyman ravunun kızının yanısıra Moavlı, Ammonlu, Edomlu, Saydalı ve Hititli birçok yabancı kadın sevdi. 2 Bu kadınlar RAB’bin İsrail halkına, “Ne siz onların arasına girin, ne de onlar sizin aranıza girsinler; çünkü onlar kesinlikle sizi kendi ilahlarının ardınca yürümek üzere saptıracaklardır” dediği uluslardandı. Buna karşın, Süleyman onlara sevgiyle bağlandı. 3 Süleyman’ın kral kızlarından yedi yüz karısı ve üç yüz cariyesi vardı. Karıları onu yolundan saptırdılar. 4 Süleyman yaşlandıkça, karıları onu başka ilahların ardınca yürümek üzere saptırdılar. Böylece Süleyman bütün yüreğini Tanrısı RAB’be adayan babası Davut gibi yaşamadı. 5 Saydalılar’ın tanrıçası Aştoret’e ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e taptı. 6 Böylece RAB’bin gözünde kötü olanı yaptı, RAB’bin yolunda yürüyen babası Davut gibi tam anlamıyla RAB’bi izlemedi. 7 Yeruşalim’in doğusundaki tepede Moavlılar’ın iğrenç ilahı Kemoş’a ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e tapmak için bir yer yaptırdı. 8 İlahlarına buhur yakıp kurban kesen bütün yabancı karıları için de aynı şeyleri yaptı.
Daha fazla aramamıza gerek var mı? Allah, Saydalılar’ın, Ammonlular’ın, Moavlılar’ın ve Mısırlılar’ın dinsel inançlarının ve uygulamalarının İsrailliler’i yozlaştıracağını biliyordu. Onların çocuklarını Molek’e kurban etmelerini ya da verimlilik tanrıçası Aştoret için cinsel ilişkide bulunmalarını istemiyordu. Onları Kendi halkı olmaya ve çevrelerindeki halklardan farklı olmaya çağırmıştı. Bu nedenle sünnet oluyorlar, farklı giysiler giyiyorlar ve bazı yiyeceklerden uzak duruyorlardı. İsrail’in kralı ve halkı yabancılarla evlendikleri takdirde çok geçmeden onlar gibi davranmaya ve onların sahte tanrılarına inanmaya başlayacaklardı. Ne yazık ki Kral Süleyman’a tam da böyle oldu! Onların dinsel uygulamalarına müsamaha göstermekle kalmadı, kendisi de onlara katıldı ve ibadet yerleri yaptırdı. Hatta, bu yerler ve sahte dinler yüzlerce yıl boyunca İsrailliler’e sorun çıkarmaya devam edecekti. Öyleyse ne oldu? Sizce Allah Kral Süleyman’ın itaatsizliğine müsamaha gösterdi mi? 9–13 ayetlerini okuyalım.
9–10 İsrail’in Tanrısı RAB, kendisine iki kez görünüp, “Başka ilahlara tapma!” demesine karşın, Süleyman RAB’bin yolundan saptı ve O’nun buyruğuna uymadı. Bu yüzden RAB Süleyman’a öfkelenerek, 11 “Seninle yaptığım antlaşmaya ve kurallarıma bilerek uymadığın için krallığı elinden alacağım ve görevlilerinden birine vereceğim” dedi, 12 “Ancak baban Davut’un hatırı için, bunu senin yaşadığın sürede değil, oğlun kral olduktan sonra yapacağım. 13 Ama oğlunun elinden bütün krallığı almayacağım. Kulum Davut’un ve kendi seçtiğim Yeruşalim’in hatırı için oğluna bir oymak bırakacağım.”
Allah öfkelenmişti. Süleyman’ı krallar için koyduğu kurallara itaat etmediği için hemen yok edebilirdi. Fakat merhametiyle Süleyman’ın hayatını yaşamasına izin verdi ve ona tövbe etmesi için bir fırsat verdi. Ayrıca, Süleyman zaten kendi kendisini yok ediyordu. Putperestliğe daha fazla düştükçe, Süleyman bir zamanlar olduğu kişinin kabuğundan ibaret bir hale geldi. Artık Allah’a bağımlı değildi ve ruhsal bilgeliği insani bilgeliğe dönüştü. Süleyman tarafından yazılmış olan Vaiz’i okursanız, onun çökmüş bir adam olduğunu görürsünüz. Yolunu kaybetti, Allah’ın hoşnutluğundan uzaklaştı ve hayatta hiçbir sevinç bulamadı. Ölümünden önce, sonunda günahını kabul etti ve Allah’tan bağışlanma diledi. Fakat günahı kendi ailesini ve İsrail halkını etkilemişti.
İsrail, birleşmiş oymaklardan oluşan bir ulus olarak yalnızca üç kral döneminde ayakta kaldı. Ve ne acıdır ki, Süleyman üç yüz yıl sürecek bir akım başlatmış oldu. Ulus ikiye bölünecek, her bir bölümün kendi kralı olacaktı. Bu krallar birbirleriyle savaşacaklar ve sahte tanrılara ibadet ile uğraşacaklardı. 29–33 ayetlerini okumaya devam edelim.
29 Bir gün Yarovam Yeruşalim’in dışına çıktı. Yolda Şilolu Peygamber Ahiya ile karşılaştı. Ahiya yeni giysisini giymişti. İkisi kent dışında yalnızdılar. 30 Ahiya üzerindeki giysiyi yırtıp on iki parçaya ayırdı 31 ve Yarovam’a, “On parçayı kendine al” dedi, “Çünkü İsrail’in Tanrısı RAB diyor ki, ‘Ben, Süleyman’ın elinden krallığı alıp on oymağı sana vereceğim. 32 Ama kulum Davut’un ve İsrail oymaklarının yaşadığı kentler arasından seçtiğim Yeruşalim Kenti’nin hatırı için bir oymağı onda bırakacağım. 33 Çünkü Süleyman bana sırt çevirip Saydalılar’ın tanrıçası Aştoret’e, Moavlılar’ın ilahı Kemoş’a ve Ammonlular’ın ilahı Molek’e taptı. Kurallarıma, ilkelerime uyup gözümde doğru olanı yapan babası Davut gibi yollarımı izlemedi.’”
Öyleyse talimatları yerine getirmek ne kadar önemli? Allah’ın talimatlarını yerine getirmek söz konusu olduğunda, çok önemli!
Bir zamanlar elbise dikmeyi öğrenen bir terzi çırağı vardı. Bir gün baş terzi ona bir kumaş ile bir patron verdi.
“Bu patronu iyice incelemeni, kumaşı ölçmeni ve kesmeni istiyorum. Sonra bu paltoyu tam olarak patrondaki gibi dikmeni istiyorum. Talimatları mutlaka yerine getir, çünkü kumaş pahalı bir kumaş ve müşteri paltonun uzun süre dayanmasını istiyor. Anladın mı?” diye sordu.
Çırak “Evet, anladım” diye yanıtladı.
Böylece çırak hemen işe başladı. Patrona baktı ve kumaşı ölçtü. Fakat kesmeye başlamadan önce, kollar biraz daha kısa, sırt kısmı da biraz daha uzun olsa paltonun daha güzel görüneceğini düşündü. Ayrıca, moda olan tarz da böyleydi. Böylece düzeltmeleri yaptı ve kumaşı kesti. Paltoyu dikerken kendi kendine düşündü,
“Bu çok güzel bir palto olacak. Herkes benim ustalığımdan etkilenecek.”
Ertesi gün ustasına gitti ve ona paltoyu gösterdi. Usta bir paltoya baktı, bir ona baktı.
“Sana patrona uymanı söylemiştim. Senden yapmanı istediğim palto bu değil. Kolları çok kısa, sırt kısmı ise çok uzun. Aklından ne geçiyordu?”
Fakat çırak cevap vermeye fırsat bulamadan, baş terzi kolları söktü.
“Bu görevde başarısız olmakla kalmadın, bir de zamanı ve parayı israf ettin. Bir dahaki sefere kendine söylenileni yap, yoksa başka bir iş bulursun!”
Süleyman’ın ne kadar bilge olduğu göz önüne alındığında, bazı basit talimatları yerine getirebileceğini düşünürdünüz. Fakat getirmedi. Allah o kuralları İsrail’i ve onun krallarını korumak istediği için vermişti. Fakat sonunda, daha iyisini yapabileceğini düşünen terzi ve zevk arayan Murat gibi, Süleyman da her şeyi baştan alabilmeyi dileyen, mutsuz, materyalist bir putpereste dönüştü. Biz farklı olalım. Bize de emirler verildi, bunlar şimdiye dek yazılmış olan en iyi kullanma kılavuzunda bulunuyorlar. Hayatlarımızda geriye bakıp, bir şeyleri farklı yapmış olmayı dilemeyelim. Kral Süleyman’ın, tövbe ettikten sonra yazdığı Vaiz kitapçığında, 12. bölüm, 13–14 ayetlerinde bulunan tavsiyesini dinleyelim:
13 Her şey duyuldu, sonuç şu: Tanrı’ya saygı göster, buyruklarını yerine getir, çünkü her insanın görevi budur. 14 Tanrı her işi, her gizli şeyi yargılayacaktır, ister iyi ister kötü olsun.
Kutsal Kitap’ı okuyalım ve Allah’ın bize gösterdiği yolda yaşayalım.
Tartışma Soruları
1. Hiç talimatları yerine getirmeden bir şey yapmaya çalıştınız mı?
2. Sizce Murat ne yapmalı?
3. Süleyman neden Allah’ın talimatlarını yerine getirmedi?
4. Bir ülke kendi kurallarını yerine getirmezse nasıl olurdu?
5. Dünya nasıl olurdu?