Bir kişinin gerçek peygamber olup olmadığını nasıl anlarsınız? Tarih boyunca peygamber olduğunu iddia eden pek çok kişi olmuştur. Nostradamus bir peygamber ya da kâhin olarak ün yapmıştır, gerçi kendisi hiçbir zaman öyle olduğunu iddia etmemiştir. Gelecekteki olayların meydana gelme ihtimalini tahmin etmeye çalışmak için, geçmişteki olayların gezegen dizilimlerinden faydalandığını söyledi. Bazı araştırmalar Nostradamus’un, çoğunlukla Kutsal Kitap dahil olmak üzere pek çok kaynaktan son zamana dair peygamberlik sözlerini başka ifadelerle aktardığını ve bunların kendisine aitmiş gibi kabul gördüğünü ortaya koyuyor. En yaygın tahminleri farklı dillerin karışımı, kelime oyunları ve başka bir kaynaktan alınan bir metne şimdiki veya gelecek zaman bağlamında farklı bir anlam verildiği bir yazım tekniği kullanılarak yazılmıştır. O bu sözde tahminler için tarih vermemiş ve bunlar çoğunlukla o kadar belirsiz ki birden fazla olaya uyarlanabilir. Bu da popülerliğini bir ölçüde açıklayabilir. Yine de Nostradamus popüler olmaya devam ediyor ve kitabı “Kehânetler” halen basılıyor.
Nostradamus’tan daha az ünlü, halkın dikkatini çekmiş ve daha sonra ilgiyi kaybetmiş olan daha pek çok kişi olmuştur. Bu insanların peygamber olduğunu iddia eden pek çoğu büyük bir kalabalık toplar. Bazıları geleceğe dair kehânetlerini yazarlar. Diğerleri yalnızca para ve ilgi toplama amacında gibidirler.
Bir kişinin gerçek peygamber olup olmadığını nasıl değerlendirebiliriz? Değerlendirme için bazı kriterlere ihtiyacımız var. Bir doktor arayışında olan Orhan’ın öyküsüyle başlayabiliriz. Şeker hastalığı her iki gözünün de neredeyse kör olmasına yol açmıştı. Bu nedenle yardım almak için hastaneye gitti.
Orhan “Doktor, gözlerimin yeniden görmesi için ne yapılabilir?” diye sordu.
“Sanırım özel muayenehaneme gelmeniz gerekecek. Bugün hastanede işimi bitirdikten sonra oraya gideceğim. Tam bir değerlendirme yaparak neye ihtiyacınız olduğunu söyleyebilirim.”
Böylece Orhan doktorun muayenehanesine gitti ve muayene için 250 lira verdi. Muayeneden sonra doktor şöyle dedi:
“Sanırım ameliyat olmanız gerekecek. Fakat ben o tür ameliyatları yapmıyorum, bu yüzden başka birine gitmeniz gerekecek.”
Orhan kendini kazıklanmış hissetti. Kendi kendine şöyle dedi:
“Bunu bana hastanede, kendi özel muayenehanesinde muayene etmeden önce de söyleyebilirdi. Sadece beni kandırıp paramı aldı.”
Orhan nitelikli bir cerrah bulabilmek için başka bir hastaneye gitti. Orada birkaç doktor buldu, fakat hiçbiri bu ameliyatı yapamıyordu. Doktorlar göz küresine kan getiren damarlar üzerinde çalışmak için gereken özel eğitime ve tekniklere sahip değildiler. Bundan sonra Orhan bir eğitim ve araştırma hastanesine giderek göz ameliyatı profesörü buldu.
Orhan’a şöyle dedi:
“Göz ameliyatında ileri derecede eğitimim var. Fakat sizin ihtiyacınız olan ameliyat çok hususi. Türkiye’de o eğitime ve deneyime sahip yalnızca bir kişi var. O da İstanbul’da bir hastanede.”
Böylece Orhan toparlanarak o doktoru bulmak üzere İstanbul’a gitti. Orhan İstanbul’daki hastaneye gittiğinde, tavsiye edilen doktor kendisini muayene etti.
Doktor “Buraya gelmekle iyi ettiniz” dedi. “Bu son derece zor ve çok pahalı bir ameliyat olacak. Bana gelmeniz gerektiğini nereden biliyordunuz? Bu ülkede bu ameliyatı yapabilecek olan tek kişiyim.”
Orhan doktora şöyle dedi:
“Doğru niteliklere sahip doktoru bulabilmek için oradan oraya, o hastaneden bu hastaneye, o doktordan bu doktora gezdim. Pek çok doktor buldum, fakat her doktorun bu tür ameliyatı yapamadığını öğrendim.”
Orhan haklıydı, tüm göz doktorları aynı değildir, tümü özel ameliyatları da yapamaz. Bu bizi bir soru sormaya yönlendiriyor. Her peygamber aynı niteliklere sahip midir, ya da aynı işi yapabilir mi?
Kutsal Kitap’a göre, bir peygamber halkın önünde Allah’ı temsil eden kişidir. Allah Kendi iradesini peygambere iletir, o da bu bilgiyi insanlara bildirir. Bu bir uyarı ya da bir şeyin yapılması için emir olabilir. Belirli durumlarda ne yapılacağına ilişkin genel öğreti olabilir. Hatta gelecekteki olayların önceden bildirimi de olabilir.
Kimi zaman Allah tarafından peygamberlerin mucize göstermelerine izin verilir. Ancak Allah’ın İsrailliler’e peygamberler hakkında kesin uyarılar verdiğini unutmayın. Mucizeler, belirtiler, harikalar gösterseler de tüm peygamberler Allah’ın peygamberleri değildir. Yasanın Tekrarı 13. bölüm, 1–5 ayetlerine bakalım:
1 “Aranızdan bir peygamber ya da düş gören biri çıkarsa, bir belirtiyi ya da şaşılası bir olayı önceden bildirirse, 2 ‘Bilmediğiniz başka ilahlara yönelip tapınalım’ derse, söz ettiği belirti, şaşılası olay gerçekleşse bile, 3 o peygamberi ya da düş göreni dinlememelisiniz. Tanrınız RAB kendisini bütün yüreğinizle, bütün canınızla sevip sevmediğinizi anlamak için sizi sınamaktadır. 4 Tanrınız RAB’bin ardınca yürüyün, O’ndan korkun. Buyruklarına uyun, O’nun sözüne kulak verin. O’na kulluk edin, O’na bağlı kalın. 5 O peygamber ya da düş gören öldürülecek. O, sizi Mısır’dan çıkaran, köle olduğunuz ülkeden kurtaran Tanrınız RAB’be karşı gelmeye kışkırttı. Tanrınız RAB’bin yürümenizi buyurduğu yoldan sizi saptırmaya çalıştı. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldırmalısınız.”
Allah’ın kötülükle ciddiyetle ilgilendiğini görüyoruz. Allah’ın yalancıların ve aldatıcıların dahi mucize gösterme güçleri olabilir dediğini fark ettiniz mi? Doğaüstü olan her şeyin Allah’tan olduğuna inanmayın! Firavunun büyücülerinin de değneklerini yılana çevirerek mucizeler gösterdiklerini hatırlıyor musunuz? Onların gücünün Allah’tan gelmediğini biliyoruz, öyleyse Allah’ın düşmanından gelmiş olmalı. Şeytan’ın inanılmaz gücünün olduğunu ve istediği zaman bu gücü aracılarına verebileceğini unutmayın. Belirti ya da harika gerçekleşebilir. Bu durumda mucizeyle aldatılırsanız, Allah’ın özellikle yasakladığı kötülüğü işlemeye yönlendirilebilirsiniz. Bunu yapmayın! Allah’ın özel olarak emrettiği şeyi her zaman izleyin ve mucizeleri inancınız için tek ölçüt haline getirmeyin.
Bir peygamberin bazen gelecek hakkında öngörülerde buluna- bileceğini söyledik. Bir peygamberin gerçek olup olmadığını anlamanın bir yolu, öngörülerinin gerçekleşip gerçekleşmediklerini görmektir. Kutsal Kitap’ın Yasanın Tekrarı 18. bölüm, 22. ayette ne dediğini görelim:
22 “Eğer bir peygamber RAB’bin adına konuşur, ama konuştuğu söz yerine gelmez ya da gerçekleşmezse, o söz RAB’den değildir. Peygamber saygısızca konuşmuştur. Ondan korkmayın.”
Bir kimse peygamber olduğunu söylüyor ve öngördüğü olaylar gerçekleşmiyorsa, onun Allah’tan olmadığını biliriz. Tüm peygamberler gelecek hakkında öngörülerde bulunur mu? Hayır. Daha önce bir peygamberin Allah’tan halka bir mesaj ileten kişi olduğunu öğrenmiştik. O mesaj gelecekteki olaylara ilişkin bir öngörüyü içerebilir ya da içermeyebilir.
Musa bir keresinde İsrailliler’e kendisine benzer başka bir peygamber çıkacağını söylemişti. Yasanın Tekrarı 18. bölüm, 18–19 ayetlerine bakalım:
18 “Onlara kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım. Sözlerimi onun ağzından işiteceksiniz. Kendisine buyurduklarımın tümünü onlara bildirecek. 19 Adıma konuşan peygamberin ilettiği sözleri dinlemeyeni Ben cezalandıracağım.”
Gelecekteki peygamber Musa’nın hangi özelliklerine sahip olacaktı? Gelecekteki peygamber Musa gibi İbraniler arasından olacaktı, başka bir ırktan olmayacaktı. Musa kesinlikle bir önderdi. Allah’tan talimatlar alıp halka öğretiyordu. Onları kölelikten kurtardığında ve Vaat Edilen Ülke’ye doğru götürdüğünde mucizeler gösterdi. Ayrıca halkın arasında anlaşmazlıklar olduğu zaman doğruyu ve yanlışı ayıran bir hakim görevi de gördü. Öyleyse Musa, şu niteliklere sahip bir peygamberin gelecek olduğunu söyledi: İbrani, önder, öğretmen, hakim ve mucize gösteren.
Her peygamber mucize göstermez, ama bazıları gösterir. Bugün Eski Antlaşma’daki en büyük peygamberlerden birini ve mucizelerin onun Allah için yaptığı işin nasıl bir parçası olduğunu göreceğiz. Bu peygamberin adı İlyas’tı. 1. Krallar 17. bölüm, 1. ayeti okuyarak başlayalım:
1 Gilat’ın Tişbe Kenti’nden olan İlyas, Ahav’a şöyle dedi: “Hizmet ettiğim İsrail’in Tanrısı yaşayan RAB’bin adıyla derim ki, ben söylemedikçe önümüzdeki yıllarda ne yağmur yağacak, ne de çiy düşecek.”
İsrail ulusunun Süleyman’ın oğlu Rehavam zamanında bölündüğünü hatırlarsınız. Yarovam oymaklardan onunu aldı ve kuzey İsrail krallığını kurdu, güney Yahuda krallığı ise iki oymaktan meydana geliyordu. Ahav, İlyas peygamberin zamanında kuzey İsrail krallığının kralıydı. İsrail tarihinin en kötü krallarından biriydi ve halkı sapkınlığa ve putlara ibadete yönlendirmişti. Ceza olarak, Allah İlyas’a yağmuru yağdırmayacağını söyledi ve ondan bunu duyurmasını istedi. Kuraklık, ulusun itaatsizlik etmesi halinde Allah’ın üzerlerine geleceğini söylediği lânetlerden biriydi.6 Bu bize kuraklığın meydana gelmesinin Allah’ın önceden belirlenmiş kaderiyle olmadığını bildiriyor. Halk Rabb’e itaat etmiş olsaydı kuraklık olmayacaktı. Seçim kendilerinindi.
Ayrıca peygamberlik sözünün ne kadar kesin olduğuna da dikkat edin. Nostradamus’un kehânetleri gibi bin farklı şekilde yorumlanabilecek, belirsiz sözlerle söylenmiş şifreli bir ifade değildi. Bu, tarihte doğrulanabilecek bir peygamberlik sözüydü. Peygamberin mesajı ya gerçekleşecekti, ya da gerçekleşmeyecekti. Burada bir varsayım ve yorumlama alanı yoktu. Sonraki derslerimizde, sahte peygamberlik sözleri ile gerçek olanlar arasında büyük çaplı ve net bir ayrım ortaya koyan Allah’ın kesin peygamberlik sözlerinin başka örneklerini göreceğiz.
Öykümüze tekrar 1. Krallar 17. bölüm, 2–7 ayetlerinden devam edelim:
2 O zaman RAB, İlyas’a şöyle seslendi: 3 “Buradan ayrıl, doğuya git. Şeria Irmağı’nın doğusundaki Kerit Vadisi'nde gizlen. 4 Dereden su içeceksin ve buyruk verdiğim kargaların getirdiklerini yiyeceksin.” 5 RAB’bin söylediklerini yapan İlyas, gidip Şeria Irmağı’nın doğusundaki Kerit Vadisi’ne yerleşti. 6 Dereden su içiyor, kargaların sabah akşam getirdiği et ve ekmekle besleniyordu. 7 Ancak ülkede yağmur yağmadığı için bir süre sonra dere kurudu.
Allah’ın peygamberi kendisinin ilan etmesinin emredildiği kuraklık sırasında yaşamasını sağlamak için mucize gösterdiğini görmek ilginç! Allah, Kendisi’nin gerçek izleyicilerini kuraklığın etkilerinden tamamen korumadı, fakat onları kuraklık sırasında geçindirdi. Bu bizim için önemli bir ders. Allah bizi kötülük nedeniyle ulusun üzerine gelen her sıkıntıdan korumayacaktır. Fakat Allah, Kendisi’ne sadık kalırsak bizi geçindirecektir. İlyas krallar gibi yemedi, fakat ihtiyaçları karşılandı. Öykü, 1. Krallar 17. bölüm, 8–16 ayetlerinde devam ediyor:
8 O zaman RAB, İlyas’a, 9 “Şimdi kalk git, Sayda yakınlarındaki Sarefat Kenti’ne yerleş” dedi, “Orada sana yiyecek sağlaması için dul bir kadına buyruk verdim.” 10 Sarefat’a giden İlyas kentin kapısına varınca, orada dul bir kadının odun topladığını gördü. Kadına: “Bana içmek için biraz su verebilir misin?” dedi. 11 Kadın su getirmeye giderken İlyas yine seslendi: “Lütfen bir parça da ekmek getir.” 12 Kadın, “Senin Tanrın yaşayan RAB’bin adıyla ant içerim, hiç ekmeğim yok” diye karşılık verdi, “Yalnız küpte bir avuç un, çömleğin dibinde de azıcık yağ var. Görüyorsun, bir iki parça odun topluyorum. Götürüp oğlumla kendim için bir şeyler hazırlayacağım. Belki de son yemeğimiz olacak, ölüp gideceğiz.” 13 İlyas kadına, “Korkma, git yiyeceğini hazırla” dedi, “Yalnız önce bana küçük bir pide yapıp getir. Sonra oğlunla kendin için yaparsın. 14 İsrail’in Tanrısı RAB diyor ki, ‘Toprağa yağmur düşünceye dek küpten un, çömlekten yağ eksilmeyecek.’” 15 Kadın gidip İlyas’ın söylediklerini yaptı. Hep birlikte günlerce yiyip içtiler. 16 RAB’bin İlyas aracılığıyla söylediği söz uyarınca, küpten un, çömlekten yağ eksilmedi.
Burada durarak bu kadının imanını düşünmeliyiz. Kadın oğluyla birlikte ölümün kıyısındaydı. Son yemeklerini yemek üzereydiler! Ve buna rağmen bu dul kadının imanı o kadar güçlüydü ki, kalan son lokma yiyeceğini İlyas’ı doyurmak için vererek kendi hayatını feda etmeye hazırdı. Emin olunuz, Allah bu türden fedakârlığı ve imanı ödüllendirir. Kadının nazik davranışına karşılık olarak, Allah onları besleme mucizesiyle bereketledi. İlyas, kadın ve kadının oğlu baklava yemiyorlardı. Fakat yine de bir şeyler yiyorlardı!
Allah’ın her gün yaşamımızı sürdürmek için gösterdiği mucizeleri hak sayıyor olmamız mümkün mü? Pazara giderek kahvaltı için domates, salatalık ve marul almak normal, sıradan bir iş gibi görünüyor. Peki Allah’ın her gün milyarlarca insanı besleyecek yiyeceği sağlayarak gösterdiği mucizeyi hiç durup düşündünüz mü? Bir salatalığı kesip simetrisine bir bakın. Onu oluşturmak üzere birer birer büyüyen milyonlarca hücreyi düşünün. Sonra da tümünü meydana getiren milyonlarca atomu düşünün. Kim bir salatalık yapabilir? Yalnızca Allah yapabilir! Çok büyük bir şeymiş gibi görünmeyebilir, fakat bu bir mucize! Bu hikâyenin işaret ettiği gibi, günışığı ve yağmur da Allah’ın mucizeleridir. Onlar olmadan hiçbir şey yetişmez. Ve Allah’ın sözü olmadan hiç yağmur düşmez. 1. Krallar 17. bölüm, 17–24 ayetlerinden okumaya devam edelim:
17 Bir süre sonra ev sahibi dul kadının oğlu gittikçe ağırlaşan kötü bir hastalığa yakalandı, sonunda öldü. 18 Kadın İlyas’a, “Ey Tanrı adamı, alıp veremediğimiz nedir?” dedi, “Günahlarımı Tanrı’ya anımsatıp oğlumun ölümüne neden olmak için mi buraya geldin?” 19 İlyas, “Oğlunu bana ver” diyerek çocuğu kadının kucağından aldı, kaldığı yukarı odaya çıkardı ve yatağına yatırdı. 20 Sonra RAB’be şöyle yalvardı: “Ya RAB Tanrım, neden yanında kaldığım dul kadının oğlunu öldürerek ona bu kötülüğü yaptın?” 21 İlyas üç kez çocuğun üzerine kapanıp RAB’be şöyle dua etti: “Ya RAB Tanrım, bu çocuğa yeniden can ver.” 22 RAB İlyas’ın yalvarışını duydu. Çocuk dirilip yeniden yaşama döndü. 23 İlyas çocuğu yukarı odadan indirip annesine verirken, “İşte oğlun yaşıyor!” dedi. 24 Bunun üzerine kadın, “Şimdi anladım ki, sen Tanrı adamısın ve söylediğin söz gerçekten RAB’bin sözüdür” dedi.
Kadının yaşadığı tüm şeylerden sonra, imanının sağlam kalacağını düşünürdünüz. Ancak ölüm söz konusu olduğunda aklın karışması ve insanın kendini kaybetmesi kolaydır. Kadının başlangıçtan beri imanı olduğunu biliyoruz, zira İlyas’ın kendisine yiyecek verme emrine itaat etmişti. Ayrıca unun ve yağın tükenmemesi mucizesine tanıklık etmişti. Bu yüzden, oğlu öldükten sonra imanı zayı amış olsa da, mucize ile tekrar güçlendiğini de görüyoruz. Ancak mucizeler her zaman imanı güçlendirmez.
Mısırlılar Allah’ın bizzat yaptığı ve Musa aracılığıyla yaptığı mucizeleri görmüşlerdi. Fakat bu onları imanlılar yapmadı. Gerçeği yine de reddettiler. Mucizeler imanı teşvik edebilir ve bunlar imanlı olmaktan dolayı alınan bereketler olabilirler. Ayrıca insanların kimin gerçek bir peygamber olduğunu anlamalarına yardımcı olabilirler. Ancak yine de peygamberin hiçbir zaman Allah’ın önceki peygamberler aracılığıyla bildirdiklerine karşı çıkmadığından emin olmalıyız. Çünkü öyle yaparsa, onda gerçek olmadığını biliriz. Başka bir deyişle, gerçek bir peygamber hiçbir zaman Allah’ın önceki peygamberler aracılığıyla bildirilmiş olan iradesine aykırı bir şeyi teşvik etmez.
Allah’ın ilkeleri değişmez, her ne kadar bunların uygulamaları farklı koşullar altında değişebilse de. Öyleyse Musa’dan daha büyük olacak bir peygamber aradığımız zaman, doğru niteliklere sahip birisini aramalıyız. Kendi zamanımızdan bir örneği düşünün.
Türkiye için Atatürk’ten daha büyük bir önder bulmayı umacak olsaydık, başarılı bir general olan ve ulusu bir dava etrafında toparlayan birisini aramak zorunda kalırdık. Dilin alfabesini değiştirecek ve yasa ve ekonomi dahil olmak üzere tamamen farklı bir hükümet sistemi kuracak kadar güçlü olacak birisini bulmak zorunda kalırdık. Tüm ulusu uluslararası bir antlaşmada yeni olarak kabul ettirmeyi başarabilecek kadar dış politikada yetenekli birini bulmak zorunda kalırdık. Yaptıklarının listesi böylece uzar gider.
Öyleyse Musa gibi olacak büyük peygambere dair haberin yerine gelişini bulmaya çalıştığımızda, On Emir antlaşmasının insanlar arasında yerleşmesini sağlayan bir peygamber aramamız gerekiyor. İnsanların önderi olacak ve Allah’ın kendisine bildirdiğini onlara öğretecekti. Kelimenin gerçek anlamıyla bir peygamber olacaktı. İlyas’ın mucizeleri kadar ya da onlardan daha muhteşem mucizeler gösterecekti, ölüleri diriltmek dahil olmak üzere. Ve insanları Vaat Edilen Ülke’ye yönlendirecekti.
Tartışma Soruları
1. Daha önce doğaüstü bir şey gördünüz mü? Öyle ise, bunun Allah’tan olduğuna inandınız mı?
2. Allah insanların önünde mucizeler gösterseydi, sizce bu daha çok kişinin gerçeğe inanmasına yol açar mıydı? Yanıt evet ise, neden daha çok mucize görmüyoruz?
3. “Büyük Peygamberler” olarak tanınan kişileri düşünün. Bunlardan kaçı ölüleri dirilttiler?
6 Bkz. Yasanın Tekrarı 28:23, 24.
Nostradamus’tan daha az ünlü, halkın dikkatini çekmiş ve daha sonra ilgiyi kaybetmiş olan daha pek çok kişi olmuştur. Bu insanların peygamber olduğunu iddia eden pek çoğu büyük bir kalabalık toplar. Bazıları geleceğe dair kehânetlerini yazarlar. Diğerleri yalnızca para ve ilgi toplama amacında gibidirler.
Bir kişinin gerçek peygamber olup olmadığını nasıl değerlendirebiliriz? Değerlendirme için bazı kriterlere ihtiyacımız var. Bir doktor arayışında olan Orhan’ın öyküsüyle başlayabiliriz. Şeker hastalığı her iki gözünün de neredeyse kör olmasına yol açmıştı. Bu nedenle yardım almak için hastaneye gitti.
Orhan “Doktor, gözlerimin yeniden görmesi için ne yapılabilir?” diye sordu.
“Sanırım özel muayenehaneme gelmeniz gerekecek. Bugün hastanede işimi bitirdikten sonra oraya gideceğim. Tam bir değerlendirme yaparak neye ihtiyacınız olduğunu söyleyebilirim.”
Böylece Orhan doktorun muayenehanesine gitti ve muayene için 250 lira verdi. Muayeneden sonra doktor şöyle dedi:
“Sanırım ameliyat olmanız gerekecek. Fakat ben o tür ameliyatları yapmıyorum, bu yüzden başka birine gitmeniz gerekecek.”
Orhan kendini kazıklanmış hissetti. Kendi kendine şöyle dedi:
“Bunu bana hastanede, kendi özel muayenehanesinde muayene etmeden önce de söyleyebilirdi. Sadece beni kandırıp paramı aldı.”
Orhan nitelikli bir cerrah bulabilmek için başka bir hastaneye gitti. Orada birkaç doktor buldu, fakat hiçbiri bu ameliyatı yapamıyordu. Doktorlar göz küresine kan getiren damarlar üzerinde çalışmak için gereken özel eğitime ve tekniklere sahip değildiler. Bundan sonra Orhan bir eğitim ve araştırma hastanesine giderek göz ameliyatı profesörü buldu.
Orhan’a şöyle dedi:
“Göz ameliyatında ileri derecede eğitimim var. Fakat sizin ihtiyacınız olan ameliyat çok hususi. Türkiye’de o eğitime ve deneyime sahip yalnızca bir kişi var. O da İstanbul’da bir hastanede.”
Böylece Orhan toparlanarak o doktoru bulmak üzere İstanbul’a gitti. Orhan İstanbul’daki hastaneye gittiğinde, tavsiye edilen doktor kendisini muayene etti.
Doktor “Buraya gelmekle iyi ettiniz” dedi. “Bu son derece zor ve çok pahalı bir ameliyat olacak. Bana gelmeniz gerektiğini nereden biliyordunuz? Bu ülkede bu ameliyatı yapabilecek olan tek kişiyim.”
Orhan doktora şöyle dedi:
“Doğru niteliklere sahip doktoru bulabilmek için oradan oraya, o hastaneden bu hastaneye, o doktordan bu doktora gezdim. Pek çok doktor buldum, fakat her doktorun bu tür ameliyatı yapamadığını öğrendim.”
Orhan haklıydı, tüm göz doktorları aynı değildir, tümü özel ameliyatları da yapamaz. Bu bizi bir soru sormaya yönlendiriyor. Her peygamber aynı niteliklere sahip midir, ya da aynı işi yapabilir mi?
Kutsal Kitap’a göre, bir peygamber halkın önünde Allah’ı temsil eden kişidir. Allah Kendi iradesini peygambere iletir, o da bu bilgiyi insanlara bildirir. Bu bir uyarı ya da bir şeyin yapılması için emir olabilir. Belirli durumlarda ne yapılacağına ilişkin genel öğreti olabilir. Hatta gelecekteki olayların önceden bildirimi de olabilir.
Kimi zaman Allah tarafından peygamberlerin mucize göstermelerine izin verilir. Ancak Allah’ın İsrailliler’e peygamberler hakkında kesin uyarılar verdiğini unutmayın. Mucizeler, belirtiler, harikalar gösterseler de tüm peygamberler Allah’ın peygamberleri değildir. Yasanın Tekrarı 13. bölüm, 1–5 ayetlerine bakalım:
1 “Aranızdan bir peygamber ya da düş gören biri çıkarsa, bir belirtiyi ya da şaşılası bir olayı önceden bildirirse, 2 ‘Bilmediğiniz başka ilahlara yönelip tapınalım’ derse, söz ettiği belirti, şaşılası olay gerçekleşse bile, 3 o peygamberi ya da düş göreni dinlememelisiniz. Tanrınız RAB kendisini bütün yüreğinizle, bütün canınızla sevip sevmediğinizi anlamak için sizi sınamaktadır. 4 Tanrınız RAB’bin ardınca yürüyün, O’ndan korkun. Buyruklarına uyun, O’nun sözüne kulak verin. O’na kulluk edin, O’na bağlı kalın. 5 O peygamber ya da düş gören öldürülecek. O, sizi Mısır’dan çıkaran, köle olduğunuz ülkeden kurtaran Tanrınız RAB’be karşı gelmeye kışkırttı. Tanrınız RAB’bin yürümenizi buyurduğu yoldan sizi saptırmaya çalıştı. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldırmalısınız.”
Allah’ın kötülükle ciddiyetle ilgilendiğini görüyoruz. Allah’ın yalancıların ve aldatıcıların dahi mucize gösterme güçleri olabilir dediğini fark ettiniz mi? Doğaüstü olan her şeyin Allah’tan olduğuna inanmayın! Firavunun büyücülerinin de değneklerini yılana çevirerek mucizeler gösterdiklerini hatırlıyor musunuz? Onların gücünün Allah’tan gelmediğini biliyoruz, öyleyse Allah’ın düşmanından gelmiş olmalı. Şeytan’ın inanılmaz gücünün olduğunu ve istediği zaman bu gücü aracılarına verebileceğini unutmayın. Belirti ya da harika gerçekleşebilir. Bu durumda mucizeyle aldatılırsanız, Allah’ın özellikle yasakladığı kötülüğü işlemeye yönlendirilebilirsiniz. Bunu yapmayın! Allah’ın özel olarak emrettiği şeyi her zaman izleyin ve mucizeleri inancınız için tek ölçüt haline getirmeyin.
Bir peygamberin bazen gelecek hakkında öngörülerde buluna- bileceğini söyledik. Bir peygamberin gerçek olup olmadığını anlamanın bir yolu, öngörülerinin gerçekleşip gerçekleşmediklerini görmektir. Kutsal Kitap’ın Yasanın Tekrarı 18. bölüm, 22. ayette ne dediğini görelim:
22 “Eğer bir peygamber RAB’bin adına konuşur, ama konuştuğu söz yerine gelmez ya da gerçekleşmezse, o söz RAB’den değildir. Peygamber saygısızca konuşmuştur. Ondan korkmayın.”
Bir kimse peygamber olduğunu söylüyor ve öngördüğü olaylar gerçekleşmiyorsa, onun Allah’tan olmadığını biliriz. Tüm peygamberler gelecek hakkında öngörülerde bulunur mu? Hayır. Daha önce bir peygamberin Allah’tan halka bir mesaj ileten kişi olduğunu öğrenmiştik. O mesaj gelecekteki olaylara ilişkin bir öngörüyü içerebilir ya da içermeyebilir.
Musa bir keresinde İsrailliler’e kendisine benzer başka bir peygamber çıkacağını söylemişti. Yasanın Tekrarı 18. bölüm, 18–19 ayetlerine bakalım:
18 “Onlara kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım. Sözlerimi onun ağzından işiteceksiniz. Kendisine buyurduklarımın tümünü onlara bildirecek. 19 Adıma konuşan peygamberin ilettiği sözleri dinlemeyeni Ben cezalandıracağım.”
Gelecekteki peygamber Musa’nın hangi özelliklerine sahip olacaktı? Gelecekteki peygamber Musa gibi İbraniler arasından olacaktı, başka bir ırktan olmayacaktı. Musa kesinlikle bir önderdi. Allah’tan talimatlar alıp halka öğretiyordu. Onları kölelikten kurtardığında ve Vaat Edilen Ülke’ye doğru götürdüğünde mucizeler gösterdi. Ayrıca halkın arasında anlaşmazlıklar olduğu zaman doğruyu ve yanlışı ayıran bir hakim görevi de gördü. Öyleyse Musa, şu niteliklere sahip bir peygamberin gelecek olduğunu söyledi: İbrani, önder, öğretmen, hakim ve mucize gösteren.
Her peygamber mucize göstermez, ama bazıları gösterir. Bugün Eski Antlaşma’daki en büyük peygamberlerden birini ve mucizelerin onun Allah için yaptığı işin nasıl bir parçası olduğunu göreceğiz. Bu peygamberin adı İlyas’tı. 1. Krallar 17. bölüm, 1. ayeti okuyarak başlayalım:
1 Gilat’ın Tişbe Kenti’nden olan İlyas, Ahav’a şöyle dedi: “Hizmet ettiğim İsrail’in Tanrısı yaşayan RAB’bin adıyla derim ki, ben söylemedikçe önümüzdeki yıllarda ne yağmur yağacak, ne de çiy düşecek.”
İsrail ulusunun Süleyman’ın oğlu Rehavam zamanında bölündüğünü hatırlarsınız. Yarovam oymaklardan onunu aldı ve kuzey İsrail krallığını kurdu, güney Yahuda krallığı ise iki oymaktan meydana geliyordu. Ahav, İlyas peygamberin zamanında kuzey İsrail krallığının kralıydı. İsrail tarihinin en kötü krallarından biriydi ve halkı sapkınlığa ve putlara ibadete yönlendirmişti. Ceza olarak, Allah İlyas’a yağmuru yağdırmayacağını söyledi ve ondan bunu duyurmasını istedi. Kuraklık, ulusun itaatsizlik etmesi halinde Allah’ın üzerlerine geleceğini söylediği lânetlerden biriydi.6 Bu bize kuraklığın meydana gelmesinin Allah’ın önceden belirlenmiş kaderiyle olmadığını bildiriyor. Halk Rabb’e itaat etmiş olsaydı kuraklık olmayacaktı. Seçim kendilerinindi.
Ayrıca peygamberlik sözünün ne kadar kesin olduğuna da dikkat edin. Nostradamus’un kehânetleri gibi bin farklı şekilde yorumlanabilecek, belirsiz sözlerle söylenmiş şifreli bir ifade değildi. Bu, tarihte doğrulanabilecek bir peygamberlik sözüydü. Peygamberin mesajı ya gerçekleşecekti, ya da gerçekleşmeyecekti. Burada bir varsayım ve yorumlama alanı yoktu. Sonraki derslerimizde, sahte peygamberlik sözleri ile gerçek olanlar arasında büyük çaplı ve net bir ayrım ortaya koyan Allah’ın kesin peygamberlik sözlerinin başka örneklerini göreceğiz.
Öykümüze tekrar 1. Krallar 17. bölüm, 2–7 ayetlerinden devam edelim:
2 O zaman RAB, İlyas’a şöyle seslendi: 3 “Buradan ayrıl, doğuya git. Şeria Irmağı’nın doğusundaki Kerit Vadisi'nde gizlen. 4 Dereden su içeceksin ve buyruk verdiğim kargaların getirdiklerini yiyeceksin.” 5 RAB’bin söylediklerini yapan İlyas, gidip Şeria Irmağı’nın doğusundaki Kerit Vadisi’ne yerleşti. 6 Dereden su içiyor, kargaların sabah akşam getirdiği et ve ekmekle besleniyordu. 7 Ancak ülkede yağmur yağmadığı için bir süre sonra dere kurudu.
Allah’ın peygamberi kendisinin ilan etmesinin emredildiği kuraklık sırasında yaşamasını sağlamak için mucize gösterdiğini görmek ilginç! Allah, Kendisi’nin gerçek izleyicilerini kuraklığın etkilerinden tamamen korumadı, fakat onları kuraklık sırasında geçindirdi. Bu bizim için önemli bir ders. Allah bizi kötülük nedeniyle ulusun üzerine gelen her sıkıntıdan korumayacaktır. Fakat Allah, Kendisi’ne sadık kalırsak bizi geçindirecektir. İlyas krallar gibi yemedi, fakat ihtiyaçları karşılandı. Öykü, 1. Krallar 17. bölüm, 8–16 ayetlerinde devam ediyor:
8 O zaman RAB, İlyas’a, 9 “Şimdi kalk git, Sayda yakınlarındaki Sarefat Kenti’ne yerleş” dedi, “Orada sana yiyecek sağlaması için dul bir kadına buyruk verdim.” 10 Sarefat’a giden İlyas kentin kapısına varınca, orada dul bir kadının odun topladığını gördü. Kadına: “Bana içmek için biraz su verebilir misin?” dedi. 11 Kadın su getirmeye giderken İlyas yine seslendi: “Lütfen bir parça da ekmek getir.” 12 Kadın, “Senin Tanrın yaşayan RAB’bin adıyla ant içerim, hiç ekmeğim yok” diye karşılık verdi, “Yalnız küpte bir avuç un, çömleğin dibinde de azıcık yağ var. Görüyorsun, bir iki parça odun topluyorum. Götürüp oğlumla kendim için bir şeyler hazırlayacağım. Belki de son yemeğimiz olacak, ölüp gideceğiz.” 13 İlyas kadına, “Korkma, git yiyeceğini hazırla” dedi, “Yalnız önce bana küçük bir pide yapıp getir. Sonra oğlunla kendin için yaparsın. 14 İsrail’in Tanrısı RAB diyor ki, ‘Toprağa yağmur düşünceye dek küpten un, çömlekten yağ eksilmeyecek.’” 15 Kadın gidip İlyas’ın söylediklerini yaptı. Hep birlikte günlerce yiyip içtiler. 16 RAB’bin İlyas aracılığıyla söylediği söz uyarınca, küpten un, çömlekten yağ eksilmedi.
Burada durarak bu kadının imanını düşünmeliyiz. Kadın oğluyla birlikte ölümün kıyısındaydı. Son yemeklerini yemek üzereydiler! Ve buna rağmen bu dul kadının imanı o kadar güçlüydü ki, kalan son lokma yiyeceğini İlyas’ı doyurmak için vererek kendi hayatını feda etmeye hazırdı. Emin olunuz, Allah bu türden fedakârlığı ve imanı ödüllendirir. Kadının nazik davranışına karşılık olarak, Allah onları besleme mucizesiyle bereketledi. İlyas, kadın ve kadının oğlu baklava yemiyorlardı. Fakat yine de bir şeyler yiyorlardı!
Allah’ın her gün yaşamımızı sürdürmek için gösterdiği mucizeleri hak sayıyor olmamız mümkün mü? Pazara giderek kahvaltı için domates, salatalık ve marul almak normal, sıradan bir iş gibi görünüyor. Peki Allah’ın her gün milyarlarca insanı besleyecek yiyeceği sağlayarak gösterdiği mucizeyi hiç durup düşündünüz mü? Bir salatalığı kesip simetrisine bir bakın. Onu oluşturmak üzere birer birer büyüyen milyonlarca hücreyi düşünün. Sonra da tümünü meydana getiren milyonlarca atomu düşünün. Kim bir salatalık yapabilir? Yalnızca Allah yapabilir! Çok büyük bir şeymiş gibi görünmeyebilir, fakat bu bir mucize! Bu hikâyenin işaret ettiği gibi, günışığı ve yağmur da Allah’ın mucizeleridir. Onlar olmadan hiçbir şey yetişmez. Ve Allah’ın sözü olmadan hiç yağmur düşmez. 1. Krallar 17. bölüm, 17–24 ayetlerinden okumaya devam edelim:
17 Bir süre sonra ev sahibi dul kadının oğlu gittikçe ağırlaşan kötü bir hastalığa yakalandı, sonunda öldü. 18 Kadın İlyas’a, “Ey Tanrı adamı, alıp veremediğimiz nedir?” dedi, “Günahlarımı Tanrı’ya anımsatıp oğlumun ölümüne neden olmak için mi buraya geldin?” 19 İlyas, “Oğlunu bana ver” diyerek çocuğu kadının kucağından aldı, kaldığı yukarı odaya çıkardı ve yatağına yatırdı. 20 Sonra RAB’be şöyle yalvardı: “Ya RAB Tanrım, neden yanında kaldığım dul kadının oğlunu öldürerek ona bu kötülüğü yaptın?” 21 İlyas üç kez çocuğun üzerine kapanıp RAB’be şöyle dua etti: “Ya RAB Tanrım, bu çocuğa yeniden can ver.” 22 RAB İlyas’ın yalvarışını duydu. Çocuk dirilip yeniden yaşama döndü. 23 İlyas çocuğu yukarı odadan indirip annesine verirken, “İşte oğlun yaşıyor!” dedi. 24 Bunun üzerine kadın, “Şimdi anladım ki, sen Tanrı adamısın ve söylediğin söz gerçekten RAB’bin sözüdür” dedi.
Kadının yaşadığı tüm şeylerden sonra, imanının sağlam kalacağını düşünürdünüz. Ancak ölüm söz konusu olduğunda aklın karışması ve insanın kendini kaybetmesi kolaydır. Kadının başlangıçtan beri imanı olduğunu biliyoruz, zira İlyas’ın kendisine yiyecek verme emrine itaat etmişti. Ayrıca unun ve yağın tükenmemesi mucizesine tanıklık etmişti. Bu yüzden, oğlu öldükten sonra imanı zayı amış olsa da, mucize ile tekrar güçlendiğini de görüyoruz. Ancak mucizeler her zaman imanı güçlendirmez.
Mısırlılar Allah’ın bizzat yaptığı ve Musa aracılığıyla yaptığı mucizeleri görmüşlerdi. Fakat bu onları imanlılar yapmadı. Gerçeği yine de reddettiler. Mucizeler imanı teşvik edebilir ve bunlar imanlı olmaktan dolayı alınan bereketler olabilirler. Ayrıca insanların kimin gerçek bir peygamber olduğunu anlamalarına yardımcı olabilirler. Ancak yine de peygamberin hiçbir zaman Allah’ın önceki peygamberler aracılığıyla bildirdiklerine karşı çıkmadığından emin olmalıyız. Çünkü öyle yaparsa, onda gerçek olmadığını biliriz. Başka bir deyişle, gerçek bir peygamber hiçbir zaman Allah’ın önceki peygamberler aracılığıyla bildirilmiş olan iradesine aykırı bir şeyi teşvik etmez.
Allah’ın ilkeleri değişmez, her ne kadar bunların uygulamaları farklı koşullar altında değişebilse de. Öyleyse Musa’dan daha büyük olacak bir peygamber aradığımız zaman, doğru niteliklere sahip birisini aramalıyız. Kendi zamanımızdan bir örneği düşünün.
Türkiye için Atatürk’ten daha büyük bir önder bulmayı umacak olsaydık, başarılı bir general olan ve ulusu bir dava etrafında toparlayan birisini aramak zorunda kalırdık. Dilin alfabesini değiştirecek ve yasa ve ekonomi dahil olmak üzere tamamen farklı bir hükümet sistemi kuracak kadar güçlü olacak birisini bulmak zorunda kalırdık. Tüm ulusu uluslararası bir antlaşmada yeni olarak kabul ettirmeyi başarabilecek kadar dış politikada yetenekli birini bulmak zorunda kalırdık. Yaptıklarının listesi böylece uzar gider.
Öyleyse Musa gibi olacak büyük peygambere dair haberin yerine gelişini bulmaya çalıştığımızda, On Emir antlaşmasının insanlar arasında yerleşmesini sağlayan bir peygamber aramamız gerekiyor. İnsanların önderi olacak ve Allah’ın kendisine bildirdiğini onlara öğretecekti. Kelimenin gerçek anlamıyla bir peygamber olacaktı. İlyas’ın mucizeleri kadar ya da onlardan daha muhteşem mucizeler gösterecekti, ölüleri diriltmek dahil olmak üzere. Ve insanları Vaat Edilen Ülke’ye yönlendirecekti.
Tartışma Soruları
1. Daha önce doğaüstü bir şey gördünüz mü? Öyle ise, bunun Allah’tan olduğuna inandınız mı?
2. Allah insanların önünde mucizeler gösterseydi, sizce bu daha çok kişinin gerçeğe inanmasına yol açar mıydı? Yanıt evet ise, neden daha çok mucize görmüyoruz?
3. “Büyük Peygamberler” olarak tanınan kişileri düşünün. Bunlardan kaçı ölüleri dirilttiler?
6 Bkz. Yasanın Tekrarı 28:23, 24.