Hayatta yapması en zor şeylerden biri, yanıldığımızı kabul etmektir. Belki de bu, yalnızca bu konuda bir şeyler yapmanın ardından ikinci gelir. Her iki durumda da, yanıldığımızı kabul etmeden ya da bunu düzeltmeye çalışmadan önce, ilk olarak yaptığımız şeyin doğru olmadığı gerçeğini kabul etmemiz gerekir. İlginç bir şekilde, tüm bu süreci tanımlayan bir sözcük mevcut. Buna “tövbe” deniyor. Bu tek kelime, yanlışı kabul etmeyi, onun için özür dilemeyi ya da zararı tazmin etmeyi ve sonra da aynı suçu işlememeye çalışmayı içeren tüm deneyimi özetlemektedir. Tövbe sözcük anlamıyla “bir yanlışı düzeltmek ve birinden af almak için düşüncelerimizi ve eylemlerimizi değiştirmek” demektir. Çalışmalarımız bağlamında tövbe, bir günahı kabul etmek, bunun için Allah’tan af dilemek ve bunu işlemeyi bırakmak anlamındadır. Bu dersimizde tövbenin, Allah’ın Kutsal Sözü’nün okunması yoluyla, O’nun kutsallığına kıyasla günahlı oluşumuzun farkına varmanın doğrudan bir sonucu olduğunu göreceğiz.
İngiliz dilinde yazılmış ilk romanda bu gerçeğin mükemmel bir örneği yer alıyor. Bu kitabı neredeyse her Türk öğrenci hayatının bir döneminde mutlaka okumuştur. Kitabın adı Robinson Crusoe (Kruso) ve denizde kaybolan genç bir adamın hayatını izliyor. Her zaman denizci olmayı hayal etmişti, fakat ailesi gitmesini istememişti. Onu bu işin tehlikeli olduğuna, kolay ve rahat bir yaşantıyı tehlikeye attığına dair defalarca uyarmışlardı. Fakat Robinson onların öğüdündeki bilgeliği göremedi ve kaçtı.
Daha ilk yolculuğunda gemi karaya oturdu ve battı. O enkazdan sağ çıkacak kadar şanslıydı ve bu olay kısa bir süre için maceraya olan susuzluğunu bastırdı. Fakat bir kez daha ayrılma arzusu güvende olma arzusundan baskın çıktı. Böylece Robinson başka bir gemiyle seyahate çıkmaya çalıştı. Tıpkı ilk yolculuk gibi, ikinci yolculuk da korsanların Robinson’u esir almasıyla felâketle sonuçlandı.
Bir süre sonra Robinson kendisini esir edenlerden kurtularak Brezilya’ya gitti. Oradayken bir çiftlik satın alarak küçük bir servet kazandı. Pek çoğumuz için ilk iki yolculuk gereksiz riskler almamak için bir ders işlevi görürdü. Fakat Robinson inatçı bir adamdı ve daha da fazla para kazanma düşüncesine karşı koyamadı. Tek sorun, bu kararının günlük hayatı üzerinde uzun süre kalıcı bir etki bırakacak olmasıydı.
Çoğunuzun bildiği gibi, Robinson’un gemisi karaya oturdu ve parçalara ayrıldı. Issız bir adada, tek başına ve hiçbir kurtuluş umudu olmadan kısılıp kaldı. Neyse ki Robinson parçalanan gemiden pek çok şeyi kurtaracak zekâya sahipti ve bunun için zaman bulabilmişti. Silahlar, barut, giysi, yiyecek, aletler ve birkaç hayvan aldıysa da, en önemli malzeme bir sandık kitaptı.
Robinson başlangıçta kitaplarla ilgilenmiyordu. Hayatta kalmaya çalışması gerekiyordu. Böylece bir ev inşa etmeye, yiyecek bulmaya ve kendisini vahşi hayvanlardan korumaya başladı. Zaman geçtikçe durumuna içerledi. Konuşacak kimsesi yoktu, bu yüzden aklı iyice karıştı. Hatta Allah’ı bile suçladı!
“Allah neden bunu bana yapıyor? Neden anne–babamın sözünü dinlemedim? Herkesle birlikte ben de ölseydim daha iyi olurdu.”
Fakat bir gün o kitap sandığını açtı ve kendisini sonsuza dek değiştirecek olan bir şey buldu. Gömülü bir hazine bulmak gibiydi. Fakat mücevherlerle dolu olmak yerine, hayata bakışını değiştiren bilgi ve hikmetle doluydu. Bunu daha önce duymuştu, ancak hiçbir zaman bir kez bakmaya dahi zahmet etmemişti. Tozunu ü edi, kapağını açtı ve okumaya başladı. Bu, Tevrat’ı, Zebur’u ve İsa’nın İncili’ni içeren Kutsal Kitap’tı.
Robinson çok geçmeden kendi bakış açısının tamamen yanlış olduğunu fark etti. Allah’ı suçlamak yerine, O’na teşekkür etmeliydi. Robinson diğer denizciler gibi ölmüş olabilirdi. Fakat bilinmeyen bir nedenle Allah onun hayatını kurtarmış, yaşamını sürdürmeye uygun bir adaya koymuş, hatta ona modern konforları sağlamıştı. Robinson’un Allah’ın desteğini ve merhametini, bilhassa da kendi bencilliğine ve nankörlüğüne kıyasla, göz ardı etmesi imkânsızdı.
Allah’ın sevgisinin ışığında Robinson’un kalbi eridi ve Allah’tan bağışlanma diledi. Bundan böyle olumsuz olana odaklanmamaya, fakat kendisine verilen yeni hayatı kucaklamaya karar verdi; bu hayatı daha sonra başkalarına yardım etmekte kullanacaktı.
Önceki derslerimizde öğrendiğimiz üzere, ve tıpkı Robinson’un ailesini hiçe saydığı gibi, İsrail ulusu birkaç durumda Allah’ın öğüdünü göz ardı etti. En büyük hatalarından biri diğer uluslar gibi olmayı ve bir krallarının olmasını istemekti. Allah’ın kendilerini uyarmasına rağmen, bir krala sahip olmanın yararlarının risklerine kat kat ağır bastığını düşündüler. Fakat çok geçmeden halk kendisini korkunç bir durumda buldu. Kral Süleyman’dan sonra ulus iki krallığa bölündü: İsrail adı verilen kuzey krallığı ve Yahuda adı verilen güney krallığı.
Bölünmeden sonraki 300 yılda neler olduğunu tüm ayrıntılarıyla anlatmayacağız, fakat Krallar ve Tarihler kitapçıklarını okursanız net bir resim ortaya çıkacaktır. İsrail’in ve Yahuda’nın krallarının büyük bölümü Bir ve Gerçek Allah’ın izleyicileri değillerdi. Kendilerini günaha kaptırıyor, sahte ilahlara kulluk ediyor, rakiplerini öldürüyor, hatta Allah’ın peygamberlerine zulmediyorlardı. Bunun sonucunda İsrailliler’in çoğu onların örneğini izlediler ve sahte ilahlara kulluk ederek Allah’ın yasasını çiğnediler. Durumun korkunç olduğunu söylemekle yetinelim! Yalnızca Kuzey İsrail Krallığı Asurlular tarafından ele geçirilerek pek çok İsrailli köle olarak götürülmekle kalmamıştı, Güney Yahuda Krallığı da tehdit altındaydı. Pek çoğunuz muhtemelen merak ediyorsunuzdur:
“Peki bu nasıl oldu? Allah onları büyük bir ulus yapmayı vaat etmemiş miydi? Tüm dünyayı bereketleme antlaşmasına ne oldu?”
Aynı şeyi düşünmüş İsrailliler’in de olması büyük ihtimal. Fakat İsrailliler’in aksine, bizim yanıtları almak için uzun bir süre beklememize gerek yok. Şimdilik, genç bir kralın güney Yahuda Krallığı’nı tekrar yoluna sokmaya çalıştığında neler olduğunu görelim. Öyküyü okumaya 2. Krallar 22. bölüm, 1–7 ayetlerinden başlayabiliriz:
1 Yoşiya sekiz yaşında kral oldu ve Yeruşalim’de otuz bir yıl krallık yaptı. Annesi Boskatlı Adaya’nın kızı Yedida’ydı. 2 Yoşiya RAB’bin gözünde doğru olanı yaptı. Sağa sola sapmadan atası Davut’un bütün yollarını izledi. 3 Kral Yoşiya, krallığının on sekizinci yılında Meşullam oğlu Asalya oğlu Yazman Şafan’ı RAB’bin Tapınağı’na gönderirken ona şöyle dedi: 4 “Başkâhin Hilkiya’nın yanına çık. Kapı nöbetçilerinin halktan toplayıp RAB’bin Tapınağı’na getirdikleri paraları saysın. 5–6 RAB’bin Tapınağı’ndaki işlerin başında bulunan denetçilere versin. Onlar da paraları RAB’bin Tapınağı’ndaki çatlakları onaranlara, marangozlara, yapıcılara, duvarcılara ödesinler. Tapınağın onarımı için gerekli keresteyi, yontma taşı da bu parayla alsınlar. 7 Onlara verilen paranın hesabı sorulmasın, çünkü dürüstçe çalışıyorlar.”
Metnin dediği üzere Kral Yoşiya, Kral Süleyman’dan itibaren 16. kral, Yahuda’yı yönetmeye henüz çocukken başladı. Ancak onu önceki krallardan ayıran şey, Allah’a hiçbir zaman ihanet etmemesiydi; yani, Kral Davut gibi hiçbir zaman sahte ilahlara tapmadı. Ancak bu onun masum, hatta kusursuz olduğu anlamına gelmiyor. O halkından sorumluydu ve halkı günah içinde yaşıyordu. Metinden halkın Tapınağın bakımıyla ilgilenmedikleri sonucunu çıkarabiliriz. Aksi halde büyük ölçüde onarıma ihtiyacı olmayacaktı. Allah’ın Tapınağı’na aldırış etmiyor idiyseler, muhtemelen Allah’a da aldırış etmiyorlardı. Bu nedenle Kral Yoşiya Allah’ın tapınağını onarmanın tekrar Allah’a odaklanmalarını sağlayacağına karar verdi.
Tapınağı onarım için temizleyip hazırlarken, Başrahip Hilkiya eski bir tomar buldu. Bunun çok önemli olduğunu biliyordu, bu nedenle onu kralın yazmanı olan Şafan’a verdi. Bu tomarın aslında Yasa'nın Tekrarı kitabı olduğuna inanılıyor. Kral Süleyman hakkındaki çalışmamızda onun önemini okuduğumuzu hatırlıyor musunuz? Bu, tüm kralların çoğaltmaları ve her gün okumaları gereken kitaptı. Anlaşılan önceki bir kral, Manaşşe, Allah’a gerçek ibadeti Yasa Kitabı’nın kaybolmasına varacak kadar ihmal etmişti! Onun talimatlarından mahrum kalan halk, putperestliğe gitgide daha fazla kaydı. Sizce Kral Yoşiya bunu duyduğunda ne oldu? Bunu 2. Krallar 22. bölüm, 11–13 ayetlerinde görelim:
11 Kral Kutsal Yasa’daki sözleri duyunca giysilerini yırttı. 12 Kâhin Hilkiya’ya, Şafan oğlu Ahikam’a, Mikaya oğlu Akbor’a, Yazman Şafan’a ve kendi özel görevlisi Asaya’ya şöyle buyurdu: 13 “Gidin, bulunan bu kitabın sözleri hakkında benim için de, bütün Yahuda halkı için de RAB’be danışın. RAB’bin bize karşı alevlenen öfkesi büyüktür. Çünkü atalarımız bu kitabın sözlerine kulak asmadılar, bizler için yazılan bu sözlere uymadılar.”
Kral Yoşiya’nın kalbi sanki bir mızrakla delinmişti. Allah’ın yasalarını, öğütlerini ve itaatsizliğe cezasını dinledikten sonra, Kral Yoşiya zamanın kısa olduğunu anladı. İlhamla yazılmış o sözleri dinledikten sonra, halkının eylemlerinin üzerlerine Allah’ın yargısını getireceğini fark etti. Hatta o kadar perişan oldu ki, kaftanını yırttı.
Allah’ın huzurunda eğildikten ve O’ndan bağışlanma diledikten sonra, hemen Hilkiya ve Şafan’a bir peygambere danışmalarını söyledi. 14. ayetten devam edelim:
14 Kâhin Hilkiya, Ahikam, Akbor, Şafan ve Asaya varıp tapınak- taki giysilerin nöbetçisi Harhas oğlu Tikva oğlu Şallum’un karısı Peygamber Hulda’ya danıştılar. Hulda Yeruşalim’de, İkinci Mahalle’de oturuyordu.
Peygamberlerin yalnızca erkekler olabileceğini düşünenlerimiz varsa, okuduğumuz ayet şok edici olmuş olabilir. Fakat Kutsal Kitap öyle diyor, bu nedenle kabul etmeliyiz. Kadının ne söylediğini görmek için 15–20 ayetlerine bakalım:
15 Hulda onlara şöyle dedi: “İsrail’in Tanrısı RAB, ‘Sizi bana gönderen adama şunları söyleyin’ diyor: 16 ‘Yahuda Kralı’nın okuduğu kitapta yazılı olduğu gibi, buraya da, burada yaşayan halkın başına da felaket getireceğim. 17 Beni terk ettikleri, elleriyle yaptıkları başka ilahlara buhur yakıp beni kızdırdıkları için buraya karşı öfkem alevlenecek ve sönmeyecek.’ 18 RAB’be danışmak için sizi gönderen Yahuda Kralı’na şöyle deyin: ‘İsrail’in Tanrısı RAB duyduğun sözlere ilişkin diyor ki: 19 Madem yıkılıp lanetle anılacak olan burası ve burada yaşayanlarla ilgili sözlerimi duyunca yüreğin yumuşadı, önümde kendini alçalttın, giysilerini yırtıp huzurumda ağladın, ben de yalvarışını işittim. 20 Seni atalarına kavuşturacağım, esenlik içinde mezarına gömüleceksin. Buraya getireceğim büyük felaketi görmeyeceksin.’” Hilkiya ile yanındakiler bu sözleri krala ilettiler.
Hulda’nın mesajı iki aşamalıydı. Birincisi, Yahuda sakinleri (Yahudiler olarak da tanınırlar) çok ileri gitmişlerdi. Dökülmek üzere olan cezanın önüne geçmenin bir yolu yoktu. İkincisi, Allah Kral Yoşiya’nın dualarını işitmişti ve halkın uğrayacağı cezadan onun pay almayacağını vaat etti. Cezanın kaçınılmaz oluşuna rağmen Kral Yoşiya hiçbir şey yapmadan yerinde oturacak değildi. Halkına yalnızca Allah’ın fermanını duyurmakla kalmayıp, tövbe etmeleri ve Allah’a karşı günah işlemeyi bırakmaları için de onlara yalvarmaya karar verdi.
Kral Yoşiya tüm ihtiyarları, rahipleri ve Yeruşalim halkını Tapınağa çağırdı. Halk ne olup bittiğini ve Kralın neden kendilerini bu kadar acil bir şekilde çağırdığını merak etmiş olmalı. Kalabalık muazzamdı, fakat Kral Yoşiya Yasa Kitabı’nın okunacağını duyurduğunda herkes susarak dikkatle dinledi. Kral Yoşiya okumayı bitirdiğinde halka hitap etti. Öykümüze tekrar 2. Krallar 23. bölüm, 3. ayetten devam edelim:
3 [Kral] Sütunun yanında durarak RAB’bin yolunu izleyeceğine, buyruklarını, öğütlerini, kurallarını candan ve yürekten uygu- layacağına, bu kitapta yazılı antlaşmanın koşullarını yerine getireceğine ilişkin RAB’bin huzurunda antlaşma yaptı. Bütün halk bu antlaşmayı onayladı.
Kral Yoşiya, halkın önderi olarak, kendisinin Allah’ın yasasını yerine getireceğini açıkça belirtti. Sesindeki ciddiyeti ve kendisine katılmaları için tutkulu ricasını duyan Yahuda halkı da Allah’ı izlemeye söz verdi. Günahlarının farkına vararak tövbe ettiler. Şimdi onlar için harekete geçme zamanıydı!
Sonraki ayetleri okuduğumuzda, günahlarına çok dikkat edin. Günahları münferit hadiseler olmaktan ziyade, tüm krallığa yayılmıştı. Anlaşılan putperestlik ve şehvet düşkünlüğünden etkilenmemiş olan bir yer kalmamıştı. 4–20 ayetlerini okuyalım:
4 Kral Yoşiya Baal, Aşera ve gök cisimleri için yapılmış olan bütün eşyaları RAB’bin Tapınağı’ndan çıkarmak üzere Başkâhin Hilkiya’ya, kâhin yardımcılarına ve kapı nöbetçilerine buyruk verdi. Bunları Yeruşalim’in dışına çıkarıp Kidron Vadisi’nde yaktı, küllerini Beytel’e götürdü. 5 Yahuda krallarının kentlerde ve Yeruşalim’in çevresindeki tapınma yerlerinde buhur yaksınlar diye atamış olduğu putperest kâhinleri, Baal’a, güneşe, aya, takımyıldızlara –bütün gök cisimlerine– buhur yakanları ortadan kaldırdı. 6 Aşera putunu RAB’bin Tapınağı’ndan çıkarıp Yeruşalim’in dışında Kidron Vadisi’nde yaktı, ezip toza çevirdi. Bu tozu sıradan halkın mezarlarına serpti. 7 Fuhuş yapan kadın ve erkeklerin RAB’bin Tapınağı alanındaki odalarını yıktı. Kadınlar orada Aşera için kumaş dokurlardı. 8 Yoşiya Yahuda kentlerinden bütün kâhinleri getirtti. Geva’dan Beer–Şeva’ya kadar kâhinlerin buhur yaktıkları tapınma yerlerini kirletti. Adını kent yöneticisinden alan Yeşu Kapısı’nın girişinde, kentin ana kapısının solunda kalan kapılardaki tapınma yerlerini de yıktı. 9 Tapınma yerlerinin kâhinleri, Yeruşalim’deki RAB’bin sunağına çıkmaz, ancak öbür kâhinlerle birlikte mayasız ekmek yerlerdi. 10 Yoşiya, kimse oğlunu ya da kızını ilah Molek için ateşte kurban etmesin diye, Ben–Hinnom Vadisi’ndeki Tofet’i kirletti. 11 Yahuda krallarının güneşe adamış olduğu atları RAB’bin Tapınağı’nın girişinden kaldırdı. Atlar tapınağın avlusunda, hadım Natan–Melek’in odasının yanındaydı. Yoşiya güneşe adanmış savaş arabalarını da ateşe verdi. 12 Ahaz’ın yukarı odasının damında Yahuda krallarının yaptırdığı sunakları da, RAB’bin Tapınağı’nın iki avlusunda Manaşşe’nin yaptırdığı sunakları da yıktı; onları kırıp parçalayarak tozlarını Kidron Vadisi’ne saçtı. 13 Yeruşalim’in doğusunda, Yıkım Dağı’nın güneyinde İsrail Kralı Süleyman’ın Saydalılar’ın iğrenç putu Aştoret, Moavlılar’ın iğrenç putu Kemoş ve Ammonlular’ın iğrenç putu Molek için yaptırmış olduğu tapınma yerlerini kirletti. 14 Dikili taşları, Aşera putlarını parçaladı; yerlerini insan kemikleriyle doldurdu. 15 Bundan başka İsrail’i günaha sürükleyen Nevat oğlu Yarovam’ın yaptırdığı Beytel’deki tapınma yerini ve sunağı bile yıktı. Tapınma yerini ateşe verip toz duman etti. Aşera putunu yaktı. 16 Yoşiya çevresine bakındı. Tepedeki mezarları görünce, adamlarını gönderip mezarlardaki kemikleri çıkarttı. Olacakları önceden bildiren Tanrı adamının açıkladığı RAB’bin sözü uyarınca, kemikleri sunağın üzerinde yakarak sunağı kirletti. 17 Kral, “Orada görünen anıt nedir?” diye sordu. Kent halkı, “Orası Yahuda’dan gelen ve senin Beytel’deki sunağa yaptıklarını bildiren Tanrı adamının mezarıdır” diye yanıtladı. 18 Kral, “Ona dokunmayın” dedi, “Kimse onun kemiklerini rahatsız etmesin.” Böylece Tanrı adamının kemiklerine de, Samiriye’den gelmiş olan peygamberin kemiklerine de dokunmadılar. 19 Yoşiya Beytel’de yaptığı gibi, İsrail krallarının Samiriye kentlerinde yaptırdığı RAB’bi öfkelendiren tapınma yerlerindeki bütün yapıları ortadan kaldırdı. 20 O kentlerdeki tapınma yerlerinin bütün kâhinlerini sunakların üzerinde kurban etti. Sunakların üzerinde insan kemikleri yaktıktan sonra Yeruşalim’e döndü.
Okuduğumuz ayetler en iğrenç günahlardan bazılarıyla dolu. İsrailliler’in Allah’ın Tapınağı’nda sahte ilahlara ibadet edeceklerini düşünmek neredeyse akıl almaz bir şey. Fakat eylemleri bu kadarla kalmadı. Güneşin, ayın ve yıldızların şere ne buhur yaktılar. Erkek fahişelerin sahte tanrıça Aşera için gayriahlaki eylemlerde bulunmalarına izin verdiler. Çocuklarını sahte tanrı Molek’e kurban olarak yakıyorlardı. Hatta krallar güneşe atlar dahi adamışlardı. Yoşiya’nın Yasa Kitabı’nı okuduğunda kaftanını yırtmasına şaşmamalı. İsrailliler yıllardan beri Allah’a itaatsizlik ediyorlardı ve bunun sonucu çok sert olacaktı. Dahası, bu günahlar yalnızca Yeruşalim’de işlenmiyordu!
Haritaya bakarsanız, Kral Yoşiya’nın reformlarının çoğunun Yahuda’nın dışında gerçekleştiğini görürsünüz. Günahlar kuzeyden güneye, doğudan batıya uzanıyordu. Allah’ın yasasına saygısızlık, yayılmış bir salgın hastalık gibiydi. O ve halk Allah’ın huzurunda antlaşmayı yaptıklarında, tüm ulus adına konuşuyorlardı, zira tüm ulusun temizlenmeye ihtiyacı vardı. Fakat Kral Yoşiya sahte ibadete son vermekle kalmadı. Ayrıca Fısıh bayramını da yeniden başlattı. Bunu 21–23 ayetlerinde okuyalım:
21 Kral, “Tanrınız RAB için Fısıh Bayramı’nı bu Antlaşma Kitabı’nda yazılanlara uygun biçimde kutlayın” diye halka buyruk verdi. 22 İsrail’e önderlik etmiş olan hakimler döneminden bu yana, ne İsrail, ne de Yahuda kralları döneminde, böyle bir Fısıh Bayramı kutlanmamıştı. 23 RAB için düzenlenen bu Fısıh Bayramı Kral Yoşiya’nın krallığının on sekizinci yılında Yeruşalim’de kutlandı.
Önceki derslerimizden birinden hatırlayacak olursanız, İsrailliler Mısır’dan kurtarılışlarının anısı olarak Fısıh bayramını yıllık olarak kutlamalıydılar.13 Bu, ulus olarak 300 yıldan uzun bir süredir tutmadıkları bir kutlamaydı. Bu, Allah’tan gitgide daha fazla uzaklaşmalarının yalnızca başka bir biçimiydi. Kral Yoşiya Fısıh bayramının İsrailliler’in özgürlüğünün ve Allah’a adanmışlıklarının önemli bir simgesi olduğunu biliyordu. Bu nedenle bu günden itibaren kutlanacak olmasını kesin şekilde sağladı.
Kral Yoşiya’nın hayatında mükemmel bir tövbe resmi görüyoruz. Allah’ın Kutsal Sözü’yle karşılaştığında, tıpkı Robinson Crusoe (Kruso) gibi, günahın ciddiyetini ve insanlar üzerindeki etkisini fark etti. Açık bir kalple, Allah’tan bağışlanma diledi ve ülkesini yıkımlarına yol açan şeyden kaçmaya yönlendirdi. Bu öykü pek bilinmemesine rağmen çok önemlidir, çünkü onda kendisinin (ve halkının) günahlarını gerçekte oldukları gibi gören bir günahkârın doğru tepkisini görüyoruz.
Genç bir oğlan sınıfındaki genç bir kızdan hoşlanıyordu. Çocuk olgun değildi ve duygularını nasıl yöneteceğini bilmiyordu, böylece kıza sataşmaya başladı. Kızın konuşmasıyla dalga geçti, saçını çekti ve hata yaptığında güldü. Kız başlangıçta onun söylediklerini duymazlıktan geldi. Ancak bir süre sonra çocuğun alayları ve düşüncesiz davranışı onu sinirlendirmeye başladı. Çocuktan bunu kesmesini istedi, fakat o aynı şeyi yapmaya devam etti. Sonunda, kız buna daha fazla dayanamadı.
Bir gün dersten sonra tüm çocuklar sınıftan çıkınca, sırasında oturarak ağladı. En iyi arkadaşı teneffüsten geldiğinde onu avutmaya çalıştı. Fakat artık çok geçti. Kızın kalbi kırılmıştı. Buna daha fazla dayanamıyordu ve okula tekrar gelmek istemiyordu. Bu sırada genç oğlan sınıfa geri geldi. Kızın ağladığını gördü ve sorun nedir diye sordu.
“Sorun sensin! Her zaman bana sataşıyorsun, saçımı çekiyorsun ve benimle dalga geçiyorsun. Bıktım bundan! Beni rahat bırak!” diye çığlık attı.
Çocuk ne diyeceğini bilemedi. Orada sersemlemiş bir halde kaldı. Kendisi için eğlenceli olan şeyin kız için incitici olduğunu fark etmemişti.
“Üzgünüm. Bu şeyleri yapmamalıydım. Sana her zaman nazik davranacağıma söz veriyorum. Beni affeder misin?” diye sordu.
Kız “Evet” diyerek burnunu çekti.
Tövbe, yanlış bir şey yaptığınızı fark etmenizle başlar. Günahınızın farkına vardıktan sonra onu işlemeyi bırakır ve bağışlanma dilersiniz. Ne kadar basit olsa da, bu hikâye eylemlerimizin kendimiz için, başkaları için, ve ruhsal bir bakış açısından, Allah’la olan ilişkimiz için ne kadar yıkıcı olabileceğini örneklemektedir. Kral Yoşiya bunun farkına vardı, böylelikle 2. Krallar 23. bölüm, 25. ayette Kral Yoşiya hakkında şu sözleri okuyoruz:
25 Ve Musa’nın bütün şeriatine göre, bütün yüreğiyle, ve bütün canı ile, ve bütün kuvvetiyle onun gibi RABBE dönen bir kıral ondan evel olmadı; ve kendisinden sonra onun gibisi çıkmadı. (KM)
Eski Yahuda’dan çok farklı olmayan bir dünyada yaşıyoruz. Günahla çevriliyiz ve onunla her gün mücadele ediyoruz. İsrailliler’in Allah’ı gözden kaybetmelerinin bir çok nedeni vardı. Ancak tek bir çözüm vardı: tövbe. Erkek, kadın ya da çocuk olmanız; zengin, orta sınıf ya da fakir olmanız fark etmez; insansanız günahkârsınız ve her günahkârın tövbe etmesi gerekir. Vaftizci Yahya’nın dediği gibi, “Tövbe edin! Çünkü Göklerin Egemenliği yaklaştı.”
Tartışma Soruları
1. Robinson Crusoe’nun insanların bulunmadığı bir adada günah işlemesi mümkün olabilir miydi? Nasıl?
2. Hiç Allah’ın kutsallığına kıyasla kendi günahınızı düşündünüz mü? Bu kendinizi nasıl hissettiriyor?
3. Putlara tapıyor ya da çocukları öldürüyor olmayabiliriz, fakat günah işliyoruz. Sizce Allah herhangi bir günaha
müsamahayla bakıp, “Bu o kadar da kötü değildi” der mi?
4. Hemen şu anda tövbe etmek istediğiniz günahlarınız var mı? Eğer öyle ise, dua edelim.
İngiliz dilinde yazılmış ilk romanda bu gerçeğin mükemmel bir örneği yer alıyor. Bu kitabı neredeyse her Türk öğrenci hayatının bir döneminde mutlaka okumuştur. Kitabın adı Robinson Crusoe (Kruso) ve denizde kaybolan genç bir adamın hayatını izliyor. Her zaman denizci olmayı hayal etmişti, fakat ailesi gitmesini istememişti. Onu bu işin tehlikeli olduğuna, kolay ve rahat bir yaşantıyı tehlikeye attığına dair defalarca uyarmışlardı. Fakat Robinson onların öğüdündeki bilgeliği göremedi ve kaçtı.
Daha ilk yolculuğunda gemi karaya oturdu ve battı. O enkazdan sağ çıkacak kadar şanslıydı ve bu olay kısa bir süre için maceraya olan susuzluğunu bastırdı. Fakat bir kez daha ayrılma arzusu güvende olma arzusundan baskın çıktı. Böylece Robinson başka bir gemiyle seyahate çıkmaya çalıştı. Tıpkı ilk yolculuk gibi, ikinci yolculuk da korsanların Robinson’u esir almasıyla felâketle sonuçlandı.
Bir süre sonra Robinson kendisini esir edenlerden kurtularak Brezilya’ya gitti. Oradayken bir çiftlik satın alarak küçük bir servet kazandı. Pek çoğumuz için ilk iki yolculuk gereksiz riskler almamak için bir ders işlevi görürdü. Fakat Robinson inatçı bir adamdı ve daha da fazla para kazanma düşüncesine karşı koyamadı. Tek sorun, bu kararının günlük hayatı üzerinde uzun süre kalıcı bir etki bırakacak olmasıydı.
Çoğunuzun bildiği gibi, Robinson’un gemisi karaya oturdu ve parçalara ayrıldı. Issız bir adada, tek başına ve hiçbir kurtuluş umudu olmadan kısılıp kaldı. Neyse ki Robinson parçalanan gemiden pek çok şeyi kurtaracak zekâya sahipti ve bunun için zaman bulabilmişti. Silahlar, barut, giysi, yiyecek, aletler ve birkaç hayvan aldıysa da, en önemli malzeme bir sandık kitaptı.
Robinson başlangıçta kitaplarla ilgilenmiyordu. Hayatta kalmaya çalışması gerekiyordu. Böylece bir ev inşa etmeye, yiyecek bulmaya ve kendisini vahşi hayvanlardan korumaya başladı. Zaman geçtikçe durumuna içerledi. Konuşacak kimsesi yoktu, bu yüzden aklı iyice karıştı. Hatta Allah’ı bile suçladı!
“Allah neden bunu bana yapıyor? Neden anne–babamın sözünü dinlemedim? Herkesle birlikte ben de ölseydim daha iyi olurdu.”
Fakat bir gün o kitap sandığını açtı ve kendisini sonsuza dek değiştirecek olan bir şey buldu. Gömülü bir hazine bulmak gibiydi. Fakat mücevherlerle dolu olmak yerine, hayata bakışını değiştiren bilgi ve hikmetle doluydu. Bunu daha önce duymuştu, ancak hiçbir zaman bir kez bakmaya dahi zahmet etmemişti. Tozunu ü edi, kapağını açtı ve okumaya başladı. Bu, Tevrat’ı, Zebur’u ve İsa’nın İncili’ni içeren Kutsal Kitap’tı.
Robinson çok geçmeden kendi bakış açısının tamamen yanlış olduğunu fark etti. Allah’ı suçlamak yerine, O’na teşekkür etmeliydi. Robinson diğer denizciler gibi ölmüş olabilirdi. Fakat bilinmeyen bir nedenle Allah onun hayatını kurtarmış, yaşamını sürdürmeye uygun bir adaya koymuş, hatta ona modern konforları sağlamıştı. Robinson’un Allah’ın desteğini ve merhametini, bilhassa da kendi bencilliğine ve nankörlüğüne kıyasla, göz ardı etmesi imkânsızdı.
Allah’ın sevgisinin ışığında Robinson’un kalbi eridi ve Allah’tan bağışlanma diledi. Bundan böyle olumsuz olana odaklanmamaya, fakat kendisine verilen yeni hayatı kucaklamaya karar verdi; bu hayatı daha sonra başkalarına yardım etmekte kullanacaktı.
Önceki derslerimizde öğrendiğimiz üzere, ve tıpkı Robinson’un ailesini hiçe saydığı gibi, İsrail ulusu birkaç durumda Allah’ın öğüdünü göz ardı etti. En büyük hatalarından biri diğer uluslar gibi olmayı ve bir krallarının olmasını istemekti. Allah’ın kendilerini uyarmasına rağmen, bir krala sahip olmanın yararlarının risklerine kat kat ağır bastığını düşündüler. Fakat çok geçmeden halk kendisini korkunç bir durumda buldu. Kral Süleyman’dan sonra ulus iki krallığa bölündü: İsrail adı verilen kuzey krallığı ve Yahuda adı verilen güney krallığı.
Bölünmeden sonraki 300 yılda neler olduğunu tüm ayrıntılarıyla anlatmayacağız, fakat Krallar ve Tarihler kitapçıklarını okursanız net bir resim ortaya çıkacaktır. İsrail’in ve Yahuda’nın krallarının büyük bölümü Bir ve Gerçek Allah’ın izleyicileri değillerdi. Kendilerini günaha kaptırıyor, sahte ilahlara kulluk ediyor, rakiplerini öldürüyor, hatta Allah’ın peygamberlerine zulmediyorlardı. Bunun sonucunda İsrailliler’in çoğu onların örneğini izlediler ve sahte ilahlara kulluk ederek Allah’ın yasasını çiğnediler. Durumun korkunç olduğunu söylemekle yetinelim! Yalnızca Kuzey İsrail Krallığı Asurlular tarafından ele geçirilerek pek çok İsrailli köle olarak götürülmekle kalmamıştı, Güney Yahuda Krallığı da tehdit altındaydı. Pek çoğunuz muhtemelen merak ediyorsunuzdur:
“Peki bu nasıl oldu? Allah onları büyük bir ulus yapmayı vaat etmemiş miydi? Tüm dünyayı bereketleme antlaşmasına ne oldu?”
Aynı şeyi düşünmüş İsrailliler’in de olması büyük ihtimal. Fakat İsrailliler’in aksine, bizim yanıtları almak için uzun bir süre beklememize gerek yok. Şimdilik, genç bir kralın güney Yahuda Krallığı’nı tekrar yoluna sokmaya çalıştığında neler olduğunu görelim. Öyküyü okumaya 2. Krallar 22. bölüm, 1–7 ayetlerinden başlayabiliriz:
1 Yoşiya sekiz yaşında kral oldu ve Yeruşalim’de otuz bir yıl krallık yaptı. Annesi Boskatlı Adaya’nın kızı Yedida’ydı. 2 Yoşiya RAB’bin gözünde doğru olanı yaptı. Sağa sola sapmadan atası Davut’un bütün yollarını izledi. 3 Kral Yoşiya, krallığının on sekizinci yılında Meşullam oğlu Asalya oğlu Yazman Şafan’ı RAB’bin Tapınağı’na gönderirken ona şöyle dedi: 4 “Başkâhin Hilkiya’nın yanına çık. Kapı nöbetçilerinin halktan toplayıp RAB’bin Tapınağı’na getirdikleri paraları saysın. 5–6 RAB’bin Tapınağı’ndaki işlerin başında bulunan denetçilere versin. Onlar da paraları RAB’bin Tapınağı’ndaki çatlakları onaranlara, marangozlara, yapıcılara, duvarcılara ödesinler. Tapınağın onarımı için gerekli keresteyi, yontma taşı da bu parayla alsınlar. 7 Onlara verilen paranın hesabı sorulmasın, çünkü dürüstçe çalışıyorlar.”
Metnin dediği üzere Kral Yoşiya, Kral Süleyman’dan itibaren 16. kral, Yahuda’yı yönetmeye henüz çocukken başladı. Ancak onu önceki krallardan ayıran şey, Allah’a hiçbir zaman ihanet etmemesiydi; yani, Kral Davut gibi hiçbir zaman sahte ilahlara tapmadı. Ancak bu onun masum, hatta kusursuz olduğu anlamına gelmiyor. O halkından sorumluydu ve halkı günah içinde yaşıyordu. Metinden halkın Tapınağın bakımıyla ilgilenmedikleri sonucunu çıkarabiliriz. Aksi halde büyük ölçüde onarıma ihtiyacı olmayacaktı. Allah’ın Tapınağı’na aldırış etmiyor idiyseler, muhtemelen Allah’a da aldırış etmiyorlardı. Bu nedenle Kral Yoşiya Allah’ın tapınağını onarmanın tekrar Allah’a odaklanmalarını sağlayacağına karar verdi.
Tapınağı onarım için temizleyip hazırlarken, Başrahip Hilkiya eski bir tomar buldu. Bunun çok önemli olduğunu biliyordu, bu nedenle onu kralın yazmanı olan Şafan’a verdi. Bu tomarın aslında Yasa'nın Tekrarı kitabı olduğuna inanılıyor. Kral Süleyman hakkındaki çalışmamızda onun önemini okuduğumuzu hatırlıyor musunuz? Bu, tüm kralların çoğaltmaları ve her gün okumaları gereken kitaptı. Anlaşılan önceki bir kral, Manaşşe, Allah’a gerçek ibadeti Yasa Kitabı’nın kaybolmasına varacak kadar ihmal etmişti! Onun talimatlarından mahrum kalan halk, putperestliğe gitgide daha fazla kaydı. Sizce Kral Yoşiya bunu duyduğunda ne oldu? Bunu 2. Krallar 22. bölüm, 11–13 ayetlerinde görelim:
11 Kral Kutsal Yasa’daki sözleri duyunca giysilerini yırttı. 12 Kâhin Hilkiya’ya, Şafan oğlu Ahikam’a, Mikaya oğlu Akbor’a, Yazman Şafan’a ve kendi özel görevlisi Asaya’ya şöyle buyurdu: 13 “Gidin, bulunan bu kitabın sözleri hakkında benim için de, bütün Yahuda halkı için de RAB’be danışın. RAB’bin bize karşı alevlenen öfkesi büyüktür. Çünkü atalarımız bu kitabın sözlerine kulak asmadılar, bizler için yazılan bu sözlere uymadılar.”
Kral Yoşiya’nın kalbi sanki bir mızrakla delinmişti. Allah’ın yasalarını, öğütlerini ve itaatsizliğe cezasını dinledikten sonra, Kral Yoşiya zamanın kısa olduğunu anladı. İlhamla yazılmış o sözleri dinledikten sonra, halkının eylemlerinin üzerlerine Allah’ın yargısını getireceğini fark etti. Hatta o kadar perişan oldu ki, kaftanını yırttı.
Allah’ın huzurunda eğildikten ve O’ndan bağışlanma diledikten sonra, hemen Hilkiya ve Şafan’a bir peygambere danışmalarını söyledi. 14. ayetten devam edelim:
14 Kâhin Hilkiya, Ahikam, Akbor, Şafan ve Asaya varıp tapınak- taki giysilerin nöbetçisi Harhas oğlu Tikva oğlu Şallum’un karısı Peygamber Hulda’ya danıştılar. Hulda Yeruşalim’de, İkinci Mahalle’de oturuyordu.
Peygamberlerin yalnızca erkekler olabileceğini düşünenlerimiz varsa, okuduğumuz ayet şok edici olmuş olabilir. Fakat Kutsal Kitap öyle diyor, bu nedenle kabul etmeliyiz. Kadının ne söylediğini görmek için 15–20 ayetlerine bakalım:
15 Hulda onlara şöyle dedi: “İsrail’in Tanrısı RAB, ‘Sizi bana gönderen adama şunları söyleyin’ diyor: 16 ‘Yahuda Kralı’nın okuduğu kitapta yazılı olduğu gibi, buraya da, burada yaşayan halkın başına da felaket getireceğim. 17 Beni terk ettikleri, elleriyle yaptıkları başka ilahlara buhur yakıp beni kızdırdıkları için buraya karşı öfkem alevlenecek ve sönmeyecek.’ 18 RAB’be danışmak için sizi gönderen Yahuda Kralı’na şöyle deyin: ‘İsrail’in Tanrısı RAB duyduğun sözlere ilişkin diyor ki: 19 Madem yıkılıp lanetle anılacak olan burası ve burada yaşayanlarla ilgili sözlerimi duyunca yüreğin yumuşadı, önümde kendini alçalttın, giysilerini yırtıp huzurumda ağladın, ben de yalvarışını işittim. 20 Seni atalarına kavuşturacağım, esenlik içinde mezarına gömüleceksin. Buraya getireceğim büyük felaketi görmeyeceksin.’” Hilkiya ile yanındakiler bu sözleri krala ilettiler.
Hulda’nın mesajı iki aşamalıydı. Birincisi, Yahuda sakinleri (Yahudiler olarak da tanınırlar) çok ileri gitmişlerdi. Dökülmek üzere olan cezanın önüne geçmenin bir yolu yoktu. İkincisi, Allah Kral Yoşiya’nın dualarını işitmişti ve halkın uğrayacağı cezadan onun pay almayacağını vaat etti. Cezanın kaçınılmaz oluşuna rağmen Kral Yoşiya hiçbir şey yapmadan yerinde oturacak değildi. Halkına yalnızca Allah’ın fermanını duyurmakla kalmayıp, tövbe etmeleri ve Allah’a karşı günah işlemeyi bırakmaları için de onlara yalvarmaya karar verdi.
Kral Yoşiya tüm ihtiyarları, rahipleri ve Yeruşalim halkını Tapınağa çağırdı. Halk ne olup bittiğini ve Kralın neden kendilerini bu kadar acil bir şekilde çağırdığını merak etmiş olmalı. Kalabalık muazzamdı, fakat Kral Yoşiya Yasa Kitabı’nın okunacağını duyurduğunda herkes susarak dikkatle dinledi. Kral Yoşiya okumayı bitirdiğinde halka hitap etti. Öykümüze tekrar 2. Krallar 23. bölüm, 3. ayetten devam edelim:
3 [Kral] Sütunun yanında durarak RAB’bin yolunu izleyeceğine, buyruklarını, öğütlerini, kurallarını candan ve yürekten uygu- layacağına, bu kitapta yazılı antlaşmanın koşullarını yerine getireceğine ilişkin RAB’bin huzurunda antlaşma yaptı. Bütün halk bu antlaşmayı onayladı.
Kral Yoşiya, halkın önderi olarak, kendisinin Allah’ın yasasını yerine getireceğini açıkça belirtti. Sesindeki ciddiyeti ve kendisine katılmaları için tutkulu ricasını duyan Yahuda halkı da Allah’ı izlemeye söz verdi. Günahlarının farkına vararak tövbe ettiler. Şimdi onlar için harekete geçme zamanıydı!
Sonraki ayetleri okuduğumuzda, günahlarına çok dikkat edin. Günahları münferit hadiseler olmaktan ziyade, tüm krallığa yayılmıştı. Anlaşılan putperestlik ve şehvet düşkünlüğünden etkilenmemiş olan bir yer kalmamıştı. 4–20 ayetlerini okuyalım:
4 Kral Yoşiya Baal, Aşera ve gök cisimleri için yapılmış olan bütün eşyaları RAB’bin Tapınağı’ndan çıkarmak üzere Başkâhin Hilkiya’ya, kâhin yardımcılarına ve kapı nöbetçilerine buyruk verdi. Bunları Yeruşalim’in dışına çıkarıp Kidron Vadisi’nde yaktı, küllerini Beytel’e götürdü. 5 Yahuda krallarının kentlerde ve Yeruşalim’in çevresindeki tapınma yerlerinde buhur yaksınlar diye atamış olduğu putperest kâhinleri, Baal’a, güneşe, aya, takımyıldızlara –bütün gök cisimlerine– buhur yakanları ortadan kaldırdı. 6 Aşera putunu RAB’bin Tapınağı’ndan çıkarıp Yeruşalim’in dışında Kidron Vadisi’nde yaktı, ezip toza çevirdi. Bu tozu sıradan halkın mezarlarına serpti. 7 Fuhuş yapan kadın ve erkeklerin RAB’bin Tapınağı alanındaki odalarını yıktı. Kadınlar orada Aşera için kumaş dokurlardı. 8 Yoşiya Yahuda kentlerinden bütün kâhinleri getirtti. Geva’dan Beer–Şeva’ya kadar kâhinlerin buhur yaktıkları tapınma yerlerini kirletti. Adını kent yöneticisinden alan Yeşu Kapısı’nın girişinde, kentin ana kapısının solunda kalan kapılardaki tapınma yerlerini de yıktı. 9 Tapınma yerlerinin kâhinleri, Yeruşalim’deki RAB’bin sunağına çıkmaz, ancak öbür kâhinlerle birlikte mayasız ekmek yerlerdi. 10 Yoşiya, kimse oğlunu ya da kızını ilah Molek için ateşte kurban etmesin diye, Ben–Hinnom Vadisi’ndeki Tofet’i kirletti. 11 Yahuda krallarının güneşe adamış olduğu atları RAB’bin Tapınağı’nın girişinden kaldırdı. Atlar tapınağın avlusunda, hadım Natan–Melek’in odasının yanındaydı. Yoşiya güneşe adanmış savaş arabalarını da ateşe verdi. 12 Ahaz’ın yukarı odasının damında Yahuda krallarının yaptırdığı sunakları da, RAB’bin Tapınağı’nın iki avlusunda Manaşşe’nin yaptırdığı sunakları da yıktı; onları kırıp parçalayarak tozlarını Kidron Vadisi’ne saçtı. 13 Yeruşalim’in doğusunda, Yıkım Dağı’nın güneyinde İsrail Kralı Süleyman’ın Saydalılar’ın iğrenç putu Aştoret, Moavlılar’ın iğrenç putu Kemoş ve Ammonlular’ın iğrenç putu Molek için yaptırmış olduğu tapınma yerlerini kirletti. 14 Dikili taşları, Aşera putlarını parçaladı; yerlerini insan kemikleriyle doldurdu. 15 Bundan başka İsrail’i günaha sürükleyen Nevat oğlu Yarovam’ın yaptırdığı Beytel’deki tapınma yerini ve sunağı bile yıktı. Tapınma yerini ateşe verip toz duman etti. Aşera putunu yaktı. 16 Yoşiya çevresine bakındı. Tepedeki mezarları görünce, adamlarını gönderip mezarlardaki kemikleri çıkarttı. Olacakları önceden bildiren Tanrı adamının açıkladığı RAB’bin sözü uyarınca, kemikleri sunağın üzerinde yakarak sunağı kirletti. 17 Kral, “Orada görünen anıt nedir?” diye sordu. Kent halkı, “Orası Yahuda’dan gelen ve senin Beytel’deki sunağa yaptıklarını bildiren Tanrı adamının mezarıdır” diye yanıtladı. 18 Kral, “Ona dokunmayın” dedi, “Kimse onun kemiklerini rahatsız etmesin.” Böylece Tanrı adamının kemiklerine de, Samiriye’den gelmiş olan peygamberin kemiklerine de dokunmadılar. 19 Yoşiya Beytel’de yaptığı gibi, İsrail krallarının Samiriye kentlerinde yaptırdığı RAB’bi öfkelendiren tapınma yerlerindeki bütün yapıları ortadan kaldırdı. 20 O kentlerdeki tapınma yerlerinin bütün kâhinlerini sunakların üzerinde kurban etti. Sunakların üzerinde insan kemikleri yaktıktan sonra Yeruşalim’e döndü.
Okuduğumuz ayetler en iğrenç günahlardan bazılarıyla dolu. İsrailliler’in Allah’ın Tapınağı’nda sahte ilahlara ibadet edeceklerini düşünmek neredeyse akıl almaz bir şey. Fakat eylemleri bu kadarla kalmadı. Güneşin, ayın ve yıldızların şere ne buhur yaktılar. Erkek fahişelerin sahte tanrıça Aşera için gayriahlaki eylemlerde bulunmalarına izin verdiler. Çocuklarını sahte tanrı Molek’e kurban olarak yakıyorlardı. Hatta krallar güneşe atlar dahi adamışlardı. Yoşiya’nın Yasa Kitabı’nı okuduğunda kaftanını yırtmasına şaşmamalı. İsrailliler yıllardan beri Allah’a itaatsizlik ediyorlardı ve bunun sonucu çok sert olacaktı. Dahası, bu günahlar yalnızca Yeruşalim’de işlenmiyordu!
Haritaya bakarsanız, Kral Yoşiya’nın reformlarının çoğunun Yahuda’nın dışında gerçekleştiğini görürsünüz. Günahlar kuzeyden güneye, doğudan batıya uzanıyordu. Allah’ın yasasına saygısızlık, yayılmış bir salgın hastalık gibiydi. O ve halk Allah’ın huzurunda antlaşmayı yaptıklarında, tüm ulus adına konuşuyorlardı, zira tüm ulusun temizlenmeye ihtiyacı vardı. Fakat Kral Yoşiya sahte ibadete son vermekle kalmadı. Ayrıca Fısıh bayramını da yeniden başlattı. Bunu 21–23 ayetlerinde okuyalım:
21 Kral, “Tanrınız RAB için Fısıh Bayramı’nı bu Antlaşma Kitabı’nda yazılanlara uygun biçimde kutlayın” diye halka buyruk verdi. 22 İsrail’e önderlik etmiş olan hakimler döneminden bu yana, ne İsrail, ne de Yahuda kralları döneminde, böyle bir Fısıh Bayramı kutlanmamıştı. 23 RAB için düzenlenen bu Fısıh Bayramı Kral Yoşiya’nın krallığının on sekizinci yılında Yeruşalim’de kutlandı.
Önceki derslerimizden birinden hatırlayacak olursanız, İsrailliler Mısır’dan kurtarılışlarının anısı olarak Fısıh bayramını yıllık olarak kutlamalıydılar.13 Bu, ulus olarak 300 yıldan uzun bir süredir tutmadıkları bir kutlamaydı. Bu, Allah’tan gitgide daha fazla uzaklaşmalarının yalnızca başka bir biçimiydi. Kral Yoşiya Fısıh bayramının İsrailliler’in özgürlüğünün ve Allah’a adanmışlıklarının önemli bir simgesi olduğunu biliyordu. Bu nedenle bu günden itibaren kutlanacak olmasını kesin şekilde sağladı.
Kral Yoşiya’nın hayatında mükemmel bir tövbe resmi görüyoruz. Allah’ın Kutsal Sözü’yle karşılaştığında, tıpkı Robinson Crusoe (Kruso) gibi, günahın ciddiyetini ve insanlar üzerindeki etkisini fark etti. Açık bir kalple, Allah’tan bağışlanma diledi ve ülkesini yıkımlarına yol açan şeyden kaçmaya yönlendirdi. Bu öykü pek bilinmemesine rağmen çok önemlidir, çünkü onda kendisinin (ve halkının) günahlarını gerçekte oldukları gibi gören bir günahkârın doğru tepkisini görüyoruz.
Genç bir oğlan sınıfındaki genç bir kızdan hoşlanıyordu. Çocuk olgun değildi ve duygularını nasıl yöneteceğini bilmiyordu, böylece kıza sataşmaya başladı. Kızın konuşmasıyla dalga geçti, saçını çekti ve hata yaptığında güldü. Kız başlangıçta onun söylediklerini duymazlıktan geldi. Ancak bir süre sonra çocuğun alayları ve düşüncesiz davranışı onu sinirlendirmeye başladı. Çocuktan bunu kesmesini istedi, fakat o aynı şeyi yapmaya devam etti. Sonunda, kız buna daha fazla dayanamadı.
Bir gün dersten sonra tüm çocuklar sınıftan çıkınca, sırasında oturarak ağladı. En iyi arkadaşı teneffüsten geldiğinde onu avutmaya çalıştı. Fakat artık çok geçti. Kızın kalbi kırılmıştı. Buna daha fazla dayanamıyordu ve okula tekrar gelmek istemiyordu. Bu sırada genç oğlan sınıfa geri geldi. Kızın ağladığını gördü ve sorun nedir diye sordu.
“Sorun sensin! Her zaman bana sataşıyorsun, saçımı çekiyorsun ve benimle dalga geçiyorsun. Bıktım bundan! Beni rahat bırak!” diye çığlık attı.
Çocuk ne diyeceğini bilemedi. Orada sersemlemiş bir halde kaldı. Kendisi için eğlenceli olan şeyin kız için incitici olduğunu fark etmemişti.
“Üzgünüm. Bu şeyleri yapmamalıydım. Sana her zaman nazik davranacağıma söz veriyorum. Beni affeder misin?” diye sordu.
Kız “Evet” diyerek burnunu çekti.
Tövbe, yanlış bir şey yaptığınızı fark etmenizle başlar. Günahınızın farkına vardıktan sonra onu işlemeyi bırakır ve bağışlanma dilersiniz. Ne kadar basit olsa da, bu hikâye eylemlerimizin kendimiz için, başkaları için, ve ruhsal bir bakış açısından, Allah’la olan ilişkimiz için ne kadar yıkıcı olabileceğini örneklemektedir. Kral Yoşiya bunun farkına vardı, böylelikle 2. Krallar 23. bölüm, 25. ayette Kral Yoşiya hakkında şu sözleri okuyoruz:
25 Ve Musa’nın bütün şeriatine göre, bütün yüreğiyle, ve bütün canı ile, ve bütün kuvvetiyle onun gibi RABBE dönen bir kıral ondan evel olmadı; ve kendisinden sonra onun gibisi çıkmadı. (KM)
Eski Yahuda’dan çok farklı olmayan bir dünyada yaşıyoruz. Günahla çevriliyiz ve onunla her gün mücadele ediyoruz. İsrailliler’in Allah’ı gözden kaybetmelerinin bir çok nedeni vardı. Ancak tek bir çözüm vardı: tövbe. Erkek, kadın ya da çocuk olmanız; zengin, orta sınıf ya da fakir olmanız fark etmez; insansanız günahkârsınız ve her günahkârın tövbe etmesi gerekir. Vaftizci Yahya’nın dediği gibi, “Tövbe edin! Çünkü Göklerin Egemenliği yaklaştı.”
Tartışma Soruları
1. Robinson Crusoe’nun insanların bulunmadığı bir adada günah işlemesi mümkün olabilir miydi? Nasıl?
2. Hiç Allah’ın kutsallığına kıyasla kendi günahınızı düşündünüz mü? Bu kendinizi nasıl hissettiriyor?
3. Putlara tapıyor ya da çocukları öldürüyor olmayabiliriz, fakat günah işliyoruz. Sizce Allah herhangi bir günaha
müsamahayla bakıp, “Bu o kadar da kötü değildi” der mi?
4. Hemen şu anda tövbe etmek istediğiniz günahlarınız var mı? Eğer öyle ise, dua edelim.