Hiç havaalanı kapısının dışında elinde bir isim levhasıyla bekleyen birilerini gördünüz mü? Neden orada duruyorlar? Çünkü birinin gelmesini bekliyorlar ve birisi onların orada olmasını bekliyor. Onların işi o kişinin güvenle gelmesini ve gitmesi gereken yere ulaşmasını sağlamak. Bir yardımcı bulmayı bekleyen fakat bulamayan kişinin durumu sizce nasıl olurdu? Cesaret kırıcı, hatta korkutucu olurdu!
İlginçtir ki, hayatta pek çok yardımcımız var. Allah’tan sonra en önemlileri anne–babamız, öğretmenlerimiz ve arkadaşlarımız. Peki biz, onların yardımının bizi nasıl yönlendirdiğini, bize nasıl umut ve beklenmedik olanla yüzleşme arzusu verdiğini hiç düşünüyor muyuz? Parçalanmakta olduğu görülen bir dünyada onların sözlerinin bize getirdiği teselliyi gerçekten takdir ediyor muyuz? Anne–babalarımızın mecazi olarak Allah gibi olmaları gerekir. Hayat denilen tecrübe içinde manevra yapmamıza yardımcı olurlar. Geleceğe hazırlanmamıza yardımcı olurlar. Bir ilişkide dürüstlüğün ve güvenin önemini öğrenmemize yardımcı olurlar. Ne beklememiz gerektiğini bilmemize yardımcı olurlar.
Serkan küçüklüğünden beri meraklıydı. Sorular sormayı seviyordu ve her zaman hazırlıklı olmak istiyordu. Babası Emrah bunu oğlunda ilk fark ettiği günü hatırlıyordu. 1976 yazıydı ve Serkan daha 5 yaşındaydı.
Endişeli bir halde “Baba, okul nasıl olacak?” diye sormuştu.
Emrah “Oğlum, onu çok seveceksin. Arkadaşlarını göreceksin ve çok eğleneceksin” yanıt verdi.
“Fakat ne yapacağız? Orada ne kadar kalacağım? Seni bir daha görebilecek miyim?”
Emrah kendinden emin bir şekilde “Tabii ki beni göreceksin! Sabah gideceksin ve öğleden sonra geri geleceksin. Önce sınıfına girecek ve sırana oturacaksın. Sonra öğretmenin sana ne yapacağını söyleyecek” diye konuştu.
Serkan “Bize ne yapmamızı söyleyecek?” diye sordu.
“Önce size adını söyleyecek. Sonra size okuma, yazma ve matematik öğretecek.”
“Her zaman benim öğretmenim olacak mı?”
“Tabii ki her zaman öğretmenin o olmayacak, fakat ilk beş yıl o olacak. Ayrıca unutma, yazın okula gitmeyeceksin. Her yaz aynı bu yaz gibi olacak. Oyun oynayabilir, televizyon seyredebilir, plaja gidebilir, köyde büyükannenle büyükbabanı ziyaret edebilirsin.”
Serkan ürkek bir tavırla “Korkuyorum baba” diye yanıtladı.
“Oğlum, korkacak bir şey yok. Sana nasıl olacağını söyledim işte. Bana güveniyor musun?”
“Tabii ki, baba!”
“İyi! Öyleyse korkma. Ne beklemen gerektiğini bildiğine göre, korkacak hiçbir şey yok. Haydi, gidip marketten dondurma alalım.”
Serkan’ın okul hakkında endişelenmesi çok doğaldı. Bunu daha önce hiç tecrübe etmemişti ve belirsizlik onu korkutuyordu. Emrah, her iyi baba gibi Serkan’ın titreyen sesinden derinden endişeli olduğunu anlayabiliyordu ve onu teselli etmek istedi.
Allah’ın da aynı şekilde davranması bizi şaşırtmamalı. O bizim güvensizliklerimizi ve kesinliğe olan ihtiyacımızı bilir. O’nun bize geleceğe doğru bir bakış vermesi halinde, hayatlarımızın daha az gerilimli ve öngörülebilir olacağını bilir. O’nun insanları peygamber olmak üzere çağırmasının nedenlerinden biri budur. O bizim endişelenmemizi, aklımızın karışmasını, aldanmamızı ya da korkmamızı istemez. O bizim ne beklemek gerektiğini bilmemizi ister. Bizim umutlu olmamızı ister!
Adem ile Havva’nın ilk günahından beri, Allah’ın halkı O’nun ilk vaadinin yerine gelmesini bekliyor. Allah, yılanın başını ezecek bir çocuk doğacağını söyledi. Sonraki derslerimizde yılanın Şeytan olduğunu ve onun dört şeye odaklı olduğunu öğrendik: günah aracılığıyla insanları yok etmek, Allah’ın karakterini lekelemek, Allah’ın vaadinin yerine gelmesini engellemek ve tüm insanlığın kendine ibadet etmesini sağlamak. Bu ilk günahtan beri, bu hede eri gerçekleştirmek için durmaksızın çalışıyor. Tüm acınızın, endişenizin ve akıl karışıklığınızın kaynağı o. Ne yazık ki o kaybedeceği bir savaş veriyor, çünkü Allah her şeyi denetimi altında tutmaktadır ve O vaatlerini her zaman yerine getirir! Emrah’ın, oğlu Serkan’a olacakları bildirerek onun sakinleşmesine yardımcı olduğu gibi, Allah da peygamberlik sözleri aracılığıyla bizlere bu güçlü düşmanın yenilgiye uğratılacağının ve korku içinde yaşamamamızın güvencesini vermiştir.
Nesiller gelip geçtikçe, Allah peygamberler göndererek o ilk vaadi yerine getirmeyi halen amaçladığını insanlara hatırlatmıştır. O’nun habercilerinin listesi uzundur ve Nuh, İbrahim, İshak, Yakup, Yusuf, Kral Davut, İlyas, Yeşaya ve Daniel gibi adamları içermektedir. Her peygamberin kendi nesline özgü bir mesajı vardı. Fakat ayrıca halka Allah’ın yılanın başını ezecek olan çocuğu göndereceğini hatırlatıyorlardı. Yeşaya kitapçığı üzerindeki dersimizden sonra, o çocuğun kim olduğunu anlamaya başladınız mı? Evet, herkesin en büyük beklentisi Mesih’ti!
Bu dersimizde Mesih’in tam olarak ne zaman geleceğini
gösteren bir peygamberlik sözünü göreceğiz. Bu bize geleceği öngören Kutsal Kitap’a güven vermekle kalmaz, ayrıca Allah’ın genellemeler yaparak konuşmadığını da gösterir. O bize Kendisi’ne güvenebilmemiz, umudumuzun olması ve ne beklemek gerektiğini bilebilmemiz için ayrıntılı bilgi verir. İsa’nın Mesih olduğunu tarihten zaten biliyoruz. Fakat bu unvanın ne anlama geldiği, O’nun neden Mesih olduğu ve gerçekte nelerin meydana geldiği konusunda biraz kafa karışıklığı var. Epey hayret verici olsa da, bu dersimizde o şeyler bizim için berraklık kazanmaya başlayacak. Daniel 9. bölüm, 24. ayette kaydedilen peygamberlik sözünü okuyarak başlayalım:
24 “Başkaldırıyı ortadan kaldırmak, günaha son vermek, suçu bağışlatmak, sonsuza dek kalıcı doğruluğu sağlamak, görüm ve peygamberliği mühürlemek, En Kutsal’ı meshetmek için senin halkına ve kutsal kentine yetmiş hafta kadar zaman saptanmıştır.”
Daniel, kendi halkı ve kutsal kenti için 70 haftanın belirlendiğini öğrendi. Allah İsrailliler’i unutmamıştı ve peygamberlik sözünün bu kısmının özellikle onlar üzerine ve Yeruşalim (çoğunlukla Allah’ın kutsal kenti olarak adı geçer) üzerine odaklı olduğunu Daniel’in bilmesini istiyordu. Öyleyse ne yapmaları gerekiyordu?
Yirmi dördüncü ayette altı şey sayılmış. Bunlardan ilk ikisi İsrailliler’in sorumluluğuydu, sonraki ikisi Allah’ın sorumluluğuydu ve son ikisi yalnızca ilk dört şeyin sonucuydu. İlk olarak İsrailliler’in ne yapmaları gerektiğine bakalım.
İsrailliler’in isyana ve günaha son vermeleri gerekiyordu. Başka bir deyişle, Allah’a itaatsizlik etmeyi bırakmaları ve O’nun emirlerini yerine getirmeye başlamaları gerekiyordu. Başlangıçtaki antlaşmanın bir bölümü olarak, Allah onların Kendi kutsal yasasına dayalı bir toplum olarak kutsal bir halk olmalarını istiyordu. Bu peygamberlik sözünde, Allah’ın onlara kendilerinden olmalarını istediği halk olmak için ikinci bir şans verdiğini görüyoruz. Aslında, Allah’ın yapacak olduğu şeye yol hazırlamak için bunu yapmak zorundaydılar.
İnsanlar günahlı olduğundan ve bizden iyi bir şey gelmeyeceğinden, sıradaki iki şeyin Allah’ın Kendisi tarafından yapılması gerektiğini biliyoruz. Suçu bağışlatmayı ve sonsuza dek kalıcı doğruluğu sağlamayı Allah gerçekleştirecekti. Buradaki dil bir kez daha Mısır’dan Çıkış bölümünde işlediğimiz rahiplerin yerine getirdiği kurbanlık sisteminin hatırlatıcısı. Fakat önemli bir fark var!
Rahiplerin Kefaret Günü27 törenini her yıl tekrarlamaları gerekiyordu. Bu, hayvanların kurban edilmesinin günahı kalıcı olarak gidermek için gerçek bir gücünün olmadığını gösteriyordu. Fakat halka, bu gücü olan bir şeye iman etmelerini hatırlatıyordu. Ve rahip insanlığın kaderini yargıdan kabule değiştiremese de, Mesih değiştirecekti!
Son iki olay ilk dört olayın sonucu olacaktı. Peygamberlik sözleri ve peygamberlik mühürlenecek, En Kutsal Yer meshedilecekti. Bu iki olayın karmaşıklığından ötürü, bunları daha sonraki bir dersimizde tartışacağız.
Kutsal Kitap gerçekten Mesih’in ne zaman geleceğini yüzlerce yıl önceden kesin olarak öngördü mü? Evet! Bunu açıklamak için, 70 haftanın ya da 490 günün ne zaman başladığını ve hangi olaylara yol açmakta olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bu soruların yanıtlarını Daniel 9. bölüm, 25. ayeti okuyarak görelim:
25 Ve bilip anla ki, Yeruşalimi eski haline koymak ve bina etmek için emrin çıkmasından mesholunan hükümdara kadar yedi hafta, ve altmış iki hafta olacak; o yine sokakla ve hendekle yapılacak, bu da sıkıntı vakitlerinde olacak.28
Allah, Yeruşalim’in yeniden kurulması için bir ferman çıkarılacağını söyledi. Bu fermanın Mesih’in gelişinin önkoşulu olduğunu ve Yeremya peygamber tarafından öngörüldüğü üzere, İsrailliler’in Babil’den anayurtlarına dönebilmeleriyle doğrudan bağlantılı olduğunu da ilginç bir bilgi olarak belirtelim. Bunu Yeremya 30. bölüm, 1–3 ayetlerinde okuyalım:
1 RAB Yeremya’ya şöyle seslendi: 2 “İsrail’in Tanrısı RAB diyor ki, ‘Sana bildirdiğim bütün sözleri bir kitaba yaz. 3 İşte halkım İsrail’i ve Yahuda’yı eski gönençlerine kavuşturacağım günler yaklaşıyor’ diyor RAB, ‘Onları atalarına verdiğim topraklara geri getireceğim, orayı yurt edinecekler’ diyor RAB.”
Gerçekte dört kez ferman verilmiş olmasına rağmen, dikkatli bir incelemeyle Kral Artahşasta tarafından M.Ö. 457 yılında verilen son fermanın İsrailliler’e tapınağın, Yeruşalim’in ve kentin dış surlarının restorasyonunun tamamlanması için tam yetki verdiğini öğreniyoruz. Başka bir deyişle, peygamberlik sözünün bu kısmını onun fermanı yerine getirdi.29 Şimdi elimizde bir başlangıç tarihi (M.Ö. 457) olduğuna göre, peygamberlik sözünün diğer olaylarına doğru ilerlemeye başlayabiliriz. Ancak bunu yapmadan önce, zamana ilişkin peygamberlik sözlerine dair önemli bir Kutsal Kitap prensibini incelememiz gerekiyor.
Allah bir peygamberlik sözünü belirli bir zaman çerçevesine yerleştirdiği ya da bir süre sınırı verdiğinde, yılları günlerle ifade etme tekniğini kullanır.30 Çölde Sayım 14. bölüm, 34. ayette bulunan bir örneğe bakalım:
34 “Ülkeyi araştırdığınız günler kadar –kırk gün, her gün için bir yıldan kırk yıl– suçunuzun cezasını çekeceksiniz. Sizden yüz çevirdiğimi bileceksiniz!”
İsrailliler Vaat Edilen Ülke’nin sınırına vardıklarında, ülkenin nasıl olduğunu görmek için casuslar gönderdiler. Casuslar 40 günlük araştırmanın ardından geri dönerek İsrailliler’e gördükleri şeyleri anlattılar. Casuslardan ikisinin cesaret verici sözlerine rağmen, halk iri yapılı ve savaşsever olan yerleşik ahaliden korktukları için ülkeye girmeyi reddetti. Yola devam etmeyi reddederek Allah’a doğrudan itaatsizlik etmiş ve imansız olduklarını göstermişlerdi. Bu nedenle Allah, casusların Vaat Edilen Ülke’yi araştırdıkları her gün için bir yıl olmak üzere, onların 40 yıl boyunca çölde kalmalarını sağladı.
Aslında aynı ilkenin Hezekiel 4. bölüm, 5. ve 6. ayetlerde de kullanıldığını görüyoruz. Ancak burada bir günün bir yılı simgeleyeceği şekilde tersine çevrilmiş.
5 “Suçlarının yıl sayısı kadar sana gün ayırdım. Böylece üç yüz doksan gün İsrail halkının suçunun cezasını çekeceksin. 6 Bunu yaptıktan sonra, bu kez sağ yanına uzan, Yahuda halkının suçunun cezasını çek. Sana kırk gün, her yıl için bir gün ayırdım.”
Hezekiel Daniel’le aynı zamanda yaşamış bir peygamberdi. Hatta o da Babil’e esir olarak götürülmüştü ve muhtemelen Daniel’i çok iyi tanıyordu. Bu ayetlerde, Allah Hezekiel’e belli sayıda günlerde yere yatmasını söylüyordu. Hezekiel’in yere yattığı her gün, kuzeyde- ki İsrail oymaklarının ve Yahuda’nın putperestlik yaptıkları ve Allah’ın sözünü dinlemedikleri bir yılı temsil ediyordu. Hezekiel’in eylemleri Yeruşalim’in kuşatılma ve yıkılması zamanını içeren bir süre boyunca, İsrailliler’e 430 yıllık itaatsizliklerini sürekli hatırlattı.
Bir yıla bir gün prensibiyle günah arasında doğrudan bir bağlantı bulunması ilginç. İlk örnekte, İsrailliler inançsızlıklarının ve günahlarının cezası olarak 40 yıl boyunca çölde gezdiler. İkinci örnekte, Hezekiel İsrailliler’in itaatsizliğinin sürekli bir hatırlatıcısı olarak 430 gün boyunca bir yanı üzerine yattı. Ancak Daniel 9. bölüm, 24. ve 25. ayetlerde Allah’ın maksadının cezalandırmak değil, günahları sonsuza dek ortadan kaldırmak ve bağışlamak olduğunu görüyoruz!
Şimdi Kutsal Kitap’ın zamana ilişkin peygamberlik sözleri hakkındaki bu gerçeği anladığımıza, başlangıç yılının M.Ö. 457 olduğunu gördüğümüze ve bu peygamberlik sözünün 490 yıl süreceğini öğrendiğimize göre, Daniel 9. bölüm, 25. ayeti tekrar okuyalım:
25 Ve bilip anla ki, Yeruşalim’i eski haline koymak ve bina etmek 201 için emrin çıkmasından mesholunan hükümdara kadar yedi hafta, ve altmış iki hafta olacak; o yine sokakla ve hendekle yapılacak, bu da sıkıntı vakitlerinde olacak.
25. ayette, İbranice orijinal ifade Yeruşalim’i eski haline koymak ve bina etmek için emrin verilmesinden 69 hafta (483 gün/483 yıl) sonra “meshedilmiş olan”ın geleceğini söylüyor. Bu, Musa, Kral Davut ve Yeşaya tarafından önceden bildirilen ve İsrailliler’in büyük bir hevesle bekledikleri Mesih’in ta kendisiydi. Tabii ki daha fazla beklemek zorunda kalacaklardı. Fakat Allah onlara O’nun görüneceği zamanı kesin olarak bildiriyordu! Başlangıç tarihimiz olan M.Ö. 457 yılına 483 yıl eklersek, M.S. 27 tarihine ulaşırız (0 yılı diye bir şey olmadığını unutmayın). Ne var ki, Allah onların olacak şeyleri tam olarak bilmelerini istedi, bu yüzden daha fazlasını açıkladı. 26. ayeti okuyalım:
26 Bu altmış iki hafta sonunda meshedilmiş olan öldürülecek ve onu destekleyen olmayacak. Gelecek önderin halkı, kenti ve kutsal yeri yerle bir edecek. Sonu tufanla olacak: Savaş sona dek sürecek. Yıkımların da olacağı kararlaştırıldı.
İlginçtir ki, hayatta pek çok yardımcımız var. Allah’tan sonra en önemlileri anne–babamız, öğretmenlerimiz ve arkadaşlarımız. Peki biz, onların yardımının bizi nasıl yönlendirdiğini, bize nasıl umut ve beklenmedik olanla yüzleşme arzusu verdiğini hiç düşünüyor muyuz? Parçalanmakta olduğu görülen bir dünyada onların sözlerinin bize getirdiği teselliyi gerçekten takdir ediyor muyuz? Anne–babalarımızın mecazi olarak Allah gibi olmaları gerekir. Hayat denilen tecrübe içinde manevra yapmamıza yardımcı olurlar. Geleceğe hazırlanmamıza yardımcı olurlar. Bir ilişkide dürüstlüğün ve güvenin önemini öğrenmemize yardımcı olurlar. Ne beklememiz gerektiğini bilmemize yardımcı olurlar.
Serkan küçüklüğünden beri meraklıydı. Sorular sormayı seviyordu ve her zaman hazırlıklı olmak istiyordu. Babası Emrah bunu oğlunda ilk fark ettiği günü hatırlıyordu. 1976 yazıydı ve Serkan daha 5 yaşındaydı.
Endişeli bir halde “Baba, okul nasıl olacak?” diye sormuştu.
Emrah “Oğlum, onu çok seveceksin. Arkadaşlarını göreceksin ve çok eğleneceksin” yanıt verdi.
“Fakat ne yapacağız? Orada ne kadar kalacağım? Seni bir daha görebilecek miyim?”
Emrah kendinden emin bir şekilde “Tabii ki beni göreceksin! Sabah gideceksin ve öğleden sonra geri geleceksin. Önce sınıfına girecek ve sırana oturacaksın. Sonra öğretmenin sana ne yapacağını söyleyecek” diye konuştu.
Serkan “Bize ne yapmamızı söyleyecek?” diye sordu.
“Önce size adını söyleyecek. Sonra size okuma, yazma ve matematik öğretecek.”
“Her zaman benim öğretmenim olacak mı?”
“Tabii ki her zaman öğretmenin o olmayacak, fakat ilk beş yıl o olacak. Ayrıca unutma, yazın okula gitmeyeceksin. Her yaz aynı bu yaz gibi olacak. Oyun oynayabilir, televizyon seyredebilir, plaja gidebilir, köyde büyükannenle büyükbabanı ziyaret edebilirsin.”
Serkan ürkek bir tavırla “Korkuyorum baba” diye yanıtladı.
“Oğlum, korkacak bir şey yok. Sana nasıl olacağını söyledim işte. Bana güveniyor musun?”
“Tabii ki, baba!”
“İyi! Öyleyse korkma. Ne beklemen gerektiğini bildiğine göre, korkacak hiçbir şey yok. Haydi, gidip marketten dondurma alalım.”
Serkan’ın okul hakkında endişelenmesi çok doğaldı. Bunu daha önce hiç tecrübe etmemişti ve belirsizlik onu korkutuyordu. Emrah, her iyi baba gibi Serkan’ın titreyen sesinden derinden endişeli olduğunu anlayabiliyordu ve onu teselli etmek istedi.
Allah’ın da aynı şekilde davranması bizi şaşırtmamalı. O bizim güvensizliklerimizi ve kesinliğe olan ihtiyacımızı bilir. O’nun bize geleceğe doğru bir bakış vermesi halinde, hayatlarımızın daha az gerilimli ve öngörülebilir olacağını bilir. O’nun insanları peygamber olmak üzere çağırmasının nedenlerinden biri budur. O bizim endişelenmemizi, aklımızın karışmasını, aldanmamızı ya da korkmamızı istemez. O bizim ne beklemek gerektiğini bilmemizi ister. Bizim umutlu olmamızı ister!
Adem ile Havva’nın ilk günahından beri, Allah’ın halkı O’nun ilk vaadinin yerine gelmesini bekliyor. Allah, yılanın başını ezecek bir çocuk doğacağını söyledi. Sonraki derslerimizde yılanın Şeytan olduğunu ve onun dört şeye odaklı olduğunu öğrendik: günah aracılığıyla insanları yok etmek, Allah’ın karakterini lekelemek, Allah’ın vaadinin yerine gelmesini engellemek ve tüm insanlığın kendine ibadet etmesini sağlamak. Bu ilk günahtan beri, bu hede eri gerçekleştirmek için durmaksızın çalışıyor. Tüm acınızın, endişenizin ve akıl karışıklığınızın kaynağı o. Ne yazık ki o kaybedeceği bir savaş veriyor, çünkü Allah her şeyi denetimi altında tutmaktadır ve O vaatlerini her zaman yerine getirir! Emrah’ın, oğlu Serkan’a olacakları bildirerek onun sakinleşmesine yardımcı olduğu gibi, Allah da peygamberlik sözleri aracılığıyla bizlere bu güçlü düşmanın yenilgiye uğratılacağının ve korku içinde yaşamamamızın güvencesini vermiştir.
Nesiller gelip geçtikçe, Allah peygamberler göndererek o ilk vaadi yerine getirmeyi halen amaçladığını insanlara hatırlatmıştır. O’nun habercilerinin listesi uzundur ve Nuh, İbrahim, İshak, Yakup, Yusuf, Kral Davut, İlyas, Yeşaya ve Daniel gibi adamları içermektedir. Her peygamberin kendi nesline özgü bir mesajı vardı. Fakat ayrıca halka Allah’ın yılanın başını ezecek olan çocuğu göndereceğini hatırlatıyorlardı. Yeşaya kitapçığı üzerindeki dersimizden sonra, o çocuğun kim olduğunu anlamaya başladınız mı? Evet, herkesin en büyük beklentisi Mesih’ti!
Bu dersimizde Mesih’in tam olarak ne zaman geleceğini
gösteren bir peygamberlik sözünü göreceğiz. Bu bize geleceği öngören Kutsal Kitap’a güven vermekle kalmaz, ayrıca Allah’ın genellemeler yaparak konuşmadığını da gösterir. O bize Kendisi’ne güvenebilmemiz, umudumuzun olması ve ne beklemek gerektiğini bilebilmemiz için ayrıntılı bilgi verir. İsa’nın Mesih olduğunu tarihten zaten biliyoruz. Fakat bu unvanın ne anlama geldiği, O’nun neden Mesih olduğu ve gerçekte nelerin meydana geldiği konusunda biraz kafa karışıklığı var. Epey hayret verici olsa da, bu dersimizde o şeyler bizim için berraklık kazanmaya başlayacak. Daniel 9. bölüm, 24. ayette kaydedilen peygamberlik sözünü okuyarak başlayalım:
24 “Başkaldırıyı ortadan kaldırmak, günaha son vermek, suçu bağışlatmak, sonsuza dek kalıcı doğruluğu sağlamak, görüm ve peygamberliği mühürlemek, En Kutsal’ı meshetmek için senin halkına ve kutsal kentine yetmiş hafta kadar zaman saptanmıştır.”
Daniel, kendi halkı ve kutsal kenti için 70 haftanın belirlendiğini öğrendi. Allah İsrailliler’i unutmamıştı ve peygamberlik sözünün bu kısmının özellikle onlar üzerine ve Yeruşalim (çoğunlukla Allah’ın kutsal kenti olarak adı geçer) üzerine odaklı olduğunu Daniel’in bilmesini istiyordu. Öyleyse ne yapmaları gerekiyordu?
Yirmi dördüncü ayette altı şey sayılmış. Bunlardan ilk ikisi İsrailliler’in sorumluluğuydu, sonraki ikisi Allah’ın sorumluluğuydu ve son ikisi yalnızca ilk dört şeyin sonucuydu. İlk olarak İsrailliler’in ne yapmaları gerektiğine bakalım.
İsrailliler’in isyana ve günaha son vermeleri gerekiyordu. Başka bir deyişle, Allah’a itaatsizlik etmeyi bırakmaları ve O’nun emirlerini yerine getirmeye başlamaları gerekiyordu. Başlangıçtaki antlaşmanın bir bölümü olarak, Allah onların Kendi kutsal yasasına dayalı bir toplum olarak kutsal bir halk olmalarını istiyordu. Bu peygamberlik sözünde, Allah’ın onlara kendilerinden olmalarını istediği halk olmak için ikinci bir şans verdiğini görüyoruz. Aslında, Allah’ın yapacak olduğu şeye yol hazırlamak için bunu yapmak zorundaydılar.
İnsanlar günahlı olduğundan ve bizden iyi bir şey gelmeyeceğinden, sıradaki iki şeyin Allah’ın Kendisi tarafından yapılması gerektiğini biliyoruz. Suçu bağışlatmayı ve sonsuza dek kalıcı doğruluğu sağlamayı Allah gerçekleştirecekti. Buradaki dil bir kez daha Mısır’dan Çıkış bölümünde işlediğimiz rahiplerin yerine getirdiği kurbanlık sisteminin hatırlatıcısı. Fakat önemli bir fark var!
Rahiplerin Kefaret Günü27 törenini her yıl tekrarlamaları gerekiyordu. Bu, hayvanların kurban edilmesinin günahı kalıcı olarak gidermek için gerçek bir gücünün olmadığını gösteriyordu. Fakat halka, bu gücü olan bir şeye iman etmelerini hatırlatıyordu. Ve rahip insanlığın kaderini yargıdan kabule değiştiremese de, Mesih değiştirecekti!
Son iki olay ilk dört olayın sonucu olacaktı. Peygamberlik sözleri ve peygamberlik mühürlenecek, En Kutsal Yer meshedilecekti. Bu iki olayın karmaşıklığından ötürü, bunları daha sonraki bir dersimizde tartışacağız.
Kutsal Kitap gerçekten Mesih’in ne zaman geleceğini yüzlerce yıl önceden kesin olarak öngördü mü? Evet! Bunu açıklamak için, 70 haftanın ya da 490 günün ne zaman başladığını ve hangi olaylara yol açmakta olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bu soruların yanıtlarını Daniel 9. bölüm, 25. ayeti okuyarak görelim:
25 Ve bilip anla ki, Yeruşalimi eski haline koymak ve bina etmek için emrin çıkmasından mesholunan hükümdara kadar yedi hafta, ve altmış iki hafta olacak; o yine sokakla ve hendekle yapılacak, bu da sıkıntı vakitlerinde olacak.28
Allah, Yeruşalim’in yeniden kurulması için bir ferman çıkarılacağını söyledi. Bu fermanın Mesih’in gelişinin önkoşulu olduğunu ve Yeremya peygamber tarafından öngörüldüğü üzere, İsrailliler’in Babil’den anayurtlarına dönebilmeleriyle doğrudan bağlantılı olduğunu da ilginç bir bilgi olarak belirtelim. Bunu Yeremya 30. bölüm, 1–3 ayetlerinde okuyalım:
1 RAB Yeremya’ya şöyle seslendi: 2 “İsrail’in Tanrısı RAB diyor ki, ‘Sana bildirdiğim bütün sözleri bir kitaba yaz. 3 İşte halkım İsrail’i ve Yahuda’yı eski gönençlerine kavuşturacağım günler yaklaşıyor’ diyor RAB, ‘Onları atalarına verdiğim topraklara geri getireceğim, orayı yurt edinecekler’ diyor RAB.”
Gerçekte dört kez ferman verilmiş olmasına rağmen, dikkatli bir incelemeyle Kral Artahşasta tarafından M.Ö. 457 yılında verilen son fermanın İsrailliler’e tapınağın, Yeruşalim’in ve kentin dış surlarının restorasyonunun tamamlanması için tam yetki verdiğini öğreniyoruz. Başka bir deyişle, peygamberlik sözünün bu kısmını onun fermanı yerine getirdi.29 Şimdi elimizde bir başlangıç tarihi (M.Ö. 457) olduğuna göre, peygamberlik sözünün diğer olaylarına doğru ilerlemeye başlayabiliriz. Ancak bunu yapmadan önce, zamana ilişkin peygamberlik sözlerine dair önemli bir Kutsal Kitap prensibini incelememiz gerekiyor.
Allah bir peygamberlik sözünü belirli bir zaman çerçevesine yerleştirdiği ya da bir süre sınırı verdiğinde, yılları günlerle ifade etme tekniğini kullanır.30 Çölde Sayım 14. bölüm, 34. ayette bulunan bir örneğe bakalım:
34 “Ülkeyi araştırdığınız günler kadar –kırk gün, her gün için bir yıldan kırk yıl– suçunuzun cezasını çekeceksiniz. Sizden yüz çevirdiğimi bileceksiniz!”
İsrailliler Vaat Edilen Ülke’nin sınırına vardıklarında, ülkenin nasıl olduğunu görmek için casuslar gönderdiler. Casuslar 40 günlük araştırmanın ardından geri dönerek İsrailliler’e gördükleri şeyleri anlattılar. Casuslardan ikisinin cesaret verici sözlerine rağmen, halk iri yapılı ve savaşsever olan yerleşik ahaliden korktukları için ülkeye girmeyi reddetti. Yola devam etmeyi reddederek Allah’a doğrudan itaatsizlik etmiş ve imansız olduklarını göstermişlerdi. Bu nedenle Allah, casusların Vaat Edilen Ülke’yi araştırdıkları her gün için bir yıl olmak üzere, onların 40 yıl boyunca çölde kalmalarını sağladı.
Aslında aynı ilkenin Hezekiel 4. bölüm, 5. ve 6. ayetlerde de kullanıldığını görüyoruz. Ancak burada bir günün bir yılı simgeleyeceği şekilde tersine çevrilmiş.
5 “Suçlarının yıl sayısı kadar sana gün ayırdım. Böylece üç yüz doksan gün İsrail halkının suçunun cezasını çekeceksin. 6 Bunu yaptıktan sonra, bu kez sağ yanına uzan, Yahuda halkının suçunun cezasını çek. Sana kırk gün, her yıl için bir gün ayırdım.”
Hezekiel Daniel’le aynı zamanda yaşamış bir peygamberdi. Hatta o da Babil’e esir olarak götürülmüştü ve muhtemelen Daniel’i çok iyi tanıyordu. Bu ayetlerde, Allah Hezekiel’e belli sayıda günlerde yere yatmasını söylüyordu. Hezekiel’in yere yattığı her gün, kuzeyde- ki İsrail oymaklarının ve Yahuda’nın putperestlik yaptıkları ve Allah’ın sözünü dinlemedikleri bir yılı temsil ediyordu. Hezekiel’in eylemleri Yeruşalim’in kuşatılma ve yıkılması zamanını içeren bir süre boyunca, İsrailliler’e 430 yıllık itaatsizliklerini sürekli hatırlattı.
Bir yıla bir gün prensibiyle günah arasında doğrudan bir bağlantı bulunması ilginç. İlk örnekte, İsrailliler inançsızlıklarının ve günahlarının cezası olarak 40 yıl boyunca çölde gezdiler. İkinci örnekte, Hezekiel İsrailliler’in itaatsizliğinin sürekli bir hatırlatıcısı olarak 430 gün boyunca bir yanı üzerine yattı. Ancak Daniel 9. bölüm, 24. ve 25. ayetlerde Allah’ın maksadının cezalandırmak değil, günahları sonsuza dek ortadan kaldırmak ve bağışlamak olduğunu görüyoruz!
Şimdi Kutsal Kitap’ın zamana ilişkin peygamberlik sözleri hakkındaki bu gerçeği anladığımıza, başlangıç yılının M.Ö. 457 olduğunu gördüğümüze ve bu peygamberlik sözünün 490 yıl süreceğini öğrendiğimize göre, Daniel 9. bölüm, 25. ayeti tekrar okuyalım:
25 Ve bilip anla ki, Yeruşalim’i eski haline koymak ve bina etmek 201 için emrin çıkmasından mesholunan hükümdara kadar yedi hafta, ve altmış iki hafta olacak; o yine sokakla ve hendekle yapılacak, bu da sıkıntı vakitlerinde olacak.
25. ayette, İbranice orijinal ifade Yeruşalim’i eski haline koymak ve bina etmek için emrin verilmesinden 69 hafta (483 gün/483 yıl) sonra “meshedilmiş olan”ın geleceğini söylüyor. Bu, Musa, Kral Davut ve Yeşaya tarafından önceden bildirilen ve İsrailliler’in büyük bir hevesle bekledikleri Mesih’in ta kendisiydi. Tabii ki daha fazla beklemek zorunda kalacaklardı. Fakat Allah onlara O’nun görüneceği zamanı kesin olarak bildiriyordu! Başlangıç tarihimiz olan M.Ö. 457 yılına 483 yıl eklersek, M.S. 27 tarihine ulaşırız (0 yılı diye bir şey olmadığını unutmayın). Ne var ki, Allah onların olacak şeyleri tam olarak bilmelerini istedi, bu yüzden daha fazlasını açıkladı. 26. ayeti okuyalım:
26 Bu altmış iki hafta sonunda meshedilmiş olan öldürülecek ve onu destekleyen olmayacak. Gelecek önderin halkı, kenti ve kutsal yeri yerle bir edecek. Sonu tufanla olacak: Savaş sona dek sürecek. Yıkımların da olacağı kararlaştırıldı.
Durun bir dakika! Bu bizim hakkında okuduğumuz Mesih. Bu, Havva’nın umut ettiği, Musa’nın sözünü ettiği, Davut’un hakkında yazdığı, Yeşaya’nın önceden bildirdiği ve İsrailliler’in beklediği Kişi. O nasıl ve neden öldürülebilir? 26. ayetten, Mesih’in halkının, yani İsrailliler’in O’nu desteklemeyecekleri açıkça anlaşılıyor. Bu ayeti modern dilde açıklayacak olsaydık, onların O’nu reddedecek olduklarını söylememiz gerekirdi! Peki bu reddedişin sonucu ne olacaktı? 26. ayete göre, Yeruşalim yıkılacaktı. Tarihi gözden geçirirseniz, Yeruşalim’in Romalılar tarafından uzun bir kuşatma süresinin ardından M.S. 70 yılında en sonunda yıkıldığını göreceksiniz.
Peki peygamberlik sözünün son 7 yılına ne oldu? Yalnızca 483 yıllık bir bölümü okuduk. Şimdiye kadar tek bildiğimiz, Yeruşalim’in M.Ö. 457 yılından başlayarak tamamen yeniden inşa edileceği. 483 yıl sonra, M.S. 27 yılında, Mesih ortaya çıkacaktı. Son hafta boyunca ne olacaktı ve Mesih ne zaman öldürülecekti? Daniel 9. bölüm, 27. ayeti okuyalım:
27 Gelecek önder birçoklarıyla bir haftalık sağlam bir antlaşma yapacak. Haftanın yarısı geçince, kurbanı da sunuyu da kaldıracak. Kararlaştırılan yıkım başına gelinceye dek yok edici önder tapınağın üst bölümüne yıkıcı iğrenç şeyler yerleştirecek.
Yirmi yedinci ayet Mesih’in bir hafta sürecek bir antlaşma yapacağını söylüyor, bu da yedi yıla denk. Bir kez daha, orijinal İbranice’ye bakarsak, 27. ayette kullanılan ilin “doğrulamak” anlamına geldiğini görürüz. Doğrulama, özünde ve başlı başına zaten mevcut olan bir şeyi gerektirir. Dolayısıyla en iyi tercüme, Mesih’in zaten yapılmış bulunan bir antlaşmayı teyit edeceği ya da yerine getireceği olacaktır. Önceden işlediğimiz çalışmalara göre, bu antlaşmayı Allah’ın başlangıçta İbrahim’le yaptığı antlaşmaya kolaylıkla bağlayabiliriz. Hatırlarsanız, Allah bu orijinal antlaşmayı İshak’la, Yakup’la ve Yakup’un İsrail adıyla tanınan soyuyla da yenilemişti. Allah’ın İbrahim’le bu antlaşmayı yaptığında ne vaat ettiğini hatırlıyor musunuz? İbrahim’in soyu aracılığıyla tüm dünyayı kutsamayı vaat etmişti! Böylelikle, Mesih yalnızca İsrailliler’e değil, tüm dünyaya bereket getirecekti.
Kimi zaman Mesih’in yalnızca Yahudiler için, belki de sadece Hristiyanlar için bir peygamber olduğunu düşünürüz. Fakat Kutsal Kitap O’nun tüm dünyayı bereketlemek, herkesi günahtan kurtarmak ve sonsuza dek kalıcı doğruluğu getirmek üzere geldiğini söylüyor. Bu bir ayrıcalık mesajı mı? Bizi de içine almaz mı?
Yirmi yedinci ayetin dikkat çekmemiz gereken son noktası, son yedi 203 yıllık sürenin ortasında Mesih’in kurbanlara son verecek olması. Belli ki burada günah için verilen günlük ve yıllık kurbanlardan söz ediliyor. Sizce bu nasıl olacak? Bunun O’nun öldürülmesiyle bir ilgisi olacak mı? Bu insanlığın nihai kaderini (yani ölümü) etkiler mi? Ne yazık ki bu soruların yanıtlarını bulmak için daha sonraki derslerden birini beklememiz gerekecek.
Bu derste pek çok konuya değindik. Öyleyse, tüm dersi birkaç cümleyle özetleyelim.
Daniel’e 490 yıl sürecek ve Yeruşalim’in yeniden inşa edilmesi için M.Ö. 457 yılında verilen emirle başlayacak olan bir peygamberlik görümü gösterildi. Yeniden inşa 49 yıl sürecek ve bundan 434 yıl sonra, M.S. 27 yılında, Mesih ortaya çıkacaktı. Peygamberlik sözüne göre, Mesih Allah’ın İbrahim’le yaptığı ilk antlaşmayı yedi yıllığına teyit edecek ve bir noktada öldürülecekti. Ve tüm bunların amacı neydi? Allah sonsuza dek kalıcı doğruluğu getirmek ve kefarette bulunarak günahı bağışlatmak istiyordu.
Şimdi, kabul edelim ki bu görümün halen bir miktar rahatsızlık verici bazı kısımları var. Özellikle Mesih’e nasıl davranılacağıyla ilgili olarak. Fakat genel olarak Daniel için güven vericiydi. Ona Allah’ın kendilerini halen gözettiği, kendilerine ikinci bir şans verilmekte olduğu, eve gidecek oldukları, sevgili kentlerinin yeniden inşa edileceği ve Mesih’in gelmekte olduğu gösterildi. Yol boyunca herhangi bir şüphe olduysa, tek yapmaları gereken peygamberlik sözünü tarihte meydana gelmiş olaylarla kıyaslamaktı. Fakat İsrailliler’in, ve peygamberlik sözünü inceleyen diğer herkesin, Allah’tan şüphelenmek için hiçbir nedenleri yoktu, zira O her zaman haklı çıkmıştı!
Serkan’ın da babasından şüphelenmek için bir nedeni yoktu. Geceleyin korktuğunda, babası yatakta yanında yatardı. Elini sobada yaktığında, babası onu soğuk suya tutardı. Hastalandığında, babası onu doktora götürürdü. Ve Serkan okulun ilk günü sınıfına girerken babasının orada kendisiyle birlikte olacağını biliyordu.
Olacak her şeyi bilmiyordu, fakat en azından bir fikri vardı. Sevgi dolu babasının pekiştirdiği bir kir.
Biz de olacak her şeyi bilmiyoruz. Fakat Allah yıllar boyunca pek çok şey bildirdi. O bizi kılavuzumuz ya da yardımcımız olmadan havaalanında bırakmadı. Kutsal Kitap’ı çalışmaya devam ettikçe, bu peygamberlik sözünde açıklanan olayların tam olarak Allah’ın bildirdiği zamanda ve şekilde meydana geldiklerini göreceğiz. Ayrıca bu olayların dünya tarihinde ve insanlığın kaderinde kalıcı bir etki bıraktığını da göreceğiz. Kaderin değiştirilip değiştirilemeyeceği şeklindeki nihai sorunun yanıtını bulmaya yaklaşıyoruz. Vazgeçmeyin! Kutsal Kitap’ın gizemlerini araştırmaya devam edelim, böylece kaos içindeki dünyada teselli bulabilir, kaderimizi değiştirmenin ve korkuyu gidermenin anahtarına sahip olabiliriz.
Tartışma Soruları
1. Hayatınızda birisinin size gelecekteki bir olay hakkında teselli verdiği bir zamanı hatırlıyor musunuz?
2. Şu anda hakkında şüphe ettiğiniz ya da tavsiyeye ihtiyaç duyduğunuz bir şeyler var mı? Allah size bunlarla ilgili
olarak nasıl yardım edebilir?
3. İsrailliler’in yıllardan beridir bekledikleri kişiyi öldüreceklerine inanmak zor mu?
4. Sizce Allah tüm dünyayı kutsamak üzere İbrahim’le yaptığı antlaşmayı nasıl yerine getirecek?
5. Kutsal Kitap’ı çalışmaya başladığınızdan beri Allah’a imanınız gelişti mi?
27 KD 2 11. Ders.
28 25. ayet, ayetin Daniel peygamber tarafından kaydedilen orijinalinde- ki anlamı daha iyi verdiği için, Kitabı Mukaddes çevirisinden alınmıştır.
29 Bu konu hakkında gelecek derste ayrıntılı bilgi edineceğiz.
30 Kutsal Kitap’ınızda Daniel 9. bölüm, 24. ayetin dipnotuna bakın.
Peki peygamberlik sözünün son 7 yılına ne oldu? Yalnızca 483 yıllık bir bölümü okuduk. Şimdiye kadar tek bildiğimiz, Yeruşalim’in M.Ö. 457 yılından başlayarak tamamen yeniden inşa edileceği. 483 yıl sonra, M.S. 27 yılında, Mesih ortaya çıkacaktı. Son hafta boyunca ne olacaktı ve Mesih ne zaman öldürülecekti? Daniel 9. bölüm, 27. ayeti okuyalım:
27 Gelecek önder birçoklarıyla bir haftalık sağlam bir antlaşma yapacak. Haftanın yarısı geçince, kurbanı da sunuyu da kaldıracak. Kararlaştırılan yıkım başına gelinceye dek yok edici önder tapınağın üst bölümüne yıkıcı iğrenç şeyler yerleştirecek.
Yirmi yedinci ayet Mesih’in bir hafta sürecek bir antlaşma yapacağını söylüyor, bu da yedi yıla denk. Bir kez daha, orijinal İbranice’ye bakarsak, 27. ayette kullanılan ilin “doğrulamak” anlamına geldiğini görürüz. Doğrulama, özünde ve başlı başına zaten mevcut olan bir şeyi gerektirir. Dolayısıyla en iyi tercüme, Mesih’in zaten yapılmış bulunan bir antlaşmayı teyit edeceği ya da yerine getireceği olacaktır. Önceden işlediğimiz çalışmalara göre, bu antlaşmayı Allah’ın başlangıçta İbrahim’le yaptığı antlaşmaya kolaylıkla bağlayabiliriz. Hatırlarsanız, Allah bu orijinal antlaşmayı İshak’la, Yakup’la ve Yakup’un İsrail adıyla tanınan soyuyla da yenilemişti. Allah’ın İbrahim’le bu antlaşmayı yaptığında ne vaat ettiğini hatırlıyor musunuz? İbrahim’in soyu aracılığıyla tüm dünyayı kutsamayı vaat etmişti! Böylelikle, Mesih yalnızca İsrailliler’e değil, tüm dünyaya bereket getirecekti.
Kimi zaman Mesih’in yalnızca Yahudiler için, belki de sadece Hristiyanlar için bir peygamber olduğunu düşünürüz. Fakat Kutsal Kitap O’nun tüm dünyayı bereketlemek, herkesi günahtan kurtarmak ve sonsuza dek kalıcı doğruluğu getirmek üzere geldiğini söylüyor. Bu bir ayrıcalık mesajı mı? Bizi de içine almaz mı?
Yirmi yedinci ayetin dikkat çekmemiz gereken son noktası, son yedi 203 yıllık sürenin ortasında Mesih’in kurbanlara son verecek olması. Belli ki burada günah için verilen günlük ve yıllık kurbanlardan söz ediliyor. Sizce bu nasıl olacak? Bunun O’nun öldürülmesiyle bir ilgisi olacak mı? Bu insanlığın nihai kaderini (yani ölümü) etkiler mi? Ne yazık ki bu soruların yanıtlarını bulmak için daha sonraki derslerden birini beklememiz gerekecek.
Bu derste pek çok konuya değindik. Öyleyse, tüm dersi birkaç cümleyle özetleyelim.
Daniel’e 490 yıl sürecek ve Yeruşalim’in yeniden inşa edilmesi için M.Ö. 457 yılında verilen emirle başlayacak olan bir peygamberlik görümü gösterildi. Yeniden inşa 49 yıl sürecek ve bundan 434 yıl sonra, M.S. 27 yılında, Mesih ortaya çıkacaktı. Peygamberlik sözüne göre, Mesih Allah’ın İbrahim’le yaptığı ilk antlaşmayı yedi yıllığına teyit edecek ve bir noktada öldürülecekti. Ve tüm bunların amacı neydi? Allah sonsuza dek kalıcı doğruluğu getirmek ve kefarette bulunarak günahı bağışlatmak istiyordu.
Şimdi, kabul edelim ki bu görümün halen bir miktar rahatsızlık verici bazı kısımları var. Özellikle Mesih’e nasıl davranılacağıyla ilgili olarak. Fakat genel olarak Daniel için güven vericiydi. Ona Allah’ın kendilerini halen gözettiği, kendilerine ikinci bir şans verilmekte olduğu, eve gidecek oldukları, sevgili kentlerinin yeniden inşa edileceği ve Mesih’in gelmekte olduğu gösterildi. Yol boyunca herhangi bir şüphe olduysa, tek yapmaları gereken peygamberlik sözünü tarihte meydana gelmiş olaylarla kıyaslamaktı. Fakat İsrailliler’in, ve peygamberlik sözünü inceleyen diğer herkesin, Allah’tan şüphelenmek için hiçbir nedenleri yoktu, zira O her zaman haklı çıkmıştı!
Serkan’ın da babasından şüphelenmek için bir nedeni yoktu. Geceleyin korktuğunda, babası yatakta yanında yatardı. Elini sobada yaktığında, babası onu soğuk suya tutardı. Hastalandığında, babası onu doktora götürürdü. Ve Serkan okulun ilk günü sınıfına girerken babasının orada kendisiyle birlikte olacağını biliyordu.
Olacak her şeyi bilmiyordu, fakat en azından bir fikri vardı. Sevgi dolu babasının pekiştirdiği bir kir.
Biz de olacak her şeyi bilmiyoruz. Fakat Allah yıllar boyunca pek çok şey bildirdi. O bizi kılavuzumuz ya da yardımcımız olmadan havaalanında bırakmadı. Kutsal Kitap’ı çalışmaya devam ettikçe, bu peygamberlik sözünde açıklanan olayların tam olarak Allah’ın bildirdiği zamanda ve şekilde meydana geldiklerini göreceğiz. Ayrıca bu olayların dünya tarihinde ve insanlığın kaderinde kalıcı bir etki bıraktığını da göreceğiz. Kaderin değiştirilip değiştirilemeyeceği şeklindeki nihai sorunun yanıtını bulmaya yaklaşıyoruz. Vazgeçmeyin! Kutsal Kitap’ın gizemlerini araştırmaya devam edelim, böylece kaos içindeki dünyada teselli bulabilir, kaderimizi değiştirmenin ve korkuyu gidermenin anahtarına sahip olabiliriz.
Tartışma Soruları
1. Hayatınızda birisinin size gelecekteki bir olay hakkında teselli verdiği bir zamanı hatırlıyor musunuz?
2. Şu anda hakkında şüphe ettiğiniz ya da tavsiyeye ihtiyaç duyduğunuz bir şeyler var mı? Allah size bunlarla ilgili
olarak nasıl yardım edebilir?
3. İsrailliler’in yıllardan beridir bekledikleri kişiyi öldüreceklerine inanmak zor mu?
4. Sizce Allah tüm dünyayı kutsamak üzere İbrahim’le yaptığı antlaşmayı nasıl yerine getirecek?
5. Kutsal Kitap’ı çalışmaya başladığınızdan beri Allah’a imanınız gelişti mi?
27 KD 2 11. Ders.
28 25. ayet, ayetin Daniel peygamber tarafından kaydedilen orijinalinde- ki anlamı daha iyi verdiği için, Kitabı Mukaddes çevirisinden alınmıştır.
29 Bu konu hakkında gelecek derste ayrıntılı bilgi edineceğiz.
30 Kutsal Kitap’ınızda Daniel 9. bölüm, 24. ayetin dipnotuna bakın.