Sizce insanların hayatlarındaki en özlemle beklenen an hangisidir? Liseden ya da üniversiteden mezun olmak mı? “Gerçek” bir iş bulmak mı? Ya yeni bir araba, ya da ilk evi almak? Muhakkak, evlilik! Pek çoğumuz bu olayların her birini sabırsızlıkla beklese ve bunları yetişkinliğe doğru giden önemli basamaklar olarak görse de, hepimizin heyecanlandığı, daha büyük öneme sahip bir şey var. Yeni doğmuş bebeğimizi ilk kez elimize aldığımız an!
Pek çoğumuz için bebek sahibi olmak çok kişisel ve özeldir. Tantana olmaz, aşlar patlamaz, dergilerde yazılar yayınlanmaz ya da bebeğin başka yerde bulunmayan fotoğrafları için yat tekli eri yapılmaz. Birinci dereceden yakınlar haricinde, çocuklarımızın doğumu dünyanın geri kalanı tarafından fark edilmez. Fakat seçili bir azınlık için durum tamamen farklıdır. Tabii ki özellikle eğlence sektöründeki insanlardan bahsediyoruz.
Magazin gazete ve dergileri iki Amerikalı film yıldızının, Brad Pitt ile Angelina Jolie’nin ilişkisini haber yapmaya başladığında, halk güncel haber yağmuruna tutuldu. Bir filmin galasında birlikte görüldüler. Meksika’nın Kankun kentinde tatil yaptılar. Birlikte Afrika seyahatine çıktılar. Hatta basın onlardan tek bir kişi – Brangelina– olarak bahsetmeye başladı! Sanki magazin basını büyük ikramiye kazanmış gibiydi. Dünyanın “en güzel” insanlarından ikisini izleyebileceklerdi ve bu hikâyeyi ellerinden geldiği kadar sömüreceklerdi. Bundan sonra da en büyük hikâye ortaya çıktı. Bebekleri olacaktı.
Dergiler, gazeteler ve tabloidler hemen harekete geçti. Talepler ileterek bebeğin ilk resimleri için para teklif etmeye başladılar. Aylar geçti ve beklenti büyüdü. Sonunda zamanı geldi, bebek doğdu ve fotoğraflar yayınlandı. O gün dünyanın dönüşü durdu mu? Hayır. Bu olay fakirliğe ve açlığa son verdi mi? Hayır. İnsanların birbirilerine davranışlarını değiştirdi mi? Hayır. Hayatlarımızı değiştirdi mi? Hayır. Buna rağmen 2006 yılının en çok beklenen, izlenen ve hayran olunan olaylarından biri oldu; büyük bir hızla da bayatlayan bir haber!
İki bin yıldan uzun bir süre önce, yeryüzünün tarihinin en büyük anı gözler önüne serilmek üzereydi. Bu olay yüzlerce yıl önceden peygamberlik sözleriyle bildirilmişti ve bir erkek çocuğunun doğumuyla ilgiliydi. Onun anne–babası ünlü, zengin ya da nüfuz sahibi kişiler değildi. Gazeteler onun resmi için milyonlarca dolar ödemedi ve doğumunun haberi İnternetten verilmedi. Buna rağmen, tüm zamanların en etkili kişisi oldu. Hayatı sayısız neslin yaşam biçimini ve milyonlarca insanın kaderini değiştirdi, O’nun adı İsa’ydı ve doğumu dünyayı değiştirdi!
Bu olağanüstü adamın hayatını işlemeye başlarken, tüm önyargıya dayanan inançlarımızı bir kenara bırakalım. Kutsal Kitap’ı okuyalım ve İsa’nın gerçekten kim olduğunu, ne öğrettiğini, kendisi hakkında ne söylediğini ve ne yaptığını öğrenelim. Bunu tamamladığımızda, başlangıçtaki sorumuza yanıt bulabiliriz: Eğer kader değiştirilebilirse, nasıl değiştirilebilir?
Kutsal Kitap’ı okumaya başlamadan önce, zamanın siyasi ikliminin bir resmini çizelim. Tüm Akdeniz bölgesi Romalıların denetimi altındaydı, bu nedenle İsrail de Roma yasalarına ve vergi toplayıcılarına tabiydi. Ancak komşularının aksine, İsrail Roma için sürekli bir baş ağrısı olmuştu. Her zaman vergi ödemeyi ve yasalara uymayı reddederek muhalefet ediyorlardı. Başka bir deyişle, tıpkı ataları kadar inatçıydılar. Fakat Allah’a ibadetlerinde sadıktılar. Allah’ın onlara Mesih için yol hazırlama sorumluluğunu verdiğini biliyorlardı. Ne yazık ki onun amacı hakkında geleneklere ve insan ürünü beklentilere sarılıyorlardı. Davut’un kraliyet soyundan gelen bir kral bekliyorlardı. Ancak büyük bir sorun vardı; kralların neslinden gelenler her zaman saraylarda ya da mevcut bir kraliçenin oğlu gibi doğmuyorlardı. Luka 1. bölüm, 26–33 ayetlerini okuyarak başlayalım:
26 Elizabet’in hamileliğinin altıncı ayında2 Tanrı, Melek Cebrail’i Celile’de bulunan Nasıra adlı kente, Davut’un soyundan Yusuf adındaki adamla nişanlı kıza gönderdi. Kızın adı Meryem’di. 28 Onun yanına giren melek, “Selam, ey Tanrı’nın lütfuna erişen kız! Rab seninledir” dedi. 29 Söylenenlere çok şaşıran Meryem, bu selamın ne anlama gelebileceğini düşünmeye başladı. 30 Ama melek ona, “Korkma Meryem” dedi, “Sen Tanrı’nın lütfuna eriştin. 31 Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın. 32 O büyük olacak, kendisine ‘Yüceler Yücesi’nin Oğlu’ denecek. Rab Tanrı O’na, atası Davut’un tahtını verecek. 33 O da sonsuza dek Yakup’un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir.”
Meryem çok genç bir kadındı, muhtemelen yaklaşık 16 yaşlarındaydı ve Nasıra kentinde oturuyordu. Nasıra büyük bir kent değildi ve önemli bir yer de sayılmazdı. Bu kentin sakinleri kötülükleriyle tanınıyorlardı, hatta bu yüzden haklarında bir kere şöyle denmişti:
“Nasıra’dan iyi bir şey çıkabilir mi?”3
Fakat bu değişmek üzereydi, çünkü melek Cebrail oraya çok önemli bir görevle gönderilmişti. Hatırlarsanız, Cebrail Daniel 9. bölümde kaydedilmiş olan Mesih’e ilişkin peygamberlik sözünü ilk olarak açıklayan kişiydi.
Bu ayetlerden Meryem’in Yusuf adında bir adamla nişanlı olduğunu ve halkının iffetli kalma geleneğini yerine getirdiğini öğreniyoruz. Yani hâlâ bakireydi. Allah’ın neden onu seçtiği bize anlatılmıyor, ancak onun Allah’ın sadık bir izleyicisi olduğunu, anne–babasına itaatkâr olduğunu ve Allah’ı hoşnut etme güdüsüyle hareket ettiğini varsayabiliriz. Tüm bunlar Allah’ın her birimizde görmek istediği şeylerdir.
Meryem için Cebrail’in mesajını duymanın nasıl bir şey olduğunu hayal edebiliyor musunuz? Kendisine bir çocuğunun olacağı, bu çocuğun bir kral olacağı, daha da önemlisi krallığının sonsuza dek hüküm süreceği söylenmişti. Bu nitelikler doğrudan Yeşaya ile Daniel kitaplarındaki gelmekte olan Mesih’e ilişkin peygamberlik sözlerinden alınmışlardı. Meryem’in bunları biliyor olması gerekirdi, zira İsrail yüzlerce yıldır Mesih’in gelişini bekliyordu.
Bu şeyleri duyduğunda Meryem’in kafası karıştı ve daha fazla bilgi istedi. Bakire olduğunu ve daha önce hiçbir erkekle yatmadığını unutmayın. Bu noktada melek Cebrail Kutsal Ruh’un Meryem’in üzerine döküleceğini, kendisinin bereketleneceğini ve rahminde bir bebek meydana geleceğini söyledi. Kısacası bu bir mucize olacaktı; hem o zaman, hem de şimdi yaşayan insanların inanmak istemeyebilecekleri; bizi bazı sorular sormaya zorlayan bir mucize.
İsa neden bakireden doğdu? Eğer o sıradan bir peygamber idiyse, neden onlar gibi doğmadı? Melek neden O’nun adının “Yahve kurtuluştur”4 anlamına gelen “İsa” olacağını söyledi? Tabii ki bu derste bütün bu sorulara yanıt bulmayacağız, fakat sabırlı olursak Allah sonunda bizi yanıtlara yönlendirecektir. Şimdi derse geri dönelim.
Sizce Yusuf Meryem’den haberi duyduğunda ne düşünmüş olabilir? Bunu Matta 1. bölüm, 18–23 ayetlerinde görelim:
18 İsa Mesih’in doğumu şöyle oldu: Annesi Meryem, Yusuf’la nişanlıydı. Ama birlikte olmalarından önce Meryem’in Kutsal Ruh’tan gebe olduğu anlaşıldı. 19 Nişanlısı Yusuf, doğru bir adam olduğu ve onu herkesin önünde utandırmak istemediği için ondan sessizce ayrılmak niyetindeydi. 20 Ama böyle düşünmesi üzerine Rab’bin bir meleği rüyada ona görünerek şöyle dedi: “Davut oğlu Yusuf, Meryem’i kendine eş olarak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruh’tandır. 21 Meryem bir oğul doğuracak. Adını İSA koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından O kurtaracak.” 22 Bütün bunlar, Rab’bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu: 23“İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacaklar.” İmmanuel, Tanrı bizimle demektir.
Bu Yusuf için çok zor bir durum olmuş olmalı. Yasaya göre5, nişan yalnızca ölüm ya da boşanma ile bozulabilen, yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmaydı. Evliliği tamamlamamış olmalarına rağmen, yine de birbirlerine karı ve koca gibi yasal olarak bağlıydılar. Bu nedenle nişanı bozmak kolay olmayacaktı. Ayrıca, Meryem’e güvenmek istiyordu ve hiçbir zaman kendisini ya da ilişkilerini lekeleyecek bir şey yapmayacağını düşünüyordu. Ne yapacaktı? Yapabileceği tek şeyin evliliği gizlice feshetmek olacağına karar verdi. Fakat o bir şey yapmadan önce, Allah Yusuf’a Meryem’in kendisine söylediği şeyin doğru olduğuna dair güvence vermek istedi. Bu nedenle melek Cebrail’i Yusuf’a gönderdi. Kendimizi benzer bir durumda düşünmek neredeyse akıl almaz bir şey. Fakat Yusuf, tıpkı Meryem gibi özel bir insandı.
Tıpkı Meryem’in Mesih’i dünyaya getirmek üzere Allah tarafından lütuf gördüğü gibi, Yusuf da Allah tarafından çok önem verilen biri olmalı. Biyolojik olarak kendisinin olmayan bir çocuğun “babası” ve evlendikleri sırada hamile olan bir kadının kocası olacaktı. En önemlisi, dindar biri olmalıydı çünkü Allah ona kutsal bir görev emanet ediyordu. İsa’ya hayatının her alanında dosdoğru olmayı öğretmeliydi. Babalar, Allah bizden bundan daha azını istemiyor!
Belki bu olayı melek Cebrail’in bakış açısından hiç düşün- memişsinizdir. Daniel peygamberle konuşmasının üzerinden 500 yıldan fazla süre geçmişti. Gelmekte olan Mesih’e dair mesajı bir kez daha iletmek, peygamberlik sözünün yerine geldiğini ve doğumun kendisini görmek heyecan verici olmalı. Çoğunlukla meleklerin duyguları olduğunu düşünmeyiz, fakat bu doğru gibi görünüyor. Şeytan’ın gökten gururu ve kıskançlığı nedeniyle düştüğünü daha önceden öğrenmiştik. Bu nedenle meleklerin Allah’ın gerçekleştirdiği işlerden dolayı sevinç ve gurur duya- bileceklerini düşünmek de mantıklıdır. Merak edebilirsiniz:
“Melekler neden mutlu olsunlar? Mesih’in onlarla ne ilgisi var?”
Allah’ın meleklerinin Şeytan’la ve melekleriyle savaşta olduğunu unutmayın. Adem ile Havva’yı ayartarak dünyaya günah getirdi. Şeytan insanları günah işlemek için ayartırken ve insanoğlunu Allah’ın gerçek karakterine ve insanlığa gösterdiği ilgiye dair aldatmak için çalışırken, melekler Allah’ın gönderdiği haberciler ve koruyucular olarak çalışırlar. Allah, Mesih’in insanları günahların- dan kurtaracağını söyledi. Günah yoksa, savaş da yoktur! Günah göğün uyumunu bozdu. Şeytan Allah’ı yaratılmış varlıklardan iyiliği esirgemekle suçlamıştı.6 Ayrıca Allah’ın krallığının yalnızca rüşvet ve bencilce kazanç üzerine kurulu olduğunu iddia etmişti. 7Buna rağmen, burada Allah’ın tüm yaratılmış varlıkların bağlılığını sağlamak için savaşta harika bir şey yaptığını görüyoruz. Bu nedenle meleklerin nasıl sevineceklerini görmek kolay.
Öyleyse sizce Yusuf nasıl karşılık verdi? Bu kolay bir karar olmuş olmamalı. Bunu Matta 1. bölüm, 24. ve 25. ayetlerde görelim:
24 Yusuf uyanınca Rab’bin meleğinin buyruğuna uydu ve Meryem’i eş olarak yanına aldı. 25 Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf ona dokunmadı. Doğan çocuğun adını İSA koydu.
Yusuf Allah’ın kendisinden istediği şeyi yaptı! Soru sormadı, herhangi bir şüphesi de yoktu. Meryem ile evlendi ve hayatlarına devam ettiler. Allah onlara her şeyi söylemedi, fakat söylediği kadarı yeterliydi. Luka 2. bölüm, 1–5 ayetlerine dönerek, öyküye devam edelim:
1 O günlerde Sezar Avgustus bütün Roma dünyasında bir nüfus sayımının yapılması için buyruk çıkardı. 2 Bu ilk sayım, Kirinius’un Suriye valiliği zamanında yapıldı. 3 Herkes yazılmak için kendi kentine gitti. 4 Böylece Yusuf da, Davut’un soyundan ve torunlarından olduğu için Celile’nin Nasıra Kenti’nden Yahudiye bölgesine, Davut’un kenti Beytlehem’e gitti. 5 Orada, hamile olan nişanlısı Meryem’le birlikte yazılacaktı.
O korkunç Roma vergisi! Hiç kimse vergi ödemekten hoşlanmaz, özellikle yabancı bir hükümete. Fakat Yahudiler bu konuda hiçbir şey yapamıyorlardı. Yasaya uymaya, ya da cezasını çekmeye zorlanıyorlardı. Yasaya göre her bir ailenin kendi memleketinde kaydolması ve vergi ödemesi gerekiyordu. Yusuf evin reisi olduğundan, Meryem’le birlikte Beytlehem’e gitmek zorunda kaldılar.
Yolculuk kolay olmayacaktı. Meryem hamileydi ve bebeğin doğumu yaklaşıyordu. Toplu taşıma araçları ya da modern taşıtlar olmadığından, Nasıra’dan Beytlehem’e kadar yürümekten başka çareleri yoktu. Güzergâhlarını tam olarak bilmiyoruz, fakat yolculuğun muhtemelen yaklaşık 7 ile 10 gün arasında sürdüğünü ve yaklaşık 120 km uzunluğunda olduğunu biliyoruz. Yolculuk Meryem için çok daha zor olacaktı, bu nedenle muhtemelen eşeğe bindi.
Yusuf ile Meryem sayım için zamanında varmış olsalar da, kalacak yer olmadığını gördüler. Tüm odalar dolmuştu. Bir yere yolculuk yapıp hiç oda kalmadığını ya da rezervasyonunuzun kaydedil- memiş olduğunu gördünüz mü? Bu olay olduğunda eşinizin hamile olduğunu ve hiçbir doktor bulunmadığını da farz edin! Yusuf ile Meryem’in başına gelen de buydu. Bunu 6. ve 7. ayetlerde okuyalım:
6–7 Onlar oradayken, Meryem’in doğurma vakti geldi ve ilk oğlunu doğurdu. Onu kundağa sarıp bir yemliğe yatırdı. Çünkü handa yer yoktu.
Mesih bir ahırda doğdu! Doktorlardan, hemşirelerden, ya da ebenin varlığından söz edilmiyor. Bildiğimiz kadarıyla, Meryem doğum sırasında yalnız olmalıydı. Tek yardımcısı, gelenekleri çiğnediğini ve eşine doğum sırasında yardımcı olduğunu varsayarsak, Yusuf olacak- tı. Fakat doğum sırasında yalnız olmalarına rağmen, kutlama sırasında yalnız olmayacaklardı. Melekler bunun kesin olarak gerçekleşmesini sağlayacaklardı. Luka 2. bölüm, 8–14 ayetleriyle devam edelim:
8 Aynı yörede, sürülerinin yanında nöbet tutarak geceyi kırlarda geçiren çobanlar vardı. 9 Rab’bin bir meleği onlara göründü ve Rab’bin görkemi çevrelerini aydınlattı. Büyük bir korkuya kapıldılar. 10 Melek onlara, “Korkmayın!” dedi. “Size, bütün halkı çok sevindirecek bir haber müjdeliyorum: 11 Bugün size, Davut’un kentinde bir Kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesih’tir. 12 İşte size bir işaret: Kundağa sarılmış ve yemlikte yatan bir bebek bulacaksınız.” 13 Birdenbire meleğin yanında, göksel ordulardan oluşan büyük bir topluluk belirdi. Tanrı’yı överek, 14 “En yücelerde Tanrı’ya yücelik olsun, yeryüzünde O’nun hoşnut kaldığı insanlara esenlik olsun!” dediler.
Allah bu olaya başkalarının da tanık olmalarını istedi. Bu nedenle iyi haberi birtakım çobanlara duyurması için meleklerini gönderdi. Başlangıçta Allah’ın çobanlara söylemesi tuhaf geliyor. Fakat bunu simgesel bir anlamda düşünürseniz, çok mantıklı. Çobanlar ne yapar? Sürülerini iyi otlaklara doğru güderler, su sağlarlar ve onları korurlar.
Melekler bu çocukla ilgili olarak aynı şeyi söylüyorlardı.
O, tüm insanlar için bir kurtarıcı olacaktı. Bir çoban gibi, onları doğruluğa iletecekti. O bir kral olacaktı ve İbrahim’e verilmiş olan, soyunun tüm dünyayı bereketleyeceği şeklindeki peygamberlik sözünü yerine getirecekti. Aynı soy, Adem ile Havva’yı kandırmış olan, Şeytan adıyla bilinen yılanın başını da ezecekti. Ayrıca meleklerin Mesih’ten yalnızca kurtarıcı değil, Rab olarak da söz etmeleri de ilginç. 11. ayeti yeniden okuyalım:
11 Bugün size, Davut’un kentinde bir Kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesih’tir.
Mesihlik konusu zannettiğimizden daha derin olabilir mi? Öyleyse, bu çobanlar sizce melekler gittikten sonra ne yapmışlardır? Sizce orada oturarak koyunlarını izlemeye devam mı ettiler? Bunu 15–20 ayetlerinde görelim:
15 Melekler yanlarından ayrılıp göğe çekildikten sonra çobanlar birbirlerine, “Haydi, Beytlehem’e gidelim, Rab’bin bize bildirdiği bu olayı görelim” dediler. 16 Aceleyle gidip Meryem’le Yusuf’u ve yemlikte yatan bebeği buldular. 17 Onları görünce, çocukla ilgili kendilerine anlatılanları bildirdiler. 18 Bunu duyanların hepsi, çobanların söylediklerine şaşıp kaldılar. 19 Meryem ise bütün bu sözleri derin derin düşünerek yüreğinde saklıyordu. 20 Çobanlar, işitip gördüklerinin tümü için Tanrı’yı yüceltip överek geri döndüler. Her şeyi, kendilerine anlatıldığı gibi bulmuşlardı.
Çobanlar bütün güçleriyle Beytlehem’e koştular! Meleklerin tarif ettiği şeyi görmek istiyorlardı. Gerçekten de, bir ahırda bebeğini ilk kez eline alan genç bir kadın gördüler. Meryem Cebrail’in kendisine söylediği şeyi biliyordu ve çobanların sözlerini dinledi. Her ne kadar geleceğin nasıl olacağını merak ettiyse de, yalnızca o anın tadını çıkarmak istiyordu. Oğlunun gözlerine baktığında ve onun küçük elini tuttuğunda, içinde büyüyeceği acı ve günah dolu dünyayı unuttu. Yalnızca gülümsedi ve o anı olduğu gibi değerlendirdi: saf mutluluk olarak!
Brad ile Angelina’nın çocukları doğduğunda, ilgi görmesinin tek nedeni anne–babasının zengin ve ünlü olmalarıydı. Bu çocuğu ilk kez ellerine aldıklarında sevinç duyduklarından ve hayatlarının değiştiğinden şüphe yok. Fakat bu yalnızca onların duyabileceği bir sevinçti.
İsa’nın doğumunda tamamen farklı bir olaya tanık oluyoruz. Tüm dünyanın tecrübe edebileceği bir sevinçten ve değişimden haberdar oluyoruz – tüm meleklerin seslenmesine layık bir sevinç ve değişim:
“En yücelerde Tanrı’ya yücelik olsun, yeryüzünde O’nun hoşnut kaldığı insanlara esenlik olsun!”
İnsanoğlu bu barışı ne zaman görecek? Birbirimize karşı iyi niyeti ne zaman göreceğiz? Öğrenmek için çalışmaya devam edelim!
Tartışma Soruları
1. Yeni doğan bebekleri bu kadar özel yapan nedir? Neden en sert kalpleri bile yumuşatırlar?
2. İsa’nın doğum öyküsünün tamamını Matta 1. bölüm ile Luka 1:26–35 ve 2:1–20 ayetlerinden okuyun. Mesih’e
ilişkin kaç peygamberlik sözü yerine gelmişti?
3. Sizce Mesih günah sorununu nasıl sona erdirecek?
4. Sizce “insanlara esenlik” ne anlama geliyor?
1 İsa’nın hayatını M.S. 1. yüzyılda dört farklı yazar kaydetti. Bu dört yazarın kitapları, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna, İnciller adıyla tanındı. Her bir kitapta İsa’nın hayatındaki olayları bulsak da, yazarlar kimi zaman belirli olaylar hakkında daha fazla ya da daha az ayrıntılı yazdılar. Bu nedenle İsa’nın hayatını tek bir bakış açısından işlemeyeceğiz. Kimi zaman Matta’nın anlatımından okurken, diğer zamanlar Luka’nınkinden vs. okuyabiliriz. Bu noktada her dört anlatımı da okumak iyi olacaktır, böylece çalışmamız ilerledikçe farklı kutsal yazı bölümlerini rahatlıkla bulabilirsiniz.
2 O zaman Elizabet, İsa’nın annesi Meryem’in kuzeni, Vaftizci Yahya’ya hamileydi.
3 Bkz. Yuhanna 1:46.
4 “Yahve,” İbranice Eski Ahit’te (Tevrat, Zebur) ilahî isim olan “YHWH”in harf çevirisidir. KM’de “Yehova” (KK’nin birkaç ayetinde “Yahve”) olarak yazılan sözcük, gerek KM’nin, gerek KK’nin birçok yerinde “RAB” şeklinde ifade edilmiştir. Ayrıntılı bilgi için KK’de Mısır’dan Çıkış 3:15 ayetinin dipnotuna ve önsözünde “Tanrı’nın Unvanları” bölümüne bakabilirsiniz. “İsa” ismi, İbranicede “Yehoşua,” Amaricede ise “Yeşua” olarak geçen isimle aynıdır. “Yehoşua” ismi “YHWH kurtuluştur” anlamına gelir.
5 Yasanın Tekrarı 22:23, 24 ayetlerinde nişanlı bir kadının yasal açıdan evli sayıldığını görüyoruz.
6 Bkz. Yaratılış 3:5.
7 Bkz. Job 1:10, 11; 2:4, 5.
Pek çoğumuz için bebek sahibi olmak çok kişisel ve özeldir. Tantana olmaz, aşlar patlamaz, dergilerde yazılar yayınlanmaz ya da bebeğin başka yerde bulunmayan fotoğrafları için yat tekli eri yapılmaz. Birinci dereceden yakınlar haricinde, çocuklarımızın doğumu dünyanın geri kalanı tarafından fark edilmez. Fakat seçili bir azınlık için durum tamamen farklıdır. Tabii ki özellikle eğlence sektöründeki insanlardan bahsediyoruz.
Magazin gazete ve dergileri iki Amerikalı film yıldızının, Brad Pitt ile Angelina Jolie’nin ilişkisini haber yapmaya başladığında, halk güncel haber yağmuruna tutuldu. Bir filmin galasında birlikte görüldüler. Meksika’nın Kankun kentinde tatil yaptılar. Birlikte Afrika seyahatine çıktılar. Hatta basın onlardan tek bir kişi – Brangelina– olarak bahsetmeye başladı! Sanki magazin basını büyük ikramiye kazanmış gibiydi. Dünyanın “en güzel” insanlarından ikisini izleyebileceklerdi ve bu hikâyeyi ellerinden geldiği kadar sömüreceklerdi. Bundan sonra da en büyük hikâye ortaya çıktı. Bebekleri olacaktı.
Dergiler, gazeteler ve tabloidler hemen harekete geçti. Talepler ileterek bebeğin ilk resimleri için para teklif etmeye başladılar. Aylar geçti ve beklenti büyüdü. Sonunda zamanı geldi, bebek doğdu ve fotoğraflar yayınlandı. O gün dünyanın dönüşü durdu mu? Hayır. Bu olay fakirliğe ve açlığa son verdi mi? Hayır. İnsanların birbirilerine davranışlarını değiştirdi mi? Hayır. Hayatlarımızı değiştirdi mi? Hayır. Buna rağmen 2006 yılının en çok beklenen, izlenen ve hayran olunan olaylarından biri oldu; büyük bir hızla da bayatlayan bir haber!
İki bin yıldan uzun bir süre önce, yeryüzünün tarihinin en büyük anı gözler önüne serilmek üzereydi. Bu olay yüzlerce yıl önceden peygamberlik sözleriyle bildirilmişti ve bir erkek çocuğunun doğumuyla ilgiliydi. Onun anne–babası ünlü, zengin ya da nüfuz sahibi kişiler değildi. Gazeteler onun resmi için milyonlarca dolar ödemedi ve doğumunun haberi İnternetten verilmedi. Buna rağmen, tüm zamanların en etkili kişisi oldu. Hayatı sayısız neslin yaşam biçimini ve milyonlarca insanın kaderini değiştirdi, O’nun adı İsa’ydı ve doğumu dünyayı değiştirdi!
Bu olağanüstü adamın hayatını işlemeye başlarken, tüm önyargıya dayanan inançlarımızı bir kenara bırakalım. Kutsal Kitap’ı okuyalım ve İsa’nın gerçekten kim olduğunu, ne öğrettiğini, kendisi hakkında ne söylediğini ve ne yaptığını öğrenelim. Bunu tamamladığımızda, başlangıçtaki sorumuza yanıt bulabiliriz: Eğer kader değiştirilebilirse, nasıl değiştirilebilir?
Kutsal Kitap’ı okumaya başlamadan önce, zamanın siyasi ikliminin bir resmini çizelim. Tüm Akdeniz bölgesi Romalıların denetimi altındaydı, bu nedenle İsrail de Roma yasalarına ve vergi toplayıcılarına tabiydi. Ancak komşularının aksine, İsrail Roma için sürekli bir baş ağrısı olmuştu. Her zaman vergi ödemeyi ve yasalara uymayı reddederek muhalefet ediyorlardı. Başka bir deyişle, tıpkı ataları kadar inatçıydılar. Fakat Allah’a ibadetlerinde sadıktılar. Allah’ın onlara Mesih için yol hazırlama sorumluluğunu verdiğini biliyorlardı. Ne yazık ki onun amacı hakkında geleneklere ve insan ürünü beklentilere sarılıyorlardı. Davut’un kraliyet soyundan gelen bir kral bekliyorlardı. Ancak büyük bir sorun vardı; kralların neslinden gelenler her zaman saraylarda ya da mevcut bir kraliçenin oğlu gibi doğmuyorlardı. Luka 1. bölüm, 26–33 ayetlerini okuyarak başlayalım:
26 Elizabet’in hamileliğinin altıncı ayında2 Tanrı, Melek Cebrail’i Celile’de bulunan Nasıra adlı kente, Davut’un soyundan Yusuf adındaki adamla nişanlı kıza gönderdi. Kızın adı Meryem’di. 28 Onun yanına giren melek, “Selam, ey Tanrı’nın lütfuna erişen kız! Rab seninledir” dedi. 29 Söylenenlere çok şaşıran Meryem, bu selamın ne anlama gelebileceğini düşünmeye başladı. 30 Ama melek ona, “Korkma Meryem” dedi, “Sen Tanrı’nın lütfuna eriştin. 31 Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın. 32 O büyük olacak, kendisine ‘Yüceler Yücesi’nin Oğlu’ denecek. Rab Tanrı O’na, atası Davut’un tahtını verecek. 33 O da sonsuza dek Yakup’un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir.”
Meryem çok genç bir kadındı, muhtemelen yaklaşık 16 yaşlarındaydı ve Nasıra kentinde oturuyordu. Nasıra büyük bir kent değildi ve önemli bir yer de sayılmazdı. Bu kentin sakinleri kötülükleriyle tanınıyorlardı, hatta bu yüzden haklarında bir kere şöyle denmişti:
“Nasıra’dan iyi bir şey çıkabilir mi?”3
Fakat bu değişmek üzereydi, çünkü melek Cebrail oraya çok önemli bir görevle gönderilmişti. Hatırlarsanız, Cebrail Daniel 9. bölümde kaydedilmiş olan Mesih’e ilişkin peygamberlik sözünü ilk olarak açıklayan kişiydi.
Bu ayetlerden Meryem’in Yusuf adında bir adamla nişanlı olduğunu ve halkının iffetli kalma geleneğini yerine getirdiğini öğreniyoruz. Yani hâlâ bakireydi. Allah’ın neden onu seçtiği bize anlatılmıyor, ancak onun Allah’ın sadık bir izleyicisi olduğunu, anne–babasına itaatkâr olduğunu ve Allah’ı hoşnut etme güdüsüyle hareket ettiğini varsayabiliriz. Tüm bunlar Allah’ın her birimizde görmek istediği şeylerdir.
Meryem için Cebrail’in mesajını duymanın nasıl bir şey olduğunu hayal edebiliyor musunuz? Kendisine bir çocuğunun olacağı, bu çocuğun bir kral olacağı, daha da önemlisi krallığının sonsuza dek hüküm süreceği söylenmişti. Bu nitelikler doğrudan Yeşaya ile Daniel kitaplarındaki gelmekte olan Mesih’e ilişkin peygamberlik sözlerinden alınmışlardı. Meryem’in bunları biliyor olması gerekirdi, zira İsrail yüzlerce yıldır Mesih’in gelişini bekliyordu.
Bu şeyleri duyduğunda Meryem’in kafası karıştı ve daha fazla bilgi istedi. Bakire olduğunu ve daha önce hiçbir erkekle yatmadığını unutmayın. Bu noktada melek Cebrail Kutsal Ruh’un Meryem’in üzerine döküleceğini, kendisinin bereketleneceğini ve rahminde bir bebek meydana geleceğini söyledi. Kısacası bu bir mucize olacaktı; hem o zaman, hem de şimdi yaşayan insanların inanmak istemeyebilecekleri; bizi bazı sorular sormaya zorlayan bir mucize.
İsa neden bakireden doğdu? Eğer o sıradan bir peygamber idiyse, neden onlar gibi doğmadı? Melek neden O’nun adının “Yahve kurtuluştur”4 anlamına gelen “İsa” olacağını söyledi? Tabii ki bu derste bütün bu sorulara yanıt bulmayacağız, fakat sabırlı olursak Allah sonunda bizi yanıtlara yönlendirecektir. Şimdi derse geri dönelim.
Sizce Yusuf Meryem’den haberi duyduğunda ne düşünmüş olabilir? Bunu Matta 1. bölüm, 18–23 ayetlerinde görelim:
18 İsa Mesih’in doğumu şöyle oldu: Annesi Meryem, Yusuf’la nişanlıydı. Ama birlikte olmalarından önce Meryem’in Kutsal Ruh’tan gebe olduğu anlaşıldı. 19 Nişanlısı Yusuf, doğru bir adam olduğu ve onu herkesin önünde utandırmak istemediği için ondan sessizce ayrılmak niyetindeydi. 20 Ama böyle düşünmesi üzerine Rab’bin bir meleği rüyada ona görünerek şöyle dedi: “Davut oğlu Yusuf, Meryem’i kendine eş olarak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruh’tandır. 21 Meryem bir oğul doğuracak. Adını İSA koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından O kurtaracak.” 22 Bütün bunlar, Rab’bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu: 23“İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacaklar.” İmmanuel, Tanrı bizimle demektir.
Bu Yusuf için çok zor bir durum olmuş olmalı. Yasaya göre5, nişan yalnızca ölüm ya da boşanma ile bozulabilen, yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmaydı. Evliliği tamamlamamış olmalarına rağmen, yine de birbirlerine karı ve koca gibi yasal olarak bağlıydılar. Bu nedenle nişanı bozmak kolay olmayacaktı. Ayrıca, Meryem’e güvenmek istiyordu ve hiçbir zaman kendisini ya da ilişkilerini lekeleyecek bir şey yapmayacağını düşünüyordu. Ne yapacaktı? Yapabileceği tek şeyin evliliği gizlice feshetmek olacağına karar verdi. Fakat o bir şey yapmadan önce, Allah Yusuf’a Meryem’in kendisine söylediği şeyin doğru olduğuna dair güvence vermek istedi. Bu nedenle melek Cebrail’i Yusuf’a gönderdi. Kendimizi benzer bir durumda düşünmek neredeyse akıl almaz bir şey. Fakat Yusuf, tıpkı Meryem gibi özel bir insandı.
Tıpkı Meryem’in Mesih’i dünyaya getirmek üzere Allah tarafından lütuf gördüğü gibi, Yusuf da Allah tarafından çok önem verilen biri olmalı. Biyolojik olarak kendisinin olmayan bir çocuğun “babası” ve evlendikleri sırada hamile olan bir kadının kocası olacaktı. En önemlisi, dindar biri olmalıydı çünkü Allah ona kutsal bir görev emanet ediyordu. İsa’ya hayatının her alanında dosdoğru olmayı öğretmeliydi. Babalar, Allah bizden bundan daha azını istemiyor!
Belki bu olayı melek Cebrail’in bakış açısından hiç düşün- memişsinizdir. Daniel peygamberle konuşmasının üzerinden 500 yıldan fazla süre geçmişti. Gelmekte olan Mesih’e dair mesajı bir kez daha iletmek, peygamberlik sözünün yerine geldiğini ve doğumun kendisini görmek heyecan verici olmalı. Çoğunlukla meleklerin duyguları olduğunu düşünmeyiz, fakat bu doğru gibi görünüyor. Şeytan’ın gökten gururu ve kıskançlığı nedeniyle düştüğünü daha önceden öğrenmiştik. Bu nedenle meleklerin Allah’ın gerçekleştirdiği işlerden dolayı sevinç ve gurur duya- bileceklerini düşünmek de mantıklıdır. Merak edebilirsiniz:
“Melekler neden mutlu olsunlar? Mesih’in onlarla ne ilgisi var?”
Allah’ın meleklerinin Şeytan’la ve melekleriyle savaşta olduğunu unutmayın. Adem ile Havva’yı ayartarak dünyaya günah getirdi. Şeytan insanları günah işlemek için ayartırken ve insanoğlunu Allah’ın gerçek karakterine ve insanlığa gösterdiği ilgiye dair aldatmak için çalışırken, melekler Allah’ın gönderdiği haberciler ve koruyucular olarak çalışırlar. Allah, Mesih’in insanları günahların- dan kurtaracağını söyledi. Günah yoksa, savaş da yoktur! Günah göğün uyumunu bozdu. Şeytan Allah’ı yaratılmış varlıklardan iyiliği esirgemekle suçlamıştı.6 Ayrıca Allah’ın krallığının yalnızca rüşvet ve bencilce kazanç üzerine kurulu olduğunu iddia etmişti. 7Buna rağmen, burada Allah’ın tüm yaratılmış varlıkların bağlılığını sağlamak için savaşta harika bir şey yaptığını görüyoruz. Bu nedenle meleklerin nasıl sevineceklerini görmek kolay.
Öyleyse sizce Yusuf nasıl karşılık verdi? Bu kolay bir karar olmuş olmamalı. Bunu Matta 1. bölüm, 24. ve 25. ayetlerde görelim:
24 Yusuf uyanınca Rab’bin meleğinin buyruğuna uydu ve Meryem’i eş olarak yanına aldı. 25 Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf ona dokunmadı. Doğan çocuğun adını İSA koydu.
Yusuf Allah’ın kendisinden istediği şeyi yaptı! Soru sormadı, herhangi bir şüphesi de yoktu. Meryem ile evlendi ve hayatlarına devam ettiler. Allah onlara her şeyi söylemedi, fakat söylediği kadarı yeterliydi. Luka 2. bölüm, 1–5 ayetlerine dönerek, öyküye devam edelim:
1 O günlerde Sezar Avgustus bütün Roma dünyasında bir nüfus sayımının yapılması için buyruk çıkardı. 2 Bu ilk sayım, Kirinius’un Suriye valiliği zamanında yapıldı. 3 Herkes yazılmak için kendi kentine gitti. 4 Böylece Yusuf da, Davut’un soyundan ve torunlarından olduğu için Celile’nin Nasıra Kenti’nden Yahudiye bölgesine, Davut’un kenti Beytlehem’e gitti. 5 Orada, hamile olan nişanlısı Meryem’le birlikte yazılacaktı.
O korkunç Roma vergisi! Hiç kimse vergi ödemekten hoşlanmaz, özellikle yabancı bir hükümete. Fakat Yahudiler bu konuda hiçbir şey yapamıyorlardı. Yasaya uymaya, ya da cezasını çekmeye zorlanıyorlardı. Yasaya göre her bir ailenin kendi memleketinde kaydolması ve vergi ödemesi gerekiyordu. Yusuf evin reisi olduğundan, Meryem’le birlikte Beytlehem’e gitmek zorunda kaldılar.
Yolculuk kolay olmayacaktı. Meryem hamileydi ve bebeğin doğumu yaklaşıyordu. Toplu taşıma araçları ya da modern taşıtlar olmadığından, Nasıra’dan Beytlehem’e kadar yürümekten başka çareleri yoktu. Güzergâhlarını tam olarak bilmiyoruz, fakat yolculuğun muhtemelen yaklaşık 7 ile 10 gün arasında sürdüğünü ve yaklaşık 120 km uzunluğunda olduğunu biliyoruz. Yolculuk Meryem için çok daha zor olacaktı, bu nedenle muhtemelen eşeğe bindi.
Yusuf ile Meryem sayım için zamanında varmış olsalar da, kalacak yer olmadığını gördüler. Tüm odalar dolmuştu. Bir yere yolculuk yapıp hiç oda kalmadığını ya da rezervasyonunuzun kaydedil- memiş olduğunu gördünüz mü? Bu olay olduğunda eşinizin hamile olduğunu ve hiçbir doktor bulunmadığını da farz edin! Yusuf ile Meryem’in başına gelen de buydu. Bunu 6. ve 7. ayetlerde okuyalım:
6–7 Onlar oradayken, Meryem’in doğurma vakti geldi ve ilk oğlunu doğurdu. Onu kundağa sarıp bir yemliğe yatırdı. Çünkü handa yer yoktu.
Mesih bir ahırda doğdu! Doktorlardan, hemşirelerden, ya da ebenin varlığından söz edilmiyor. Bildiğimiz kadarıyla, Meryem doğum sırasında yalnız olmalıydı. Tek yardımcısı, gelenekleri çiğnediğini ve eşine doğum sırasında yardımcı olduğunu varsayarsak, Yusuf olacak- tı. Fakat doğum sırasında yalnız olmalarına rağmen, kutlama sırasında yalnız olmayacaklardı. Melekler bunun kesin olarak gerçekleşmesini sağlayacaklardı. Luka 2. bölüm, 8–14 ayetleriyle devam edelim:
8 Aynı yörede, sürülerinin yanında nöbet tutarak geceyi kırlarda geçiren çobanlar vardı. 9 Rab’bin bir meleği onlara göründü ve Rab’bin görkemi çevrelerini aydınlattı. Büyük bir korkuya kapıldılar. 10 Melek onlara, “Korkmayın!” dedi. “Size, bütün halkı çok sevindirecek bir haber müjdeliyorum: 11 Bugün size, Davut’un kentinde bir Kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesih’tir. 12 İşte size bir işaret: Kundağa sarılmış ve yemlikte yatan bir bebek bulacaksınız.” 13 Birdenbire meleğin yanında, göksel ordulardan oluşan büyük bir topluluk belirdi. Tanrı’yı överek, 14 “En yücelerde Tanrı’ya yücelik olsun, yeryüzünde O’nun hoşnut kaldığı insanlara esenlik olsun!” dediler.
Allah bu olaya başkalarının da tanık olmalarını istedi. Bu nedenle iyi haberi birtakım çobanlara duyurması için meleklerini gönderdi. Başlangıçta Allah’ın çobanlara söylemesi tuhaf geliyor. Fakat bunu simgesel bir anlamda düşünürseniz, çok mantıklı. Çobanlar ne yapar? Sürülerini iyi otlaklara doğru güderler, su sağlarlar ve onları korurlar.
Melekler bu çocukla ilgili olarak aynı şeyi söylüyorlardı.
O, tüm insanlar için bir kurtarıcı olacaktı. Bir çoban gibi, onları doğruluğa iletecekti. O bir kral olacaktı ve İbrahim’e verilmiş olan, soyunun tüm dünyayı bereketleyeceği şeklindeki peygamberlik sözünü yerine getirecekti. Aynı soy, Adem ile Havva’yı kandırmış olan, Şeytan adıyla bilinen yılanın başını da ezecekti. Ayrıca meleklerin Mesih’ten yalnızca kurtarıcı değil, Rab olarak da söz etmeleri de ilginç. 11. ayeti yeniden okuyalım:
11 Bugün size, Davut’un kentinde bir Kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesih’tir.
Mesihlik konusu zannettiğimizden daha derin olabilir mi? Öyleyse, bu çobanlar sizce melekler gittikten sonra ne yapmışlardır? Sizce orada oturarak koyunlarını izlemeye devam mı ettiler? Bunu 15–20 ayetlerinde görelim:
15 Melekler yanlarından ayrılıp göğe çekildikten sonra çobanlar birbirlerine, “Haydi, Beytlehem’e gidelim, Rab’bin bize bildirdiği bu olayı görelim” dediler. 16 Aceleyle gidip Meryem’le Yusuf’u ve yemlikte yatan bebeği buldular. 17 Onları görünce, çocukla ilgili kendilerine anlatılanları bildirdiler. 18 Bunu duyanların hepsi, çobanların söylediklerine şaşıp kaldılar. 19 Meryem ise bütün bu sözleri derin derin düşünerek yüreğinde saklıyordu. 20 Çobanlar, işitip gördüklerinin tümü için Tanrı’yı yüceltip överek geri döndüler. Her şeyi, kendilerine anlatıldığı gibi bulmuşlardı.
Çobanlar bütün güçleriyle Beytlehem’e koştular! Meleklerin tarif ettiği şeyi görmek istiyorlardı. Gerçekten de, bir ahırda bebeğini ilk kez eline alan genç bir kadın gördüler. Meryem Cebrail’in kendisine söylediği şeyi biliyordu ve çobanların sözlerini dinledi. Her ne kadar geleceğin nasıl olacağını merak ettiyse de, yalnızca o anın tadını çıkarmak istiyordu. Oğlunun gözlerine baktığında ve onun küçük elini tuttuğunda, içinde büyüyeceği acı ve günah dolu dünyayı unuttu. Yalnızca gülümsedi ve o anı olduğu gibi değerlendirdi: saf mutluluk olarak!
Brad ile Angelina’nın çocukları doğduğunda, ilgi görmesinin tek nedeni anne–babasının zengin ve ünlü olmalarıydı. Bu çocuğu ilk kez ellerine aldıklarında sevinç duyduklarından ve hayatlarının değiştiğinden şüphe yok. Fakat bu yalnızca onların duyabileceği bir sevinçti.
İsa’nın doğumunda tamamen farklı bir olaya tanık oluyoruz. Tüm dünyanın tecrübe edebileceği bir sevinçten ve değişimden haberdar oluyoruz – tüm meleklerin seslenmesine layık bir sevinç ve değişim:
“En yücelerde Tanrı’ya yücelik olsun, yeryüzünde O’nun hoşnut kaldığı insanlara esenlik olsun!”
İnsanoğlu bu barışı ne zaman görecek? Birbirimize karşı iyi niyeti ne zaman göreceğiz? Öğrenmek için çalışmaya devam edelim!
Tartışma Soruları
1. Yeni doğan bebekleri bu kadar özel yapan nedir? Neden en sert kalpleri bile yumuşatırlar?
2. İsa’nın doğum öyküsünün tamamını Matta 1. bölüm ile Luka 1:26–35 ve 2:1–20 ayetlerinden okuyun. Mesih’e
ilişkin kaç peygamberlik sözü yerine gelmişti?
3. Sizce Mesih günah sorununu nasıl sona erdirecek?
4. Sizce “insanlara esenlik” ne anlama geliyor?
1 İsa’nın hayatını M.S. 1. yüzyılda dört farklı yazar kaydetti. Bu dört yazarın kitapları, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna, İnciller adıyla tanındı. Her bir kitapta İsa’nın hayatındaki olayları bulsak da, yazarlar kimi zaman belirli olaylar hakkında daha fazla ya da daha az ayrıntılı yazdılar. Bu nedenle İsa’nın hayatını tek bir bakış açısından işlemeyeceğiz. Kimi zaman Matta’nın anlatımından okurken, diğer zamanlar Luka’nınkinden vs. okuyabiliriz. Bu noktada her dört anlatımı da okumak iyi olacaktır, böylece çalışmamız ilerledikçe farklı kutsal yazı bölümlerini rahatlıkla bulabilirsiniz.
2 O zaman Elizabet, İsa’nın annesi Meryem’in kuzeni, Vaftizci Yahya’ya hamileydi.
3 Bkz. Yuhanna 1:46.
4 “Yahve,” İbranice Eski Ahit’te (Tevrat, Zebur) ilahî isim olan “YHWH”in harf çevirisidir. KM’de “Yehova” (KK’nin birkaç ayetinde “Yahve”) olarak yazılan sözcük, gerek KM’nin, gerek KK’nin birçok yerinde “RAB” şeklinde ifade edilmiştir. Ayrıntılı bilgi için KK’de Mısır’dan Çıkış 3:15 ayetinin dipnotuna ve önsözünde “Tanrı’nın Unvanları” bölümüne bakabilirsiniz. “İsa” ismi, İbranicede “Yehoşua,” Amaricede ise “Yeşua” olarak geçen isimle aynıdır. “Yehoşua” ismi “YHWH kurtuluştur” anlamına gelir.
5 Yasanın Tekrarı 22:23, 24 ayetlerinde nişanlı bir kadının yasal açıdan evli sayıldığını görüyoruz.
6 Bkz. Yaratılış 3:5.
7 Bkz. Job 1:10, 11; 2:4, 5.