Devletimiz gayet yerinde olarak Çanakkale’de bazı geniş arazileri orada ölenlerin anısına adamıştır. O kutsal toprakların üzerine bir gazino ya da fabrika yapmanın yanlış olacağını herkes kabul edecektir. Yanlış olurdu, çünkü arazi tek bir amaca, askerlerimizin hayatlarını ve cesaretlerini hatırlamaya adanmıştır. “Adama”nın anlamı “özel kullanım için ayırmak” demektir. Bu dersimizde İsa’nın adanmasını okuyacağız; anne–babası O’nu sünnet olmaya götürdüğünde sekiz günlüktü. Sünnetinde ve adanmasında, Meryem’i ve Yusuf’u hayretler içinde bırakan bazı olaylar oldu. Meydana gelen olayları öğrenmeden önce, bir öykü okuyalım.
1582 yılında Sultan III. Murat oğlunun sünnet şöleni için büyük çaplı planlar yapıyordu. Oğlu Şehzade Mehmet 16 yaşındaydı ve sünnet çağı çoktan geçmişti. Sultan Murat sonunda tarihçilerin tüm Türkiye tarihinde gerçekleştirilen “en pahalı ve en muhteşem şölen” dedikleri sünnet düğününü planladı.
Halk kutlamaları 7 Haziran’da Sultan Murat’ın tören alayıyla Topkapı Sarayı’ndan İbrahim Paşa Sarayı’na, oradan da At Meydanı’na gidişiyle başladı. At Meydanı şölenin merkezi olarak belirlenmişti. Şölenin üçüncü gününde oyunlar başladı. O gün Şehzade Mehmet annesini öpmek üzere Eski Saray’a gitti, bu eylem çocukluğunun ve annesine olan bağımlılığının sona erdiğini simgeliyordu. Sonra etkinlikleri yüksek bir cumbadan izleyen babasına saygı göstermek üzere geri döndü.
Günümüzde pek çok aile, bir sokak düğününde komşularına pide ve ayran ısmarlamak ve üstü açık kırmızı bir arabayla sünnet çocuğunu gezdirebilmek için bütçelerini zorlamaktadır. Ancak Sultan Murat için, oğlunun erkekliğe adım atışını kutlamanın zahmetine ya da masrafına konulacak bir sınır yoktu.
Her gün yabancı devlet adamlarının sultana armağanlar sunmalarıyla başlıyordu, sultan da karşılık olarak onlara armağanlar bahşediyor ve şere erine şölen verilmesini emrediyordu. Günlük ziyafet sofralarındaki yiyeceklerin çeşitleri tarif ötesiydi. Çeşitli gösteriler düzenlendi, dansçılar, hokkabazlar ve asker bölükleri öğleden sonra resmî geçit ve gösteri yaptılar. Şarkılar, danslar ve ip cambazlıkları geceye dek sürdü. Her iki ya da üç günde bir, sultan penceresinden gümüş paralar dağıttı ya da saray mutfağından kap kap yiyecekler getirilmesini emretti.
Eğlencenin bir kısmı da fakir halkın çıkarılan eti kapışması ve bunun için kavga etmesiydi.
Ayrıca ayrıntılı savaş temsilleri sergilendi ve gerçek savaşlar canlandırıldı; bunların en kapsamlısı Kıbrıs’ın fethiydi. Bu savaş sahneleri için inşa edilen tahtadan kaleler ateşe verilerek tüm halkı eğlendirdi. Ancak bu gece gösterilerinin en göz kamaştırıcı bölümü herhalde havai şeklerdi.
Bu saltanatın sünnet şöleni elli iki gün, yani neredeyse iki ay sürdü! Sekiz Avrupalı görgü tanığının ve iki Osmanlı tarihçisinin yazılı anlatımları, ayrıca etkinliğin ayrıntılarını hatırlamak üzere yapılmış yüzlerce minyatür sayesinde, o günlerde ve haftalarda neler olduğunu bilebiliyoruz.
Sünnetin gerçekleştiği günden bir hafta önce, etkinliklerin “doruk noktası” olarak tanımlanan bir olay meydana geldi. Sultan bir merhamet ve acıma eyleminde bulunarak, zindan bekçilerine borçlarını ödemedikleri için hapse atılmış olan birtakım tutukluları huzuruna getirmelerini emretti. Ayak bileklerine bağlı zincirleri sürüklemekten yorgun düşmüş olan adamlar geldiklerinde, sultan borçlarını ödeyip hapisten salarak onları şaşkınlığa uğrattı. O çocuğun sünnetinden ötürü kim bilir ne kadar mutlu olmuşturlar!
Ne var ki, Şehzade Mehmet’in sünneti Topkapı Sarayı’nda gerçekleştirilen özel bir olay oldu. Beşinci vezir Mehmet Paşa, yalnızca üç kişinin huzurunda işlemi yaptı. Kaydedilmiş olma- masına rağmen, birilerinin şehzadenin giysilerine altın iliştirdiklerine şüphe yok!
Şimdi tarihte Sultan III. Murat’tan 1500 yıl kadar öncesine giderek, başka bir çocuğun sünnetinde neler olduğunu görelim. Olay Şehzade Mehmet’in sünnet düğünü ölçüsünde kutlanmamış olsa da, yine de önemli bir olaydı. Çocuk İsa’ydı ve bunu Luka 2. bölüm 21. ayette okuyabiliriz:
21 Sekizinci gün, çocuğu sünnet etme zamanı gelince, O’na İsa adı verildi. Bu, O’nun anne rahmine düşmesinden önce meleğin kendisine verdiği isimdi.
İsa’nın sünneti Allah’ın yaklaşık iki bin yıl önce İbrahim’e verdiği emre göre yapılmıştı. Allah’ın emrini Yaratılış 17.
Bölüm 9–12 ayetlerinde görelim:
9 Tanrı İbrahim’e, “Sen ve soyun kuşaklar boyu antlaşmama bağlı kalmalısınız” dedi, 10 “Seninle ve soyunla yaptığım antlaşmanın koşulu şudur: Aranızdaki erkeklerin hepsi sünnet edilecek. 11 Sünnet olmalısınız. Sünnet aramızdaki antlaşmanın belirtisi olacak. 12 Evinizde doğmuş ya da soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dahil sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürecek bu.”
Türk adetlerimize benzer bir şekilde, kadınlar için özel bir temizlenme zamanı olarak belirli sayıda gün ayrılmıştı. Bu Musa’nın zamanında İsrail’e verilen doğrudan bir emirdi.8 Erkek çocuk doğuran kadın törensel olarak yedi gün boyunca kirli sayılıyordu. Sekizinci gün erkek çocukların sünnet edilmeleri gerekiyordu. Ancak kadınların tapınakta dinsel ibadete katılabilmeleri için 33 gün daha beklemeleri gerekiyordu.
Eski zamanlarda bir kadının hayatı kolay değildi. Normalde bir erkeğin yapması gereken ağır işlerin pek çoğunu kadın yapıyordu. Aslında bugün bile kadınların hem evde hem de işte çalıştıkları bazı yerlerde de durum böyle. Bu nedenle Allah anneler için, güçlerini toparlayabilmeleri amacıyla önlem alarak, belirli bir dinlenme ve yalnız kalma zamanı hükmetti. Ne mutlu ki, bugün hâlâ bu geleneği yerine getiriyoruz.
İsa’nın anne ve babası Rabb’in emirlerine itaat etmek için her türlü çabayı gösteriyorlardı. Böylece, Meryem’in temizlenme zamanı sona erdiğinde, İsa’yı adanmak üzere tapınağa götürdüler. Luka 2. bölüm, 22–24 ayetlerinden okumaya devam edelim:
22 Musa’nın Yasası’na göre arınma günlerinin bitiminde Yusuf’la Meryem çocuğu Rab’be adamak için Yeruşalim’e götürdüler. 23 Nitekim Rab’bin Yasası’nda, “İlk doğan her erkek çocuk Rab’be adanmış sayılacak” diye yazılmıştır. 24 Ayrıca Rab’bin Yasası’nda buyrulduğu gibi, kurban olarak “bir çift kumru ya da iki güvercin yavrusu” sunacaklardı.
O günlerde her ilk doğan erkek çocuk Allah’a adanmalı ve anne– babası bir kurban sunmalıydı. Allah’ın verdiği talimat, anne–babanın maddi durumuna göre bir kuzu, güvercin ya da kumru sunulmasıydı. Sizce bunlardan hangisi daha pahalı olacaktı? Evet, kuzular daha pahalıdır. Meryem ile Yusuf kurban olarak ne sundular? Yine doğru, iki küçük güvercin kurban ettiler.
Başka bir deyişle, Meryem ile Yusuf kuzu sunacak kadar zengin değildiler. Fakir, işçi sınıfından insanlardı. Hiçbir zaman unutmayın, Allah bir insanın değerini belirlemek için onun maddi durumuna bakmaz. O, onların kalplerini biliyordu. Onların alçakgönüllü olduklarını ve ailelerinin İsa’nın yetişmesi için ideal ortam olacağını biliyordu.
Burada öykü ilginç bir değişikliğe uğruyor. Luka 2. bölüm, 25–35 ayetlerinden devam edelim:
25 O sırada Yeruşalim’de Şimon adında bir adam vardı. Doğru ve dindar biriydi. İsrail’in avutulmasını özlemle bekliyordu. Kutsal Ruh onun üzerindeydi. 26 Rab’bin Mesihi’ni görmeden ölmeyeceği Kutsal Ruh aracılığıyla kendisine bildirilmişti. 27– 28 Böylece Şimon, Ruh’un yönlendirmesiyle tapınağa geldi. Küçük İsa’nın annesi babası, Kutsal Yasa’nın ilgili kuralını yerine getirmek üzere O’nu içeri getirdiklerinde, Şimon O’nu kucağına aldı, Tanrı’yı överek şöyle dedi: 29“Ey Rabbim, verdiğin sözü tuttun; artık ben, kulun huzur içinde ölebilirim. 30–32 Çünkü senin sağladığın, bütün halkların gözü önünde hazırladığın kurtuluşu, ulusları aydınlatıp halkın İsrail’e yücelik kazandıracak ışığı gözlerimle gördüm.” 33 İsa’nın annesiyle babası, O’nun hakkında söylenenlere şaştılar. 34 Şimon onları kutsayıp çocuğun annesi Meryem’e şöyle dedi: “Bu çocuk, İsrail’de birçok kişinin düşmesine ya da yükselmesine yol açmak ve aleyhinde konuşulacak bir belirti olmak üzere belirlenmiştir. 35 Senin kalbine de adeta bir kılıç saplanacak. Bütün bunlar, birçoklarının yüreğindeki düşüncelerin açığa çıkması için olacak.”
Belki Şimon gibi günlük dualarında sadık olan, dindar ve inançlı bir yaşlı insan tanımışsınızdır. Bir gün “Ruh’un yönlendirmesiyle” tapınak avlularına gitti ve bu fakir aileyi kollarında bir bebekle buldu. Bebeği kendi kollarına aldı ve Kutsal Ruh tarafından yöneltilerek Allah’ı övmeye ve bebek İsa hakkında peygamberlikte bulunmaya başladı.
“Adama”nın anlamının “özel kullanım için ayırmak” demek olduğunu hatırlayın. Şimon’un İsa hakkında söylediği tam olarak buydu. İsa’nın kutsal bir amaç için ayrıldığını söyledi. Şimon’un ilginç yorumlarını 30–32 ayetlerinde okuyalım:
30–32 Çünkü senin sağladığın, bütün halkların gözü önünde hazırladığın kurtuluşu, ulusları aydınlatıp halkın İsrail’e yücelik kazandıracak ışığı gözlerimle gördüm.”
Burada İsa’nın hizmetinin yalnızca İsraillilere yönelik olmadığı gerçeğine dair ilk işareti görüyoruz. Şimon’un Uluslardan söz etmesi İsa’nın işinin ve etkisinin hem Yahudilere, hem de Yahudi olmayanlara ulaşacağını gösteriyordu. Başka bir deyişle, İsa’nın işi biz de dahil olmak üzere tüm dünya içindi!
Şimon’un sözlerinin Meryem’in kalbini ısıttığından emin olabiliriz. Fakat kullandığı bir ifade akıl karıştırıcıydı. Melek Cebrail Meryem’le konuştuğunda, kötü bir şey olacağını söylememişti. Fakat şimdi, yeni doğmuş bebeği kollarındayken, “kılıç” sözcüğü tüylerini diken diken etti. Şimon tam olarak şöyle demişti:
“Senin kalbine de adeta bir kılıç saplanacak.”
“Senin kalbine de” derken ne demek istemişti? İsa’ya kötü bir şey olacağını mı ima ediyordu? Gerçek şu ki, bu sözlerle İsa’nın gelecekte çekeceği acılardan ilk kez söz ediliyordu.
Meryem ile Yusuf bebeklerini adadığı için Şimon’a teşekkür ederken, bu peygamberlik sözünün tam anlamına ilişkin olarak hayret içinde kalmış olmalılar. Tapınak avlusundan çıkarlarken, birdenbire yaşlı bir kadının kendilerine yaklaşmasıyla yolları yine kesildi. Bundan sonra neler olduğuna Luka 2. bölüm, 36–40 ayetlerinde bakalım:
36–37 Anna adında çok yaşlı bir kadın peygamber vardı. Aşer oymağından Fanuel’in kızıydı. Genç kız olarak evlenip kocasıyla yedi yıl yaşadıktan sonra dul kalmıştı. Şimdi seksen dört yaşındaydı. Tapınaktan ayrılmaz, oruç tutup dua ederek gece gündüz Tanrı’ya tapınırdı. 38 Tam o sırada ortaya çıkan Anna, Tanrı’ya şükrederek Yeruşalim’in kurtuluşunu bekleyen herkese İsa’dan söz etmeye başladı. 39 Yusuf’la Meryem, Rab’bin Yasası’nda öngörülen her şeyi yerine getirdikten sonra Celile’ye, kendi kentleri Nasıra’ya döndüler. 40 Çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu. Tanrı’nın lütfu O’nun üzerindeydi.
Allah, yaşlı da olsa genç de, erkek de olsa kadın da, zengin de olsa fakir de, kendisini adamış kişiyi kullanır. Kadın bir peygamberin İsa’nın genç hayatının kutsal ve özel olduğunu doğrulaması ilginç değil mi? Kutsal Kitap’ta sözü edilen yalnızca birkaç kadın peygamber olmasına rağmen, Allah’ın bunlardan birini bebek İsa’yı kutsamak ve adamak için kullanması yerindedir. Bu bebeğin büyüdüğünde, toplumda yerleşik kastlara ve sınıflara ilişkin tüm önyargıları tamamen paramparça edecek bir adam olacağını tahmin bile edemiyorlardı! O bir devrimciydi. İsa, Allah’ın Ruhu’nun eğitimli–eğitimsiz, özgür–köle, erkek–kadın isteyen herkese karşılıksız olarak verileceğini gösterecekti.
Kutsal yazı metnindeki şu cümleyi fark ettiniz mi?
38 Tam o sırada ortaya çıkan Anna, Tanrı’ya şükrederek Yeruşalim’in kurtuluşunu bekleyen herkese İsa’dan söz etmeye başladı.
Bir kez daha, İsa kurtuluşla ilintilendiriliyor. Neden?
Meryem ile Yusuf adanmadan Nasıra’ya üzerinde düşünecek pek çok şeyle döndüler! Allah çocuklarının sıradan bir çocuk olmadığını kendilerine tekrar doğrulamıştı. Akılları sorularla dolu olmalıydı. Fakat sabırlı olmaları ve yanıtları öğrenmek için beklemeleri gerekiyordu.
Türkiye’nin kuzeyinden kısa bir öykü ile dersimizi bitirelim. Samsun’un dışındaki bir köyün sakinleri, yıllar boyunca köy girişindeki doğal bir kaynaktan akan temiz suları kullanmışlardı. Soğuk su yıl boyunca kuvvetli bir şekilde akıyordu ve köylüler her gün kaplarını tatlı ve temiz suyla doldurmak üzere bu noktaya geliyorlardı. Yol kenarındaki pınarın iyi sudan başka özel bir güzelliği ya da çekiciliği yoktu. Etrafa eski plastik şişeler ve çöpler saçılmıştı, her yer çamur içindeydi. İnsanlar şişelerini doldurabilecek bir konuma gelebilmek için gelişigüzel yerleştirilmiş atlama taşları üzerinden yürümek zorunda kalıyorlardı. Çeşmenin 1950’lerde yapılan orijinal beyaz mermerden süslemesi çoktan kırılıp dökülmüştü.
Köyün yeni muhtarı seçildikten sonra çeşmeyi köyün yenilenen girişinin odak noktası yapmaya karar verdi. Betondan güzel bir zemin yaptırdı, birkaç bank koydu, bir kanalizasyon sistemi tesis etti ve çeşmenin üzerini bir çatıyla örttü. Proje tamamlandığında köylüler çok gururlandılar. Okulun müdürü tüm köylüleri yeni çeşmenin özel açılışına davet etmeyi önerdi.
“Öğrenciler şiirler okuyabilir, şarkılar söyleyebilirler, siz de bir konuşma yapabilirsiniz. Tabii ki nohut ve pilav da dağıtabiliriz” dedi.
Her şey planlandığı gibi gidiyordu, ta ki köy muhtarının uzun konuşmasında yaşlı bir kadın öne çıkana kadar. Sahneyi geçti ve akan suya doğru ilerledi. Çantasından eski ve çukurlu bir teneke kupa çıkardı, doldurdu, kana kana içti, sonra yeni çeşmenin hiçbir yerinde kupa olmadığını fark ederek omuzlarını silkti ve kendi eski kupasını güzel yeni çeşmenin üzerindeki çıkıntıya koydu. Geri dönerek uzaklaştı, köy muhtarının yanından geçerken yüksek sesle şöyle dedi:
“Gerçekten güzel bir çatı, fakat insanlar çeşmeye su içmek için gelir. Kupayı unuttun mu?”
Herkes kahkahaya boğuldu, fakat açılış törenine mükemmel bir doruk oldu. Herkese yerin güzelliğinin belirgin bir şekilde artmış olmasına rağmen suyun hiç değişmediğini hatırlatan önemli bir andı. Herkes nohutlu pilav yedi, fakat ilginçtir ki kola dağıtılmadı. Sadece su. İyi, temiz, soğuk su.
Çeşmenin açılış töreninin suyu değiştirmediği, fakat her zaman orada olan bir şeyin farkına varılmasını sağladığı gibi; İsa’nın adanması da O’nun hem çocukluğunda hem de yetişkinliğinde aynı olan benzersiz niteliklerinin erkenden doğrulanmasıydı. O paktı ve kaderinde dünyayı değiştirmek vardı!
Tartışma Soruları
1. Şehzade Mehmet’in sünnetindeki tutukluların benzersiz deneyimini düşünün. Neden bir adamın sünneti başka bir
adamı borçlarından özgür kıldı?
2. İsa’nın anne–babası O’nu neden tapınağa götürdüler?
3. Yaşlı Şimon İsa hakkında ne dedi?
4. Şimon’un sözleri ve kadın peygamber Anna’nın sözleri Yusuf ile Meryem’in bebek İsa’nın benzersiz görevini
anlamalarına yardımcı oldu. Onların bu karşılaşmalarından ne öğrenebiliriz?
8 Bkz. Levililer 12:2–8.
1582 yılında Sultan III. Murat oğlunun sünnet şöleni için büyük çaplı planlar yapıyordu. Oğlu Şehzade Mehmet 16 yaşındaydı ve sünnet çağı çoktan geçmişti. Sultan Murat sonunda tarihçilerin tüm Türkiye tarihinde gerçekleştirilen “en pahalı ve en muhteşem şölen” dedikleri sünnet düğününü planladı.
Halk kutlamaları 7 Haziran’da Sultan Murat’ın tören alayıyla Topkapı Sarayı’ndan İbrahim Paşa Sarayı’na, oradan da At Meydanı’na gidişiyle başladı. At Meydanı şölenin merkezi olarak belirlenmişti. Şölenin üçüncü gününde oyunlar başladı. O gün Şehzade Mehmet annesini öpmek üzere Eski Saray’a gitti, bu eylem çocukluğunun ve annesine olan bağımlılığının sona erdiğini simgeliyordu. Sonra etkinlikleri yüksek bir cumbadan izleyen babasına saygı göstermek üzere geri döndü.
Günümüzde pek çok aile, bir sokak düğününde komşularına pide ve ayran ısmarlamak ve üstü açık kırmızı bir arabayla sünnet çocuğunu gezdirebilmek için bütçelerini zorlamaktadır. Ancak Sultan Murat için, oğlunun erkekliğe adım atışını kutlamanın zahmetine ya da masrafına konulacak bir sınır yoktu.
Her gün yabancı devlet adamlarının sultana armağanlar sunmalarıyla başlıyordu, sultan da karşılık olarak onlara armağanlar bahşediyor ve şere erine şölen verilmesini emrediyordu. Günlük ziyafet sofralarındaki yiyeceklerin çeşitleri tarif ötesiydi. Çeşitli gösteriler düzenlendi, dansçılar, hokkabazlar ve asker bölükleri öğleden sonra resmî geçit ve gösteri yaptılar. Şarkılar, danslar ve ip cambazlıkları geceye dek sürdü. Her iki ya da üç günde bir, sultan penceresinden gümüş paralar dağıttı ya da saray mutfağından kap kap yiyecekler getirilmesini emretti.
Eğlencenin bir kısmı da fakir halkın çıkarılan eti kapışması ve bunun için kavga etmesiydi.
Ayrıca ayrıntılı savaş temsilleri sergilendi ve gerçek savaşlar canlandırıldı; bunların en kapsamlısı Kıbrıs’ın fethiydi. Bu savaş sahneleri için inşa edilen tahtadan kaleler ateşe verilerek tüm halkı eğlendirdi. Ancak bu gece gösterilerinin en göz kamaştırıcı bölümü herhalde havai şeklerdi.
Bu saltanatın sünnet şöleni elli iki gün, yani neredeyse iki ay sürdü! Sekiz Avrupalı görgü tanığının ve iki Osmanlı tarihçisinin yazılı anlatımları, ayrıca etkinliğin ayrıntılarını hatırlamak üzere yapılmış yüzlerce minyatür sayesinde, o günlerde ve haftalarda neler olduğunu bilebiliyoruz.
Sünnetin gerçekleştiği günden bir hafta önce, etkinliklerin “doruk noktası” olarak tanımlanan bir olay meydana geldi. Sultan bir merhamet ve acıma eyleminde bulunarak, zindan bekçilerine borçlarını ödemedikleri için hapse atılmış olan birtakım tutukluları huzuruna getirmelerini emretti. Ayak bileklerine bağlı zincirleri sürüklemekten yorgun düşmüş olan adamlar geldiklerinde, sultan borçlarını ödeyip hapisten salarak onları şaşkınlığa uğrattı. O çocuğun sünnetinden ötürü kim bilir ne kadar mutlu olmuşturlar!
Ne var ki, Şehzade Mehmet’in sünneti Topkapı Sarayı’nda gerçekleştirilen özel bir olay oldu. Beşinci vezir Mehmet Paşa, yalnızca üç kişinin huzurunda işlemi yaptı. Kaydedilmiş olma- masına rağmen, birilerinin şehzadenin giysilerine altın iliştirdiklerine şüphe yok!
Şimdi tarihte Sultan III. Murat’tan 1500 yıl kadar öncesine giderek, başka bir çocuğun sünnetinde neler olduğunu görelim. Olay Şehzade Mehmet’in sünnet düğünü ölçüsünde kutlanmamış olsa da, yine de önemli bir olaydı. Çocuk İsa’ydı ve bunu Luka 2. bölüm 21. ayette okuyabiliriz:
21 Sekizinci gün, çocuğu sünnet etme zamanı gelince, O’na İsa adı verildi. Bu, O’nun anne rahmine düşmesinden önce meleğin kendisine verdiği isimdi.
İsa’nın sünneti Allah’ın yaklaşık iki bin yıl önce İbrahim’e verdiği emre göre yapılmıştı. Allah’ın emrini Yaratılış 17.
Bölüm 9–12 ayetlerinde görelim:
9 Tanrı İbrahim’e, “Sen ve soyun kuşaklar boyu antlaşmama bağlı kalmalısınız” dedi, 10 “Seninle ve soyunla yaptığım antlaşmanın koşulu şudur: Aranızdaki erkeklerin hepsi sünnet edilecek. 11 Sünnet olmalısınız. Sünnet aramızdaki antlaşmanın belirtisi olacak. 12 Evinizde doğmuş ya da soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dahil sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürecek bu.”
Türk adetlerimize benzer bir şekilde, kadınlar için özel bir temizlenme zamanı olarak belirli sayıda gün ayrılmıştı. Bu Musa’nın zamanında İsrail’e verilen doğrudan bir emirdi.8 Erkek çocuk doğuran kadın törensel olarak yedi gün boyunca kirli sayılıyordu. Sekizinci gün erkek çocukların sünnet edilmeleri gerekiyordu. Ancak kadınların tapınakta dinsel ibadete katılabilmeleri için 33 gün daha beklemeleri gerekiyordu.
Eski zamanlarda bir kadının hayatı kolay değildi. Normalde bir erkeğin yapması gereken ağır işlerin pek çoğunu kadın yapıyordu. Aslında bugün bile kadınların hem evde hem de işte çalıştıkları bazı yerlerde de durum böyle. Bu nedenle Allah anneler için, güçlerini toparlayabilmeleri amacıyla önlem alarak, belirli bir dinlenme ve yalnız kalma zamanı hükmetti. Ne mutlu ki, bugün hâlâ bu geleneği yerine getiriyoruz.
İsa’nın anne ve babası Rabb’in emirlerine itaat etmek için her türlü çabayı gösteriyorlardı. Böylece, Meryem’in temizlenme zamanı sona erdiğinde, İsa’yı adanmak üzere tapınağa götürdüler. Luka 2. bölüm, 22–24 ayetlerinden okumaya devam edelim:
22 Musa’nın Yasası’na göre arınma günlerinin bitiminde Yusuf’la Meryem çocuğu Rab’be adamak için Yeruşalim’e götürdüler. 23 Nitekim Rab’bin Yasası’nda, “İlk doğan her erkek çocuk Rab’be adanmış sayılacak” diye yazılmıştır. 24 Ayrıca Rab’bin Yasası’nda buyrulduğu gibi, kurban olarak “bir çift kumru ya da iki güvercin yavrusu” sunacaklardı.
O günlerde her ilk doğan erkek çocuk Allah’a adanmalı ve anne– babası bir kurban sunmalıydı. Allah’ın verdiği talimat, anne–babanın maddi durumuna göre bir kuzu, güvercin ya da kumru sunulmasıydı. Sizce bunlardan hangisi daha pahalı olacaktı? Evet, kuzular daha pahalıdır. Meryem ile Yusuf kurban olarak ne sundular? Yine doğru, iki küçük güvercin kurban ettiler.
Başka bir deyişle, Meryem ile Yusuf kuzu sunacak kadar zengin değildiler. Fakir, işçi sınıfından insanlardı. Hiçbir zaman unutmayın, Allah bir insanın değerini belirlemek için onun maddi durumuna bakmaz. O, onların kalplerini biliyordu. Onların alçakgönüllü olduklarını ve ailelerinin İsa’nın yetişmesi için ideal ortam olacağını biliyordu.
Burada öykü ilginç bir değişikliğe uğruyor. Luka 2. bölüm, 25–35 ayetlerinden devam edelim:
25 O sırada Yeruşalim’de Şimon adında bir adam vardı. Doğru ve dindar biriydi. İsrail’in avutulmasını özlemle bekliyordu. Kutsal Ruh onun üzerindeydi. 26 Rab’bin Mesihi’ni görmeden ölmeyeceği Kutsal Ruh aracılığıyla kendisine bildirilmişti. 27– 28 Böylece Şimon, Ruh’un yönlendirmesiyle tapınağa geldi. Küçük İsa’nın annesi babası, Kutsal Yasa’nın ilgili kuralını yerine getirmek üzere O’nu içeri getirdiklerinde, Şimon O’nu kucağına aldı, Tanrı’yı överek şöyle dedi: 29“Ey Rabbim, verdiğin sözü tuttun; artık ben, kulun huzur içinde ölebilirim. 30–32 Çünkü senin sağladığın, bütün halkların gözü önünde hazırladığın kurtuluşu, ulusları aydınlatıp halkın İsrail’e yücelik kazandıracak ışığı gözlerimle gördüm.” 33 İsa’nın annesiyle babası, O’nun hakkında söylenenlere şaştılar. 34 Şimon onları kutsayıp çocuğun annesi Meryem’e şöyle dedi: “Bu çocuk, İsrail’de birçok kişinin düşmesine ya da yükselmesine yol açmak ve aleyhinde konuşulacak bir belirti olmak üzere belirlenmiştir. 35 Senin kalbine de adeta bir kılıç saplanacak. Bütün bunlar, birçoklarının yüreğindeki düşüncelerin açığa çıkması için olacak.”
Belki Şimon gibi günlük dualarında sadık olan, dindar ve inançlı bir yaşlı insan tanımışsınızdır. Bir gün “Ruh’un yönlendirmesiyle” tapınak avlularına gitti ve bu fakir aileyi kollarında bir bebekle buldu. Bebeği kendi kollarına aldı ve Kutsal Ruh tarafından yöneltilerek Allah’ı övmeye ve bebek İsa hakkında peygamberlikte bulunmaya başladı.
“Adama”nın anlamının “özel kullanım için ayırmak” demek olduğunu hatırlayın. Şimon’un İsa hakkında söylediği tam olarak buydu. İsa’nın kutsal bir amaç için ayrıldığını söyledi. Şimon’un ilginç yorumlarını 30–32 ayetlerinde okuyalım:
30–32 Çünkü senin sağladığın, bütün halkların gözü önünde hazırladığın kurtuluşu, ulusları aydınlatıp halkın İsrail’e yücelik kazandıracak ışığı gözlerimle gördüm.”
Burada İsa’nın hizmetinin yalnızca İsraillilere yönelik olmadığı gerçeğine dair ilk işareti görüyoruz. Şimon’un Uluslardan söz etmesi İsa’nın işinin ve etkisinin hem Yahudilere, hem de Yahudi olmayanlara ulaşacağını gösteriyordu. Başka bir deyişle, İsa’nın işi biz de dahil olmak üzere tüm dünya içindi!
Şimon’un sözlerinin Meryem’in kalbini ısıttığından emin olabiliriz. Fakat kullandığı bir ifade akıl karıştırıcıydı. Melek Cebrail Meryem’le konuştuğunda, kötü bir şey olacağını söylememişti. Fakat şimdi, yeni doğmuş bebeği kollarındayken, “kılıç” sözcüğü tüylerini diken diken etti. Şimon tam olarak şöyle demişti:
“Senin kalbine de adeta bir kılıç saplanacak.”
“Senin kalbine de” derken ne demek istemişti? İsa’ya kötü bir şey olacağını mı ima ediyordu? Gerçek şu ki, bu sözlerle İsa’nın gelecekte çekeceği acılardan ilk kez söz ediliyordu.
Meryem ile Yusuf bebeklerini adadığı için Şimon’a teşekkür ederken, bu peygamberlik sözünün tam anlamına ilişkin olarak hayret içinde kalmış olmalılar. Tapınak avlusundan çıkarlarken, birdenbire yaşlı bir kadının kendilerine yaklaşmasıyla yolları yine kesildi. Bundan sonra neler olduğuna Luka 2. bölüm, 36–40 ayetlerinde bakalım:
36–37 Anna adında çok yaşlı bir kadın peygamber vardı. Aşer oymağından Fanuel’in kızıydı. Genç kız olarak evlenip kocasıyla yedi yıl yaşadıktan sonra dul kalmıştı. Şimdi seksen dört yaşındaydı. Tapınaktan ayrılmaz, oruç tutup dua ederek gece gündüz Tanrı’ya tapınırdı. 38 Tam o sırada ortaya çıkan Anna, Tanrı’ya şükrederek Yeruşalim’in kurtuluşunu bekleyen herkese İsa’dan söz etmeye başladı. 39 Yusuf’la Meryem, Rab’bin Yasası’nda öngörülen her şeyi yerine getirdikten sonra Celile’ye, kendi kentleri Nasıra’ya döndüler. 40 Çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu. Tanrı’nın lütfu O’nun üzerindeydi.
Allah, yaşlı da olsa genç de, erkek de olsa kadın da, zengin de olsa fakir de, kendisini adamış kişiyi kullanır. Kadın bir peygamberin İsa’nın genç hayatının kutsal ve özel olduğunu doğrulaması ilginç değil mi? Kutsal Kitap’ta sözü edilen yalnızca birkaç kadın peygamber olmasına rağmen, Allah’ın bunlardan birini bebek İsa’yı kutsamak ve adamak için kullanması yerindedir. Bu bebeğin büyüdüğünde, toplumda yerleşik kastlara ve sınıflara ilişkin tüm önyargıları tamamen paramparça edecek bir adam olacağını tahmin bile edemiyorlardı! O bir devrimciydi. İsa, Allah’ın Ruhu’nun eğitimli–eğitimsiz, özgür–köle, erkek–kadın isteyen herkese karşılıksız olarak verileceğini gösterecekti.
Kutsal yazı metnindeki şu cümleyi fark ettiniz mi?
38 Tam o sırada ortaya çıkan Anna, Tanrı’ya şükrederek Yeruşalim’in kurtuluşunu bekleyen herkese İsa’dan söz etmeye başladı.
Bir kez daha, İsa kurtuluşla ilintilendiriliyor. Neden?
Meryem ile Yusuf adanmadan Nasıra’ya üzerinde düşünecek pek çok şeyle döndüler! Allah çocuklarının sıradan bir çocuk olmadığını kendilerine tekrar doğrulamıştı. Akılları sorularla dolu olmalıydı. Fakat sabırlı olmaları ve yanıtları öğrenmek için beklemeleri gerekiyordu.
Türkiye’nin kuzeyinden kısa bir öykü ile dersimizi bitirelim. Samsun’un dışındaki bir köyün sakinleri, yıllar boyunca köy girişindeki doğal bir kaynaktan akan temiz suları kullanmışlardı. Soğuk su yıl boyunca kuvvetli bir şekilde akıyordu ve köylüler her gün kaplarını tatlı ve temiz suyla doldurmak üzere bu noktaya geliyorlardı. Yol kenarındaki pınarın iyi sudan başka özel bir güzelliği ya da çekiciliği yoktu. Etrafa eski plastik şişeler ve çöpler saçılmıştı, her yer çamur içindeydi. İnsanlar şişelerini doldurabilecek bir konuma gelebilmek için gelişigüzel yerleştirilmiş atlama taşları üzerinden yürümek zorunda kalıyorlardı. Çeşmenin 1950’lerde yapılan orijinal beyaz mermerden süslemesi çoktan kırılıp dökülmüştü.
Köyün yeni muhtarı seçildikten sonra çeşmeyi köyün yenilenen girişinin odak noktası yapmaya karar verdi. Betondan güzel bir zemin yaptırdı, birkaç bank koydu, bir kanalizasyon sistemi tesis etti ve çeşmenin üzerini bir çatıyla örttü. Proje tamamlandığında köylüler çok gururlandılar. Okulun müdürü tüm köylüleri yeni çeşmenin özel açılışına davet etmeyi önerdi.
“Öğrenciler şiirler okuyabilir, şarkılar söyleyebilirler, siz de bir konuşma yapabilirsiniz. Tabii ki nohut ve pilav da dağıtabiliriz” dedi.
Her şey planlandığı gibi gidiyordu, ta ki köy muhtarının uzun konuşmasında yaşlı bir kadın öne çıkana kadar. Sahneyi geçti ve akan suya doğru ilerledi. Çantasından eski ve çukurlu bir teneke kupa çıkardı, doldurdu, kana kana içti, sonra yeni çeşmenin hiçbir yerinde kupa olmadığını fark ederek omuzlarını silkti ve kendi eski kupasını güzel yeni çeşmenin üzerindeki çıkıntıya koydu. Geri dönerek uzaklaştı, köy muhtarının yanından geçerken yüksek sesle şöyle dedi:
“Gerçekten güzel bir çatı, fakat insanlar çeşmeye su içmek için gelir. Kupayı unuttun mu?”
Herkes kahkahaya boğuldu, fakat açılış törenine mükemmel bir doruk oldu. Herkese yerin güzelliğinin belirgin bir şekilde artmış olmasına rağmen suyun hiç değişmediğini hatırlatan önemli bir andı. Herkes nohutlu pilav yedi, fakat ilginçtir ki kola dağıtılmadı. Sadece su. İyi, temiz, soğuk su.
Çeşmenin açılış töreninin suyu değiştirmediği, fakat her zaman orada olan bir şeyin farkına varılmasını sağladığı gibi; İsa’nın adanması da O’nun hem çocukluğunda hem de yetişkinliğinde aynı olan benzersiz niteliklerinin erkenden doğrulanmasıydı. O paktı ve kaderinde dünyayı değiştirmek vardı!
Tartışma Soruları
1. Şehzade Mehmet’in sünnetindeki tutukluların benzersiz deneyimini düşünün. Neden bir adamın sünneti başka bir
adamı borçlarından özgür kıldı?
2. İsa’nın anne–babası O’nu neden tapınağa götürdüler?
3. Yaşlı Şimon İsa hakkında ne dedi?
4. Şimon’un sözleri ve kadın peygamber Anna’nın sözleri Yusuf ile Meryem’in bebek İsa’nın benzersiz görevini
anlamalarına yardımcı oldu. Onların bu karşılaşmalarından ne öğrenebiliriz?
8 Bkz. Levililer 12:2–8.