Hiç adınızın yanında bir unvana sahip oldunuz mu? Okulda bir komite ya da grubun başkanı oldunuz mu? Spor takımınızın kaptanı siz miydiniz? Siz idiyseniz, bu unvanla ilgili olarak nasıl hissediyordunuz? Unvanı taşımak görevleriniz için ilave bir sorumluluk duygusu veriyor muydu? O unvanı taşımak sizi gururlandırıyor ya da mutlu ediyor muydu? Hiçbir zaman bir unvanınız olmadıysa, belki unvanı olan birini tanıyorsunuzdur. Alanında “usta” ya da “uzman” olarak tanınan biri olabilir. Belki bir doktor ya da profesördür.
İnsanlara birçok sebepten dolayı unvan verilir. İnsanlara rütbeleri yüzünden unvan veririz, örneğin orduda bir yüzbaşı. Belediye başkanı, toplumdaki görevi yüzünden unvanını alır. Gazi veya şehit gibi başarılar için de unvan veririz. Unvanlar aynı zamanda aile bağlarını göstermek için de verilir, örneğin abla, dede, teyze, amca.
Bazen birinin adına niteleyici bir isim ekleriz ve bu bir unvan gibi olur; Muhteşem Süleyman akla gelir mesela. Ender durumlarda bir kişiye bir unvan veririz ve onun adı haline gelir. En iyi örnek Atatürk. Onun adı ne ifade ediyor? Sözcük anlamıyla onun Türklerin babası olduğu anlamına geliyor. Tabii ki herkes onun diğer tüm Türklerin soyundan geldiği ilk Türk olmadığını biliyor. Türkler en geç M.Ö. 800 yılından beri varlar. Hayır, bu unvan fiziksel bir ilişkiyi açıklamıyor, fakat bir ulus ile kurucusu arasındaki ilişkiyi açıklıyor.
Atatürk 1. Dünya Savaşı sırasında Çanakkale dahil olmak üzere çeşitli cephelerde savaşan kahraman ve başarılı bir askerî taktikçiydi. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Samsun’a giderek 1919 yılında ulusal direniş hareketini başlattı. Ankara’da yeni bir Türk meclisi kurmak için milli seçim çağrısı yaptı. O meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi, daha sonra onu başkomutan yaptı. Bir dizi zorlu savaşta, çeşitli cephelerde Yunanları bozguna uğrattı. Sonra Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda ve uluslararası alanda tanınmasında öncülük etti. Pek çok toplumsal reform yaptı ve tüm yurttaşlara eşit haklar sağladı. Atatürk diğer Türki uluslarının fiziksel önderi olmasa da, sergilediği kahramanlık ve bilgelikle onlara halen ilham vermeye devam etmektedir. Aynı şekilde, Atatürk Türklerin fiziksel babası da değil. Bununla beraber, o yurttaşlarına Türkler denen bir ulusun babası. Bu nedenle o Türklerin babası.
Unvanlar bizim için gerçekten çok önemlidir. Önderlerimize verdiğimiz unvanlarla onlara saygı gösteririz. Bayramlarımıza en şere i misafirlerimizi selamlayarak başlarız:
“Sayın Valimiz, Sayın Millet Vekilimiz, Sayın Belediye Başkanımız, Sayın Muhtarımız: törenimize hoşgeldiniz.”
Bu insanlar bu unvanları oldukları şeyden, yani sahip oldukları konumdan ötürü kazanırlar. Kendinizi her gün hangi unvanları kullanırken buluyorsunuz?
Unvanların Kutsal Kitap’ta da kullanıldığını biliyor muydunuz? Kutsal Kitap boyunca rolleri, ilişkileri ve özel şere belirtmek için unvanlar kullanılmıştır. Bu dersimizde hem Allah’a, hem de İsa’nın annesi Meryem’in kocası Yusuf’a verilen bir unvanı göreceğiz. İsa’yı bir çocuk olarak tasvir eden Luka 2. bölüm, 40–42 ayetlerini okuyarak başlayalım.
40 Çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu. Tanrı’nın lütfu O’nun üzerindeydi. 41 İsa’nın annesi babası her yıl Fısıh Bayramı’nda Yeruşalim’e giderlerdi. 42 İsa on iki yaşına gelince, bayram geleneğine uyarak yine gittiler.
Fısıh bayramını hatırlıyor musunuz?9 Allah İsraillileri kölelikten kurtardığında, Mısır ülkesinin üzerine yok edici bir melek göndermişti. Allah ülkedeki ilk doğan oğulların tümünü Firavun’un inatçılığı ve kendisine itaati reddetmesi nedeniyle ceza olarak yok edeceğini söyledi. Fakat Allah aynı zamanda kendi sözüne inanarak bir kuzu öldüren ve bu kuzunun kanını evlerinin kapı sövelerine ve üst eşiklerine süren kişilerin ilk doğan oğullarını kaybetmeyeceklerini de söyledi. Kuzunun kanını sürmeleri Allah’ın sözüne olan imanlarını simgeliyor, böylece ilk doğanları ölümden kurtarıyordu. Bu uyarının sonucunda İsrailliler ve birkaç Mısırlı itaat ederek kurtuldular. Bunun ardından Mısır’dan çıktılar ve kölelikten kurtuldular. Allah’ın kurtarışının bir anısı olarak, yetişkin erkeklerin her yıl Fısıh bayramı için Yeruşalim’e gelmeleri gerekiyordu. Bu nedenle Yusuf, Meryem ve 12 yaşındaki İsa ibadet etmek ve kutlamak için Yeruşalim’e gittiler.
Elçi Matta’nın bu olayı kaydederken hem Yusuf hem de Meryem için “ebeveyn” unvanını kullanmış olması ilginç. Yeni Antlaşma’ya dair ilk dersimizde İsa’nın bakireden doğduğunu öğrendiğimizi hatırlayın. Yusuf İsa’nın biyolojik babası değildi. Öyleyse Yusuf’a nasıl O’nun “babası” denilebilir? Ona İsa’nın babası deniyordu, çünkü İsa’nın sahip olduğu dünyevi bir babaya en yakın kişiydi.
Günümüzdeki deyimle, üvey baba gibiydi. Yusuf, İsa’ya hayatın sorumluluklarını öğretme görevini eşiyle paylaşıyordu: düzgün giyinmeyi, evde ve toplumda doğru davranmayı ve çalışmayı. Bir baba, oğluna nasıl erkek olunacağını öğretmek için en önemli konumda bulunur. Oğlu için ruhsal ve ahlaki bir rehberdir. Hem sözleri hem de hareketleriyle, oğluna önderlik etmek, aileyi geçindirmek, zorlu durumlarda sebat etmek, işler yanlış gittiğinde kendine hakim olmak ve tehlikede cesur olmak konularındaki bilgilerini oğluna aktarabilir. Yusuf, İsa’nın biyolojik babası olmamasına rağmen bu anlamda O’na bir baba gibiydi. Luka 2. bölüm, 43–45 ayetlerinden okumaya devam edelim:
43–44 Bayramdan sonra eve dönerlerken küçük İsa Yeruşalim’de kaldı. Bunu farketmeyen annesiyle babası, çocuğun yol arkadaşlarıyla birlikte olduğunu sanarak bir günlük yol gittiler. Sonra O’nu akrabalar ve dostlar arasında aramaya başladılar. 45 Bulamayınca O’nu araya araya Yeruşalim’e döndüler.
Yusuf ile Meryem Yeruşalim’e büyük bir kalabalıkla birlikte yolculuk etmiş olmalılar. O günlerde yaygın bir uygulamaydı, çünkü yol arkadaşlığı ve güvenlik sağlıyordu. Aynı toplulukla birlikte eve dönerlerken İsa’nın aralarında olduğunu düşündüler, O’nu bulamayınca da çok endişelenmiş olmalılar. İkisinin oğullarını kaybettiklerinde ne hissettiklerini düşünebiliyor musunuz? Belki siz de kısa bir süre için bir çocuğu gözden kaybetmişsinizdir ve bu duyguyu biliyorsunuzdur. Belki Yusuf ile Meryem yaklaşık iki bin yıl önce oğlunu kaybeden Yakup Peygamberin korkusuna benzer bir korku duymuşlardır. Yakup’un aklına gelen ilk düşünce “onu yabanıl bir hayvan yemiş olmalı” oldu.10
Yusuf ile Meryem’in ne yaptıklarını Luka 2. bölüm, 46–48 ayetlerinde okuyalım.
46 Üç gün sonra O’nu tapınakta buldular. Din öğretmenleri arasında oturmuş, onları dinliyor, sorular soruyordu. 47 O’nu dinleyen herkes, zekâsına ve verdiği yanıtlara hayran kalıyordu. 48 Annesiyle babası O’nu görünce şaşırdılar. Annesi, “Çocuğum, bize bunu niçin yaptın? Bak, babanla ben büyük kaygı içinde seni arayıp durduk” dedi.
Meryem’in İsa’yı yanlış gördüğü bir şey için azarlamış olmasına rağmen, aslında ihmalkâr olanlar Meryem ile Yusuf’tu. İsa yalnızca Allah’ın kendisine verdiği görevi yerine getiriyordu. Meryem ile Yusuf ise, Mesih’in vasileri olarak, işlerini doğru yapamamışlardı. Bir günden daha uzun bir süre, daha az önemli şeylerin dikkatlerini meşgul etmesine izin vermişlerdi. Hatta İsa olmadan Yeruşalim’i terk etmişlerdi. Şimdi çocuğu telaşla ararken son derece gergin olduklarından emin olabilirsiniz.
Yusuf ile Meryem 12 yaşındaki İsa’yı bulduklarında, İsa diğer çocuklardan beklenebileceği gibi oyun oynamıyordu. Tapınakta öğretmenler arasında oturuyor, onları dinliyor ve onlara sorular soruyordu. O sıradan bir çocuk değildi! Belki İsa saygısından ötürü ders vermiyor, fakat öğretmenleri daha büyük bir anlayışa yöneltmek için sorular soruyordu. Sizce İsa’nın sorduğu ve yanıtladığı, böylece bu öğretmenleri hayrete düşüren sorular ne türden sorulardı? Bir çocuk nasıl din öğretmenlerine baskın çıkabilirdi? Annesinin ve babasının verdiği eğitimi küçüklüğünden beri ne kadar dikkatle dinlemiş olması gerektiğini düşünün. Çocuk İsa’nın anlayış derinliği o zamandan günümüze dek duyulmamış bir şeydir. Bunu nasıl yapabiliyordu? Davut peygamberin 119. Mezmur’un 99. ayetinde yazdıklarını hatırlıyor musunuz?
“Bütün öğretmenlerimden daha akıllıyım, çünkü öğütlerin üzerinde düşünüyorum.”
İsa Allah’ın sözünü büyük bir dikkatle araştırmış olmalı, çünkü O’nun kutsal yazılara ilişkin bilgisi bu öğretmenleri hayrete düşürdü. Fakat İsa, kutsal yazıların ne söylediğini bilmenin ötesinde, ne anlama geldiklerini kavramıştı. Bu ikisi arasında büyük bir fark vardır. Bir kimse kutsal yazıları ezberleyebilir, fakat ne anlama geldiğini bilmeyebilir. Allah İsa’nın zihnini aydınlatıyordu ve O’na kutsal yazının gerçek anlamını gösteriyordu; İsa da bu ışığı başkalarına aktarıyordu.
İsa’nın hayatı birden fazla şekilde bize örnek olmaktadır. Allah bizim de kendi sözünün öğrencileri olmamızı istemektedir. O bizim Kutsal Yazılar’ı okuyarak bilge olmamızı ister. Öğretmenler kutsal yazıların öğrenilmesinde değerli yardım sağlasalar da, gerçeği bilmek için onlara bağımlı olmamalıyız. Allah’ın sözündeki gerçek bize de verilmiştir ve İsa’nın yaptığı gibi bunu araştırarak kendimiz de bilebiliriz. Ancak Allah’ın sözünün gerçek anlamını bilebilmek için duayla ve alçakgönüllülükle çalışmalıyız. Kutsal yazılar her tür fikri ya da yorumu desteklemek için çarpıtılabilir. Fakat Allah’ın amaçladığı gerçek anlamı bulabilmek için Allah’ın yardımını almalıyız. Böylece İsa’yı yalnızca akıllı bir çocuk olarak değil, fakat Allah’ın sözünün gerçek anlamını kavramakta alçakgönüllülükle O’nun yardımını arayan biri olarak görüyoruz.
Meryem İsa’yla konuşurken, Yusuf’tan O’nun babası olarak bahsediyor. O Yusuf’un İsa’nın biyolojik babası olmadığını bili- yordu. Fakat Yusuf, İsa’nın hayatında babanın yerini dolduruyordu. Bu nedenle Meryem ondan bu unvanla bahsedebiliyordu. Fakat bundan bağımsız olarak, İsa ailedeki konumunu biliyor ve beşinci emri mükemmellikle yerine getiriyordu:
“Annene babana saygı göster. Öyle ki, Tanrın RAB’bin sana vereceği ülkede ömrün uzun olsun.”11
İsa, Yusuf’a her zaman hürmet ve saygı gösterdi. Fakat Meryem ile Yusuf kendisine karşı çıktıklarında, İsa “baba” kelimesini hayret verici bir şekilde kullandı. Bunu Luka 2. bölüm, 49. ve 50. ayetlerde okuyalım:
49 O da onlara dedi: “Neden beni arıyordunuz ki? Benim için Babam’ın işlerinde bulunmam gerektiğini bilmiyor musunuz?” 50 Onlar ise kendilerine söylediği sözü anlamadılar. (Kİ).
Yusuf ile Meryem İsa’nın ifadesini anlamadılar. İsa,“Babam’ın işleri” dediği zaman kimden söz ediyordu?
Kesinlikle Yusuf’un işinden söz etmiyordu, zira Yusuf marangozdu. İsa tam olarak ne diyordu? O din önderleriyle (hahamlarla) birlikte tapınaktaydı ve hayata, Allah’a ve kutsal yaşamaya dair sorular sorarak yanıtlar veriyordu. Bu kimin işidir? Allah’ın işidir! İsa “Babam” diye kimden söz ediyor olabilirdi?
Kutsal Kitap İsa’nın, Allah’ın Kutsal Ruhu’ndan Meryem’in rahminde oluştuğunu söylüyor. Fakat Allah biyolojik anlamda İsa’nın babası değildi, zira Allah yaratılmış varlıklarla o şekilde ilişki kurmaz. Allah ile O’nun yaratıklarından biri (bu durumda Meryem) arasında hiçbir biyolojik ilişki olmadı. Hayır, “baba” tabirinin farklı bir anlamı olmalı. İsa’nın dediğini nasıl anlayabiliriz?
Belki İsa “Baba” terimini Allah için bir unvan olarak kullanıyordu. Allah ile İsa arasındaki ilişki kesinlikle benzersizdir, çünkü başka hiç kimse bir bakirenin rahminde Allah’ın Kutsal Ruhu tarafından oluşturulmamıştır. Belki İsa bize kendisi ile Allah arasındaki ilişkinin farklı olduğunu ve buna benzer hiçbir dünyevi ilişkinin olmadığını söylemektedir. “Baba” tabiri kullanıldığında, İsa’nın Allah ile ilişkisinin baba–oğul gibi olduğunu görüyoruz. “Benim” sözcüğü kullanıldığında, bu ilişkinin benzersiz olduğunu anlıyoruz. Buna benzer bir başka ilişki yok. Atatürk’ün Türklerin biyolojik babası olmadığı gibi, Allah da İsa’nın biyolojik babası değildir. Fakat burada bir unvan gerektiren özel bir ilişki var.
Bu ilişki ne olabilirdi? Yeni Antlaşma’ya ilişkin ilk dersimizde melek Cebrail’in Meryem ve Yusuf’a çocuklarına İsa adını vermelerini söylediğini öğrenmiştik. İsa adı “Allah kurtuluştur” anlamına gelir. Sonra melek İsa’nın halkı günahlarından kurtaracağını söylemişti. Elçi Matta’nın Yeşaya kitabından, genç bir bakire kadının hamile kalacağı ve İmmanuel adında bir oğlunun olacağı sözünü alıntı yaptığı yeri de görmüştük. İmmanuel “Allah bizimle” demektir. Bu nedenle tekrar sormalıyız, Allah ile İsa arasındaki ilişki nedir? Luka 2. bölüm, 51. ve 52. ayetlerden okumaya devam edelim:
51 İsa onlarla birlikte yola çıkıp Nasıra’ya döndü. Onların sözünü dinlerdi. Annesi bütün bu olup bitenleri yüreğinde sakladı. 52 İsa bilgelikte ve boyda gelişiyor, Tanrı’nın ve insanların beğenisini kazanıyordu.
Meryem meleğin şöyle dediğini işitmişti:
“Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi’nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek.”12
Meryem bir erkekle birlikte olmadan hamile kaldı. Çobanların kendilerine bir meleğin göründüğünü ve “Rab Mesih” olan bir çocuğun doğduğunu söylediklerini işitti.13 Doğudan gelerek çocuğa tapınan bilge adamlara görgü tanığı oldu.14 Meryem, çocuk İsa’nın öğretmenlere öğrettiğini kendi gözleriyle gördü. Meryem bu şeyleri, ne anlama geldiklerini tam olarak kavrayabilmek için yüreğinde tuttu. Muhakkak, oğlu Mesih olmalıydı.
Fakat Mesih ne yapacaktı? İşi neydi? Meryem’in sorumluluğu neydi? Bu çocukla nasıl ilişki kurmalıydı? Belli ki O dünyadaki tüm çocuklardan farklıydı. Belli ki O son derece özel biriydi. Fakat O, Meryem’in ve Yusuf’un gözetiminde bir çocuktu ve halen onlara boyun eğmesi bekleniyordu. Bilgelikte ve boyda gelişiyordu, yine de onlara tamamen itaatkârdı. İsa’yla nasıl bir ilişkileri oldu? İsa’nın Allah’la nasıl bir ilişkisi oldu? Bu öykü hakkında düşünün:
Markete bir müşteri girdiğinde Cumhur “Buyurun Abi” dedi.
Cumhur 35 yaşındaydı ve köşe dükkânını 10 yıldan uzun bir süredir işletiyordu. Mahalledeki herkes onu adil ve dürüst bir adam olarak tanıyordu. Fiyatları makuldü ve iyi hizmet veriyordu. Cumhur’un erkek kardeşi Cem oradaydı ve ağabeyinin her hareketini dikkatle izliyordu.
Müşteri, “Bir litre tam yağlı süt ve biraz tereyağı istiyorum” dedi. “Hemen Abi. Başka bir şey var mı?”
Müşteri, “Hayır, hepsi bu” dedi.
“8 lira 75 kuruş tuttu, Abi.”
Adam parayı ödeyip gitti. Cem ağabeyine şöyle dedi:
“Abi, neden müşteriler senden küçük olsalar bile onlara Abi diyorsun?”
Cumhur gülümsedi: “Cem, müşterinin benden küçük olduğunu ve benim dükkân sahibi olduğumu biliyorum. Az önce gelen adam şu anda işsiz. Toplumda benden daha yüksek bir konumda değil. Fakat ben kendimi alçaltmayı ve ona müşterim olarak saygı göstermeyi seçiyorum. Bu onun benden büyük olduğu anlamına gelmez. Gerçekte eşitiz. Fakat ona “Abi” unvanını veriyorum, çünkü bu durumda hizmetkâr rolünü seçtim.”
Cumhur Cem’in gerçek ağabeyiydi, zira anne ve babaları birdi. Müşteri Cumhur’un biyolojik kardeşi olmamasına rağmen, durumdan dolayı Abi unvanıyla şereflendirilmişti.
Allah İsa’yla olan ilişkisinde “Baba” unvanını, İsa da Allah’la ilişkisinde “Oğul” unvanını taşır. Fakat onlar biyolojik olarak baba ve oğul değillerdir. Bu unvanlar ne anlama gelir? Şimdilik kutsal yazılardan bir açıklama almadık. Peygamberlerin bu konuyla ilgili olarak bize iletmeye çalıştıkları mesajı daha iyi anlayabilmek için okumaya devam etmemiz gerekecek. Ancak bir şeyi biliyoruz: Allah ile İsa arasındaki ilişki benzersiz. Hiçbir insanoğlu İsa’nın doğduğu
şekilde doğmadı. Neden? İsa’nın nesi vardı ve İsa ne yapacaktı ki, Allah O’nun benzersiz bir şekilde doğmasını arzuladı?
Tartışma Soruları
1. İsa İsrail’deki küçük bir kentte fakir bir aileye mensup olmasına rağmen kutsal yazıları sizce nasıl bu kadar iyi
öğrendi?
2. İsa Yusuf ve Meryem’e “Benim için Babam’ın işlerinde bulunmam gerektiğini bilmiyor musunuz?” dediği zaman
O’nun sözlerini anlamadılar. Fakat “Bilmiyor musunuz” sözleri başlı başına anlamış olmaları gerektiğini ima
etmektedir. Neden anlamış olmalıydılar? Bu anlayış bilgiyle mi, imanla mı, yoksa her ikisiyle birden mi gelmektedir?
3. İsa hangi işlerden bahsediyordu? Allah’ın işleri nedir?
4. İsa Meryem’den ve Yusuf’tan büyüktü, ancak yine de onlara itaatkârdı. Bu bize kendi büyüklerimizle olan ilişkimiz
hakkında ne söylemektedir? Patronumuzla olan ilişkimiz hakkında ne söylemektedir? İşçilerimizle ya da bize karşı
sorumlu olan başkalarıyla olan ilişkimiz hakkında ne söylemektedir? Yabancılarla olan ilişkimiz hakkında ne
söylemektedir?
5. Sizce Kutsal Kitap neden Allah ve İsa için bu çeşitli unvanları kullanıyor?
9 Bkz. Kaderi Değiştiren 2, ders 4.
10 Bkz. Yaratılış 37:33.
11 Bkz. Mısır’dan Çıkış 20:12.
12 Bkz. Luka 1:35.
13 Bkz. Luka 2:11.
14 Bkz. Matta 2.
İnsanlara birçok sebepten dolayı unvan verilir. İnsanlara rütbeleri yüzünden unvan veririz, örneğin orduda bir yüzbaşı. Belediye başkanı, toplumdaki görevi yüzünden unvanını alır. Gazi veya şehit gibi başarılar için de unvan veririz. Unvanlar aynı zamanda aile bağlarını göstermek için de verilir, örneğin abla, dede, teyze, amca.
Bazen birinin adına niteleyici bir isim ekleriz ve bu bir unvan gibi olur; Muhteşem Süleyman akla gelir mesela. Ender durumlarda bir kişiye bir unvan veririz ve onun adı haline gelir. En iyi örnek Atatürk. Onun adı ne ifade ediyor? Sözcük anlamıyla onun Türklerin babası olduğu anlamına geliyor. Tabii ki herkes onun diğer tüm Türklerin soyundan geldiği ilk Türk olmadığını biliyor. Türkler en geç M.Ö. 800 yılından beri varlar. Hayır, bu unvan fiziksel bir ilişkiyi açıklamıyor, fakat bir ulus ile kurucusu arasındaki ilişkiyi açıklıyor.
Atatürk 1. Dünya Savaşı sırasında Çanakkale dahil olmak üzere çeşitli cephelerde savaşan kahraman ve başarılı bir askerî taktikçiydi. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Samsun’a giderek 1919 yılında ulusal direniş hareketini başlattı. Ankara’da yeni bir Türk meclisi kurmak için milli seçim çağrısı yaptı. O meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi, daha sonra onu başkomutan yaptı. Bir dizi zorlu savaşta, çeşitli cephelerde Yunanları bozguna uğrattı. Sonra Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda ve uluslararası alanda tanınmasında öncülük etti. Pek çok toplumsal reform yaptı ve tüm yurttaşlara eşit haklar sağladı. Atatürk diğer Türki uluslarının fiziksel önderi olmasa da, sergilediği kahramanlık ve bilgelikle onlara halen ilham vermeye devam etmektedir. Aynı şekilde, Atatürk Türklerin fiziksel babası da değil. Bununla beraber, o yurttaşlarına Türkler denen bir ulusun babası. Bu nedenle o Türklerin babası.
Unvanlar bizim için gerçekten çok önemlidir. Önderlerimize verdiğimiz unvanlarla onlara saygı gösteririz. Bayramlarımıza en şere i misafirlerimizi selamlayarak başlarız:
“Sayın Valimiz, Sayın Millet Vekilimiz, Sayın Belediye Başkanımız, Sayın Muhtarımız: törenimize hoşgeldiniz.”
Bu insanlar bu unvanları oldukları şeyden, yani sahip oldukları konumdan ötürü kazanırlar. Kendinizi her gün hangi unvanları kullanırken buluyorsunuz?
Unvanların Kutsal Kitap’ta da kullanıldığını biliyor muydunuz? Kutsal Kitap boyunca rolleri, ilişkileri ve özel şere belirtmek için unvanlar kullanılmıştır. Bu dersimizde hem Allah’a, hem de İsa’nın annesi Meryem’in kocası Yusuf’a verilen bir unvanı göreceğiz. İsa’yı bir çocuk olarak tasvir eden Luka 2. bölüm, 40–42 ayetlerini okuyarak başlayalım.
40 Çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu. Tanrı’nın lütfu O’nun üzerindeydi. 41 İsa’nın annesi babası her yıl Fısıh Bayramı’nda Yeruşalim’e giderlerdi. 42 İsa on iki yaşına gelince, bayram geleneğine uyarak yine gittiler.
Fısıh bayramını hatırlıyor musunuz?9 Allah İsraillileri kölelikten kurtardığında, Mısır ülkesinin üzerine yok edici bir melek göndermişti. Allah ülkedeki ilk doğan oğulların tümünü Firavun’un inatçılığı ve kendisine itaati reddetmesi nedeniyle ceza olarak yok edeceğini söyledi. Fakat Allah aynı zamanda kendi sözüne inanarak bir kuzu öldüren ve bu kuzunun kanını evlerinin kapı sövelerine ve üst eşiklerine süren kişilerin ilk doğan oğullarını kaybetmeyeceklerini de söyledi. Kuzunun kanını sürmeleri Allah’ın sözüne olan imanlarını simgeliyor, böylece ilk doğanları ölümden kurtarıyordu. Bu uyarının sonucunda İsrailliler ve birkaç Mısırlı itaat ederek kurtuldular. Bunun ardından Mısır’dan çıktılar ve kölelikten kurtuldular. Allah’ın kurtarışının bir anısı olarak, yetişkin erkeklerin her yıl Fısıh bayramı için Yeruşalim’e gelmeleri gerekiyordu. Bu nedenle Yusuf, Meryem ve 12 yaşındaki İsa ibadet etmek ve kutlamak için Yeruşalim’e gittiler.
Elçi Matta’nın bu olayı kaydederken hem Yusuf hem de Meryem için “ebeveyn” unvanını kullanmış olması ilginç. Yeni Antlaşma’ya dair ilk dersimizde İsa’nın bakireden doğduğunu öğrendiğimizi hatırlayın. Yusuf İsa’nın biyolojik babası değildi. Öyleyse Yusuf’a nasıl O’nun “babası” denilebilir? Ona İsa’nın babası deniyordu, çünkü İsa’nın sahip olduğu dünyevi bir babaya en yakın kişiydi.
Günümüzdeki deyimle, üvey baba gibiydi. Yusuf, İsa’ya hayatın sorumluluklarını öğretme görevini eşiyle paylaşıyordu: düzgün giyinmeyi, evde ve toplumda doğru davranmayı ve çalışmayı. Bir baba, oğluna nasıl erkek olunacağını öğretmek için en önemli konumda bulunur. Oğlu için ruhsal ve ahlaki bir rehberdir. Hem sözleri hem de hareketleriyle, oğluna önderlik etmek, aileyi geçindirmek, zorlu durumlarda sebat etmek, işler yanlış gittiğinde kendine hakim olmak ve tehlikede cesur olmak konularındaki bilgilerini oğluna aktarabilir. Yusuf, İsa’nın biyolojik babası olmamasına rağmen bu anlamda O’na bir baba gibiydi. Luka 2. bölüm, 43–45 ayetlerinden okumaya devam edelim:
43–44 Bayramdan sonra eve dönerlerken küçük İsa Yeruşalim’de kaldı. Bunu farketmeyen annesiyle babası, çocuğun yol arkadaşlarıyla birlikte olduğunu sanarak bir günlük yol gittiler. Sonra O’nu akrabalar ve dostlar arasında aramaya başladılar. 45 Bulamayınca O’nu araya araya Yeruşalim’e döndüler.
Yusuf ile Meryem Yeruşalim’e büyük bir kalabalıkla birlikte yolculuk etmiş olmalılar. O günlerde yaygın bir uygulamaydı, çünkü yol arkadaşlığı ve güvenlik sağlıyordu. Aynı toplulukla birlikte eve dönerlerken İsa’nın aralarında olduğunu düşündüler, O’nu bulamayınca da çok endişelenmiş olmalılar. İkisinin oğullarını kaybettiklerinde ne hissettiklerini düşünebiliyor musunuz? Belki siz de kısa bir süre için bir çocuğu gözden kaybetmişsinizdir ve bu duyguyu biliyorsunuzdur. Belki Yusuf ile Meryem yaklaşık iki bin yıl önce oğlunu kaybeden Yakup Peygamberin korkusuna benzer bir korku duymuşlardır. Yakup’un aklına gelen ilk düşünce “onu yabanıl bir hayvan yemiş olmalı” oldu.10
Yusuf ile Meryem’in ne yaptıklarını Luka 2. bölüm, 46–48 ayetlerinde okuyalım.
46 Üç gün sonra O’nu tapınakta buldular. Din öğretmenleri arasında oturmuş, onları dinliyor, sorular soruyordu. 47 O’nu dinleyen herkes, zekâsına ve verdiği yanıtlara hayran kalıyordu. 48 Annesiyle babası O’nu görünce şaşırdılar. Annesi, “Çocuğum, bize bunu niçin yaptın? Bak, babanla ben büyük kaygı içinde seni arayıp durduk” dedi.
Meryem’in İsa’yı yanlış gördüğü bir şey için azarlamış olmasına rağmen, aslında ihmalkâr olanlar Meryem ile Yusuf’tu. İsa yalnızca Allah’ın kendisine verdiği görevi yerine getiriyordu. Meryem ile Yusuf ise, Mesih’in vasileri olarak, işlerini doğru yapamamışlardı. Bir günden daha uzun bir süre, daha az önemli şeylerin dikkatlerini meşgul etmesine izin vermişlerdi. Hatta İsa olmadan Yeruşalim’i terk etmişlerdi. Şimdi çocuğu telaşla ararken son derece gergin olduklarından emin olabilirsiniz.
Yusuf ile Meryem 12 yaşındaki İsa’yı bulduklarında, İsa diğer çocuklardan beklenebileceği gibi oyun oynamıyordu. Tapınakta öğretmenler arasında oturuyor, onları dinliyor ve onlara sorular soruyordu. O sıradan bir çocuk değildi! Belki İsa saygısından ötürü ders vermiyor, fakat öğretmenleri daha büyük bir anlayışa yöneltmek için sorular soruyordu. Sizce İsa’nın sorduğu ve yanıtladığı, böylece bu öğretmenleri hayrete düşüren sorular ne türden sorulardı? Bir çocuk nasıl din öğretmenlerine baskın çıkabilirdi? Annesinin ve babasının verdiği eğitimi küçüklüğünden beri ne kadar dikkatle dinlemiş olması gerektiğini düşünün. Çocuk İsa’nın anlayış derinliği o zamandan günümüze dek duyulmamış bir şeydir. Bunu nasıl yapabiliyordu? Davut peygamberin 119. Mezmur’un 99. ayetinde yazdıklarını hatırlıyor musunuz?
“Bütün öğretmenlerimden daha akıllıyım, çünkü öğütlerin üzerinde düşünüyorum.”
İsa Allah’ın sözünü büyük bir dikkatle araştırmış olmalı, çünkü O’nun kutsal yazılara ilişkin bilgisi bu öğretmenleri hayrete düşürdü. Fakat İsa, kutsal yazıların ne söylediğini bilmenin ötesinde, ne anlama geldiklerini kavramıştı. Bu ikisi arasında büyük bir fark vardır. Bir kimse kutsal yazıları ezberleyebilir, fakat ne anlama geldiğini bilmeyebilir. Allah İsa’nın zihnini aydınlatıyordu ve O’na kutsal yazının gerçek anlamını gösteriyordu; İsa da bu ışığı başkalarına aktarıyordu.
İsa’nın hayatı birden fazla şekilde bize örnek olmaktadır. Allah bizim de kendi sözünün öğrencileri olmamızı istemektedir. O bizim Kutsal Yazılar’ı okuyarak bilge olmamızı ister. Öğretmenler kutsal yazıların öğrenilmesinde değerli yardım sağlasalar da, gerçeği bilmek için onlara bağımlı olmamalıyız. Allah’ın sözündeki gerçek bize de verilmiştir ve İsa’nın yaptığı gibi bunu araştırarak kendimiz de bilebiliriz. Ancak Allah’ın sözünün gerçek anlamını bilebilmek için duayla ve alçakgönüllülükle çalışmalıyız. Kutsal yazılar her tür fikri ya da yorumu desteklemek için çarpıtılabilir. Fakat Allah’ın amaçladığı gerçek anlamı bulabilmek için Allah’ın yardımını almalıyız. Böylece İsa’yı yalnızca akıllı bir çocuk olarak değil, fakat Allah’ın sözünün gerçek anlamını kavramakta alçakgönüllülükle O’nun yardımını arayan biri olarak görüyoruz.
Meryem İsa’yla konuşurken, Yusuf’tan O’nun babası olarak bahsediyor. O Yusuf’un İsa’nın biyolojik babası olmadığını bili- yordu. Fakat Yusuf, İsa’nın hayatında babanın yerini dolduruyordu. Bu nedenle Meryem ondan bu unvanla bahsedebiliyordu. Fakat bundan bağımsız olarak, İsa ailedeki konumunu biliyor ve beşinci emri mükemmellikle yerine getiriyordu:
“Annene babana saygı göster. Öyle ki, Tanrın RAB’bin sana vereceği ülkede ömrün uzun olsun.”11
İsa, Yusuf’a her zaman hürmet ve saygı gösterdi. Fakat Meryem ile Yusuf kendisine karşı çıktıklarında, İsa “baba” kelimesini hayret verici bir şekilde kullandı. Bunu Luka 2. bölüm, 49. ve 50. ayetlerde okuyalım:
49 O da onlara dedi: “Neden beni arıyordunuz ki? Benim için Babam’ın işlerinde bulunmam gerektiğini bilmiyor musunuz?” 50 Onlar ise kendilerine söylediği sözü anlamadılar. (Kİ).
Yusuf ile Meryem İsa’nın ifadesini anlamadılar. İsa,“Babam’ın işleri” dediği zaman kimden söz ediyordu?
Kesinlikle Yusuf’un işinden söz etmiyordu, zira Yusuf marangozdu. İsa tam olarak ne diyordu? O din önderleriyle (hahamlarla) birlikte tapınaktaydı ve hayata, Allah’a ve kutsal yaşamaya dair sorular sorarak yanıtlar veriyordu. Bu kimin işidir? Allah’ın işidir! İsa “Babam” diye kimden söz ediyor olabilirdi?
Kutsal Kitap İsa’nın, Allah’ın Kutsal Ruhu’ndan Meryem’in rahminde oluştuğunu söylüyor. Fakat Allah biyolojik anlamda İsa’nın babası değildi, zira Allah yaratılmış varlıklarla o şekilde ilişki kurmaz. Allah ile O’nun yaratıklarından biri (bu durumda Meryem) arasında hiçbir biyolojik ilişki olmadı. Hayır, “baba” tabirinin farklı bir anlamı olmalı. İsa’nın dediğini nasıl anlayabiliriz?
Belki İsa “Baba” terimini Allah için bir unvan olarak kullanıyordu. Allah ile İsa arasındaki ilişki kesinlikle benzersizdir, çünkü başka hiç kimse bir bakirenin rahminde Allah’ın Kutsal Ruhu tarafından oluşturulmamıştır. Belki İsa bize kendisi ile Allah arasındaki ilişkinin farklı olduğunu ve buna benzer hiçbir dünyevi ilişkinin olmadığını söylemektedir. “Baba” tabiri kullanıldığında, İsa’nın Allah ile ilişkisinin baba–oğul gibi olduğunu görüyoruz. “Benim” sözcüğü kullanıldığında, bu ilişkinin benzersiz olduğunu anlıyoruz. Buna benzer bir başka ilişki yok. Atatürk’ün Türklerin biyolojik babası olmadığı gibi, Allah da İsa’nın biyolojik babası değildir. Fakat burada bir unvan gerektiren özel bir ilişki var.
Bu ilişki ne olabilirdi? Yeni Antlaşma’ya ilişkin ilk dersimizde melek Cebrail’in Meryem ve Yusuf’a çocuklarına İsa adını vermelerini söylediğini öğrenmiştik. İsa adı “Allah kurtuluştur” anlamına gelir. Sonra melek İsa’nın halkı günahlarından kurtaracağını söylemişti. Elçi Matta’nın Yeşaya kitabından, genç bir bakire kadının hamile kalacağı ve İmmanuel adında bir oğlunun olacağı sözünü alıntı yaptığı yeri de görmüştük. İmmanuel “Allah bizimle” demektir. Bu nedenle tekrar sormalıyız, Allah ile İsa arasındaki ilişki nedir? Luka 2. bölüm, 51. ve 52. ayetlerden okumaya devam edelim:
51 İsa onlarla birlikte yola çıkıp Nasıra’ya döndü. Onların sözünü dinlerdi. Annesi bütün bu olup bitenleri yüreğinde sakladı. 52 İsa bilgelikte ve boyda gelişiyor, Tanrı’nın ve insanların beğenisini kazanıyordu.
Meryem meleğin şöyle dediğini işitmişti:
“Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi’nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek.”12
Meryem bir erkekle birlikte olmadan hamile kaldı. Çobanların kendilerine bir meleğin göründüğünü ve “Rab Mesih” olan bir çocuğun doğduğunu söylediklerini işitti.13 Doğudan gelerek çocuğa tapınan bilge adamlara görgü tanığı oldu.14 Meryem, çocuk İsa’nın öğretmenlere öğrettiğini kendi gözleriyle gördü. Meryem bu şeyleri, ne anlama geldiklerini tam olarak kavrayabilmek için yüreğinde tuttu. Muhakkak, oğlu Mesih olmalıydı.
Fakat Mesih ne yapacaktı? İşi neydi? Meryem’in sorumluluğu neydi? Bu çocukla nasıl ilişki kurmalıydı? Belli ki O dünyadaki tüm çocuklardan farklıydı. Belli ki O son derece özel biriydi. Fakat O, Meryem’in ve Yusuf’un gözetiminde bir çocuktu ve halen onlara boyun eğmesi bekleniyordu. Bilgelikte ve boyda gelişiyordu, yine de onlara tamamen itaatkârdı. İsa’yla nasıl bir ilişkileri oldu? İsa’nın Allah’la nasıl bir ilişkisi oldu? Bu öykü hakkında düşünün:
Markete bir müşteri girdiğinde Cumhur “Buyurun Abi” dedi.
Cumhur 35 yaşındaydı ve köşe dükkânını 10 yıldan uzun bir süredir işletiyordu. Mahalledeki herkes onu adil ve dürüst bir adam olarak tanıyordu. Fiyatları makuldü ve iyi hizmet veriyordu. Cumhur’un erkek kardeşi Cem oradaydı ve ağabeyinin her hareketini dikkatle izliyordu.
Müşteri, “Bir litre tam yağlı süt ve biraz tereyağı istiyorum” dedi. “Hemen Abi. Başka bir şey var mı?”
Müşteri, “Hayır, hepsi bu” dedi.
“8 lira 75 kuruş tuttu, Abi.”
Adam parayı ödeyip gitti. Cem ağabeyine şöyle dedi:
“Abi, neden müşteriler senden küçük olsalar bile onlara Abi diyorsun?”
Cumhur gülümsedi: “Cem, müşterinin benden küçük olduğunu ve benim dükkân sahibi olduğumu biliyorum. Az önce gelen adam şu anda işsiz. Toplumda benden daha yüksek bir konumda değil. Fakat ben kendimi alçaltmayı ve ona müşterim olarak saygı göstermeyi seçiyorum. Bu onun benden büyük olduğu anlamına gelmez. Gerçekte eşitiz. Fakat ona “Abi” unvanını veriyorum, çünkü bu durumda hizmetkâr rolünü seçtim.”
Cumhur Cem’in gerçek ağabeyiydi, zira anne ve babaları birdi. Müşteri Cumhur’un biyolojik kardeşi olmamasına rağmen, durumdan dolayı Abi unvanıyla şereflendirilmişti.
Allah İsa’yla olan ilişkisinde “Baba” unvanını, İsa da Allah’la ilişkisinde “Oğul” unvanını taşır. Fakat onlar biyolojik olarak baba ve oğul değillerdir. Bu unvanlar ne anlama gelir? Şimdilik kutsal yazılardan bir açıklama almadık. Peygamberlerin bu konuyla ilgili olarak bize iletmeye çalıştıkları mesajı daha iyi anlayabilmek için okumaya devam etmemiz gerekecek. Ancak bir şeyi biliyoruz: Allah ile İsa arasındaki ilişki benzersiz. Hiçbir insanoğlu İsa’nın doğduğu
şekilde doğmadı. Neden? İsa’nın nesi vardı ve İsa ne yapacaktı ki, Allah O’nun benzersiz bir şekilde doğmasını arzuladı?
Tartışma Soruları
1. İsa İsrail’deki küçük bir kentte fakir bir aileye mensup olmasına rağmen kutsal yazıları sizce nasıl bu kadar iyi
öğrendi?
2. İsa Yusuf ve Meryem’e “Benim için Babam’ın işlerinde bulunmam gerektiğini bilmiyor musunuz?” dediği zaman
O’nun sözlerini anlamadılar. Fakat “Bilmiyor musunuz” sözleri başlı başına anlamış olmaları gerektiğini ima
etmektedir. Neden anlamış olmalıydılar? Bu anlayış bilgiyle mi, imanla mı, yoksa her ikisiyle birden mi gelmektedir?
3. İsa hangi işlerden bahsediyordu? Allah’ın işleri nedir?
4. İsa Meryem’den ve Yusuf’tan büyüktü, ancak yine de onlara itaatkârdı. Bu bize kendi büyüklerimizle olan ilişkimiz
hakkında ne söylemektedir? Patronumuzla olan ilişkimiz hakkında ne söylemektedir? İşçilerimizle ya da bize karşı
sorumlu olan başkalarıyla olan ilişkimiz hakkında ne söylemektedir? Yabancılarla olan ilişkimiz hakkında ne
söylemektedir?
5. Sizce Kutsal Kitap neden Allah ve İsa için bu çeşitli unvanları kullanıyor?
9 Bkz. Kaderi Değiştiren 2, ders 4.
10 Bkz. Yaratılış 37:33.
11 Bkz. Mısır’dan Çıkış 20:12.
12 Bkz. Luka 1:35.
13 Bkz. Luka 2:11.
14 Bkz. Matta 2.