İşinizi neden değiştirirsiniz? İşinizi ailenize daha yakın olabilmek için, daha fazla para kazanmak için ya da daha iyi şartlarda çalışabilmek için değiştirirsiniz. Mesleğinizi neden değiştirirsiniz? Mesleğiniz yaşamak istediğiniz hayat tarzını desteklemediği için meslek değiştirebilirsiniz. Sebep ne olursa olsun, okulda ya da başka yerde eğitimini aldığınız her şeyi bırakarak tamamen farklı bir iş yapmaya başlamak büyük bir adım olurdu. Doğru seçimi yapıp yapmadığınız hakkında pek çok belirsizlik olurdu.
İş değiştirmeniz için başka bir neden, yeni işinizin şimdiki işinizden daha önemli olduğunu düşünmeniz olabilir. Örneğin, bir doktor özel hastanede çalışarak daha fazla para kazanabilir, ancak toplumuna ve ülkesine daha yararlı olabilmek için bir devlet eğitim hastanesinde çalışmayı tercih edebilir.
İnsanlar her gün iş ve meslek değiştirme kararlarıyla karşı karşıya kalır. Ne yazık ki Allah sorularımızın yanıtlarını gökyüzüne yazmıyor. Bir seçim yapmamız gerekiyor, hayatlarımızı sonsuza kadar değiştirebilecek bir seçim. Bu dersimizde İsa’nın insanları öğrencileri olmak üzere nasıl çağırdığını ve onların vermek zorunda kaldıkları kararların niteliğini inceleyeceğiz. Ayrıca bu kararların onların hayatlarını nasıl etkilediğini de göreceğiz. Önce Buket’in tecrübesine bakalım.
Buket kanepeden kalktı ve ayçekirdeği almak için mutfağa gitti. Geri döndü, televizyonun karşısındaki kanepeye oturdu ve öğretmen atama kurasıyla ilgili haberleri dinlemeye devam etti. Kura birkaç dakika içinde başlayacaktı ve bilgisayarla yapılacaktı. 10000 yeni atamadan 2700’ü onun gibi sınıf öğretmenleri olacaktı.
Gözlerini televizyondan ayıramayan Buket’in titreyen eli, ay- çekirdeği paketini yoklayarak buldu. Bu noktaya ulaşmak için çok çalışmıştı. Ankara Üniversitesi’nden mezun olmuş, KPSS sınavını geçmiş ve kuraya hak kazananlar arasında yer almıştı. Fakat şansı neydi? On binlerce kişi bu işler için yarışıyordu. Bu başından geçen ilk kura bile değildi. Diğer iki seferinde aynı rutini izleyerek, bir şekilde öğretmenliğe atanacağını ummuştu.
O kadar inişli çıkışlı duygular içindeydi ki, strese daha fazla dayanamayacağını düşündü. Kendi kendine şöyle dedi:
“Bu kez başaramazsam, kendime başka bir alanda iş arayacağım. Para kazanmak zorundayım.”
Kocası Varol sözünü etmemişti, fakat yüzündeki ifadeden işsiz olmasının maddi durumlarını zorladığını anlayabiliyordu.
İzlerken, yanındaki tas çekirdek kabuklarıyla doluyor ve çekirdekleri aldığı paketin boşaldığı gibi umutları da boşa çıkıyordu. Sonunda son duyurular yapıldı ve Buket halen işsizdi.
Buket’in tüm hayatı öğretmen olmak için hazırlanarak geçmişti. Şimdi ise elinde hiçbir şey kalmamıştı. Varol eve geldiğinde gözlerinin içine baktı ve gözyaşlarına boğuldu. Varol’un onu teselli etmek için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Şimdi ne yapacaklardı?
O gece beklenmedik bir telefon geldi. Arayan Buket’in arkadaşı Elif’ti ve Renault fabrikasında kamuya duyurulmayan bir iş olduğunu söylüyordu. Personel servisindeydi.
“İşe bakmak ilgini çeker mi?”
“Bilmiyorum, öğretmenlik dışında meslek yapmayı hiç düşün- memiştim. Nasıl personel müdürü olabilirim? Bunu daha önce hiç yapmadım. Bu konuda eğitimim yok. Diplomam da yok.”
“Denemeden bilemezsin. Kaybedecek neyin var ki? Hiçbir şey. Peki sonuçta ne kazanabilirsin? Her şeyi.”
“Fakat bu, öğretmen olmaya sonsuza dek elveda demek anlamına geliyor. Bunu yapabilecek miyim bilmiyorum.”
“Karar senin, Buketcim. Bu işi kabul etmezsen ne yapacaksın? Ne zamana kadar yeni bir fırsat bekleyeceksin?”
Bu hepimiz için güzel bir soru. Hayata dair karar zamanları geldiğinde, ne yapacağız? Buket hiçbir zaman gelmeyecek olan öğretmenlik mesleğini bekleyebilir. Farklı bir şey de deneyebilir ki, bu bizim kültürümüzde çok zor. Siz olsaydınız ne yapardınız?
Doğru kararı verdiğimizden emin değilsek iş değiştirmek rahatsız edici olabilir. Kararın doğru karar olduğundan emin olsak bile, yine de yeni bir ortama alışmak zorunda kalırız. Bu zamanımızda geçerlidir, eski zamanlarda da geçerli olmalıydı, zira her zaman insanlar insandır. Bir gün İsa bazı kişilere hayatlarını değiştirecek bir tekli e geldi. Bunu Luka 5. bölüm, 1–5 ayetlerinde okuyalım:
1 Halk, Ginnesar Gölü’nün kıyısında duran İsa’nın çevresini sarmış, Tanrı’nın sözünü dinliyordu. 2 İsa, gölün kıyısında iki tekne gördü. Balıkçılar teknelerinden inmiş ağlarını yıkıyorlardı. 3 İki tekneden Simun’a ait olanına binen İsa, ona kıyıdan biraz açılmasını rica etti. Sonra oturdu, teknenin içinden halka öğretmeye devam etti. 4 Konuşmasını bitirince Simun’a, “Derin sulara açılın, balık tutmak için ağlarınızı atın” dedi. 5 Simun şu karşılığı verdi: “Efendimiz, bütün gece çabaladık, hiçbir şey tutamadık. Yine de senin sözün üzerine ağları atacağım.”
Simun İsa’ya, “Efendimiz” diyor. Bu onların ilk karşılaşması değildi. Bu olay muhtemelen İsa’nın vaftizinden yaklaşık bir yıl sonra meydana geldi. Öğrencilerin o zaman İsa’yla gevşek de 100 olsa bir ilişkilerinin olduğunu okuyabilirsiniz.48 İsa Yahudiye’de hizmet etmiş ve Yahudilerin önderleri tarafından büyük ölçüde reddedilmişti. Hatta, hizmetteki ilk yılının sonunda çok az izleyicisi vardı. Vaftizci Yahya hapisteydi ve İsa adındaki bu yeni öğretmenin başarılı olacağına dair beklentiler çok umut verici değildi.
Simun ile balıkçı dostları kötü bir gece geçirmişlerdi ve çalışmalarından boş elle dönmüşlerdi. Belki de balık tutamamaktaki hayal kırıklıkları, İsa’nın izleyicisi olmaktaki bakış açılarına denkti. Gündüz vakti Celile Gölü’nün berrak suyu balıkların ağlarından kaçmalarını kolaylaştırıyordu. Bu nedenle gece avlanıyorlardı. Fakat öğretmenlerine olan saygılarından ötürü O’nun dediğini yaptılar. Bundan sonra neler olduğunu görmek için Luka 5. bölüm, 6–11 ayetlerini okuyalım:
6 Bunu yapınca öyle çok balık yakaladılar ki, ağları yırtılmaya başladı. 7 Öbür teknedeki ortaklarına işaret ederek gelip yardım etmelerini istediler. Onlar da geldiler ve her iki tekneyi balıkla doldurdular; tekneler neredeyse batıyordu. 8 Simun Petrus bunu görünce, “Ya Rab, benden uzak dur, ben günahlı bir adamım” diyerek İsa’nın dizlerine kapandı. 9 Kendisi ve yanındakiler, tutmuş oldukları balıkların çokluğuna şaşıp kalmışlardı. 10 Simun’un ortakları olan Zebedi oğulları Yakup’la Yuhanna’yı da aynı şaşkınlık almıştı. İsa Simun’a, “Korkma” dedi, “Bundan böyle balık yerine insan tutacaksın.” 11 Sonra onlar tekneleri karaya çektiler ve her şeyi bırakıp İsa’nın ardından gittiler.
İsa öğrencilerini dünyevi kazancı ve girişimleri terk etmeye en büyük maddi refah zamanında çağırdı. O balık avı gibi hiçbir şey görmemişlerdi. Fakat İsa hemen onları her şeyi geride bırakarak kendisini izlemeleri için çağırdı. Çoğunlukla insanların işlerini ya da mesleklerini maddi fayda için değiştirdiklerini düşünürüz. Burada tam tersi oluyordu. İsa onlara zenginlik verdi ve sonra bundan ayrılmak üzere çağırdı!
O zamana kadar İsa’nın çok öğrencisi yoktu. Benzer bir şekilde, balıkçıların da çok balığı yoktu. Fakat tüm bunlar İsa’nın mucize gösterme gücüyle bir anda değişti. Balıkları ağa getiren güç, insanların kalplerini değiştirerek gerçeğe inandırabilirdi.
Simun mucizelerde İsa’nın gücünü gördü ve günahsız Kişi’nin huzurunda bir günahkâr olduğunu anladı. Kalbi eridi ve kendisinin İsa’yı izlemeye layık olmadığını anladı. İsa Simun’u kendisini izlemeye en hassas ve en alçakgönüllü halindeyken çağırdı. Simun’un kalbi İsa’nın sözlerini almaya en çok o zaman açıktı; hem hayatın hem de karakterin dönüştürülebilmesine açıktı. İsa, öğrencileri olmaları için eğitimli yazıcıları ve Ferisileri seçmedi, çünkü onların kalpleri gerçeğe açık değildi. Hayır, O dışlanmışları, tüm önderlerin kendilerinden umut kestiği kişileri seçti. O, şekillendirilebilecek olanları arıyordu. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan, her şeyi kazanabilecek olanları!
İsa işte bu ruhsal çaresizlik noktasına geldiğinizde sizinle çalışabilir. Gururluyken, çok şey bildiğinizi düşünürken, ya da iyi işlerinizin Allah’ın sizi cennete kabul etmesi için yeterli olduğunu sanırken, İsa sizin için hiçbir şey yapamaz. O, sizi o durumdayken öğrenci olmanız için çağırmıyor. O, hayatınızda O’nun yardımı ve mucize yaratan gücü olmadan kaderinizi, ruhsal durumunuzu ya da günahlı halinizi değiştirecek hiçbir şey yapamayacağınızı anladığınız zaman öğrenci olmaya çağırıyor.
Simun ve diğerleri yeni bir mesleğe girmeye karar verdiler. İsa’nın kendilerini yapmak üzere çağırdıkları şey için hiçbir eğitim ve öğretim almamışlardı. Yalnızca, ağlarını doldurabilen Kişi’nin kendilerini yeni hayatlarına hazırlayabileceğine güvendiler. İsa sizin için de bunu yapacaktır. O sizi öğrencisi olmak için çağırdığında, yeni hayatınız için ihtiyacınız olan her şeyi sağlayacaktır. Doğrudan O’ndan öğreneceksiniz. Sıradan balıkçıları yetenekli öğretmenlere, yazarlara ve mucize gösterenlere çeviren Kişi’den öğreneceksiniz!
İsa’nın başarılı mesleklerinden ayrılarak kendisini izlemek üzere çağırdıkları yalnızca balıkçılar değildi. Başka kimleri çağırdığını Markos 2. bölüm, 13–17 ayetlerini okuyarak öğrenelim:
13 İsa yine çıkıp göl kıyısına gitti. Bütün halk yanına geldi, O da onlara öğretmeye başladı. 14 Yoldan geçerken, vergi toplama yerinde oturan Alfay oğlu Levi’yi gördü. Ona, “Ardımdan gel” dedi. Levi de kalkıp İsa’nın ardından gitti. 15 Sonra İsa, Levi’nin evinde yemek yerken, birçok vergi görevlisiyle günahkâr O’nunla ve öğrencileriyle birlikte sofraya oturmuştu. O’nu izleyen böyle birçok kişi vardı. 16 Ferisiler’den bazı din bilginleri, O’nu günahkârlar ve vergi görevlileriyle birlikte yemekte görünce öğrencilerine, “Niçin vergi görevlileri ve günahkârlarla birlikte yemek yiyor?” diye sordular. 17 Bunu duyan İsa onlara, “Sağlamların değil, hastaların hekime ihtiyacı var” dedi. “Ben doğru kişileri değil, günahkârları çağırmaya geldim.”
Levi iyi para kazanıyordu! İsa’yı kesinlikle ailesine daha yakın olabilmek için izlemedi. Daha fazla para kazanabileceğini ya da daha iyi koşullarda çalışacağını düşünmüş müdür? Kutsal Kitap söylemiyor. Fakat elimizde daha sonraları İsa’nın kendisini izlemeyi seçenlere para, güç ya da mevki vadetmediğini açıkça belirttiği bir kayıt var. Bunu Luka 9. bölüm, 57. ve 58. ayetlerde okuyabiliriz:
57 Yolda giderlerken bir adam İsa’ya, “Nereye gidersen, senin ardından geleceğim” dedi. 58 İsa ona, “Tilkilerin ini, kuşların yuvası var, ama İnsanoğlu’nun başını yaslayacak bir yeri yok” dedi.
Bazı durumlarda, sunduğu fırsatlar nedeniyle farklı bir işe gireriz. Fakat kimi zaman bunu bir görev duygusuyla yaparız. Kurtuluş savaşında geçen şu öyküyü bir düşünün.
Ekrem 17 yaşındaydı, Ege’de küçük bir köyde yaşıyordu. 1920 yılının Temmuz ayının son günleriydi, millet meclisinden Mustafa Kemal’in Kuvayı Milliye’nin Yunan ordusuna karşı koyamayacağını düşündüğü şeklinde haberler geliyordu. Yunanlar önceki ayın yirmi ikisinde saldırıya geçmiş, milisler şimdiden Bursa’yı kaybetmişlerdi. Mustafa Kemal milis kuvvetlerindeki nitelikli askerleri düzenli orduya geçmeye çağırdı. Bir çağrı da seferberlik için yapıldı, eli silah tutabilen herkes askere çağrıldı.
Ekrem köy meydanından eve yürüdü. Tanıdık kahvenin ve pınarın yanından geçti. Aşağı vadideki tarlalara bakmak için durakladı. Kendi kendine şöyle dedi:
“Savaşa gidersem burayı bir daha göremeyebilirim.”
Eve yürüdü ve annesinin ön kapının yanında diktiği çiçekleri gördü. İçeri yavaşça girdi, ancak kapının sesi annesinin dikkatini çekti.
“Oğlum, sen misin?”
Ekrem cılız bir sesle “Evet anne” dedi.
Annesi bir terslik olduğunu anladı ve örgü ördüğü oturma odasından kalkıp antreye geldi.
“Ne oldu, oğlum?”
“Anne, savaşta yardıma ihtiyaç var. Ben asker değilim, bunu hiç yapmadım. Fakat nasıl burada oturup ülkemin düşman tarafından istila edilmesini seyredebilirim? Anavatanımızın savunması sorumluluğunu nasıl başkalarına bırakabilirim? Anne, gitmem gerek.”
Annesinin gözleri, ilk oğlunun söylediklerindeki gizli anlamı anladığı için yaşlarla doldu. Gitmesine nasıl izin verebilirdi? Hangisi daha önemliydi, oğlu mu, vatanı mı? Oğlunu neredeyse kesin olan ölüme nasıl teslim edebilirdi?
Oğlunu kucakladı ve başını sıkıca göğsüne bastırdı. Onu ilk kez kollarına aldığı zamanı hatırlıyordu. Bu uzun yıllar önceydi. Artık küçük bir bebek değildi. Sorumluluğu ve görevi olan bir adamdı. Onu bir erkek olmaktan alıkoyamazdı. Ekrem evinden ayrılmak, annesini ve babasını bırakmak, bildiği her şeyi ardında bırakarak daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yapmak zorunda olduğuna karar vermişti. Eğitimini almadığı bir şeyi yapacaktı. Fakat o, kendisinden daha büyük bir şey yapma çağrısına yanıt veriyordu. Fedakârlık çağrısına yanıt veriyordu.
Ya siz, sevgili doslar? İsa’nın Nikodim’e söylediğini okudunuz: “Yeniden doğmalısınız.”
İsa’nın sizi öğrencisi olmaya çağırdığını canınızın derinliklerinde hissediyorsunuz. Ancak mesele dönüp dolaşıp bir karar vermeye geliyor. Belki de bu seçimi yaparsanız size ne olacağını düşünüyorsunuz. Belki Buket gibi hayatınızın hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağını, bildiğiniz yaşantınıza sonsuza dek veda edeceğinizi düşünüyorsunuz.
Simun ve diğer öğrenciler gibi, İsa’yla bir hayat yaşarsanız dünyevi büyüklük ve başarı beklentilerinin pek iyi görünmediğini düşünüyor olabilirsiniz. Fakat sonra, İsa’nın onların ağlarını kendisinde olan mucize yaratma gücüyle doldurduğu aklınıza gelir. İsa’nın potansiyel bir izleyicisine Mesih’in başını yaslayacak yeri olmadığını söylediğini hatırlarsınız. İsa kendini çok net bir şekilde ifade etti. O, insanları bu dünyada maddi refah için çağırmıyordu. O, bu dünyada zorluklar, fakat öbür dünyada ebedî hayat vadediyordu.
Fakat aynı zamanda Ekrem gibi kendinizden daha büyük bir şey için çağrıldığınızı düşünmek isteyebilirsiniz. İsa’nın öğrencisi olma durumu kurtuluşunuzu da içerir, evet. Fakat bu sizi başkaları için bir kurtuluş habercisi olmanın yüce görevine de çağırmaktadır. Ekrem ve diğer binlercesinin hayatlarını Türkiye için verdiği gibi, siz de hayatınızı Allah’ın krallığı için vermeye hazır mısınız? Allah’ın krallığının her şey olduğu fikrine gerçekten bağlı olmazsanız, Allah’ın krallığında sonuna kadar kalmaya cesaretiniz olmaz. Bu nedenle karar vermeniz gerekir. İsa o balıkçıları davet etti, onlar mucizeler gördüler, hayret verici bir dönüşüm geçirdiler, kaderleri geçekten tersine döndü ve hayatları değişti. Ya siz, siz de İsa’yı izlemek istemez misiniz? Tıpkı Buket ve Ekrem gibi, geri bakmak yok, daha sonra plan değiştirmek yok. Diğer seçenekler geçersiz çıktılar ve tekrar geçersiz çıkacaklar. Fakat İsa asla boşa çıkarmaz. Geleceğiniz, kaderiniz ellerinizde. Ne bekliyorsunuz?
Tartışma Soruları
1. Buket’in zihninde yeni iş tekli ni kabul edip etmemekteki gerçek mücadele neydi? Böyle bir karar vermek zorunda
kaldınız mı? Açıklayın.
2. İsa öğrencilerini seçerken hangi niteliği arıyordu? Bu, göğün krallığı için neden gerekliydi? Siz o niteliğe sahip
misiniz?
3. Ekrem ülkesi için canını vermeye hazırdı. Siz hayatınızı neler için verirdiniz? Kendinizi yalnızca Türkiye’nin vatandaşı olarak değil, göğün krallığının vatandaşı olarak da düşünebiliyor musunuz? O krallık için canını verebilir miydiniz?
4. Şu anda, çalışma gurubunuzdaki diğer kişilerin önünde, Allah’a O’nun Mesihi’ni izleyeceğinize dair söz verebilir
misiniz?
48 Bkz. Yuhanna 1. bölüm.
İş değiştirmeniz için başka bir neden, yeni işinizin şimdiki işinizden daha önemli olduğunu düşünmeniz olabilir. Örneğin, bir doktor özel hastanede çalışarak daha fazla para kazanabilir, ancak toplumuna ve ülkesine daha yararlı olabilmek için bir devlet eğitim hastanesinde çalışmayı tercih edebilir.
İnsanlar her gün iş ve meslek değiştirme kararlarıyla karşı karşıya kalır. Ne yazık ki Allah sorularımızın yanıtlarını gökyüzüne yazmıyor. Bir seçim yapmamız gerekiyor, hayatlarımızı sonsuza kadar değiştirebilecek bir seçim. Bu dersimizde İsa’nın insanları öğrencileri olmak üzere nasıl çağırdığını ve onların vermek zorunda kaldıkları kararların niteliğini inceleyeceğiz. Ayrıca bu kararların onların hayatlarını nasıl etkilediğini de göreceğiz. Önce Buket’in tecrübesine bakalım.
Buket kanepeden kalktı ve ayçekirdeği almak için mutfağa gitti. Geri döndü, televizyonun karşısındaki kanepeye oturdu ve öğretmen atama kurasıyla ilgili haberleri dinlemeye devam etti. Kura birkaç dakika içinde başlayacaktı ve bilgisayarla yapılacaktı. 10000 yeni atamadan 2700’ü onun gibi sınıf öğretmenleri olacaktı.
Gözlerini televizyondan ayıramayan Buket’in titreyen eli, ay- çekirdeği paketini yoklayarak buldu. Bu noktaya ulaşmak için çok çalışmıştı. Ankara Üniversitesi’nden mezun olmuş, KPSS sınavını geçmiş ve kuraya hak kazananlar arasında yer almıştı. Fakat şansı neydi? On binlerce kişi bu işler için yarışıyordu. Bu başından geçen ilk kura bile değildi. Diğer iki seferinde aynı rutini izleyerek, bir şekilde öğretmenliğe atanacağını ummuştu.
O kadar inişli çıkışlı duygular içindeydi ki, strese daha fazla dayanamayacağını düşündü. Kendi kendine şöyle dedi:
“Bu kez başaramazsam, kendime başka bir alanda iş arayacağım. Para kazanmak zorundayım.”
Kocası Varol sözünü etmemişti, fakat yüzündeki ifadeden işsiz olmasının maddi durumlarını zorladığını anlayabiliyordu.
İzlerken, yanındaki tas çekirdek kabuklarıyla doluyor ve çekirdekleri aldığı paketin boşaldığı gibi umutları da boşa çıkıyordu. Sonunda son duyurular yapıldı ve Buket halen işsizdi.
Buket’in tüm hayatı öğretmen olmak için hazırlanarak geçmişti. Şimdi ise elinde hiçbir şey kalmamıştı. Varol eve geldiğinde gözlerinin içine baktı ve gözyaşlarına boğuldu. Varol’un onu teselli etmek için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Şimdi ne yapacaklardı?
O gece beklenmedik bir telefon geldi. Arayan Buket’in arkadaşı Elif’ti ve Renault fabrikasında kamuya duyurulmayan bir iş olduğunu söylüyordu. Personel servisindeydi.
“İşe bakmak ilgini çeker mi?”
“Bilmiyorum, öğretmenlik dışında meslek yapmayı hiç düşün- memiştim. Nasıl personel müdürü olabilirim? Bunu daha önce hiç yapmadım. Bu konuda eğitimim yok. Diplomam da yok.”
“Denemeden bilemezsin. Kaybedecek neyin var ki? Hiçbir şey. Peki sonuçta ne kazanabilirsin? Her şeyi.”
“Fakat bu, öğretmen olmaya sonsuza dek elveda demek anlamına geliyor. Bunu yapabilecek miyim bilmiyorum.”
“Karar senin, Buketcim. Bu işi kabul etmezsen ne yapacaksın? Ne zamana kadar yeni bir fırsat bekleyeceksin?”
Bu hepimiz için güzel bir soru. Hayata dair karar zamanları geldiğinde, ne yapacağız? Buket hiçbir zaman gelmeyecek olan öğretmenlik mesleğini bekleyebilir. Farklı bir şey de deneyebilir ki, bu bizim kültürümüzde çok zor. Siz olsaydınız ne yapardınız?
Doğru kararı verdiğimizden emin değilsek iş değiştirmek rahatsız edici olabilir. Kararın doğru karar olduğundan emin olsak bile, yine de yeni bir ortama alışmak zorunda kalırız. Bu zamanımızda geçerlidir, eski zamanlarda da geçerli olmalıydı, zira her zaman insanlar insandır. Bir gün İsa bazı kişilere hayatlarını değiştirecek bir tekli e geldi. Bunu Luka 5. bölüm, 1–5 ayetlerinde okuyalım:
1 Halk, Ginnesar Gölü’nün kıyısında duran İsa’nın çevresini sarmış, Tanrı’nın sözünü dinliyordu. 2 İsa, gölün kıyısında iki tekne gördü. Balıkçılar teknelerinden inmiş ağlarını yıkıyorlardı. 3 İki tekneden Simun’a ait olanına binen İsa, ona kıyıdan biraz açılmasını rica etti. Sonra oturdu, teknenin içinden halka öğretmeye devam etti. 4 Konuşmasını bitirince Simun’a, “Derin sulara açılın, balık tutmak için ağlarınızı atın” dedi. 5 Simun şu karşılığı verdi: “Efendimiz, bütün gece çabaladık, hiçbir şey tutamadık. Yine de senin sözün üzerine ağları atacağım.”
Simun İsa’ya, “Efendimiz” diyor. Bu onların ilk karşılaşması değildi. Bu olay muhtemelen İsa’nın vaftizinden yaklaşık bir yıl sonra meydana geldi. Öğrencilerin o zaman İsa’yla gevşek de 100 olsa bir ilişkilerinin olduğunu okuyabilirsiniz.48 İsa Yahudiye’de hizmet etmiş ve Yahudilerin önderleri tarafından büyük ölçüde reddedilmişti. Hatta, hizmetteki ilk yılının sonunda çok az izleyicisi vardı. Vaftizci Yahya hapisteydi ve İsa adındaki bu yeni öğretmenin başarılı olacağına dair beklentiler çok umut verici değildi.
Simun ile balıkçı dostları kötü bir gece geçirmişlerdi ve çalışmalarından boş elle dönmüşlerdi. Belki de balık tutamamaktaki hayal kırıklıkları, İsa’nın izleyicisi olmaktaki bakış açılarına denkti. Gündüz vakti Celile Gölü’nün berrak suyu balıkların ağlarından kaçmalarını kolaylaştırıyordu. Bu nedenle gece avlanıyorlardı. Fakat öğretmenlerine olan saygılarından ötürü O’nun dediğini yaptılar. Bundan sonra neler olduğunu görmek için Luka 5. bölüm, 6–11 ayetlerini okuyalım:
6 Bunu yapınca öyle çok balık yakaladılar ki, ağları yırtılmaya başladı. 7 Öbür teknedeki ortaklarına işaret ederek gelip yardım etmelerini istediler. Onlar da geldiler ve her iki tekneyi balıkla doldurdular; tekneler neredeyse batıyordu. 8 Simun Petrus bunu görünce, “Ya Rab, benden uzak dur, ben günahlı bir adamım” diyerek İsa’nın dizlerine kapandı. 9 Kendisi ve yanındakiler, tutmuş oldukları balıkların çokluğuna şaşıp kalmışlardı. 10 Simun’un ortakları olan Zebedi oğulları Yakup’la Yuhanna’yı da aynı şaşkınlık almıştı. İsa Simun’a, “Korkma” dedi, “Bundan böyle balık yerine insan tutacaksın.” 11 Sonra onlar tekneleri karaya çektiler ve her şeyi bırakıp İsa’nın ardından gittiler.
İsa öğrencilerini dünyevi kazancı ve girişimleri terk etmeye en büyük maddi refah zamanında çağırdı. O balık avı gibi hiçbir şey görmemişlerdi. Fakat İsa hemen onları her şeyi geride bırakarak kendisini izlemeleri için çağırdı. Çoğunlukla insanların işlerini ya da mesleklerini maddi fayda için değiştirdiklerini düşünürüz. Burada tam tersi oluyordu. İsa onlara zenginlik verdi ve sonra bundan ayrılmak üzere çağırdı!
O zamana kadar İsa’nın çok öğrencisi yoktu. Benzer bir şekilde, balıkçıların da çok balığı yoktu. Fakat tüm bunlar İsa’nın mucize gösterme gücüyle bir anda değişti. Balıkları ağa getiren güç, insanların kalplerini değiştirerek gerçeğe inandırabilirdi.
Simun mucizelerde İsa’nın gücünü gördü ve günahsız Kişi’nin huzurunda bir günahkâr olduğunu anladı. Kalbi eridi ve kendisinin İsa’yı izlemeye layık olmadığını anladı. İsa Simun’u kendisini izlemeye en hassas ve en alçakgönüllü halindeyken çağırdı. Simun’un kalbi İsa’nın sözlerini almaya en çok o zaman açıktı; hem hayatın hem de karakterin dönüştürülebilmesine açıktı. İsa, öğrencileri olmaları için eğitimli yazıcıları ve Ferisileri seçmedi, çünkü onların kalpleri gerçeğe açık değildi. Hayır, O dışlanmışları, tüm önderlerin kendilerinden umut kestiği kişileri seçti. O, şekillendirilebilecek olanları arıyordu. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan, her şeyi kazanabilecek olanları!
İsa işte bu ruhsal çaresizlik noktasına geldiğinizde sizinle çalışabilir. Gururluyken, çok şey bildiğinizi düşünürken, ya da iyi işlerinizin Allah’ın sizi cennete kabul etmesi için yeterli olduğunu sanırken, İsa sizin için hiçbir şey yapamaz. O, sizi o durumdayken öğrenci olmanız için çağırmıyor. O, hayatınızda O’nun yardımı ve mucize yaratan gücü olmadan kaderinizi, ruhsal durumunuzu ya da günahlı halinizi değiştirecek hiçbir şey yapamayacağınızı anladığınız zaman öğrenci olmaya çağırıyor.
Simun ve diğerleri yeni bir mesleğe girmeye karar verdiler. İsa’nın kendilerini yapmak üzere çağırdıkları şey için hiçbir eğitim ve öğretim almamışlardı. Yalnızca, ağlarını doldurabilen Kişi’nin kendilerini yeni hayatlarına hazırlayabileceğine güvendiler. İsa sizin için de bunu yapacaktır. O sizi öğrencisi olmak için çağırdığında, yeni hayatınız için ihtiyacınız olan her şeyi sağlayacaktır. Doğrudan O’ndan öğreneceksiniz. Sıradan balıkçıları yetenekli öğretmenlere, yazarlara ve mucize gösterenlere çeviren Kişi’den öğreneceksiniz!
İsa’nın başarılı mesleklerinden ayrılarak kendisini izlemek üzere çağırdıkları yalnızca balıkçılar değildi. Başka kimleri çağırdığını Markos 2. bölüm, 13–17 ayetlerini okuyarak öğrenelim:
13 İsa yine çıkıp göl kıyısına gitti. Bütün halk yanına geldi, O da onlara öğretmeye başladı. 14 Yoldan geçerken, vergi toplama yerinde oturan Alfay oğlu Levi’yi gördü. Ona, “Ardımdan gel” dedi. Levi de kalkıp İsa’nın ardından gitti. 15 Sonra İsa, Levi’nin evinde yemek yerken, birçok vergi görevlisiyle günahkâr O’nunla ve öğrencileriyle birlikte sofraya oturmuştu. O’nu izleyen böyle birçok kişi vardı. 16 Ferisiler’den bazı din bilginleri, O’nu günahkârlar ve vergi görevlileriyle birlikte yemekte görünce öğrencilerine, “Niçin vergi görevlileri ve günahkârlarla birlikte yemek yiyor?” diye sordular. 17 Bunu duyan İsa onlara, “Sağlamların değil, hastaların hekime ihtiyacı var” dedi. “Ben doğru kişileri değil, günahkârları çağırmaya geldim.”
Levi iyi para kazanıyordu! İsa’yı kesinlikle ailesine daha yakın olabilmek için izlemedi. Daha fazla para kazanabileceğini ya da daha iyi koşullarda çalışacağını düşünmüş müdür? Kutsal Kitap söylemiyor. Fakat elimizde daha sonraları İsa’nın kendisini izlemeyi seçenlere para, güç ya da mevki vadetmediğini açıkça belirttiği bir kayıt var. Bunu Luka 9. bölüm, 57. ve 58. ayetlerde okuyabiliriz:
57 Yolda giderlerken bir adam İsa’ya, “Nereye gidersen, senin ardından geleceğim” dedi. 58 İsa ona, “Tilkilerin ini, kuşların yuvası var, ama İnsanoğlu’nun başını yaslayacak bir yeri yok” dedi.
Bazı durumlarda, sunduğu fırsatlar nedeniyle farklı bir işe gireriz. Fakat kimi zaman bunu bir görev duygusuyla yaparız. Kurtuluş savaşında geçen şu öyküyü bir düşünün.
Ekrem 17 yaşındaydı, Ege’de küçük bir köyde yaşıyordu. 1920 yılının Temmuz ayının son günleriydi, millet meclisinden Mustafa Kemal’in Kuvayı Milliye’nin Yunan ordusuna karşı koyamayacağını düşündüğü şeklinde haberler geliyordu. Yunanlar önceki ayın yirmi ikisinde saldırıya geçmiş, milisler şimdiden Bursa’yı kaybetmişlerdi. Mustafa Kemal milis kuvvetlerindeki nitelikli askerleri düzenli orduya geçmeye çağırdı. Bir çağrı da seferberlik için yapıldı, eli silah tutabilen herkes askere çağrıldı.
Ekrem köy meydanından eve yürüdü. Tanıdık kahvenin ve pınarın yanından geçti. Aşağı vadideki tarlalara bakmak için durakladı. Kendi kendine şöyle dedi:
“Savaşa gidersem burayı bir daha göremeyebilirim.”
Eve yürüdü ve annesinin ön kapının yanında diktiği çiçekleri gördü. İçeri yavaşça girdi, ancak kapının sesi annesinin dikkatini çekti.
“Oğlum, sen misin?”
Ekrem cılız bir sesle “Evet anne” dedi.
Annesi bir terslik olduğunu anladı ve örgü ördüğü oturma odasından kalkıp antreye geldi.
“Ne oldu, oğlum?”
“Anne, savaşta yardıma ihtiyaç var. Ben asker değilim, bunu hiç yapmadım. Fakat nasıl burada oturup ülkemin düşman tarafından istila edilmesini seyredebilirim? Anavatanımızın savunması sorumluluğunu nasıl başkalarına bırakabilirim? Anne, gitmem gerek.”
Annesinin gözleri, ilk oğlunun söylediklerindeki gizli anlamı anladığı için yaşlarla doldu. Gitmesine nasıl izin verebilirdi? Hangisi daha önemliydi, oğlu mu, vatanı mı? Oğlunu neredeyse kesin olan ölüme nasıl teslim edebilirdi?
Oğlunu kucakladı ve başını sıkıca göğsüne bastırdı. Onu ilk kez kollarına aldığı zamanı hatırlıyordu. Bu uzun yıllar önceydi. Artık küçük bir bebek değildi. Sorumluluğu ve görevi olan bir adamdı. Onu bir erkek olmaktan alıkoyamazdı. Ekrem evinden ayrılmak, annesini ve babasını bırakmak, bildiği her şeyi ardında bırakarak daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yapmak zorunda olduğuna karar vermişti. Eğitimini almadığı bir şeyi yapacaktı. Fakat o, kendisinden daha büyük bir şey yapma çağrısına yanıt veriyordu. Fedakârlık çağrısına yanıt veriyordu.
Ya siz, sevgili doslar? İsa’nın Nikodim’e söylediğini okudunuz: “Yeniden doğmalısınız.”
İsa’nın sizi öğrencisi olmaya çağırdığını canınızın derinliklerinde hissediyorsunuz. Ancak mesele dönüp dolaşıp bir karar vermeye geliyor. Belki de bu seçimi yaparsanız size ne olacağını düşünüyorsunuz. Belki Buket gibi hayatınızın hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağını, bildiğiniz yaşantınıza sonsuza dek veda edeceğinizi düşünüyorsunuz.
Simun ve diğer öğrenciler gibi, İsa’yla bir hayat yaşarsanız dünyevi büyüklük ve başarı beklentilerinin pek iyi görünmediğini düşünüyor olabilirsiniz. Fakat sonra, İsa’nın onların ağlarını kendisinde olan mucize yaratma gücüyle doldurduğu aklınıza gelir. İsa’nın potansiyel bir izleyicisine Mesih’in başını yaslayacak yeri olmadığını söylediğini hatırlarsınız. İsa kendini çok net bir şekilde ifade etti. O, insanları bu dünyada maddi refah için çağırmıyordu. O, bu dünyada zorluklar, fakat öbür dünyada ebedî hayat vadediyordu.
Fakat aynı zamanda Ekrem gibi kendinizden daha büyük bir şey için çağrıldığınızı düşünmek isteyebilirsiniz. İsa’nın öğrencisi olma durumu kurtuluşunuzu da içerir, evet. Fakat bu sizi başkaları için bir kurtuluş habercisi olmanın yüce görevine de çağırmaktadır. Ekrem ve diğer binlercesinin hayatlarını Türkiye için verdiği gibi, siz de hayatınızı Allah’ın krallığı için vermeye hazır mısınız? Allah’ın krallığının her şey olduğu fikrine gerçekten bağlı olmazsanız, Allah’ın krallığında sonuna kadar kalmaya cesaretiniz olmaz. Bu nedenle karar vermeniz gerekir. İsa o balıkçıları davet etti, onlar mucizeler gördüler, hayret verici bir dönüşüm geçirdiler, kaderleri geçekten tersine döndü ve hayatları değişti. Ya siz, siz de İsa’yı izlemek istemez misiniz? Tıpkı Buket ve Ekrem gibi, geri bakmak yok, daha sonra plan değiştirmek yok. Diğer seçenekler geçersiz çıktılar ve tekrar geçersiz çıkacaklar. Fakat İsa asla boşa çıkarmaz. Geleceğiniz, kaderiniz ellerinizde. Ne bekliyorsunuz?
Tartışma Soruları
1. Buket’in zihninde yeni iş tekli ni kabul edip etmemekteki gerçek mücadele neydi? Böyle bir karar vermek zorunda
kaldınız mı? Açıklayın.
2. İsa öğrencilerini seçerken hangi niteliği arıyordu? Bu, göğün krallığı için neden gerekliydi? Siz o niteliğe sahip
misiniz?
3. Ekrem ülkesi için canını vermeye hazırdı. Siz hayatınızı neler için verirdiniz? Kendinizi yalnızca Türkiye’nin vatandaşı olarak değil, göğün krallığının vatandaşı olarak da düşünebiliyor musunuz? O krallık için canını verebilir miydiniz?
4. Şu anda, çalışma gurubunuzdaki diğer kişilerin önünde, Allah’a O’nun Mesihi’ni izleyeceğinize dair söz verebilir
misiniz?
48 Bkz. Yuhanna 1. bölüm.