Bir kişi “otorite” sözcüğünü kullandığında bu size ne hissettiriyor? Tüyleriniz diken diken oluyor mu? Eski işverenlerinizin ya da öğretmenlerinizin görüntüleri gözünüzün önüne geliyor mu? Keşke daha fazlası olsaydı diyeceğiniz bir şey mi?
Hayattaki pek çok şey gibi, otorite hakkındaki düşünceniz çoğunlukla ona karşılık verme şeklinizi belirler. Korktuğunuz bir şeyse, yetki sahibi kişilerle karşılaşmamak için yolunuzu değiştirirsiniz. Fakat özenmediğiniz ve arzuladığınız bir şeyse, buna sahip olanlara yaklaşırsınız. Çok arzuladığınız bir şeyse de, kendinizi bunu ele geçirmek için başkalarını istismar ederken bulabilirsiniz.
İsa’nın kendisi yetki hakkında, bunun nereden geldiği ve buna kimin sahip olduğu dahil, derinlikli sözler söyledi. Fakat O’nun yorumunu okumadan önce, bir grup işçinin otoriteye nasıl karşılık verdiğini görelim.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında, Anadolu’da yaşayan bir mal sahibinin geniş bağları vardı. Çalışkan bir adamdı, servetini yıllarca süren zahmetli çalışmayla edinmişti. İlk hasatlarını küçük bir araziden kaldırdıktan sonra, komşu tarlaları birer birer satın almıştı. Üzüm türleri, toprak, işleme, budama, hasat ve üzüm ürünleri üretme hakkında her şeyi biliyordu. Bu sayede yıllar içinde tüm komşularının saygısını kazanmıştı.
Asmaları sulayarak ve bakımlarını yaparak geçen uzun bir yazın ardından, hasat zamanı hızla yaklaşıyordu. Bu nedenle tam zamanlı çalışanlarına yardımcı olmaları için geçici işçiler işe aldı. Bundan kısa bir süre sonra bir iş seyahatine gitmesi gerekti. Ancak gitmeden önce oğluna işçilere ne sıklıkla ve ne kadar ödeme yapılacağına, üzümlerin kaça satılacağına ve benzeri konularda ayrıntılı talimatlar verdi. Kısacası, tüm yetkisini oğluna devretti ve işi doğru yapacağına güvendi.
Yaklaşık bir hafta sonra işçiler gelerek çalışmaya başladılar. İlk hafta geçti, her şey planlandığı gibi yürüyordu. Fakat işçiler kısa süre içinde arazi sahibinin mevcut olmadığını fark ettiler ve durumdan yararlanmanın yollarını düşünmeye başladılar. Daha yavaş çalışmaya başladılar, işe geç geldiler ve ücretlerinin erken ödenmesini talep ettiler. Hatta işi bırakmakla tehdit ettiler. O zaman oğul tüm işçileri toplantıya çağırdı.
İşçilerden biri diğerlerine “Bu iyi bir işaret” dedi. “Onun yumuşak bir adam olduğunu biliyordum. İlk sıkıntı işaretinde tüm taleplerimizi kabullenmeye karar verdi.”
Oğul ileri çıktı ve konuşmaya başladı.
“Homurdanmaları duydum ve pek sıkı çalışmadığınızı fark ettim. Size belli şartlar altında çalışmayı kabul etmiş olduğunuzu hatırlatmak isterim. Anlaşmanın üzerine düşen kısmını yerine getirmezseniz, başka işçiler bulmak zorunda kalacağım!”
İşçiler birbirlerine bakarak fısıldamaya başladılar.
“Sence ciddi mi?”
“Eminim ki işi bırakmakla tehdit edersek geri adım atacaktır.”
“Şansımızı deneyelim ve hodri meydan diyelim.”
İşçilerden biri ileri çıkarak konuştu.
“Tüm işçiler adına konuşmak üzere seçildim. Buraya geldiğimizde arazi sahibiyle bir anlaşma yaptık. Ancak şimdi o burada değil ve seni tanımıyoruz! Bu nedenle seninle yeni bir anlaşma yapacağız. Kabul etmezsen, işi bırakacağız!” dedi.
İşçiler orada durarak oğlun yanıtını bekliyorlardı.
“Ben arazi sahibinin oğluyum. Babam ayrılmadan önce bana pek çok şey söyledi. Ancak daha önemlisi, bana kendi yetkisini devretti. Şimdi önünüzde babamın yerinde duruyorum ve anlaşmanızı yerine getirmenizi talep ediyorum. Yapamazsanız, şimdi gidin!”
Birkaç çürük elma tarafından ayartılan işçiler, oğlun yetkisini tanımayarak ona saygısızlık etmişlerdi. Oğul onlara kötü davranıyor ya da saygısızlıklarını hak ediyor değildi. İtaat etmelerini istemek için her hakka sahipti, zira babası tarafından yetkilendirilmişti. Onun yetki mührünü taşıyordu.
Neyse ki, bazı işçiler utandılar, geri adım atarak işlerine döndüler. Ancak birkaçı gurur yaptı ve hatalarını kabul etmek yerine kötü talihlerinin suçunu oğula yükleyerek çalımla yürüdüler.
Önceki derslerde görüldüğü gibi, İsa’nın zamanındaki dinî ve siyasi önderleri O’nun peygamber olarak yetkisini ya da konumunu kabul etmek istememişlerdi. O’nun öğretilerinden gözleri korkuyordu ve kendi yetkili konumlarını kaybetme korkusu onları O’nun karakterine saldırmaya sevk ediyordu. Sürekli olarak O’nu oyuna getirerek bir hata yapmaya ya da yanlış bir şey söylemeye yönlendirmeye çalışıyorlardı. Hatta bazıları O’nu öldürmek istiyordu!
Din önderlerini gerçekten kızdıran iki şey vardı: İsa’nın haftalık Sebt günündeki eylemleri ve kendisinin Allah ile ilişkisine dair söyledikleri. Öyleyse İsa Sebt günü ne yapıyordu? Çoğunlukla insanları iyileştiriyordu. Bu kızılacak bir şeye benziyor mu? Allah insanların hasta olmalarındansa sağlıklı olmalarını tercih eder. Sorun, din önderlerinin Sebt hakkında ne yapılabileceğine ve ne yapılamayacağına dair yüzlerce kural oluşturmuş olmalarıydı. Onların gözünde İsa, kurallarına saygı göstermiyordu. İnsanlar din önderlerini değil, İsa’yı dinlemeye başlıyorlardı. Ancak insanların 109 İsa’yı dinlemeleri için iyi bir neden vardı. O, Allah’ın yetkisine sahipti! Yuhanna 5. bölüm, 18–20 ayetlerini okuyarak başlayalım:
18 İşte bu nedenle Yahudi yetkililer O’nu öldürmek için daha çok gayret ettiler. Çünkü yalnız Şabat Günü düzenini bozmakla kalmamış, Tanrı’nın kendi Babası olduğunu söyleyerek kendisini Tanrı’ya eşit kılmıştı. 19 İsa Yahudi yetkililere şöyle karşılık verdi: “Size doğrusunu söyleyeyim, Oğul, Baba’nın yaptıklarını görmedikçe kendiliğinden bir şey yapamaz. Baba ne yaparsa Oğul da aynı şeyi yapar. 20 Çünkü Baba Oğul’u sever ve yaptıklarının hepsini O’na gösterir. Şaşasınız diye O’na bunlardan daha büyük işler de gösterecektir.”
İlk bakışta Yahudi önderlerin neye kızdığını anlamak zor olabilir. Öyleyse İsa’nın ne söylediğini daha iyi anlayabilmek için metni biraz daha derinlemesine inceleyelim. İsa’nın “Şabat gününü bozduğu” için O’na kızdıklarını zaten biliyoruz. Fakat İsa’nın yalnızca iyilik yaptığını biliyoruz: başkalarını iyileştiriyor, öğretiyor ve vaaz veriyordu. Öyleyse öfkelenmelerinin asıl nedeni bu olamazdı. Öfkelerinin gerçek kaynağını bulmak için 18. ayette “kendi” sözcüğünü arayalım. Buldunuz mu? Yahudiler İsa’ya Allah’a “baba” dediği için değil, O’nun kendi babası olduğunu söylediği için öfkelenmişlerdi. İsa Allah’ı kendi babası olarak isimlendirerek, iyileştirme, vaaz etme ve öğretme hakkının tamamen Allah’ın yetkisine bağlı olduğunu ileri sürüyor ve ayrıca kendisinin Allah’la gerçek ilişkisini de ortaya koyuyordu.
Aslında İsa Allah’ın zaten söylemiş olduğu bir şeyi doğruluyordu. İsa’nın vaftiz olduğunda sudan çıktığı zaman ne olduğunu hatırlıyor musunuz? Matta 3. bölüm, 17. ayette şöyle diyor:
17 Göklerden gelen bir ses, “Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum” dedi.
İsa, Yahudi önderlere kendisinin “İnsanoğlu,” “Allah’ın Oğlu,” peygamberlerin geleceğini söyledikleri Mesih olduğunu söylüyordu! Fakat O kendi yetkisiyle ya da kendisini hoşnut eden şeyleri yapmak için gelmedi. Hayır, İsa Allah’ın yaptığı şeyi yapmak üzere geldi. Peki Allah ne yapar? Yuhanna 5. bölüm, 21–23 ayetlerini okuyarak devam edelim:
21 Baba nasıl ölüleri diriltip onlara yaşam veriyorsa, Oğul da dilediği kimselere yaşam verir. 22 Baba kimseyi yargılamaz, bütün yargılama işini Oğul’a vermiştir. 23 Öyle ki, herkes Baba’yı onurlandırdığı gibi Oğul’u onurlandırsın. Oğul’u onurlandırmayan, O’nu gönderen Baba’yı da onurlandırmaz.
İsa, din önderlerinin tepkisinden yılmayarak onları sarsmaya devam etti. Allah’ın kendisine insanları yargılama yetkisi verdiğini söyledi. Bir kimse Mesih’i onurlandırmazsa, Allah’ı da onurlandırmaz. İşçiler arazi sahibinin oğluna karşı çıktıklarında onu onurlandırıyorlar mıydı? Hayır, ona saygısızlık ediyorlardı, çünkü onun oğluna devredilmiş olan yetkisini tanımıyorlardı. Aynı şekilde, İsa’ya karşı çıkanlar aslında Allah’a karşı çıkıyorlardı! İsa ise onları eylemlerinden ötürü yargılayacak yetkiye sahipti. İsa’nın bundan sonra söylediklerinin kaydını Yuhanna 5. bölüm 24. ayette görelim:
24 Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir.
Bu ilk cümleyi tekrar gözden geçirelim.
“Sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz hayatı vardır.”
Bu tek bir cümlede iki hayret verici gerçek var. Birincisi, İsa’nın kendi sözlerinin doğrudan Allah’tan geldiğini söylüyor olması. İkinci hayret verici gerçek, bu sözleri işitip iman ederseniz, ebedî hayata sahip olacağınız. İşte kaderi değiştiren!
İsa Yuhanna 5. bölüm, 25–27 ayetlerinde konuşmaya devam etti:
25 Size doğrusunu söyleyeyim, ölülerin Tanrı Oğlu’nun sesini 111 işitecekleri ve işitenlerin yaşayacakları saat geliyor, geldi bile. 26 Çünkü Baba, kendisinde yaşam olduğu gibi, Oğul’a da kendisinde yaşam olma özelliğini verdi. 27 O’na yargılama yetkisini de verdi. Çünkü O İnsanoğlu’dur.
Bu ayetlerde İsa hem gerçek kelime anlamında, hem de mecazi olarak konuşuyor. İlk olarak O’nun ifadesinin mecazi anlamını inceleyelim. İsa, O’nun sözlerine inanırsanız ölümden hayata geçeceğinizi söyledi. Bunun anlamı, O’nun sözlerini duy-madan önce ölü olduğunuzdur! Tabii ki yemek yiyor, nefes alıyor ve yürüyorsunuz, bilimsel olarak canlısınız. Fakat ruhsal olarak ölüsünüz. Günahınız nedeniyle yargılanacak, suçlu bulunacak ve mahkûm edileceksiniz. Yürüyen ölü bir adam gibisiniz. İsa işte bu bağlamda şöyle diyor:
“Ölülerin Tanrı Oğlu’nun sesini işitecekleri ve işitenlerin yaşayacakları saat geliyor, geldi bile”
28–30 ayetlerini okumaya devam edersek, İsa’nın sözlerinin gerçek kelime anlamını görürüz.
28 Buna şaşmayın. Mezarda olanların hepsinin O’nun sesini işitecekleri saat geliyor. 29 Ve onlar mezarlarından çıkacaklar. İyilik yapmış olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar yargılanmak üzere dirilecekler. 30 Ben kendiliğimden hiçbir şey yapamam. İşittiğim gibi yargılarım ve benim yargım adildir. Çünkü amacım kendi isteğimi değil, beni gönderenin isteğini yapmaktır.
İsa yalnızca ruhsal olarak ölü olanları yargılama ve onlara hayat verme yetkisine sahip değildir, fiziksel ölüleri dirilişte yaşama geri çağırma yetkisine de sahiptir!
İşçiler bağa geldiklerinde oğul anlaşmanın herhangi bir kısmını değiştirdi mi? Babasının kendisine verdiği yetkiyi kendi yararına kullandı mı? Babasının kendisinden istediğinden başka bir şey yapmaya teşebbüs etti mi? Tüm bu soruların yanıtı büyük bir HAYIR’dır! Aynı şekilde, İsa da bunu söylüyor. Bu noktaya dek yalnızca gerçeği, Allah’tan gelmiş olan ve O’nun yetkisinin mührünü taşıyan gerçeği söylüyor. Tıpkı arazi sahibinin oğlunun kendi babasının yetkisine sahip olduğu gibi, İsa da Allah’ın yetkisine sahiptir. Mesele, O’nun diyeceklerini dinlemeyi ve iman etmeyi mi, yoksa geçici işçiler gibi isyan etmeyi mi istediğinizdir.
Tartışma Soruları
1. Daha fazla yetkiniz olsaydı, bununla ne yapardınız?
2. İşçiler oğula daha iyi mi davranmalıydılar? Neden?
3. Yahudi önderler İsa’yı neden öldürmek istediler?
4. İsa neden söylediklerini söyleme yetkisine sahipti?
5. İsa’nın hayat verme ve yargılama yetkisi varsa, buna vereceğiniz doğal karşılık ne olmalıdır? Ne bekliyorsunuz?
6. İsa bu dünyaya geri döndüğünde, ölüler O’nun sesini işitecek ve dirilecekler. O döndüğünde fiziksel ölü olursanız,
hangi dirilişte yer almak istersiniz?
Hayattaki pek çok şey gibi, otorite hakkındaki düşünceniz çoğunlukla ona karşılık verme şeklinizi belirler. Korktuğunuz bir şeyse, yetki sahibi kişilerle karşılaşmamak için yolunuzu değiştirirsiniz. Fakat özenmediğiniz ve arzuladığınız bir şeyse, buna sahip olanlara yaklaşırsınız. Çok arzuladığınız bir şeyse de, kendinizi bunu ele geçirmek için başkalarını istismar ederken bulabilirsiniz.
İsa’nın kendisi yetki hakkında, bunun nereden geldiği ve buna kimin sahip olduğu dahil, derinlikli sözler söyledi. Fakat O’nun yorumunu okumadan önce, bir grup işçinin otoriteye nasıl karşılık verdiğini görelim.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında, Anadolu’da yaşayan bir mal sahibinin geniş bağları vardı. Çalışkan bir adamdı, servetini yıllarca süren zahmetli çalışmayla edinmişti. İlk hasatlarını küçük bir araziden kaldırdıktan sonra, komşu tarlaları birer birer satın almıştı. Üzüm türleri, toprak, işleme, budama, hasat ve üzüm ürünleri üretme hakkında her şeyi biliyordu. Bu sayede yıllar içinde tüm komşularının saygısını kazanmıştı.
Asmaları sulayarak ve bakımlarını yaparak geçen uzun bir yazın ardından, hasat zamanı hızla yaklaşıyordu. Bu nedenle tam zamanlı çalışanlarına yardımcı olmaları için geçici işçiler işe aldı. Bundan kısa bir süre sonra bir iş seyahatine gitmesi gerekti. Ancak gitmeden önce oğluna işçilere ne sıklıkla ve ne kadar ödeme yapılacağına, üzümlerin kaça satılacağına ve benzeri konularda ayrıntılı talimatlar verdi. Kısacası, tüm yetkisini oğluna devretti ve işi doğru yapacağına güvendi.
Yaklaşık bir hafta sonra işçiler gelerek çalışmaya başladılar. İlk hafta geçti, her şey planlandığı gibi yürüyordu. Fakat işçiler kısa süre içinde arazi sahibinin mevcut olmadığını fark ettiler ve durumdan yararlanmanın yollarını düşünmeye başladılar. Daha yavaş çalışmaya başladılar, işe geç geldiler ve ücretlerinin erken ödenmesini talep ettiler. Hatta işi bırakmakla tehdit ettiler. O zaman oğul tüm işçileri toplantıya çağırdı.
İşçilerden biri diğerlerine “Bu iyi bir işaret” dedi. “Onun yumuşak bir adam olduğunu biliyordum. İlk sıkıntı işaretinde tüm taleplerimizi kabullenmeye karar verdi.”
Oğul ileri çıktı ve konuşmaya başladı.
“Homurdanmaları duydum ve pek sıkı çalışmadığınızı fark ettim. Size belli şartlar altında çalışmayı kabul etmiş olduğunuzu hatırlatmak isterim. Anlaşmanın üzerine düşen kısmını yerine getirmezseniz, başka işçiler bulmak zorunda kalacağım!”
İşçiler birbirlerine bakarak fısıldamaya başladılar.
“Sence ciddi mi?”
“Eminim ki işi bırakmakla tehdit edersek geri adım atacaktır.”
“Şansımızı deneyelim ve hodri meydan diyelim.”
İşçilerden biri ileri çıkarak konuştu.
“Tüm işçiler adına konuşmak üzere seçildim. Buraya geldiğimizde arazi sahibiyle bir anlaşma yaptık. Ancak şimdi o burada değil ve seni tanımıyoruz! Bu nedenle seninle yeni bir anlaşma yapacağız. Kabul etmezsen, işi bırakacağız!” dedi.
İşçiler orada durarak oğlun yanıtını bekliyorlardı.
“Ben arazi sahibinin oğluyum. Babam ayrılmadan önce bana pek çok şey söyledi. Ancak daha önemlisi, bana kendi yetkisini devretti. Şimdi önünüzde babamın yerinde duruyorum ve anlaşmanızı yerine getirmenizi talep ediyorum. Yapamazsanız, şimdi gidin!”
Birkaç çürük elma tarafından ayartılan işçiler, oğlun yetkisini tanımayarak ona saygısızlık etmişlerdi. Oğul onlara kötü davranıyor ya da saygısızlıklarını hak ediyor değildi. İtaat etmelerini istemek için her hakka sahipti, zira babası tarafından yetkilendirilmişti. Onun yetki mührünü taşıyordu.
Neyse ki, bazı işçiler utandılar, geri adım atarak işlerine döndüler. Ancak birkaçı gurur yaptı ve hatalarını kabul etmek yerine kötü talihlerinin suçunu oğula yükleyerek çalımla yürüdüler.
Önceki derslerde görüldüğü gibi, İsa’nın zamanındaki dinî ve siyasi önderleri O’nun peygamber olarak yetkisini ya da konumunu kabul etmek istememişlerdi. O’nun öğretilerinden gözleri korkuyordu ve kendi yetkili konumlarını kaybetme korkusu onları O’nun karakterine saldırmaya sevk ediyordu. Sürekli olarak O’nu oyuna getirerek bir hata yapmaya ya da yanlış bir şey söylemeye yönlendirmeye çalışıyorlardı. Hatta bazıları O’nu öldürmek istiyordu!
Din önderlerini gerçekten kızdıran iki şey vardı: İsa’nın haftalık Sebt günündeki eylemleri ve kendisinin Allah ile ilişkisine dair söyledikleri. Öyleyse İsa Sebt günü ne yapıyordu? Çoğunlukla insanları iyileştiriyordu. Bu kızılacak bir şeye benziyor mu? Allah insanların hasta olmalarındansa sağlıklı olmalarını tercih eder. Sorun, din önderlerinin Sebt hakkında ne yapılabileceğine ve ne yapılamayacağına dair yüzlerce kural oluşturmuş olmalarıydı. Onların gözünde İsa, kurallarına saygı göstermiyordu. İnsanlar din önderlerini değil, İsa’yı dinlemeye başlıyorlardı. Ancak insanların 109 İsa’yı dinlemeleri için iyi bir neden vardı. O, Allah’ın yetkisine sahipti! Yuhanna 5. bölüm, 18–20 ayetlerini okuyarak başlayalım:
18 İşte bu nedenle Yahudi yetkililer O’nu öldürmek için daha çok gayret ettiler. Çünkü yalnız Şabat Günü düzenini bozmakla kalmamış, Tanrı’nın kendi Babası olduğunu söyleyerek kendisini Tanrı’ya eşit kılmıştı. 19 İsa Yahudi yetkililere şöyle karşılık verdi: “Size doğrusunu söyleyeyim, Oğul, Baba’nın yaptıklarını görmedikçe kendiliğinden bir şey yapamaz. Baba ne yaparsa Oğul da aynı şeyi yapar. 20 Çünkü Baba Oğul’u sever ve yaptıklarının hepsini O’na gösterir. Şaşasınız diye O’na bunlardan daha büyük işler de gösterecektir.”
İlk bakışta Yahudi önderlerin neye kızdığını anlamak zor olabilir. Öyleyse İsa’nın ne söylediğini daha iyi anlayabilmek için metni biraz daha derinlemesine inceleyelim. İsa’nın “Şabat gününü bozduğu” için O’na kızdıklarını zaten biliyoruz. Fakat İsa’nın yalnızca iyilik yaptığını biliyoruz: başkalarını iyileştiriyor, öğretiyor ve vaaz veriyordu. Öyleyse öfkelenmelerinin asıl nedeni bu olamazdı. Öfkelerinin gerçek kaynağını bulmak için 18. ayette “kendi” sözcüğünü arayalım. Buldunuz mu? Yahudiler İsa’ya Allah’a “baba” dediği için değil, O’nun kendi babası olduğunu söylediği için öfkelenmişlerdi. İsa Allah’ı kendi babası olarak isimlendirerek, iyileştirme, vaaz etme ve öğretme hakkının tamamen Allah’ın yetkisine bağlı olduğunu ileri sürüyor ve ayrıca kendisinin Allah’la gerçek ilişkisini de ortaya koyuyordu.
Aslında İsa Allah’ın zaten söylemiş olduğu bir şeyi doğruluyordu. İsa’nın vaftiz olduğunda sudan çıktığı zaman ne olduğunu hatırlıyor musunuz? Matta 3. bölüm, 17. ayette şöyle diyor:
17 Göklerden gelen bir ses, “Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum” dedi.
İsa, Yahudi önderlere kendisinin “İnsanoğlu,” “Allah’ın Oğlu,” peygamberlerin geleceğini söyledikleri Mesih olduğunu söylüyordu! Fakat O kendi yetkisiyle ya da kendisini hoşnut eden şeyleri yapmak için gelmedi. Hayır, İsa Allah’ın yaptığı şeyi yapmak üzere geldi. Peki Allah ne yapar? Yuhanna 5. bölüm, 21–23 ayetlerini okuyarak devam edelim:
21 Baba nasıl ölüleri diriltip onlara yaşam veriyorsa, Oğul da dilediği kimselere yaşam verir. 22 Baba kimseyi yargılamaz, bütün yargılama işini Oğul’a vermiştir. 23 Öyle ki, herkes Baba’yı onurlandırdığı gibi Oğul’u onurlandırsın. Oğul’u onurlandırmayan, O’nu gönderen Baba’yı da onurlandırmaz.
İsa, din önderlerinin tepkisinden yılmayarak onları sarsmaya devam etti. Allah’ın kendisine insanları yargılama yetkisi verdiğini söyledi. Bir kimse Mesih’i onurlandırmazsa, Allah’ı da onurlandırmaz. İşçiler arazi sahibinin oğluna karşı çıktıklarında onu onurlandırıyorlar mıydı? Hayır, ona saygısızlık ediyorlardı, çünkü onun oğluna devredilmiş olan yetkisini tanımıyorlardı. Aynı şekilde, İsa’ya karşı çıkanlar aslında Allah’a karşı çıkıyorlardı! İsa ise onları eylemlerinden ötürü yargılayacak yetkiye sahipti. İsa’nın bundan sonra söylediklerinin kaydını Yuhanna 5. bölüm 24. ayette görelim:
24 Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir.
Bu ilk cümleyi tekrar gözden geçirelim.
“Sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz hayatı vardır.”
Bu tek bir cümlede iki hayret verici gerçek var. Birincisi, İsa’nın kendi sözlerinin doğrudan Allah’tan geldiğini söylüyor olması. İkinci hayret verici gerçek, bu sözleri işitip iman ederseniz, ebedî hayata sahip olacağınız. İşte kaderi değiştiren!
İsa Yuhanna 5. bölüm, 25–27 ayetlerinde konuşmaya devam etti:
25 Size doğrusunu söyleyeyim, ölülerin Tanrı Oğlu’nun sesini 111 işitecekleri ve işitenlerin yaşayacakları saat geliyor, geldi bile. 26 Çünkü Baba, kendisinde yaşam olduğu gibi, Oğul’a da kendisinde yaşam olma özelliğini verdi. 27 O’na yargılama yetkisini de verdi. Çünkü O İnsanoğlu’dur.
Bu ayetlerde İsa hem gerçek kelime anlamında, hem de mecazi olarak konuşuyor. İlk olarak O’nun ifadesinin mecazi anlamını inceleyelim. İsa, O’nun sözlerine inanırsanız ölümden hayata geçeceğinizi söyledi. Bunun anlamı, O’nun sözlerini duy-madan önce ölü olduğunuzdur! Tabii ki yemek yiyor, nefes alıyor ve yürüyorsunuz, bilimsel olarak canlısınız. Fakat ruhsal olarak ölüsünüz. Günahınız nedeniyle yargılanacak, suçlu bulunacak ve mahkûm edileceksiniz. Yürüyen ölü bir adam gibisiniz. İsa işte bu bağlamda şöyle diyor:
“Ölülerin Tanrı Oğlu’nun sesini işitecekleri ve işitenlerin yaşayacakları saat geliyor, geldi bile”
28–30 ayetlerini okumaya devam edersek, İsa’nın sözlerinin gerçek kelime anlamını görürüz.
28 Buna şaşmayın. Mezarda olanların hepsinin O’nun sesini işitecekleri saat geliyor. 29 Ve onlar mezarlarından çıkacaklar. İyilik yapmış olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar yargılanmak üzere dirilecekler. 30 Ben kendiliğimden hiçbir şey yapamam. İşittiğim gibi yargılarım ve benim yargım adildir. Çünkü amacım kendi isteğimi değil, beni gönderenin isteğini yapmaktır.
İsa yalnızca ruhsal olarak ölü olanları yargılama ve onlara hayat verme yetkisine sahip değildir, fiziksel ölüleri dirilişte yaşama geri çağırma yetkisine de sahiptir!
İşçiler bağa geldiklerinde oğul anlaşmanın herhangi bir kısmını değiştirdi mi? Babasının kendisine verdiği yetkiyi kendi yararına kullandı mı? Babasının kendisinden istediğinden başka bir şey yapmaya teşebbüs etti mi? Tüm bu soruların yanıtı büyük bir HAYIR’dır! Aynı şekilde, İsa da bunu söylüyor. Bu noktaya dek yalnızca gerçeği, Allah’tan gelmiş olan ve O’nun yetkisinin mührünü taşıyan gerçeği söylüyor. Tıpkı arazi sahibinin oğlunun kendi babasının yetkisine sahip olduğu gibi, İsa da Allah’ın yetkisine sahiptir. Mesele, O’nun diyeceklerini dinlemeyi ve iman etmeyi mi, yoksa geçici işçiler gibi isyan etmeyi mi istediğinizdir.
Tartışma Soruları
1. Daha fazla yetkiniz olsaydı, bununla ne yapardınız?
2. İşçiler oğula daha iyi mi davranmalıydılar? Neden?
3. Yahudi önderler İsa’yı neden öldürmek istediler?
4. İsa neden söylediklerini söyleme yetkisine sahipti?
5. İsa’nın hayat verme ve yargılama yetkisi varsa, buna vereceğiniz doğal karşılık ne olmalıdır? Ne bekliyorsunuz?
6. İsa bu dünyaya geri döndüğünde, ölüler O’nun sesini işitecek ve dirilecekler. O döndüğünde fiziksel ölü olursanız,
hangi dirilişte yer almak istersiniz?