Ailenizden daha önemli bir şey var mı? Bir meslek seçtiğimizde bunun bizi ailemizden koparıp koparmayacağını düşünürüz. Eşimizi seçtiğimizde ailelerin birbirleriyle anlaşabileceklerini bilmek önemlidir. Oturacağımız yeri seçerken öncelikle çocuklarımızın eğitimini ve evin yakınlarında iyi bir okul olup olmadığını düşünürüz. Aile her şeydir, değil mi?
Allah, Sina Dağı’nda tüm zamanlardaki tüm insanlar için yasası olarak On Emir’i verdi. Bu yasada aile hakkında çok özel bir emir var. Beşinci emri hatırlıyor musunuz?
“Annene babana saygı göster. Öyle ki, Tanrın RABb’in sana vereceği ülkede ömrün uzun olsun.”50
İsa On Emir’e büyük değer vererek, bir kimsenin ebedî hayatı istiyorsa emirleri tutması gerektiğini söyledi. Bundan sonra da hangi emirlerden bahsettiğinin yanlış anlaşılmaması için On Emir’den alıntı yaptı ve beşinci emri bilhassa belirtti.51 Bu dünyada anne–babanıza itaat etmekten daha önemli bir şey olabilir mi? Anne–babamıza sadakatimizden daha büyük bir sadakat olabilir mi? Bu şaşırtıcı gelebilir, fakat İsa en yakınımızdaki fiziksel ailemizden daha önemli bir aileden söz etti. O aileye olan sadakatimiz tüm diğer fiziksel aile ilişkilerinin yerini alır. Hangi ailedir bu? Her zaman olduğu gibi, bir öyküyle başlayalım.
Pakize saç bandını son bir kez ayarladı ve antredeki aynadan ayrıldı.
“Tamam anne, gitmeye hazırım!”
“Birkaç dakika içinde geliyorum Pakize, bu domatesleri buzdolabına koymam gerek. Üç gün yokuz, mutfak tezgâhının üzerinde dayanmazlar.”
“Anne, zaten geciktik.”
“Tatlım, baban arabada ve gitmeye hazır. Ben de neredeyse hazırım. İlk kez öğrenci yurdunda kalacağını ve üniversite için heyecanlandığını biliyorum. Heyecanlanmakta da çok haklısın. Çok çalıştın. Fakat biraz sakinleşebilirsin, yurt bir yere gitmiyor. Oraya vardığında seni bekliyor olacak.”
Ne yazık ki annenin sözleri yanlış çıkacaktı. Ankara’ya üç saatlik araba yolculuğu sırasında Pakize ya babasına daha hızlı sürmesini söylüyor, ya da telefonda arkadaşlarıyla oda arkadaşlarının kim olabileceğini konuşuyordu. Üniversiteye vardıklarında akşam olmak üzereydi ve hemen yurda gittiler. Son kaydı yaptırmak için yirmi dakika sırada beklediler.
Sıra Pakize’ye geldiğinde, memurun adını listede bulmasını beklemeye tahammül edemeyecek gibiydi.
Sonunda memur konuştu:
“Üzgünüm Pakize, yurtta kalamayacaksın. Odan dolu.”
Pakize’nin yüzü kıpkırmızı oldu. “Bir hata olmalı. Uzun süre önce kayıt yaptırmıştım. Listedeki ilk kişilerden biri bendim. Adım aylardır orada.”
“Üzgünüm, fakat yatağın başkasına verilmiş.”
Pakizenin önce kafası karıştı, sonra kafa karışıklığı öfkeye döndü. Neler oluyordu? Kayıt yaptırmıştı. Depozitoyu ödemişti. Her şey hazırdı.
“Yatağımı nasıl başka birine verirsiniz?” diye bağırdı, “Burada ne oluyor?”
Memur yalnızca şöyle dedi:
“Üzgünüm, bunun nasıl olduğunu bilmiyorum, fakat yapabileceğim bir şey yok.”
Memur gerçeği yalanla karıştırıyordu. Nasıl olduğunu biliyordu, fakat yapabileceği bir şey yoktu.
Pakize’nin annesiyle babası onu sakinleştirmeye çalışırken bir öğrenci onlara yaklaştı.
“Neler olduğunu gördüm ve gerçekten çok üzgünüm. Ne olduğunu öğrenmek isterseniz size anlatabilirim. Öğrenci yurduna para bağışlayan bir adamın torununa yer açmak için yurttan çıkarıldın. Tamamen bağlantılarla ilgili. Yurt doluydu. Fakat biliyorsun, aileye ayrıcalık tanınır. Akrabasının yurda alınmasında ısrar etti, bu nedenle birini çıkarmak zorundaydılar. O da sana rastladı. Gerçekten üzgünüm. Umarım kampus yakınlarında ucuz yer bulursunuz.”
Aile bağlantılarının bir şeyleri nasıl yaptırtabileceğini neredeyse hepimiz görmüşüzdür. Belki bundan yarar sağlamış, belki de Pakize gibi kurbanı olmuşsunuzdur. Belki hastanede doktorun bir yakınına sizden önce bakılmıştır. Belki zengin ve güçlü kimselerin yakınlarının bizi hapse düşürebilecek suçlardan yakayı sıyırdıklarını görmüşsünüzdür. Her durumda, aile bağlantılarının bazıları için ne kadar elverişli, başkaları içinse elverişsiz olduklarını hepimiz görmüşüzdür.
İnsanlar aile bağlantılarına ve kalıtsal konumlara çok önem verirler. İsa’nın zamanında da böyleydi. Yahudilere ebedî hayatı göstermek üzere kendilerine kutsal yazılar, Mesih vaadi ve tapınak hizmetleri verilmişti. Ne yazık ki Yahudi halkından pek çok kişi sırf Yahudi olarak doğdukları için kurtuluşa hak kazandıklarına inanıyorlardı. İbrahim’le özel bir soy bağına sahip olduklarını ve bu bağın kendilerine cennette bir yer sağlayacağını düşünüyorlardı. Ayrıcalıklı bir sınıf olduklarını sanıyorlardı. Fakat İsa bu fikrin Allah’ın fikri olmadığını öğretti. İsa İbrahim’le kalıtsal bir bağlantının kurtuluş garantisi olmadığını vurguladı. Sarsıcı bir olayda, İsa’nın beşinci emre olan saygısının ışığında incelememiz gereken bir olayda, İsa’nın “bağlantıları” doğru perspektife koyduğunu görüyoruz. Markos 3. bölüm, 31–35 ayetlerini okuyarak başlayalım:
31 Daha sonra İsa’nın annesiyle kardeşleri geldi. Dışarıda durdular, haber gönderip O’nu çağırdılar. 32 İsa’nın çevresinde oturan kalabalıktan bazıları, “Bak” dediler, “Annenle kardeşlerin dışarıda, seni istiyorlar.” 33 İsa buna karşılık onlara, “Kimdir annem ve kardeşlerim?” dedi. 34 Sonra çevresinde oturanlara bakıp şöyle dedi: “İşte annem, işte kardeşlerim! 35 Tanrı’nın isteğini kim yerine getirirse, kardeşim, kızkardeşim ve annem odur.”
İsa kalabalığın beklediği şeyi yapmadı, bu da çok sarsıcı olmuş olmalı! O kesinlikle ailesine saygısızlık etmiyordu. O, kalabalığın sadakate ilişkin inançlarını sorguluyordu. Allah’ın isteğini yerine getirenlerin kendisine her tür insani akrabalık bağından daha yakın olduğunu halka net bir şekilde açıkladı. İsa halen aileyle ilgili olarak konuşuyor, fakat Allah’ın ruhsal ailesinden söz ediyor. Bu ruhsal ailenin fertleri İsa’ya ve birbirlerine ortak soyla değil, ortak imanla bağlıdır. Anlaması ne kadar zor olsa da, Meryem İsa’ya bir imanlı ve O’nun sözlerini yerine getiren biri olarak, O’nunla doğal akrabalığı ile olduğundan daha yakından bağlıydı.
İsa, Allah’ın ailesindeki ruhsal ilişkiye dair ciddi gerçeği vurgulamak için çok sarsıcı bir dil kullandı. O’nun sözlerinin ruhsal imalarını anlamamız çok önemli, zira anlamazsak İsa’nın beşinci emri iptal ettiğini düşünebiliriz. Ancak etmiyor. Matta 10. bölüm, 34–37 ayetlerini dikkatlice okuyalım:
34 Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Barış değil, kılıç getirmeye geldim. 35 Çünkü ben babayla oğulun, anneyle kızın, gelinle kaynananın arasına ayrılık sokmaya geldim. 36 “İnsanın düşmanı kendi ev halkı olacak.” 37 Annesini ya da babasını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir. Oğlunu ya da kızını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir.
İsa kendi izleyicilerinin, sırf İsa’yı izlemeyi seçtikleri için aileleri tarafından reddedilebileceğini açıkça ifade etti. Bir insan bu durumda ne yapmalıdır? Beşinci emir anne–babamız ne derse desin, İsa’yı reddetmek anlamına gelse dahi, dediklerini yapmamızı mı gerektiriyor? İsa “hayır” diyor.
O, pek çok kişinin kendisini reddedeceğini ve O’nu olduğunu ileri sürdüğü Kişi olarak kabul edenlere eziyet edeceklerini biliyordu. Bu aileler arasında dahi meydana gelecekti ve bölünme nedeni olacaktı. İsa’nın öğrenciliğe çağrısı çok keskindi. Matta 10. bölüm, 38. ayetten devam edelim:
38 Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen bana layık değildir.
Çarmıh, dünyanın o bölgesinde bilinen en acımasız işkence ve ölüm şekliydi. Romalılar tarafından kullanılıyordu ve gücüne işaret ediyordu. Suçlulardan çoğunlukla kendi çarmıhlarını infaz yerine kadar taşımaları isteniyor, onlar da çoğu kez buna şiddetle karşı çıkıyorlardı. Fakat İsa kendi öğrencilerinden tamamen farklı bir şey bekliyordu. O’nun öğrencisi olmak istiyorsak, ucunda ölüm olsa dahi benliği inkâr etmeye istekli olmalıyız. Bu acı bir reçete ve bunun orta yolu yok. İsa bu kendini inkâr konusunda konuşmaya Matta 10. bölüm, 39–42 ayetlerinde kayıtlı olduğu gibi devam etti:
39 Canını kurtaran onu yitirecek. Canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır. 40 Sizi kabul eden beni kabul etmiş olur. Beni kabul eden de beni göndereni kabul etmiş olur. 41 Bir peygamberi peygamber olduğu için kabul eden, peygambere yaraşan bir ödül alacaktır. Doğru birini doğru olduğu için kabul eden, doğru kişiye yaraşan bir ödül alacaktır. 42 Bu sıradan kişilerden birine, öğrencim olduğu için bir bardak soğuk su bile veren, size doğrusunu söyleyeyim, ödülsüz kalmayacaktır.”
İsa iki şeyi vurguladı. Bunları fark ettiniz mi? İlk olarak, O’nun gerçek bir izleyicisi olmanız için İsa hayatınızı kaybetmeniz gerektiğini söyledi. Bu ne anlama geliyor? “Hayatınızı kaybetmek” fiziksel ölüm mü demektir? Belki de öyledir, zira İsa az önce gereken bağlılığın derecesini açıklamak için çarmıh ifadesini kullandı. Yoksa “hayatınızı kaybetmek” hayatınızın sonsuza kadar değişeceği, farklı hede erimizin ve amaçlarımızın olacağı anlamına mı gelir? İsa hayatımızı “O’nun uğruna” kaybetmemiz gerektiğini söylediği için, bağlılığın İsa’ya ve O’nun öğretilerine olduğunu görüyoruz. Bu da bizi ikinci noktaya getiriyor. İsa, bizim Allah tarafından gönderilmiş olan O’nu kabul etmemiz halinde, Allah’ın da bizi kabul edeceğine dair güvence veriyor. Eğer hayatımızı O’nun uğruna kaybedersek, hayat bulacağız ve doğru kişiye verilecek ödülü alacağız. Allah’ın ruhsal ailesinin, hayatınız üzerinde doğal ailenizden daha büyük talepleri olan bir ailenin üyesi oluruz. Bu öyküyü düşünün:
Kurtuluş savaşı sırasında bir onbaşı askerlerden birine belirli bir yerde durarak düşmanı yanaştırmamasını emretti. Asker aldığı bu emre itaat etti. Kısa bir süre sonra bir general askere bulunduğu konumdan geri çekilmesi emrini getiren bir nöbetçi gönderdi.
“Efendim, komutanımdan burada kalmak için emir aldım. Yine de geri çekilmemi istiyor musunuz?” Diye sordu.
Nöbetçi, “Evet” dedi, “generalin yetkisiyle geliyorum ve senin komutanının emrini geçersiz kılıyorum.”
Asker ne yapmalı? Gerçekten de hayatında bir yetki vardı, onbaşı. Fakat hayatında başka bir yetki de vardı, generalin daha yüksek yetkisi. Sonuç olarak generalin emrine itaat etti ve geri çekildi.
Anne ve babamıza itaat ederek onları şere endirmemiz için aldığımız bir emir var. Fakat emirden daha büyük biri de var. Allah’ın kendisi. Allah şöyle dedi:
“Annene babana saygı göster.”
Fakat O şunu da dedi:
“Benden başka tanrın olmayacak.”52
Anne–babamızın emirlerini Allah’ın emirlerinin üzerinde tutarsak, onları tanrılar yapmış oluruz. Allah bize İsa’nın izleyicileri olmamızı emretti. O’nun sözlerini dinlemekle kalmamalı, neye mal olursa olsun bunlara inanmalıyız. Arkadaşlarımızı kaybedebilir miyiz? Evet. Ailemizi kaybedebilir miyiz? Evet. İnsanlar bizden nefret edecek mi? Muhtemelen. Fakat İsa’nın dediklerini unutmayın:
“Canını kurtaran onu yitirecek. Canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır.”
Zihninizde İsa’nın öğrencisi olmanın bedelini şimdiden hesaplıyor olabilirsiniz. Ailenizin onaylamadığı bir şey yapmanın korkunç olacağını düşünüyor olabilirsiniz. Fakat Allah’ın ailesinin kan bağı ve soyla ilgili olmadığını hatırlamalısınız. İmanla ve O’nun isteğine bağlılıkla ilgilidir. Allah’ın ailesi ruhsal bir ailedir ve bu yeryüzündeki aile bağlarımızın yerini alır. Tabii ki ailemize karşı hiçbir şekilde kaba ve saygısızca davranmamalıyız. Ancak dünyevi ailemizin kararları Allah’ın standartlarıyla ya da iradesiyle çelişirse, taviz verilemez. Ebedî hayatımız, daha yüksekte olan aileye sadakatimize bağlıdır.
Kişisel olarak ödeyeceğimiz bedel çok yüksek olabilir. Allah’ın gücüyle, O’na iman ederek ve güvenerek O’nun göndermiş olduğu haberci aracılığıyla verdiği emirlerini yerine getirebilirsiniz.
Tartışma Soruları
1. Sizce öğrenci yurduna para bağışlayan adam kendi akrabasına yer açmak için başka birini çıkarmakla doğru kararı
verdi mi? Cevabınızın nedenini açıklayın.
2. Toplumunuzda size “ağabey” ya da “abla” diyenlere karşı bir yakınlık duygusu hissediyor musunuz? İsa, kendi
ruhsal ailesinde annelerinin, erkek ve kız kardeşlerinin olduğunu söyledi. Ruhsal bir erkek kardeşe, kız kardeşe ya
da anneye sahip olmak sizce ne anlama gelir?
3. İsa “Canını kurtaran onu yitirecek. Canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır” dedi. İsa’yı izlerseniz
bulacağınızı düşündüğünüz hayatı açıklayın.
4. Sizce mevkiini koruyan asker generalin emrine itaat etmekle doğru kararı verdi mi? Sizin hayatınızdaki nihai yetki kaynağı kimdir? Babanız ya da anneniz mi, Allah mı?
5. İsa’nın izleyicisi olarak ailenizde ya da toplumunuzda nasıl zorluklarla karşılaşabilirsiniz?
50 Bkz. Mısır’dan Çıkış 20:12.
51 Bkz. Matta 19:19.
52 Bkz. Mısır’dan Çıkış 20:3.
Allah, Sina Dağı’nda tüm zamanlardaki tüm insanlar için yasası olarak On Emir’i verdi. Bu yasada aile hakkında çok özel bir emir var. Beşinci emri hatırlıyor musunuz?
“Annene babana saygı göster. Öyle ki, Tanrın RABb’in sana vereceği ülkede ömrün uzun olsun.”50
İsa On Emir’e büyük değer vererek, bir kimsenin ebedî hayatı istiyorsa emirleri tutması gerektiğini söyledi. Bundan sonra da hangi emirlerden bahsettiğinin yanlış anlaşılmaması için On Emir’den alıntı yaptı ve beşinci emri bilhassa belirtti.51 Bu dünyada anne–babanıza itaat etmekten daha önemli bir şey olabilir mi? Anne–babamıza sadakatimizden daha büyük bir sadakat olabilir mi? Bu şaşırtıcı gelebilir, fakat İsa en yakınımızdaki fiziksel ailemizden daha önemli bir aileden söz etti. O aileye olan sadakatimiz tüm diğer fiziksel aile ilişkilerinin yerini alır. Hangi ailedir bu? Her zaman olduğu gibi, bir öyküyle başlayalım.
Pakize saç bandını son bir kez ayarladı ve antredeki aynadan ayrıldı.
“Tamam anne, gitmeye hazırım!”
“Birkaç dakika içinde geliyorum Pakize, bu domatesleri buzdolabına koymam gerek. Üç gün yokuz, mutfak tezgâhının üzerinde dayanmazlar.”
“Anne, zaten geciktik.”
“Tatlım, baban arabada ve gitmeye hazır. Ben de neredeyse hazırım. İlk kez öğrenci yurdunda kalacağını ve üniversite için heyecanlandığını biliyorum. Heyecanlanmakta da çok haklısın. Çok çalıştın. Fakat biraz sakinleşebilirsin, yurt bir yere gitmiyor. Oraya vardığında seni bekliyor olacak.”
Ne yazık ki annenin sözleri yanlış çıkacaktı. Ankara’ya üç saatlik araba yolculuğu sırasında Pakize ya babasına daha hızlı sürmesini söylüyor, ya da telefonda arkadaşlarıyla oda arkadaşlarının kim olabileceğini konuşuyordu. Üniversiteye vardıklarında akşam olmak üzereydi ve hemen yurda gittiler. Son kaydı yaptırmak için yirmi dakika sırada beklediler.
Sıra Pakize’ye geldiğinde, memurun adını listede bulmasını beklemeye tahammül edemeyecek gibiydi.
Sonunda memur konuştu:
“Üzgünüm Pakize, yurtta kalamayacaksın. Odan dolu.”
Pakize’nin yüzü kıpkırmızı oldu. “Bir hata olmalı. Uzun süre önce kayıt yaptırmıştım. Listedeki ilk kişilerden biri bendim. Adım aylardır orada.”
“Üzgünüm, fakat yatağın başkasına verilmiş.”
Pakizenin önce kafası karıştı, sonra kafa karışıklığı öfkeye döndü. Neler oluyordu? Kayıt yaptırmıştı. Depozitoyu ödemişti. Her şey hazırdı.
“Yatağımı nasıl başka birine verirsiniz?” diye bağırdı, “Burada ne oluyor?”
Memur yalnızca şöyle dedi:
“Üzgünüm, bunun nasıl olduğunu bilmiyorum, fakat yapabileceğim bir şey yok.”
Memur gerçeği yalanla karıştırıyordu. Nasıl olduğunu biliyordu, fakat yapabileceği bir şey yoktu.
Pakize’nin annesiyle babası onu sakinleştirmeye çalışırken bir öğrenci onlara yaklaştı.
“Neler olduğunu gördüm ve gerçekten çok üzgünüm. Ne olduğunu öğrenmek isterseniz size anlatabilirim. Öğrenci yurduna para bağışlayan bir adamın torununa yer açmak için yurttan çıkarıldın. Tamamen bağlantılarla ilgili. Yurt doluydu. Fakat biliyorsun, aileye ayrıcalık tanınır. Akrabasının yurda alınmasında ısrar etti, bu nedenle birini çıkarmak zorundaydılar. O da sana rastladı. Gerçekten üzgünüm. Umarım kampus yakınlarında ucuz yer bulursunuz.”
Aile bağlantılarının bir şeyleri nasıl yaptırtabileceğini neredeyse hepimiz görmüşüzdür. Belki bundan yarar sağlamış, belki de Pakize gibi kurbanı olmuşsunuzdur. Belki hastanede doktorun bir yakınına sizden önce bakılmıştır. Belki zengin ve güçlü kimselerin yakınlarının bizi hapse düşürebilecek suçlardan yakayı sıyırdıklarını görmüşsünüzdür. Her durumda, aile bağlantılarının bazıları için ne kadar elverişli, başkaları içinse elverişsiz olduklarını hepimiz görmüşüzdür.
İnsanlar aile bağlantılarına ve kalıtsal konumlara çok önem verirler. İsa’nın zamanında da böyleydi. Yahudilere ebedî hayatı göstermek üzere kendilerine kutsal yazılar, Mesih vaadi ve tapınak hizmetleri verilmişti. Ne yazık ki Yahudi halkından pek çok kişi sırf Yahudi olarak doğdukları için kurtuluşa hak kazandıklarına inanıyorlardı. İbrahim’le özel bir soy bağına sahip olduklarını ve bu bağın kendilerine cennette bir yer sağlayacağını düşünüyorlardı. Ayrıcalıklı bir sınıf olduklarını sanıyorlardı. Fakat İsa bu fikrin Allah’ın fikri olmadığını öğretti. İsa İbrahim’le kalıtsal bir bağlantının kurtuluş garantisi olmadığını vurguladı. Sarsıcı bir olayda, İsa’nın beşinci emre olan saygısının ışığında incelememiz gereken bir olayda, İsa’nın “bağlantıları” doğru perspektife koyduğunu görüyoruz. Markos 3. bölüm, 31–35 ayetlerini okuyarak başlayalım:
31 Daha sonra İsa’nın annesiyle kardeşleri geldi. Dışarıda durdular, haber gönderip O’nu çağırdılar. 32 İsa’nın çevresinde oturan kalabalıktan bazıları, “Bak” dediler, “Annenle kardeşlerin dışarıda, seni istiyorlar.” 33 İsa buna karşılık onlara, “Kimdir annem ve kardeşlerim?” dedi. 34 Sonra çevresinde oturanlara bakıp şöyle dedi: “İşte annem, işte kardeşlerim! 35 Tanrı’nın isteğini kim yerine getirirse, kardeşim, kızkardeşim ve annem odur.”
İsa kalabalığın beklediği şeyi yapmadı, bu da çok sarsıcı olmuş olmalı! O kesinlikle ailesine saygısızlık etmiyordu. O, kalabalığın sadakate ilişkin inançlarını sorguluyordu. Allah’ın isteğini yerine getirenlerin kendisine her tür insani akrabalık bağından daha yakın olduğunu halka net bir şekilde açıkladı. İsa halen aileyle ilgili olarak konuşuyor, fakat Allah’ın ruhsal ailesinden söz ediyor. Bu ruhsal ailenin fertleri İsa’ya ve birbirlerine ortak soyla değil, ortak imanla bağlıdır. Anlaması ne kadar zor olsa da, Meryem İsa’ya bir imanlı ve O’nun sözlerini yerine getiren biri olarak, O’nunla doğal akrabalığı ile olduğundan daha yakından bağlıydı.
İsa, Allah’ın ailesindeki ruhsal ilişkiye dair ciddi gerçeği vurgulamak için çok sarsıcı bir dil kullandı. O’nun sözlerinin ruhsal imalarını anlamamız çok önemli, zira anlamazsak İsa’nın beşinci emri iptal ettiğini düşünebiliriz. Ancak etmiyor. Matta 10. bölüm, 34–37 ayetlerini dikkatlice okuyalım:
34 Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Barış değil, kılıç getirmeye geldim. 35 Çünkü ben babayla oğulun, anneyle kızın, gelinle kaynananın arasına ayrılık sokmaya geldim. 36 “İnsanın düşmanı kendi ev halkı olacak.” 37 Annesini ya da babasını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir. Oğlunu ya da kızını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir.
İsa kendi izleyicilerinin, sırf İsa’yı izlemeyi seçtikleri için aileleri tarafından reddedilebileceğini açıkça ifade etti. Bir insan bu durumda ne yapmalıdır? Beşinci emir anne–babamız ne derse desin, İsa’yı reddetmek anlamına gelse dahi, dediklerini yapmamızı mı gerektiriyor? İsa “hayır” diyor.
O, pek çok kişinin kendisini reddedeceğini ve O’nu olduğunu ileri sürdüğü Kişi olarak kabul edenlere eziyet edeceklerini biliyordu. Bu aileler arasında dahi meydana gelecekti ve bölünme nedeni olacaktı. İsa’nın öğrenciliğe çağrısı çok keskindi. Matta 10. bölüm, 38. ayetten devam edelim:
38 Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen bana layık değildir.
Çarmıh, dünyanın o bölgesinde bilinen en acımasız işkence ve ölüm şekliydi. Romalılar tarafından kullanılıyordu ve gücüne işaret ediyordu. Suçlulardan çoğunlukla kendi çarmıhlarını infaz yerine kadar taşımaları isteniyor, onlar da çoğu kez buna şiddetle karşı çıkıyorlardı. Fakat İsa kendi öğrencilerinden tamamen farklı bir şey bekliyordu. O’nun öğrencisi olmak istiyorsak, ucunda ölüm olsa dahi benliği inkâr etmeye istekli olmalıyız. Bu acı bir reçete ve bunun orta yolu yok. İsa bu kendini inkâr konusunda konuşmaya Matta 10. bölüm, 39–42 ayetlerinde kayıtlı olduğu gibi devam etti:
39 Canını kurtaran onu yitirecek. Canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır. 40 Sizi kabul eden beni kabul etmiş olur. Beni kabul eden de beni göndereni kabul etmiş olur. 41 Bir peygamberi peygamber olduğu için kabul eden, peygambere yaraşan bir ödül alacaktır. Doğru birini doğru olduğu için kabul eden, doğru kişiye yaraşan bir ödül alacaktır. 42 Bu sıradan kişilerden birine, öğrencim olduğu için bir bardak soğuk su bile veren, size doğrusunu söyleyeyim, ödülsüz kalmayacaktır.”
İsa iki şeyi vurguladı. Bunları fark ettiniz mi? İlk olarak, O’nun gerçek bir izleyicisi olmanız için İsa hayatınızı kaybetmeniz gerektiğini söyledi. Bu ne anlama geliyor? “Hayatınızı kaybetmek” fiziksel ölüm mü demektir? Belki de öyledir, zira İsa az önce gereken bağlılığın derecesini açıklamak için çarmıh ifadesini kullandı. Yoksa “hayatınızı kaybetmek” hayatınızın sonsuza kadar değişeceği, farklı hede erimizin ve amaçlarımızın olacağı anlamına mı gelir? İsa hayatımızı “O’nun uğruna” kaybetmemiz gerektiğini söylediği için, bağlılığın İsa’ya ve O’nun öğretilerine olduğunu görüyoruz. Bu da bizi ikinci noktaya getiriyor. İsa, bizim Allah tarafından gönderilmiş olan O’nu kabul etmemiz halinde, Allah’ın da bizi kabul edeceğine dair güvence veriyor. Eğer hayatımızı O’nun uğruna kaybedersek, hayat bulacağız ve doğru kişiye verilecek ödülü alacağız. Allah’ın ruhsal ailesinin, hayatınız üzerinde doğal ailenizden daha büyük talepleri olan bir ailenin üyesi oluruz. Bu öyküyü düşünün:
Kurtuluş savaşı sırasında bir onbaşı askerlerden birine belirli bir yerde durarak düşmanı yanaştırmamasını emretti. Asker aldığı bu emre itaat etti. Kısa bir süre sonra bir general askere bulunduğu konumdan geri çekilmesi emrini getiren bir nöbetçi gönderdi.
“Efendim, komutanımdan burada kalmak için emir aldım. Yine de geri çekilmemi istiyor musunuz?” Diye sordu.
Nöbetçi, “Evet” dedi, “generalin yetkisiyle geliyorum ve senin komutanının emrini geçersiz kılıyorum.”
Asker ne yapmalı? Gerçekten de hayatında bir yetki vardı, onbaşı. Fakat hayatında başka bir yetki de vardı, generalin daha yüksek yetkisi. Sonuç olarak generalin emrine itaat etti ve geri çekildi.
Anne ve babamıza itaat ederek onları şere endirmemiz için aldığımız bir emir var. Fakat emirden daha büyük biri de var. Allah’ın kendisi. Allah şöyle dedi:
“Annene babana saygı göster.”
Fakat O şunu da dedi:
“Benden başka tanrın olmayacak.”52
Anne–babamızın emirlerini Allah’ın emirlerinin üzerinde tutarsak, onları tanrılar yapmış oluruz. Allah bize İsa’nın izleyicileri olmamızı emretti. O’nun sözlerini dinlemekle kalmamalı, neye mal olursa olsun bunlara inanmalıyız. Arkadaşlarımızı kaybedebilir miyiz? Evet. Ailemizi kaybedebilir miyiz? Evet. İnsanlar bizden nefret edecek mi? Muhtemelen. Fakat İsa’nın dediklerini unutmayın:
“Canını kurtaran onu yitirecek. Canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır.”
Zihninizde İsa’nın öğrencisi olmanın bedelini şimdiden hesaplıyor olabilirsiniz. Ailenizin onaylamadığı bir şey yapmanın korkunç olacağını düşünüyor olabilirsiniz. Fakat Allah’ın ailesinin kan bağı ve soyla ilgili olmadığını hatırlamalısınız. İmanla ve O’nun isteğine bağlılıkla ilgilidir. Allah’ın ailesi ruhsal bir ailedir ve bu yeryüzündeki aile bağlarımızın yerini alır. Tabii ki ailemize karşı hiçbir şekilde kaba ve saygısızca davranmamalıyız. Ancak dünyevi ailemizin kararları Allah’ın standartlarıyla ya da iradesiyle çelişirse, taviz verilemez. Ebedî hayatımız, daha yüksekte olan aileye sadakatimize bağlıdır.
Kişisel olarak ödeyeceğimiz bedel çok yüksek olabilir. Allah’ın gücüyle, O’na iman ederek ve güvenerek O’nun göndermiş olduğu haberci aracılığıyla verdiği emirlerini yerine getirebilirsiniz.
Tartışma Soruları
1. Sizce öğrenci yurduna para bağışlayan adam kendi akrabasına yer açmak için başka birini çıkarmakla doğru kararı
verdi mi? Cevabınızın nedenini açıklayın.
2. Toplumunuzda size “ağabey” ya da “abla” diyenlere karşı bir yakınlık duygusu hissediyor musunuz? İsa, kendi
ruhsal ailesinde annelerinin, erkek ve kız kardeşlerinin olduğunu söyledi. Ruhsal bir erkek kardeşe, kız kardeşe ya
da anneye sahip olmak sizce ne anlama gelir?
3. İsa “Canını kurtaran onu yitirecek. Canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır” dedi. İsa’yı izlerseniz
bulacağınızı düşündüğünüz hayatı açıklayın.
4. Sizce mevkiini koruyan asker generalin emrine itaat etmekle doğru kararı verdi mi? Sizin hayatınızdaki nihai yetki kaynağı kimdir? Babanız ya da anneniz mi, Allah mı?
5. İsa’nın izleyicisi olarak ailenizde ya da toplumunuzda nasıl zorluklarla karşılaşabilirsiniz?
50 Bkz. Mısır’dan Çıkış 20:12.
51 Bkz. Matta 19:19.
52 Bkz. Mısır’dan Çıkış 20:3.