Cinlerle ilgili kesin olarak ne biliyoruz? İyiler mi, kötüler mi? Akıllılar mı, aptallar mı? Gerçekten varlar mı? Bunlar her birimizin aklındaki görülmez alemle ilgili sorulardan yalnızca birkaçı. Kutsal yazılardan görülmez bir alemin var olduğunu kesin bir şekilde öğreniyoruz. Bir Allah, Şeytan, melekler ve cinler vardır. Sadık melekler Allah’ın güçlü, asil ve iyi hizmetkârlarıdır. Peki ya cinler? Hayatta zaman zaman açıklanamayan başka bir gücün işbaşında olduğuna dair sağlam kanıtlar olur. Bunu anlamanın bir yolu var mıdır? Bu dersimizde cine tutulan ve sonra kurtarılan bir adamın tecrübesine bakarak, cinlerin ne olduklarına, nereden geldiklerine ve ne yaptıklarına dair Kutsal Kitap ilkelerini öğreneceğiz. Fakat önce, çok bilge bir babadan birkaç söz.
Metin İzmir ile Manisa arasında orman bekçisi olarak çalışıyordu. Her gün güzergâhında omzunda silahı asılı olarak yürüyordu. Görevi ormanı ve yakında yaşayan insanları korumaktı. Kimi zaman yaban domuzlarını ve köpekleri vurmak zorunda kalıyordu. Ayrıca insanların kesilmiş ağaçları çalmalarına da engel oluyordu. Tabii ki yazın orman yangınlarını da gözlüyordu, zira kentten gelen bilinçsiz piknikçiler çoğunlukla ateş yakıp tamamen söndürmeden bırakıyorlardı.
Karanlık ve fırtınalı bir gece, eşi mutfakta yemek yaparken, yaşlı babasıyla birlikte köy evindeki sobanın yanına oturdu. Dışarıda sert bir rüzgâr esiyor ve evin çatı kirişlerinden geçerek tuhaf sesler çıkarıyordu. Metin’in yedi yaşındaki oğlu Remzi ona sordu:
“Baba, sence bu sesler cinlerden mi geliyor?” Metin şaşırmış görünerek sordu:
“Neden öyle düşünüyorsun, oğlum?” Çocuk şöyle dedi:
“Okuldaki çocuklar son zamanlarda cinler hakkında konuşuyorlar. Onların ağaçlarda ve eski binalarda yaşadıklarını söylüyorlar. Bu doğru mu?”
Metin bir an düşünerek şöyle dedi:
“Remzi, sana gerçeği de söyleyebilirim, masallar da anlatabilirim. Hangisini duymak istersin?”
Bu noktaya dek çocuk cam kenarında oturmuş dışarı bakmaktaydı, birden geri döndü, babasına baktı ve şöyle dedi:
“Tabii ki gerçeği duymak istiyorum, baba.” Metin çocuğa başka bir soru sordu:
“Hiçbir zaman görmediğin bir şey hakkındaki gerçeği sence nasıl bilebilirsin?”
Remzi bir an sessiz kaldı. Babası şu soruyu sorarak oğluna yardımcı oldu:
“Hiç bir orman yangını gördün mü?” Çocuk şöyle dedi:
“Hayır.”
Metin devam etti, “Ancak var olduklarını biliyorsun, çünkü seni küllerle kaplı siyah tepeleri görmeye götürmüştüm.
Ormanı verimsiz ve siyah bir çöle çevirebilecek olan tek şeyin yangın olduğunu biliyorsun. Ayrıca, söylediğime inanıyorsun, çünkü senin babanım ve pek çok orman yangını görmüş bir orman bekçisiyim.”
Çocuk üsteledi, “Peki ya cinler? Nerede yaşarlar ve ne yaparlar?”
Baba şöyle dedi, “Sorunu yanıtlamadan önce sana bir sorum daha var, oğlum. Ateş iyi midir kötü müdür?”
Remzi ağzından kaçırdı, “Kötüdür.”
Sonra düşünerek şöyle dedi, “Yani, kebap yemek istediğim sürece, o zaman iyidir. Yani beni yakarsa, birinin evini ya da bütün ormanı yakarsa kötüdür. Fakat kontrol altında olduğu zaman iyidir.”
Baba oğluna baktı, “Aferin! ‘Kontrol altında’ derken haklısın. Şimdi beni iyi dinle, sana cinler hakkındaki gerçeği anlatayım. Kutsal yazılar Allah’ın meleklerinin ateş alevi gibi olduğunu söylüyor.54 Ancak gerçek ateşten farklı olarak, onlar akıllı ve güçlüdür ve Allah’ın işini yaparlar. Ateş gibi, onlar da ‘kontrol altında’ olduklarında ‘güvenli’dirler. Bir melek için bunun anlamı, Allah’ın yasalarına uymasıdır. Allah’ın yasaları sevgi ve özveriyle ilgilidir.”
Metin mutfakta ocağın başındaki eşine işaret ederek devam etti:
“Ateşin bizim hizmetkârımız olması, evimizi ısıtması, yemeğimizi pişirmesi, hatta bir bölgeyi temizlemesi gerekir. Fakat bizim kontrolümüz altında olmalıdır. Aynı şekilde, melekler de iyilik yapan, insanları koruyan ve mesajlar ileten Allah’ın hizmetkârlarıdır. Allah’ın denetimi ve yönetimi altında olduğunda bunların tümü iyi şeylerdir.”
Sonra çok ciddi bir tavırla, açık ve seçilmiş cümlelerle konuşarak şunları söyledi:
“Ne var ki oğlum, tüm melekler ‘kontrol altında’ değildir. Bazı meleklerin Allah’ın yasalarına uymayı bıraktıklarını ve durdurulamayan yangın gibi olduklarını biliyoruz. Bunlar ‘kontrolden çıkmış’ ve çok tehlikelidirler.”
Remzi, “Peki bu nasıl oldu?” diye sordu.
Metin bir kitaplığa doğru gitti ve küçük bir kitap çekip çıkardı.
“Oğlum, bu Yeni Antlaşma. Bize doğru yolda kalmamız için kılavuz olarak verilmiş olan Allah’ın kutsal yazılarının bir bölümü. Bu olmadan Allah’ın insanlara neler bildirdiğini asla anlayamayız. Ne yazık ki pek çok kişi bunlara sahip değil.”
Sayfaları dikkatle, fakat maksatlı olarak çeviren Metin, ampule doğru yaklaşarak şunları söyledi:
“Dinle. Vahiy adlı son kısımdan okuyorum. İşte, 12. bölüm, 7–9 ayetleri.”
7–8 Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. 9 Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.
Remzi yutkundu.
“Şeytan yeryüzüne mi atıldı?”
Babası “Gerçeği duymak istedin” dedi. “Öyleyse ben sana sorayım. Henüz okuduğuma göre, ejderha kimdir?”
Remzi fısıldadı, “Şeytan.”
“Doğru.” Metin devam etti. “Şimdi, ejderhanın kendisiyle birlikte Allah’a karşı savaşan melekleri olduğu dikkatini çekti mi? Kutsal Kitap’a göre, önceden ‘Allah’ın denetimi altında’ olan meleklerin bir kısmı Şeytan’la birlikte isyan ettiler ve onu önderleri olarak seçtiler. Başka bir deyişle, onları Allah’ın sevgi yasasına itaatsizlik etmeleri için kandırdı ve onları kendi kötülük yasalarına tabi kıldı.”
Remzi şöyle dedi, “Yani baba, cinlerin aslında kötülüğe dönmüş melekler olduğunu mu söylüyorsun?”
Tam o sırada mutfakta dinlemekte olan annesi şunları söyledi: “Aynen öyle, oğlum. Şimdi anlamaya başlıyorsun.”
Ellerini önlüğüne silerek devam etti:
“Televizyon programları cinleri aptal ya da komik olarak göstererek gülünç bir şekilde tasvir ederler. Fakat aslında Şeytan için çalışan akıllı varlıklardır. İnsanlara zarar vermeye kararlı düşkün meleklerdir.”
Metin ekledi, “Allah’a ve iyi olan her şeye karşı savaşırlar. Kontrolden çıkan orman yangını gibi, insanların hayatlarını mahvederler.”
Remzi, “Nasıl yani? İnsanları yakıyorlar mı?” diye sordu.
“Hayır. Yani, Allah onları kısıtlamasa yaparlardı da.”
Metin, yedi yaşındaki bir çocuğun söylediklerini anlayıp anlamayacağını düşünerek, merakla oğluna baktı.
“Cinler insanları Allah’tan uzaklaştırmak için Şeytan’la bir- likte çalışan meleklerdir. Allah’a karşı isyan etmişlerdir ve diğerlerinin de kendi isyanlarına katılmalarını isterler.”
Dışarıda rüzgar uğuldarken, sessiz bir an oldu.
Remzi bir süre sessizce oturdu, sonra babasına şunları söyledi:
“Öyleyse cinlerin şakacı ve aptal olduklarına dair tüm hikâyeler yanlış. Aslında bizi oyuna getirerek doğru olmayan bir şeye inandırmaya çalışıyorlar.”
Metin oğlunun anlayışına şaşarak, düşünceli bir tonla yanıt verdi:
“Evet oğlum, bir savaş var. Cinler bizi kendi tara arının zararsız olduğuna inandırmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır. Çünkü bizi kandırabilirlerse, mümkün olduğunca çok kişiyi mahvedebilme hede erini daha özgürce gerçekleştirebilirler.”
Remzi bir an düşündükten sonra şöyle dedi:
“Bana gerçeği söylediğin için teşekkür ederim, baba.”
Sonra sobanın yanına gelerek ellerini uzattı, gülümseyerek şöyle dedi:
“Bizi bu kış sıcak tutacak bir sobamız olduğu için memnunum. Bu kontrol altındaki ateş.”
İsa yeryüzündeyken pek çok olayda cinlerle karşı karşıya geldi. Görgü tanıklarının anlatıları cinlerin insanları ele geçirip onları istismar ettiklerini doğruluyor. Bu öykülerden her birinde İsa cinleri çıkardı ve kişilerin kendi hayatlarında kontrolü ve yetkiyi yeniden ele geçirmelerine yardımcı oldu. Luka 4. bölüm, 31–37 ayetlerinde yer alan böyle bir anlatıya bakalım:
31 Sonra İsa Celile’nin Kefarnahum Kenti’ne gitti. Şabat Günü halka öğretiyordu. 32 Yetkiyle konuştuğu için O’nun öğretişine şaşıp kaldılar. 33 –34 Havrada cinli, içinde kötü ruh olan bir adam vardı. Adam yüksek sesle, “Ey Nasıralı İsa, bırak bizi! Bizden ne istiyorsun?” diye bağırdı. “Bizi mahvetmeye mi geldin? Senin kim olduğunu biliyorum, Tanrı’nın Kutsalı’sın sen!”
O havrada durumun nasıl olduğunu hayal edin. İnsanlar oraya dua etmek ve Allah’ın sözünü okumak için gelmişlerdi. İsa’nın öğretişinin orta yerinde, insanlar sessizce dinlerken, çılgın bir adam kulak tırmalayıcı, şeytani bir ses tonuyla bağırmaya başladı. Belli ki aklı başında değildi ve kötü güçlerin kontrolü altındaydı, zira kendisinden çoğul olarak bahsediyordu.
“Bırak bizi! Bizden ne istiyorsun İsa?”
Hiç hoşlanmadığınız birinin karşısında bulundunuz mu? Belki tedirgin hissettiniz ve kalbiniz hızla atıyordu. Durumun öyle dayanılmaz olduğunu, o kişiden yüksek sesle gitmesini istediğinizi hayal edin. Kısacası cinlerin başına bu gelmişti. İsa’nın huzurunda bulunamıyorlardı. Mutfak ışığı açıldığında kaçışan hamamböcekleri gibi, bu cinler İsa’nın yolundan çekilmek istediler!
Pek çok korku filminde kurmaca olaylar olarak gösterilse de, cine tutulma gerçekten de meydana gelir. Bu, psikolojinin yeterince açıklamakta zorlandığı bir gerçektir. İnsanüstü güç, çoklu sesler, gaipten haber verme, havada yüzen cisimler ve gözden kaybolan şekiller; bunların tümü şeytani faaliyetlerle ilgili doğaüstü olaylardır. Neyse ki, doğaüstünün çalışma şeklini yöneten ilkelerin ve yasaların olduğu da bir gerçektir. Bu ilkeleri izlemeyi seçersek, cinler tarafından taciz edilen ya da cine tutulanlar için kurtuluş ve özgürlük vardır. Bazı kişiler cine tutulmayı korku verici derecede yakından görmüşlerdir. Şükür ki bu tür şeylerle her gün karşılaşmıyoruz!
Tüm dünyada ve İstanbul’dan Van’a, Trabzon’dan Antalya’ya yurdumuzda, çaresizce yardım bekleyen ve şeytani baskılardan kurtulmayı isteyen pek çok kişi var. İsa’nın bu yardımı ve kurtarışı nasıl sağladığını Luka 4. bölüm, 34. ayeti okuyarak görelim:
34 Adam yüksek sesle, “Ey Nasıralı İsa, bırak bizi! Bizden ne istiyorsun?” diye bağırdı. “Bizi mahvetmeye mi geldin? Senin kim olduğunu biliyorum, Tanrı’nın Kutsalı’sın sen!
Bu ayette birinci ilkeyi görüyoruz. Cinlerin İsa’dan ödü kopuyor. Neden? Çünkü İsa’nın Allah’ın yetkisine sahip olduğunu biliyorlar. İyi ile kötü arasında, hem yeryüzünde hem de göklerde devam etmekte olan bir savaş var. İsa iyiliğin önderi, cinler ise Şeytan’ın piyonlarıdır. Kim daha güçlü? Tabii ki İsa! Şeytan İsa’yı çölde ayartmaya çalıştığında O’nu yenebildi mi? Hayır. Tam tersine, İsa Şeytan’ı yendi. Şeytan dahi İsa’yı yenemiyorsa, cinler nasıl yenmeyi bekleyebilirler?
İsa’nın kötülük üzerindeki gücünün kaynağı neydi? O’nun gücü Allah’la ilişkisinden ve kendisine verilmiş olan yetkiden kaynaklanıyordu. Cinler bunu kendileri kabul ederek şunu söylediler:
“Senin kim olduğunu biliyoruz, Allah’ın Kutsalı’sın!”
İsa diğer her unvanın üzerindeki unvana sahipti. O Mesih’ti, insan neslini Şeytan’a kölelikten kurtarmak üzere meshedilmiş olandı. Gelecek olan Mesih’e dair ilk vaatten nerede söz edildiğini hatırlıyor musunuz? Yaratılış 3. bölüm, 15. ayette, Allah yılana – yani Şeytan’a– bir kişinin gelerek kendisinin kafasını ezeceğini söyledi:
15 Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın.”
Burada O denildiğini fark ettiniz mi? Bu genel bir mesaj değildi. Belirli bir biçimde, belirli bir kişiye, Mesih’e işaret ediyordu. İsa’nın cinli adama nasıl yanıt verdiğini Luka 4. bölüm, 35. ayette görelim:
35 İsa, “Sus, çık adamdan!” diyerek cini azarladı. Cin adamı herkesin önünde yere vurduktan sonra, ona hiç zarar vermeden içinden çıktı.
İkinci ilke cinlerin İsa’nın emirlerine tabi olduklarıdır. Tıpkı doğanın İsa’nın sözlerine karşılık verdiği gibi, cinler de O’nun adamdan ayrılmaları emrine itaat ettiler. İsa cinler ve görülmez alem üzerinde yetki sahibidir. O’nun sözlerinde güç vardır. Onları okuyun, ezberleyin ve onlarla yaşayın.
Cinlerin neden korktukları da ilginç.
“Bizi mahvetmeye mi geldin?” diye sordular.
Kaçınılmaz sonlarının bu olduğunu biliyorlardı. İsa’nın işlerinden birinin cinleri yok etmek olduğunu biliyor muydunuz?! Bunu Matta 25. bölüm, 41. ayette okuyabiliriz:
41 Sonra solundakilere şöyle diyecek: “Ey lanetliler, çekilin önümden! İblis’le melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin!”
Kısacası, İsa cinler üzerinde yetki sahibidir, çünkü O’nda Allah’ın yetkisi, kötülüğü yenme gücü ve yargılama hakkı vardır.
İsa’nın cinlerle karşı karşıya geldiği başka bir olaya bakalım. Öyküyü Luka 8. bölüm, 26–31 ayetlerinde okuyabiliriz:
26 Celile’nin karşısında bulunan Gerasalılar’ın memleketine vardılar. 27 İsa karaya çıkınca kentten bir adam O’nu karşıladı. Cinli ve uzun zamandan beri giysi giymeyen bu adam evde değil, mezarlık mağaralarda yaşıyordu. 28 Adam İsa’yı görünce çığlık atıp önünde yere kapandı. Yüksek sesle, “Ey İsa, yüce Tanrı’nın Oğlu, benden ne istiyorsun?” dedi. “Sana yalvarırım, bana işkence etme!” 29 Çünkü İsa, kötü ruha adamın içinden çıkmasını buyurmuştu. Kötü ruh adamı sık sık etkisi altına alıyordu. Adam zincir ve kösteklerle bağlanıp başına nöbetçi konulduğu halde bağlarını paralıyor ve cin tarafından ıssız yerlere sürülüyordu. 30 İsa ona, “Adın ne?” diye sordu. O da, “Tümen” diye yanıtladı. Çünkü onun içine bir sürü cin girmişti. 31 Cinler, dipsiz derinliklere gitmelerini buyurmasın diye İsa’ya yalvarıp durdular.
Ne karşılama ama! İsa kayıktan adım atar atmaz bir cinliyle karşı karşıya geldi. Adam çıplaktı, üstü başı kan içindeydi ve vahşi hayvan gibi hareket ediyordu; bunların tümü cine tutulma belirtileridir. Peki nasıl tutulmuştu? Ne yazık ki öykünün o kısmı bize anlatılmıyor. Fakat kutsal yazının diğer kısımlarına bakarak ve benzer sorunları olan kişilerin deneyimlerini gözden geçirerek, şeytani güçleri davet eden belirli şeyler olduğunu öğrenebiliriz. Örneğin, ruhçulukla ilgilenmek, büyü yapmak ve sihir; bunların tümü cine tutulmaya neden olabilir. Kökü derinlerde olan kızgınlık, affetmezlik ve kendinden nefret dahil olmak üzere nefret duygularının beslenmesi de cinlere açık bir davetiye olabilir. Sinema ya da müzik yoluyla okülte maruz kalınması da Şeytan ile meleklerinin bir kimseyi “ele geçirmelerini” sağlayan bir yoldur.55 Bu şeylerle meşgul olmanızı gerektiren herhangi bir neden düşünebiliyor musunuz?
İsa ile kıyıdaki cine tutulmuş adamın öyküsüne geri dönelim. Cinler İsa’ya kendilerini dipsiz derinliklere göndermemesi için yalvarıyorlardı. Yalvarışlarına bakıldığında İsa’nın onları mahvedecek kadar güçlü olduğundan başka, cinlerin mahvedilmeyi bekledikleri de anlaşılıyor! Kötü eylemlerinden ötürü Allah’ın kendilerini cezalandıracağını bilmektedirler. Ruhsal savaşta yalnızca ruhsal gücün bir önemi vardır. Bu anlamda İsa güçlü bir adamdı. İsa adlarını sorduğunda “Tümen” dediler. Bir Roma tümeni yaklaşık 6000 kişiydi. Başka bir deyişle, bu adama birden fazla cin musallat olmuştu. Fakat ne kadar olurlarsa olsun önemi yoktu, İsa daha güçlüydü. Tek bir sözle onları yok edebilir ve adamı özgür kılabilirdi. Luka 8. bölüm, 32–35 ayetlerinden devam edelim:
32 Orada, dağın yamacında otlayan büyük bir domuz sürüsü vardı. Cinler, domuzların içine girmelerine izin vermesi için İsa’ya yalvardılar. O da onlara izin verdi. 33 Adamdan çıkan cinler domuzların içine girdiler. Sürü dik yamaçtan aşağı koşuşarak göle atlayıp boğuldu. 34 Domuzları güdenler olup biteni görünce kaçtılar, kentte ve köylerde olayın haberini yaydılar. 35 Bunun üzerine halk olup biteni görmeye çıktı. İsa’nın yanına geldikleri zaman, cinlerden kurtulan adamı giyinmiş ve aklı başına gelmiş olarak İsa’nın ayakları dibinde oturmuş buldular ve korktular.
Domuzlar! Sorun için ne kadar akıllıca bir çözüm! Tıpkı Kutsal Kitap’ın bize domuz yemenin yasak olduğunu söylediği gibi, bu hikâyenin sonu da cinleri de kirli ve yasak olarak görmemiz gerektiğine dair muazzam bir hatırlatıcı. Bize herhangi bir yararları olamaz ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Yalnızca zarara, hastalığa ve ölüme neden olurlar.
Sonunda adamı “giyinmiş ve aklı başına gelmiş olarak İsa’nın ayakları dibinde oturmuş” olarak görüyoruz. İsa bu adama akıl sağlığını yeniden kazandırdı. Bir anlamda pek çok kişi endişelerle, korkularla ve sorunlarla çıldırmış haldedir. İsa cinli bir adama huzur verebiliyorsa, sizin için ne yapabilir?
İsa’nın hizmetinin bir kısmı şeytani gücün etkisi altında bulunanlara yardımcı olmaktı. Hatta O bununla o kadar ilgiliydi ki, öğrencilerini kendi adıyla cinleri azarlamak üzere gönderdi. Luka 10. bölüm, 17. ve 18. ayetleri okuyarak geri döndüklerinde ne olduğunu görelim:
17 Yetmişler sevinç içinde döndüler. “Ya Rab” dediler, “Senin adını andığımızda cinler bile bize boyun eğiyor.” 18 İsa onlara şöyle dedi: “Şeytan’ın gökten yıldırım gibi düştüğünü gördüm.”
Cinlerin boyun eğmelerini sağlayan anahtar neydi? İsa’nın adı. Evet, cinler İsa’nın kim olduğunu biliyorlardı ve güçleri O’na denk değildi.
Bir gün Metin köyler arasındaki güzergâhında yürürken bir kamyonun ormanın tenha alanında geri geri geldiğini gördü. Metin hemen ne olup bittiğini anladı. Birtakım adamlar büyük bir inşaat döküntüsü çöpünü yasa dışı olarak boşaltmak üzereydi. Kamyon kırık tuğlalar, beton ve camla doluydu. Ormanı bu davetsiz misafirlere karşı korumak için Metin görevdeydi. Kamyonun motoru gürüldüyordu ve damperi her an kalkarak içindekileri bir yığın halinde dökmeye hazırdı. Metin hemen harekete geçmezse tüm bu çöpün yüzyıllar boyunca ormanın kıyısında yatacağını biliyordu. Silahını havaya çevirerek ateşledi. GÜM! İki adam şok içinde Metin’e baktı. Metin’in kim olduğunu ve kendilerine ne yapabileceğini biliyorlardı. İki adam hemen kamyona atlayarak kaçtılar. Fakat çok geçti; Metin plakalarını almıştı.
Sizce adamlar gerçekten neden korkuyorlardı? Metin’in silahı olmasına rağmen, adamlar aslında onun Türk hükümeti tarafından verilmiş olan yetkisinden korkuyorlardı. İsa’nın Luka 11. bölüm,
20–22 ayetlerinde kayıtlı olan şu sözlerini düşünün:
20 Ama ben cinleri Tanrı’nın eliyle kovuyorsam, Tanrı’nın Egemenliği üzerinize gelmiş demektir. 21 Tepeden tırnağa silahlanmış güçlü bir adam kendi evini koruduğu sürece, malları güvenlik içinde olur. 22 Ne var ki, ondan daha güçlü biri saldırıp onu alt ettiğinde güvendiği bütün silahları elinden alır ve mallarını yağmalayarak bölüştürür.
Evet, Şeytan güçlü bir adamdır. Fakat İsa daha güçlü olan adamdır! Meleklerin, cinlerin ve Şeytan’ın kendisinin bulunduğu görülmez alemde İsa’nın hiçbir dengi yoktur; O üstündür. Cinler O’nun kim olduğunu biliyorlardı ve O’nu gördükleri zaman kaçtılar. İyi haber şudur ki, İsa bugün de yaşamaktadır. O halen kendisine seslenenler için zaferler kazanmaktadır. Perişan bir haldeyken, daha fazla dayanamayacağınızı düşündüğünüzde, Şeytan’ın ve meleklerinin sizi aşağı inmeye çalıştıklarını hissediyorsanız, İsa’nın adını çağırın, O sizi kurtaracaktır!
Tartışma Soruları
1. Metin neden oğluna masal mı yoksa gerçeği mi dinlemek istediğini sordu?
2. Kutsal Kitap’a göre cinler nereden gelir?
3. Cinler neden İsa’dan korkarlar?
4. Cinler İsa’nın kim olduğunu söylediler?
5. Bugün ruhsal güçlerden korkarak yaşayan bir kimse, İsa’dan nasıl yardım alabilir?
54 Bkz. Mezmur 104:4 (KM).
55 Bu konu hakkında daha fazla bilgi için Kaderi Değiştiren 2’de Kral Saul’un üzücü ölümünü işleyen 18. dersi gözden geçirin. Davut’a duyduğu şiddetli nefret ve kıskançlık onun muhakeme yeteneğini köreltmiş ve cinleri hayatına davet etmişti. Sonunda intihar etti. Ölüm her zaman cinlerin en büyük amacıdır.
Metin İzmir ile Manisa arasında orman bekçisi olarak çalışıyordu. Her gün güzergâhında omzunda silahı asılı olarak yürüyordu. Görevi ormanı ve yakında yaşayan insanları korumaktı. Kimi zaman yaban domuzlarını ve köpekleri vurmak zorunda kalıyordu. Ayrıca insanların kesilmiş ağaçları çalmalarına da engel oluyordu. Tabii ki yazın orman yangınlarını da gözlüyordu, zira kentten gelen bilinçsiz piknikçiler çoğunlukla ateş yakıp tamamen söndürmeden bırakıyorlardı.
Karanlık ve fırtınalı bir gece, eşi mutfakta yemek yaparken, yaşlı babasıyla birlikte köy evindeki sobanın yanına oturdu. Dışarıda sert bir rüzgâr esiyor ve evin çatı kirişlerinden geçerek tuhaf sesler çıkarıyordu. Metin’in yedi yaşındaki oğlu Remzi ona sordu:
“Baba, sence bu sesler cinlerden mi geliyor?” Metin şaşırmış görünerek sordu:
“Neden öyle düşünüyorsun, oğlum?” Çocuk şöyle dedi:
“Okuldaki çocuklar son zamanlarda cinler hakkında konuşuyorlar. Onların ağaçlarda ve eski binalarda yaşadıklarını söylüyorlar. Bu doğru mu?”
Metin bir an düşünerek şöyle dedi:
“Remzi, sana gerçeği de söyleyebilirim, masallar da anlatabilirim. Hangisini duymak istersin?”
Bu noktaya dek çocuk cam kenarında oturmuş dışarı bakmaktaydı, birden geri döndü, babasına baktı ve şöyle dedi:
“Tabii ki gerçeği duymak istiyorum, baba.” Metin çocuğa başka bir soru sordu:
“Hiçbir zaman görmediğin bir şey hakkındaki gerçeği sence nasıl bilebilirsin?”
Remzi bir an sessiz kaldı. Babası şu soruyu sorarak oğluna yardımcı oldu:
“Hiç bir orman yangını gördün mü?” Çocuk şöyle dedi:
“Hayır.”
Metin devam etti, “Ancak var olduklarını biliyorsun, çünkü seni küllerle kaplı siyah tepeleri görmeye götürmüştüm.
Ormanı verimsiz ve siyah bir çöle çevirebilecek olan tek şeyin yangın olduğunu biliyorsun. Ayrıca, söylediğime inanıyorsun, çünkü senin babanım ve pek çok orman yangını görmüş bir orman bekçisiyim.”
Çocuk üsteledi, “Peki ya cinler? Nerede yaşarlar ve ne yaparlar?”
Baba şöyle dedi, “Sorunu yanıtlamadan önce sana bir sorum daha var, oğlum. Ateş iyi midir kötü müdür?”
Remzi ağzından kaçırdı, “Kötüdür.”
Sonra düşünerek şöyle dedi, “Yani, kebap yemek istediğim sürece, o zaman iyidir. Yani beni yakarsa, birinin evini ya da bütün ormanı yakarsa kötüdür. Fakat kontrol altında olduğu zaman iyidir.”
Baba oğluna baktı, “Aferin! ‘Kontrol altında’ derken haklısın. Şimdi beni iyi dinle, sana cinler hakkındaki gerçeği anlatayım. Kutsal yazılar Allah’ın meleklerinin ateş alevi gibi olduğunu söylüyor.54 Ancak gerçek ateşten farklı olarak, onlar akıllı ve güçlüdür ve Allah’ın işini yaparlar. Ateş gibi, onlar da ‘kontrol altında’ olduklarında ‘güvenli’dirler. Bir melek için bunun anlamı, Allah’ın yasalarına uymasıdır. Allah’ın yasaları sevgi ve özveriyle ilgilidir.”
Metin mutfakta ocağın başındaki eşine işaret ederek devam etti:
“Ateşin bizim hizmetkârımız olması, evimizi ısıtması, yemeğimizi pişirmesi, hatta bir bölgeyi temizlemesi gerekir. Fakat bizim kontrolümüz altında olmalıdır. Aynı şekilde, melekler de iyilik yapan, insanları koruyan ve mesajlar ileten Allah’ın hizmetkârlarıdır. Allah’ın denetimi ve yönetimi altında olduğunda bunların tümü iyi şeylerdir.”
Sonra çok ciddi bir tavırla, açık ve seçilmiş cümlelerle konuşarak şunları söyledi:
“Ne var ki oğlum, tüm melekler ‘kontrol altında’ değildir. Bazı meleklerin Allah’ın yasalarına uymayı bıraktıklarını ve durdurulamayan yangın gibi olduklarını biliyoruz. Bunlar ‘kontrolden çıkmış’ ve çok tehlikelidirler.”
Remzi, “Peki bu nasıl oldu?” diye sordu.
Metin bir kitaplığa doğru gitti ve küçük bir kitap çekip çıkardı.
“Oğlum, bu Yeni Antlaşma. Bize doğru yolda kalmamız için kılavuz olarak verilmiş olan Allah’ın kutsal yazılarının bir bölümü. Bu olmadan Allah’ın insanlara neler bildirdiğini asla anlayamayız. Ne yazık ki pek çok kişi bunlara sahip değil.”
Sayfaları dikkatle, fakat maksatlı olarak çeviren Metin, ampule doğru yaklaşarak şunları söyledi:
“Dinle. Vahiy adlı son kısımdan okuyorum. İşte, 12. bölüm, 7–9 ayetleri.”
7–8 Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. 9 Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.
Remzi yutkundu.
“Şeytan yeryüzüne mi atıldı?”
Babası “Gerçeği duymak istedin” dedi. “Öyleyse ben sana sorayım. Henüz okuduğuma göre, ejderha kimdir?”
Remzi fısıldadı, “Şeytan.”
“Doğru.” Metin devam etti. “Şimdi, ejderhanın kendisiyle birlikte Allah’a karşı savaşan melekleri olduğu dikkatini çekti mi? Kutsal Kitap’a göre, önceden ‘Allah’ın denetimi altında’ olan meleklerin bir kısmı Şeytan’la birlikte isyan ettiler ve onu önderleri olarak seçtiler. Başka bir deyişle, onları Allah’ın sevgi yasasına itaatsizlik etmeleri için kandırdı ve onları kendi kötülük yasalarına tabi kıldı.”
Remzi şöyle dedi, “Yani baba, cinlerin aslında kötülüğe dönmüş melekler olduğunu mu söylüyorsun?”
Tam o sırada mutfakta dinlemekte olan annesi şunları söyledi: “Aynen öyle, oğlum. Şimdi anlamaya başlıyorsun.”
Ellerini önlüğüne silerek devam etti:
“Televizyon programları cinleri aptal ya da komik olarak göstererek gülünç bir şekilde tasvir ederler. Fakat aslında Şeytan için çalışan akıllı varlıklardır. İnsanlara zarar vermeye kararlı düşkün meleklerdir.”
Metin ekledi, “Allah’a ve iyi olan her şeye karşı savaşırlar. Kontrolden çıkan orman yangını gibi, insanların hayatlarını mahvederler.”
Remzi, “Nasıl yani? İnsanları yakıyorlar mı?” diye sordu.
“Hayır. Yani, Allah onları kısıtlamasa yaparlardı da.”
Metin, yedi yaşındaki bir çocuğun söylediklerini anlayıp anlamayacağını düşünerek, merakla oğluna baktı.
“Cinler insanları Allah’tan uzaklaştırmak için Şeytan’la bir- likte çalışan meleklerdir. Allah’a karşı isyan etmişlerdir ve diğerlerinin de kendi isyanlarına katılmalarını isterler.”
Dışarıda rüzgar uğuldarken, sessiz bir an oldu.
Remzi bir süre sessizce oturdu, sonra babasına şunları söyledi:
“Öyleyse cinlerin şakacı ve aptal olduklarına dair tüm hikâyeler yanlış. Aslında bizi oyuna getirerek doğru olmayan bir şeye inandırmaya çalışıyorlar.”
Metin oğlunun anlayışına şaşarak, düşünceli bir tonla yanıt verdi:
“Evet oğlum, bir savaş var. Cinler bizi kendi tara arının zararsız olduğuna inandırmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır. Çünkü bizi kandırabilirlerse, mümkün olduğunca çok kişiyi mahvedebilme hede erini daha özgürce gerçekleştirebilirler.”
Remzi bir an düşündükten sonra şöyle dedi:
“Bana gerçeği söylediğin için teşekkür ederim, baba.”
Sonra sobanın yanına gelerek ellerini uzattı, gülümseyerek şöyle dedi:
“Bizi bu kış sıcak tutacak bir sobamız olduğu için memnunum. Bu kontrol altındaki ateş.”
İsa yeryüzündeyken pek çok olayda cinlerle karşı karşıya geldi. Görgü tanıklarının anlatıları cinlerin insanları ele geçirip onları istismar ettiklerini doğruluyor. Bu öykülerden her birinde İsa cinleri çıkardı ve kişilerin kendi hayatlarında kontrolü ve yetkiyi yeniden ele geçirmelerine yardımcı oldu. Luka 4. bölüm, 31–37 ayetlerinde yer alan böyle bir anlatıya bakalım:
31 Sonra İsa Celile’nin Kefarnahum Kenti’ne gitti. Şabat Günü halka öğretiyordu. 32 Yetkiyle konuştuğu için O’nun öğretişine şaşıp kaldılar. 33 –34 Havrada cinli, içinde kötü ruh olan bir adam vardı. Adam yüksek sesle, “Ey Nasıralı İsa, bırak bizi! Bizden ne istiyorsun?” diye bağırdı. “Bizi mahvetmeye mi geldin? Senin kim olduğunu biliyorum, Tanrı’nın Kutsalı’sın sen!”
O havrada durumun nasıl olduğunu hayal edin. İnsanlar oraya dua etmek ve Allah’ın sözünü okumak için gelmişlerdi. İsa’nın öğretişinin orta yerinde, insanlar sessizce dinlerken, çılgın bir adam kulak tırmalayıcı, şeytani bir ses tonuyla bağırmaya başladı. Belli ki aklı başında değildi ve kötü güçlerin kontrolü altındaydı, zira kendisinden çoğul olarak bahsediyordu.
“Bırak bizi! Bizden ne istiyorsun İsa?”
Hiç hoşlanmadığınız birinin karşısında bulundunuz mu? Belki tedirgin hissettiniz ve kalbiniz hızla atıyordu. Durumun öyle dayanılmaz olduğunu, o kişiden yüksek sesle gitmesini istediğinizi hayal edin. Kısacası cinlerin başına bu gelmişti. İsa’nın huzurunda bulunamıyorlardı. Mutfak ışığı açıldığında kaçışan hamamböcekleri gibi, bu cinler İsa’nın yolundan çekilmek istediler!
Pek çok korku filminde kurmaca olaylar olarak gösterilse de, cine tutulma gerçekten de meydana gelir. Bu, psikolojinin yeterince açıklamakta zorlandığı bir gerçektir. İnsanüstü güç, çoklu sesler, gaipten haber verme, havada yüzen cisimler ve gözden kaybolan şekiller; bunların tümü şeytani faaliyetlerle ilgili doğaüstü olaylardır. Neyse ki, doğaüstünün çalışma şeklini yöneten ilkelerin ve yasaların olduğu da bir gerçektir. Bu ilkeleri izlemeyi seçersek, cinler tarafından taciz edilen ya da cine tutulanlar için kurtuluş ve özgürlük vardır. Bazı kişiler cine tutulmayı korku verici derecede yakından görmüşlerdir. Şükür ki bu tür şeylerle her gün karşılaşmıyoruz!
Tüm dünyada ve İstanbul’dan Van’a, Trabzon’dan Antalya’ya yurdumuzda, çaresizce yardım bekleyen ve şeytani baskılardan kurtulmayı isteyen pek çok kişi var. İsa’nın bu yardımı ve kurtarışı nasıl sağladığını Luka 4. bölüm, 34. ayeti okuyarak görelim:
34 Adam yüksek sesle, “Ey Nasıralı İsa, bırak bizi! Bizden ne istiyorsun?” diye bağırdı. “Bizi mahvetmeye mi geldin? Senin kim olduğunu biliyorum, Tanrı’nın Kutsalı’sın sen!
Bu ayette birinci ilkeyi görüyoruz. Cinlerin İsa’dan ödü kopuyor. Neden? Çünkü İsa’nın Allah’ın yetkisine sahip olduğunu biliyorlar. İyi ile kötü arasında, hem yeryüzünde hem de göklerde devam etmekte olan bir savaş var. İsa iyiliğin önderi, cinler ise Şeytan’ın piyonlarıdır. Kim daha güçlü? Tabii ki İsa! Şeytan İsa’yı çölde ayartmaya çalıştığında O’nu yenebildi mi? Hayır. Tam tersine, İsa Şeytan’ı yendi. Şeytan dahi İsa’yı yenemiyorsa, cinler nasıl yenmeyi bekleyebilirler?
İsa’nın kötülük üzerindeki gücünün kaynağı neydi? O’nun gücü Allah’la ilişkisinden ve kendisine verilmiş olan yetkiden kaynaklanıyordu. Cinler bunu kendileri kabul ederek şunu söylediler:
“Senin kim olduğunu biliyoruz, Allah’ın Kutsalı’sın!”
İsa diğer her unvanın üzerindeki unvana sahipti. O Mesih’ti, insan neslini Şeytan’a kölelikten kurtarmak üzere meshedilmiş olandı. Gelecek olan Mesih’e dair ilk vaatten nerede söz edildiğini hatırlıyor musunuz? Yaratılış 3. bölüm, 15. ayette, Allah yılana – yani Şeytan’a– bir kişinin gelerek kendisinin kafasını ezeceğini söyledi:
15 Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın.”
Burada O denildiğini fark ettiniz mi? Bu genel bir mesaj değildi. Belirli bir biçimde, belirli bir kişiye, Mesih’e işaret ediyordu. İsa’nın cinli adama nasıl yanıt verdiğini Luka 4. bölüm, 35. ayette görelim:
35 İsa, “Sus, çık adamdan!” diyerek cini azarladı. Cin adamı herkesin önünde yere vurduktan sonra, ona hiç zarar vermeden içinden çıktı.
İkinci ilke cinlerin İsa’nın emirlerine tabi olduklarıdır. Tıpkı doğanın İsa’nın sözlerine karşılık verdiği gibi, cinler de O’nun adamdan ayrılmaları emrine itaat ettiler. İsa cinler ve görülmez alem üzerinde yetki sahibidir. O’nun sözlerinde güç vardır. Onları okuyun, ezberleyin ve onlarla yaşayın.
Cinlerin neden korktukları da ilginç.
“Bizi mahvetmeye mi geldin?” diye sordular.
Kaçınılmaz sonlarının bu olduğunu biliyorlardı. İsa’nın işlerinden birinin cinleri yok etmek olduğunu biliyor muydunuz?! Bunu Matta 25. bölüm, 41. ayette okuyabiliriz:
41 Sonra solundakilere şöyle diyecek: “Ey lanetliler, çekilin önümden! İblis’le melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin!”
Kısacası, İsa cinler üzerinde yetki sahibidir, çünkü O’nda Allah’ın yetkisi, kötülüğü yenme gücü ve yargılama hakkı vardır.
İsa’nın cinlerle karşı karşıya geldiği başka bir olaya bakalım. Öyküyü Luka 8. bölüm, 26–31 ayetlerinde okuyabiliriz:
26 Celile’nin karşısında bulunan Gerasalılar’ın memleketine vardılar. 27 İsa karaya çıkınca kentten bir adam O’nu karşıladı. Cinli ve uzun zamandan beri giysi giymeyen bu adam evde değil, mezarlık mağaralarda yaşıyordu. 28 Adam İsa’yı görünce çığlık atıp önünde yere kapandı. Yüksek sesle, “Ey İsa, yüce Tanrı’nın Oğlu, benden ne istiyorsun?” dedi. “Sana yalvarırım, bana işkence etme!” 29 Çünkü İsa, kötü ruha adamın içinden çıkmasını buyurmuştu. Kötü ruh adamı sık sık etkisi altına alıyordu. Adam zincir ve kösteklerle bağlanıp başına nöbetçi konulduğu halde bağlarını paralıyor ve cin tarafından ıssız yerlere sürülüyordu. 30 İsa ona, “Adın ne?” diye sordu. O da, “Tümen” diye yanıtladı. Çünkü onun içine bir sürü cin girmişti. 31 Cinler, dipsiz derinliklere gitmelerini buyurmasın diye İsa’ya yalvarıp durdular.
Ne karşılama ama! İsa kayıktan adım atar atmaz bir cinliyle karşı karşıya geldi. Adam çıplaktı, üstü başı kan içindeydi ve vahşi hayvan gibi hareket ediyordu; bunların tümü cine tutulma belirtileridir. Peki nasıl tutulmuştu? Ne yazık ki öykünün o kısmı bize anlatılmıyor. Fakat kutsal yazının diğer kısımlarına bakarak ve benzer sorunları olan kişilerin deneyimlerini gözden geçirerek, şeytani güçleri davet eden belirli şeyler olduğunu öğrenebiliriz. Örneğin, ruhçulukla ilgilenmek, büyü yapmak ve sihir; bunların tümü cine tutulmaya neden olabilir. Kökü derinlerde olan kızgınlık, affetmezlik ve kendinden nefret dahil olmak üzere nefret duygularının beslenmesi de cinlere açık bir davetiye olabilir. Sinema ya da müzik yoluyla okülte maruz kalınması da Şeytan ile meleklerinin bir kimseyi “ele geçirmelerini” sağlayan bir yoldur.55 Bu şeylerle meşgul olmanızı gerektiren herhangi bir neden düşünebiliyor musunuz?
İsa ile kıyıdaki cine tutulmuş adamın öyküsüne geri dönelim. Cinler İsa’ya kendilerini dipsiz derinliklere göndermemesi için yalvarıyorlardı. Yalvarışlarına bakıldığında İsa’nın onları mahvedecek kadar güçlü olduğundan başka, cinlerin mahvedilmeyi bekledikleri de anlaşılıyor! Kötü eylemlerinden ötürü Allah’ın kendilerini cezalandıracağını bilmektedirler. Ruhsal savaşta yalnızca ruhsal gücün bir önemi vardır. Bu anlamda İsa güçlü bir adamdı. İsa adlarını sorduğunda “Tümen” dediler. Bir Roma tümeni yaklaşık 6000 kişiydi. Başka bir deyişle, bu adama birden fazla cin musallat olmuştu. Fakat ne kadar olurlarsa olsun önemi yoktu, İsa daha güçlüydü. Tek bir sözle onları yok edebilir ve adamı özgür kılabilirdi. Luka 8. bölüm, 32–35 ayetlerinden devam edelim:
32 Orada, dağın yamacında otlayan büyük bir domuz sürüsü vardı. Cinler, domuzların içine girmelerine izin vermesi için İsa’ya yalvardılar. O da onlara izin verdi. 33 Adamdan çıkan cinler domuzların içine girdiler. Sürü dik yamaçtan aşağı koşuşarak göle atlayıp boğuldu. 34 Domuzları güdenler olup biteni görünce kaçtılar, kentte ve köylerde olayın haberini yaydılar. 35 Bunun üzerine halk olup biteni görmeye çıktı. İsa’nın yanına geldikleri zaman, cinlerden kurtulan adamı giyinmiş ve aklı başına gelmiş olarak İsa’nın ayakları dibinde oturmuş buldular ve korktular.
Domuzlar! Sorun için ne kadar akıllıca bir çözüm! Tıpkı Kutsal Kitap’ın bize domuz yemenin yasak olduğunu söylediği gibi, bu hikâyenin sonu da cinleri de kirli ve yasak olarak görmemiz gerektiğine dair muazzam bir hatırlatıcı. Bize herhangi bir yararları olamaz ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Yalnızca zarara, hastalığa ve ölüme neden olurlar.
Sonunda adamı “giyinmiş ve aklı başına gelmiş olarak İsa’nın ayakları dibinde oturmuş” olarak görüyoruz. İsa bu adama akıl sağlığını yeniden kazandırdı. Bir anlamda pek çok kişi endişelerle, korkularla ve sorunlarla çıldırmış haldedir. İsa cinli bir adama huzur verebiliyorsa, sizin için ne yapabilir?
İsa’nın hizmetinin bir kısmı şeytani gücün etkisi altında bulunanlara yardımcı olmaktı. Hatta O bununla o kadar ilgiliydi ki, öğrencilerini kendi adıyla cinleri azarlamak üzere gönderdi. Luka 10. bölüm, 17. ve 18. ayetleri okuyarak geri döndüklerinde ne olduğunu görelim:
17 Yetmişler sevinç içinde döndüler. “Ya Rab” dediler, “Senin adını andığımızda cinler bile bize boyun eğiyor.” 18 İsa onlara şöyle dedi: “Şeytan’ın gökten yıldırım gibi düştüğünü gördüm.”
Cinlerin boyun eğmelerini sağlayan anahtar neydi? İsa’nın adı. Evet, cinler İsa’nın kim olduğunu biliyorlardı ve güçleri O’na denk değildi.
Bir gün Metin köyler arasındaki güzergâhında yürürken bir kamyonun ormanın tenha alanında geri geri geldiğini gördü. Metin hemen ne olup bittiğini anladı. Birtakım adamlar büyük bir inşaat döküntüsü çöpünü yasa dışı olarak boşaltmak üzereydi. Kamyon kırık tuğlalar, beton ve camla doluydu. Ormanı bu davetsiz misafirlere karşı korumak için Metin görevdeydi. Kamyonun motoru gürüldüyordu ve damperi her an kalkarak içindekileri bir yığın halinde dökmeye hazırdı. Metin hemen harekete geçmezse tüm bu çöpün yüzyıllar boyunca ormanın kıyısında yatacağını biliyordu. Silahını havaya çevirerek ateşledi. GÜM! İki adam şok içinde Metin’e baktı. Metin’in kim olduğunu ve kendilerine ne yapabileceğini biliyorlardı. İki adam hemen kamyona atlayarak kaçtılar. Fakat çok geçti; Metin plakalarını almıştı.
Sizce adamlar gerçekten neden korkuyorlardı? Metin’in silahı olmasına rağmen, adamlar aslında onun Türk hükümeti tarafından verilmiş olan yetkisinden korkuyorlardı. İsa’nın Luka 11. bölüm,
20–22 ayetlerinde kayıtlı olan şu sözlerini düşünün:
20 Ama ben cinleri Tanrı’nın eliyle kovuyorsam, Tanrı’nın Egemenliği üzerinize gelmiş demektir. 21 Tepeden tırnağa silahlanmış güçlü bir adam kendi evini koruduğu sürece, malları güvenlik içinde olur. 22 Ne var ki, ondan daha güçlü biri saldırıp onu alt ettiğinde güvendiği bütün silahları elinden alır ve mallarını yağmalayarak bölüştürür.
Evet, Şeytan güçlü bir adamdır. Fakat İsa daha güçlü olan adamdır! Meleklerin, cinlerin ve Şeytan’ın kendisinin bulunduğu görülmez alemde İsa’nın hiçbir dengi yoktur; O üstündür. Cinler O’nun kim olduğunu biliyorlardı ve O’nu gördükleri zaman kaçtılar. İyi haber şudur ki, İsa bugün de yaşamaktadır. O halen kendisine seslenenler için zaferler kazanmaktadır. Perişan bir haldeyken, daha fazla dayanamayacağınızı düşündüğünüzde, Şeytan’ın ve meleklerinin sizi aşağı inmeye çalıştıklarını hissediyorsanız, İsa’nın adını çağırın, O sizi kurtaracaktır!
Tartışma Soruları
1. Metin neden oğluna masal mı yoksa gerçeği mi dinlemek istediğini sordu?
2. Kutsal Kitap’a göre cinler nereden gelir?
3. Cinler neden İsa’dan korkarlar?
4. Cinler İsa’nın kim olduğunu söylediler?
5. Bugün ruhsal güçlerden korkarak yaşayan bir kimse, İsa’dan nasıl yardım alabilir?
54 Bkz. Mezmur 104:4 (KM).
55 Bu konu hakkında daha fazla bilgi için Kaderi Değiştiren 2’de Kral Saul’un üzücü ölümünü işleyen 18. dersi gözden geçirin. Davut’a duyduğu şiddetli nefret ve kıskançlık onun muhakeme yeteneğini köreltmiş ve cinleri hayatına davet etmişti. Sonunda intihar etti. Ölüm her zaman cinlerin en büyük amacıdır.