Bir mucize olmasını dileseydiniz bu ne olurdu? Kendinizin ya da sevdiğiniz birinin iyileşmesi mucizesi mi olurdu? Bir mucizeyi nasıl tanımlarsınız? “Mucize” sözcüğünü yalnızca son derece sıra dışı olan bir şeyi tanımlamak için mi kullanırsınız? Yoksa bir şey ancak Allah’ın olayların normal akışını değiştirmek için doğaüstü güç kullanması halinde mi mucize olabilir? Yeni bir iş bulmayı ya da piyangoda kazanmayı mucize olarak mı, yoksa yalnızca şans olarak mı görüyorsunuz? Örneğin, uluslararası ve yerel gazeteler Türkiye’nin 2002–2011 yılları arasındaki ekonomik iyileşmesini “mucize” olarak tanımladılar. Gerçekten bir mucize miydi, yoksa yalnızca iyi düzenlenmiş bir ekonomik plan mıydı?
Allah’tan mucizeler beklemeli miyiz? Öyle ise, mucizenin koşulları nelerdir? İman mucizelerde nasıl bir rol oynar? Bir mucizenin amacı nedir? Bu dersimizde bu sorulara yanıt vereceğiz. Hazırlanmamıza yardımcı olması için şu olayları düşünün ve bunların mucize olup olmadıklarına karar verin.
29 Haziran 2011, saat 14:00’te, Ersin adlı 34 yaşında bir adam arabasını Boğaziçi Köprüsü üzerinde durdurdu, araçtan indi ve kendisini köprüden attı. 64 metre yükseklikten suya düştü ve hayatta kaldı. Kırılan birkaç kemiği dışında, fiziksel olarak sağlıklıydı. Gazeteler buna mucize dediler. Aslında Ersin bu düşüşten sağ olarak kurtulan 21. kişiydi. Onların hayatta kalmaları şans eseri miydi, yoksa Allah’ın doğrudan müdahalesi miydi?
On yaşındaki Figen, Gelibolu yakınlarında Marmara Denizi’nde yüzüyordu. Babası silahlı kuvvetlerdeydi ve geziye gitmişlerdi. Figen uzaktaki bir noktaya yüzmek istedi, fakat başaramadı. Suya gömüldü, kıyıya çıkarıldığında ise nefes almıyordu. Üsse yeni bir doktor atanmıştı. Doktorun ailesi de o gün plajda yüzüyordu. Plajdan erken ayrılacaklardı, fakat geciktiler. O günlerde (1970’lerin ortaları) Türkiye’de kalp masajı yapmasını bilen iki doktordan biriydi. Figen’i hayata döndürdü ve Figen yaşadı. Figen kendisine bizzat teşekkür etmek istediğinde, başka bir yere atamasının yapıldığını öğrendi. Gidişi de gelişi gibi gizemli olmuştu. Benzersiz derecede nitelikli bir doktorun doğru zamanda ve doğru yerde ortaya çıkışı sadece tesadüf müydü, yoksa takdiri ilahi miydi?
Çanakkale’de Mustafa Kemal Paşa ile emrindeki kuvvetler düşman tarafından kuşatılmış, muharebenin ortasındaydılar. Eratı denetlerken göğsüne bir şey çarptığını hissetti. Aşağı baktı ve ceketinin sağ tarafında bir mermi deliği gördü. Nuri Conker Bey adlı bir subay yanında durmaktaydı ve hemen şöyle dedi:
“Efendim, isabet aldınız!”
Mustafa Kemal Paşa olayın birlikler üzerinde olumsuz etkisi olabileceğini düşünerek eliyle zabitin ağzını kapadı ve ona dedi:
“Sessiz ol. Bir şey söyleme.”56
Bir şarapnel parçası Mustafa Kemal Paşa’nın göğsüne isabet etmiş ve cep saatini parçalamıştı, fakat kendisi yara almadı. Bu tesadüf müydü, yoksa Allah’ın doğrudan müdahalesi miydi? Nasıl kesin olarak bilebiliriz?
Kutsal Kitap’a dönelim ve mucizelerle ilgili iki öykü okuyalım. Belki bize mucizelerin niteliği ve amacıyla ilgili daha iyi bir anlayış verirler. Öyküler Markos 5. bölüm 22–34 ayetlerinde bulunabilir:
22–23 Bu sırada havra yöneticilerinden Yair adında biri geldi. İsa’yı görünce ayaklarına kapandı, “Küçük kızım can çekişiyor. Gelip ellerini onun üzerine koy da kurtulsun, yaşasın!” diye yalvardı. 24 İsa adamla birlikte gitti. Büyük bir kalabalık da ardından gidiyor, O’nu sıkıştırıyordu. 25 Orada, on iki yıldır kanaması olan bir kadın vardı. 26 Birçok hekimin elinden çok çekmiş, varını yoğunu harcamış, ama iyileşeceğine daha da kötüleşmişti. 27 Kadın, İsa hakkında anlatılanları duymuştu. Bu nedenle, kalabalıkta O’nun arkasından gelip giysisine dokundu. 28 İçinden, “Giysilerine bile dokunsam kurtulurum” diyordu. 29 O anda kanaması kesiliverdi. Kadın, bedeninin derinliğinde acıdan kurtulduğunu hissetti. 30 İsa ise, kendisinden bir gücün akıp gittiğini hemen anladı. Kalabalığın ortasında dönüp, “Giysilerime kim dokundu?” diye sordu. 31 Öğrencileri O’na, “Seni sıkıştıran kalabalığı görüyorsun! Nasıl oluyor da, ‘Bana kim dokundu’ diye soruyorsun?” dediler. 32 İsa kendisine dokunanı görmek için çevresine bakındı. 33 Kadın da kendisindeki değişikliği biliyordu. Korkuyla titreyerek geldi, İsa’nın ayaklarına kapandı ve O’na bütün gerçeği anlattı. 34 İsa ona, “Kızım” dedi, “İmanın seni kurtardı. Esenlikle git. Acıların son bulsun.”
Herhalde hastaneye gitmiş ve geceyi orada geçirmiş olan insanlarla dolu bekleme salonunu görmüşsünüzdür. Koltukların köşelerine sıkıştırılmış yastıklar ve battaniyeler, uzun süreli tedavi gören sevdiklerinin ihtiyaçlarını karşılarken mümkün olduğunca rahat etmeye çalıştıklarının kanıtıdır. Yalnızca birkaç saat uykuyla, yıkanmadan ve giysilerini değiştirmeden geceler geçirerek, sevdiklerinin iyileştiği haberini beklemişlerdir. Bazen bu yıllar boyunca sürer. Son ineklerini satmışlardır, tüm paraları tükenmiştir, fakat yine de hayatın iyiye gideceği umuduna sarılırlar.
Kutsal Kitap’ın anlatımında, İsa’ya dokunan kadın on iki yıl boyunca tıbbi tedavi görmüştü. Tüm parasını harcamıştı ve tek bir umudu kalmıştı: İsa Mesih. O’nun iyileştirme gücünü duymuştu ve kendisini de iyileştirebileceğine inanıyordu. Kendi kendine şöyle dedi:
“Yalnızca O’nun giysisine dokunabilsem iyileşeceğim.”
Bilin bakalım ne oldu? İyileşti! Nihayet iyileşti! Sevincini düşünün. İsa’ya minnettarlığını nasıl açıklayabilir ya da gösterebilirdi ki? 12 yıldır kendisine ıstırap veren hastalıktan kurtulmuştu.
Öyküyü okuyan pek çok kişi İsa’nın giysilerinde özel bir güç olduğunu sanabilir. Ne de olsa O kutsal bir kişi. Tarih boyunca insanlar su havuzları bulunan türbeleri, tapınakları ve “kutsal” yerleri, suyun kendilerini iyileştireceği umuduyla ziyaret etmişlerdir. Arkeologlar insanların iyileşme çabasıyla Asklepios gibi tanrılara sunduğu el, ayak, göz ve diğer organlar şeklindeki kilden heykelcikleri bulmuşlardır. Orta Çağ’da insanlar ölü azizlerin kutsal emanetlerine dokunduklarında Allah’ın bereketini alacaklarını düşünerek bunlara dokunmaya ya da yakınında bulunmaya çalışırlardı. Fakat İsa’nın kadına söylediğine dikkat edin:
“Kızım, imanın seni iyileştirdi.”
İsa kadının iyileşmesini sağlayan şeyin giysi ya da başka bir “kutsal emanet” olmadığını açıkça belirtti. Onu iyileştiren, Mesih’e imanıydı. İsa’nın kim olduğuna ve ne yapabileceğine inanmıştı.
Kadını iyileştiren güç nereden geldi? Kutsal Kitap 30. ayette şöyle diyor:
30 İsa ise, kendisinden bir gücün akıp gittiğini hemen anladı. Kalabalığın ortasında dönüp, “Giysilerime kim dokundu?” diye sordu.
İsa kendisinden güç çıktığını hissetti. Nasıl bir insanın kendisinde insanları iyileştirme gücü vardır?
İsa sordu:
“Giysilerime kim dokundu?”
Nasıl bir soru! Kalabalık vardı, herkes itişip kakışıyordu. İsa’ya dört bir yandan dokunuyorlardı. Ayrıca, ne önemi vardı ki? Bir dokunuş, bir dokunuştur, değil mi? Hayır. Bu dokunuş farklıydı, imanla yapılmıştı. Bunun sonucunda kadın iyileşti. Burada bizim için çok önemli bir ders var.
İsa’ya pek çok kişi dokundu, fakat çok azı bundan yarar gördü. Benzer bir şekilde pek çok kişi İsa’nın Mesih olduğuna inanırlar, ancak yalnızca inanarak hiçbir yarar göremezler. İsa’nın Mesih olduğuna tıpkı Türkiye’nin üç tarafının sularla çevrili olduğuna inandıkları gibi inanırlar. Tesadüfen doğru çıkan bir kirdir. Fakat bu tür bir inançta iyileştirme gücü yoktur.
Kadının imanında farklı olan şey neydi? İsa imanının onu iyileştirdiğini söyledi. Neye iman? Toplulukta O’nun mucizeler yapma gücü olduğuna inanan başkaları da vardı. Ancak buna rağmen onlar iyileştirilmediler. İsa’nın söz ettiği iman, O’nun mucize yapabileceğini kabul edip geçmekten daha derindir. Kadının inancı yalnızca İsa’nın iyileştirme yeteneğine değil, aynı zamanda O’nun ebedî hayat ve kurtuluşla ilgili duyurmakta olduğu mesaja da olmuş olabilir mi?
Dikkat çekebileceğimiz bir şey, kadının imanının iyileşmesinin bir sonucu olmadığıdır. Kadın içinden şöyle demedi:
“Eğer beni iyileştirirse, O’nun Allah’ın Mesihi, dünyanın kurtarıcısı olduğuna inanacağım.”
Hayır. Kadının iyileşmesi imanının sonucuydu! İnandı ve iyileşti. İnanmadan önce bir mucize görmeyi bekleyen pek çok kişi vardı. Ne yazık ki onlar hayatlarını değiştirebilecek olan iman fırsatını kaçırdılar. Günümüzde farklı mı?
Dersimizin başında üç öykü görmüş ve bunların Allah’ın mucizeleri mi, yoksa yalnızca şans eseri mi olduklarını sormuştuk. Allah’ın iyi olduğuna ve hayatlarımıza dahil olduğuna inandığımıza göre, Allah’ın hayatlar kurtarmak ve tarihin akışını yönlendirmek için böyle şeyler yapacağını düşünmek güç değil. Ne var ki, neyin ilahî tedarik, neyin şans olduğu hakkında yalnızca varsayımda bulunabiliriz. Peki ya İsa’nın yaptığı mucizeler? Bu olayın tesadüf eseri olduğuna ilişkin bir şüphe olabilir mi? Bu kadının hastalığının tam da İsa’nın giysisine dokunduğu anda geçeceği tutmuş olabilir mi? Münferit bir olay olsa, belki ‘evet’ yanıtını verebilirdik. Fakat bundan sonra olanları okuduğumuzda, mucizenin doğaüstü bir gücün eseri olduğundan şüphemiz olmamalı.
Kadının İsa’ya yaklaşmasından ve iyileşmesinden önce ne olduğunu hatırlıyor musunuz? Bir adam İsa’ya gelmiş ve O’ndan kızını iyileştirmesini istemişti. Markos 5. bölüm, 35. ayeti okuyarak kıza ne olduğunu öğrenelim:
35 İsa daha konuşurken, havra yöneticisinin evinden adamlar geldi. Yöneticiye, “Kızın öldü” dediler. “Öğretmeni neden hâlâ rahatsız ediyorsun?”
Yair için ne kadar da ezici bir darbe olmuştur! Bu diğer kadın İsa’nın gelişini geciktirmese kızı yaşayabilirdi. İsa neden gecikti? Bir kişinin iyileşmesi ve diğerinin, bilhassa bir çocuğun ölmesi hiç de adil değildi. Artık çok geçti; İsa kesinlikle ona yardım edemezdi. Yoksa edebilir miydi? Bundan sonra neler olduğunu görmek için Markos 5. bölüm, 36–43 ayetlerine bakalım:
36 İsa bu sözlere aldırmadan havra yöneticisine, “Korkma, yalnız iman et!” dedi. 37 İsa, Petrus, Yakup ve Yakup’un kardeşi Yuhanna’dan başka hiç kimsenin kendisiyle birlikte gitmesine izin vermedi. 38 Havra yöneticisinin evine vardıklarında İsa, acı acı ağlayıp feryat eden gürültülü bir kalabalıkla karşılaştı. 39 İçeri girerek onlara, “Niye gürültü edip ağlıyorsunuz?” dedi. “Çocuk ölmedi, uyuyor.” 40 Onlar ise kendisiyle alay ettiler. Ama İsa hepsini dışarı çıkardıktan sonra çocuğun annesini babasını ve kendisiyle birlikte olanları alıp çocuğun bulunduğu odaya girdi. 41 Çocuğun elini tutarak ona, “Talita kumi!” dedi. Bu söz, “Kızım, sana söylüyorum, kalk” demektir. 42 On iki yaşında olan kız hemen ayağa kalktı, yürümeye başladı. Oradakileri derin bir şaşkınlık aldı. 43 İsa, “Bunu kimse bilmesin” diyerek onları sıkı sıkıya uyardı ve kıza yemek verilmesini buyurdu.
İsa hayatın ve ölümün anahtarlarını elinde tutmaktadır. O, yalnızca sözleri söyleyerek bir kimseyi ölümden diriltme yetkisine sahiptir! Bu bize Allah’ın ve aynı şekilde İsa’nın doğa üzerindeki yetkisini hatırlatır. Allah dünyayı yarattığında, konuştu ve bir şeyler meydana gelmeye başladı: kara sudan ayrıldı, denizler balıklarla doldu ve yeryüzü üzerinde hayvanlar dolaşmaya başladı. Aynı şekilde, İsa konuştuğunda doğa boyun eğer ve ölüm iptal olur. Başka bir deyişle, Allah’ın yaratıcı gücü Mesih İsa’da işbaşındaydı.
Her iki mucize de birilerinin kaderini değiştirdi. Varabileceğimiz tek sonuç, mucizelerin kaderi değiştirdiğidir. Kadının kaderi hastalık, sürekli kanama ve muhtemelen erken ölümdü. Kızın kaderi ölü olarak kalmasıydı. Ancak İsa, mucizeler yaparak, kendisinin kaderi değiştirme gücüne sahip olduğunu göstermektedir. Tüm insanların kaderi zorluk, zillet ve sonunda ölümdür. Ancak İsa kendisine inananlar için mucizeler gerçekleştirerek bu gücü kırmaya muktedirdi.
2002 yılında New York Times gazetesi Amerika'da Kentucky Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. Arnold M. Ludwig’in, Atatürk’ü ülkelerinin ve dünyanın kaderini değiştiren dünya liderini içeren listesine dahil ettiği haberini verdi. Ludwig, kıstasların arasında şunların yer aldığını söyledi:
“Bir ülke kurmak, sınırları genişletmek, iktidarda kalma süresi, askerî başarı, sosyal ve ekonomik başarı, devlet adamlığı, ahlaki bir örnek olma, siyasi miras ve ülkenin nüfusu.”
Benzer bir şekilde, Allah’ın peygamberlerini kıyaslamak için nasıl bir liste yapardık? Onların çalışmaları aracılığıyla Allah’a dönen insanların miktarından söz edebilirdik. Yazdıkları ya da söyledikleri sözleri ele alabilirdik. Mucizelerini değerlendirmek de mantıklı olurdu. Ancak kıstaslar ne olursa olsun, listenin başında yalnızca tek bir kişi olabilirdi, İsa Mesih. O, en üst mertebededir. Başka hiç kimse günahsız değildi.57 Başka hiç kimse “O’nun konuştuğu gibi konuşmadı.”58 Başka hiç kimse günahları bağışlama yetkisine sahip değildi.59 Başka hiç kimseye gökte ve yerde yetki verilmedi.60 Başka hiç kimse yalnızca konuşarak ölüleri diriltmedi.61 Başka hiç kimse son günde yargıç olmayacaktır.62 Yalnızca İsa bunları gerçekleştirdi.
Sorduk: “Mucize nedir?”
Allah’ın kendi isteğini yerine getirmek üzere koşulları düzenleyebileceğini biliyoruz. Bu derste ayrıca İsa’nın hastalık ve ölüm üzerindeki yetkisi aracılığıyla insanların kaderini değiştirme gücüne sahip olduğunu gördük. Allah’tan mucize bekleyebilir miyiz ve öyleyse, bir mucize gerçekleşmesinin koşulları nedir? Bu derste mucize bekleyebileceğimizi gördük. Ayrıca İsa’nın O’na gelecek ve yardım isteyecek kadar imanı olanlar için mucizeler yaptığını da öğrendik. Başka bir deyişle, mucize İsa Mesih’e imanın sonucuydu. Mucizeler tabii ki imanı olmayan ya da ruhsal olarak zayıf kişilerde iman uyandırabilir. Fakat İsa’dan güç alanlar, O’na inanmış olanlardı. Mucizeler neden gerçekleştirildi? İsa, bereketlerini dağıtmayı ve iman hakkında derin ruhsal dersler öğretmeyi istiyordu. O bize kaderde bir değişiklik görmek için gereken imanın, İsa’nın mucizeyi yapabileceğine öylesine inanmaktan daha derin olduğunu gösterdi.
Tüm mucizelerin Allah’tan gelmediğini hatırlamak önemlidir. Son günlerde Şeytan büyük belirtiler ve harikalar kullanarak tüm dünyayı saptırmak için çalışacak. Ancak bir fark olacak; bu dersimizde gördüğümüz şeyleri sergilemeyecekler. Mucizeler, Allah’ın O’na ve gönderdiği Mesih’e imanımızı bereketleme yöntemidir. Mucizeler örnek iman dersleridir. Ve mucizeler bize İsa’nın kaderi, hatta ölüm kaderini dahi değiştiren olduğunu gösterirler.
Tartışma Soruları
1. Kanamalı kadın İsa’ya dokunan kişi olduğunun ortaya çıkması düşüncesiyle titredi. Sizce neden korkuyordu? Sonuç olarak, İsa’dan korkacak bir şey var mıydı?
2. Pek çok kişi İsa’nın mucizeler yapabildiğini gördü. O’nun bunu yapmaya muktedir olduğunu biliyorlardı. Yine de
iyileştirilmediler. Kadının imanında, iyileştirilmesini sağlayan ne gibi bir fark vardı?
3. Sizce kızının dirildiğini gördüğünde Yair’in aklından ne geçiyordu? Sizce mucizeden önce İsa’ya iman ediyor muydu? Sizce mucizeden sonra imanı nasıl oldu?
4. İsa’nın hayatın ve ölümün anahtarlarını elinde tutan kişi olduğuna inanmadan önce bir mucize görmeniz gerekiyor
mu? Cevabınıza göre, bu sizin imanınız hakkında ne söylüyor?
56 Orijinal ifadeler için http://www.fmgraphics.net/forum/mustafa-ke-mal-ataturk/20680-canakkalede-ataturkun-saatine-isabet-eden-kursun. html adresine bakın.
57 Bkz. 2. Korintliler 5. 58 Bkz. Yuhanna 7.
59 Bkz. Markos 2.
60 Bkz. Matta 28.
61 Bkz. 1. Tarihler 17, 2. Tarihler 4:32–35, Elçilerin İşleri 9:36–43. 62 Bkz. Yuhanna 5.
Allah’tan mucizeler beklemeli miyiz? Öyle ise, mucizenin koşulları nelerdir? İman mucizelerde nasıl bir rol oynar? Bir mucizenin amacı nedir? Bu dersimizde bu sorulara yanıt vereceğiz. Hazırlanmamıza yardımcı olması için şu olayları düşünün ve bunların mucize olup olmadıklarına karar verin.
29 Haziran 2011, saat 14:00’te, Ersin adlı 34 yaşında bir adam arabasını Boğaziçi Köprüsü üzerinde durdurdu, araçtan indi ve kendisini köprüden attı. 64 metre yükseklikten suya düştü ve hayatta kaldı. Kırılan birkaç kemiği dışında, fiziksel olarak sağlıklıydı. Gazeteler buna mucize dediler. Aslında Ersin bu düşüşten sağ olarak kurtulan 21. kişiydi. Onların hayatta kalmaları şans eseri miydi, yoksa Allah’ın doğrudan müdahalesi miydi?
On yaşındaki Figen, Gelibolu yakınlarında Marmara Denizi’nde yüzüyordu. Babası silahlı kuvvetlerdeydi ve geziye gitmişlerdi. Figen uzaktaki bir noktaya yüzmek istedi, fakat başaramadı. Suya gömüldü, kıyıya çıkarıldığında ise nefes almıyordu. Üsse yeni bir doktor atanmıştı. Doktorun ailesi de o gün plajda yüzüyordu. Plajdan erken ayrılacaklardı, fakat geciktiler. O günlerde (1970’lerin ortaları) Türkiye’de kalp masajı yapmasını bilen iki doktordan biriydi. Figen’i hayata döndürdü ve Figen yaşadı. Figen kendisine bizzat teşekkür etmek istediğinde, başka bir yere atamasının yapıldığını öğrendi. Gidişi de gelişi gibi gizemli olmuştu. Benzersiz derecede nitelikli bir doktorun doğru zamanda ve doğru yerde ortaya çıkışı sadece tesadüf müydü, yoksa takdiri ilahi miydi?
Çanakkale’de Mustafa Kemal Paşa ile emrindeki kuvvetler düşman tarafından kuşatılmış, muharebenin ortasındaydılar. Eratı denetlerken göğsüne bir şey çarptığını hissetti. Aşağı baktı ve ceketinin sağ tarafında bir mermi deliği gördü. Nuri Conker Bey adlı bir subay yanında durmaktaydı ve hemen şöyle dedi:
“Efendim, isabet aldınız!”
Mustafa Kemal Paşa olayın birlikler üzerinde olumsuz etkisi olabileceğini düşünerek eliyle zabitin ağzını kapadı ve ona dedi:
“Sessiz ol. Bir şey söyleme.”56
Bir şarapnel parçası Mustafa Kemal Paşa’nın göğsüne isabet etmiş ve cep saatini parçalamıştı, fakat kendisi yara almadı. Bu tesadüf müydü, yoksa Allah’ın doğrudan müdahalesi miydi? Nasıl kesin olarak bilebiliriz?
Kutsal Kitap’a dönelim ve mucizelerle ilgili iki öykü okuyalım. Belki bize mucizelerin niteliği ve amacıyla ilgili daha iyi bir anlayış verirler. Öyküler Markos 5. bölüm 22–34 ayetlerinde bulunabilir:
22–23 Bu sırada havra yöneticilerinden Yair adında biri geldi. İsa’yı görünce ayaklarına kapandı, “Küçük kızım can çekişiyor. Gelip ellerini onun üzerine koy da kurtulsun, yaşasın!” diye yalvardı. 24 İsa adamla birlikte gitti. Büyük bir kalabalık da ardından gidiyor, O’nu sıkıştırıyordu. 25 Orada, on iki yıldır kanaması olan bir kadın vardı. 26 Birçok hekimin elinden çok çekmiş, varını yoğunu harcamış, ama iyileşeceğine daha da kötüleşmişti. 27 Kadın, İsa hakkında anlatılanları duymuştu. Bu nedenle, kalabalıkta O’nun arkasından gelip giysisine dokundu. 28 İçinden, “Giysilerine bile dokunsam kurtulurum” diyordu. 29 O anda kanaması kesiliverdi. Kadın, bedeninin derinliğinde acıdan kurtulduğunu hissetti. 30 İsa ise, kendisinden bir gücün akıp gittiğini hemen anladı. Kalabalığın ortasında dönüp, “Giysilerime kim dokundu?” diye sordu. 31 Öğrencileri O’na, “Seni sıkıştıran kalabalığı görüyorsun! Nasıl oluyor da, ‘Bana kim dokundu’ diye soruyorsun?” dediler. 32 İsa kendisine dokunanı görmek için çevresine bakındı. 33 Kadın da kendisindeki değişikliği biliyordu. Korkuyla titreyerek geldi, İsa’nın ayaklarına kapandı ve O’na bütün gerçeği anlattı. 34 İsa ona, “Kızım” dedi, “İmanın seni kurtardı. Esenlikle git. Acıların son bulsun.”
Herhalde hastaneye gitmiş ve geceyi orada geçirmiş olan insanlarla dolu bekleme salonunu görmüşsünüzdür. Koltukların köşelerine sıkıştırılmış yastıklar ve battaniyeler, uzun süreli tedavi gören sevdiklerinin ihtiyaçlarını karşılarken mümkün olduğunca rahat etmeye çalıştıklarının kanıtıdır. Yalnızca birkaç saat uykuyla, yıkanmadan ve giysilerini değiştirmeden geceler geçirerek, sevdiklerinin iyileştiği haberini beklemişlerdir. Bazen bu yıllar boyunca sürer. Son ineklerini satmışlardır, tüm paraları tükenmiştir, fakat yine de hayatın iyiye gideceği umuduna sarılırlar.
Kutsal Kitap’ın anlatımında, İsa’ya dokunan kadın on iki yıl boyunca tıbbi tedavi görmüştü. Tüm parasını harcamıştı ve tek bir umudu kalmıştı: İsa Mesih. O’nun iyileştirme gücünü duymuştu ve kendisini de iyileştirebileceğine inanıyordu. Kendi kendine şöyle dedi:
“Yalnızca O’nun giysisine dokunabilsem iyileşeceğim.”
Bilin bakalım ne oldu? İyileşti! Nihayet iyileşti! Sevincini düşünün. İsa’ya minnettarlığını nasıl açıklayabilir ya da gösterebilirdi ki? 12 yıldır kendisine ıstırap veren hastalıktan kurtulmuştu.
Öyküyü okuyan pek çok kişi İsa’nın giysilerinde özel bir güç olduğunu sanabilir. Ne de olsa O kutsal bir kişi. Tarih boyunca insanlar su havuzları bulunan türbeleri, tapınakları ve “kutsal” yerleri, suyun kendilerini iyileştireceği umuduyla ziyaret etmişlerdir. Arkeologlar insanların iyileşme çabasıyla Asklepios gibi tanrılara sunduğu el, ayak, göz ve diğer organlar şeklindeki kilden heykelcikleri bulmuşlardır. Orta Çağ’da insanlar ölü azizlerin kutsal emanetlerine dokunduklarında Allah’ın bereketini alacaklarını düşünerek bunlara dokunmaya ya da yakınında bulunmaya çalışırlardı. Fakat İsa’nın kadına söylediğine dikkat edin:
“Kızım, imanın seni iyileştirdi.”
İsa kadının iyileşmesini sağlayan şeyin giysi ya da başka bir “kutsal emanet” olmadığını açıkça belirtti. Onu iyileştiren, Mesih’e imanıydı. İsa’nın kim olduğuna ve ne yapabileceğine inanmıştı.
Kadını iyileştiren güç nereden geldi? Kutsal Kitap 30. ayette şöyle diyor:
30 İsa ise, kendisinden bir gücün akıp gittiğini hemen anladı. Kalabalığın ortasında dönüp, “Giysilerime kim dokundu?” diye sordu.
İsa kendisinden güç çıktığını hissetti. Nasıl bir insanın kendisinde insanları iyileştirme gücü vardır?
İsa sordu:
“Giysilerime kim dokundu?”
Nasıl bir soru! Kalabalık vardı, herkes itişip kakışıyordu. İsa’ya dört bir yandan dokunuyorlardı. Ayrıca, ne önemi vardı ki? Bir dokunuş, bir dokunuştur, değil mi? Hayır. Bu dokunuş farklıydı, imanla yapılmıştı. Bunun sonucunda kadın iyileşti. Burada bizim için çok önemli bir ders var.
İsa’ya pek çok kişi dokundu, fakat çok azı bundan yarar gördü. Benzer bir şekilde pek çok kişi İsa’nın Mesih olduğuna inanırlar, ancak yalnızca inanarak hiçbir yarar göremezler. İsa’nın Mesih olduğuna tıpkı Türkiye’nin üç tarafının sularla çevrili olduğuna inandıkları gibi inanırlar. Tesadüfen doğru çıkan bir kirdir. Fakat bu tür bir inançta iyileştirme gücü yoktur.
Kadının imanında farklı olan şey neydi? İsa imanının onu iyileştirdiğini söyledi. Neye iman? Toplulukta O’nun mucizeler yapma gücü olduğuna inanan başkaları da vardı. Ancak buna rağmen onlar iyileştirilmediler. İsa’nın söz ettiği iman, O’nun mucize yapabileceğini kabul edip geçmekten daha derindir. Kadının inancı yalnızca İsa’nın iyileştirme yeteneğine değil, aynı zamanda O’nun ebedî hayat ve kurtuluşla ilgili duyurmakta olduğu mesaja da olmuş olabilir mi?
Dikkat çekebileceğimiz bir şey, kadının imanının iyileşmesinin bir sonucu olmadığıdır. Kadın içinden şöyle demedi:
“Eğer beni iyileştirirse, O’nun Allah’ın Mesihi, dünyanın kurtarıcısı olduğuna inanacağım.”
Hayır. Kadının iyileşmesi imanının sonucuydu! İnandı ve iyileşti. İnanmadan önce bir mucize görmeyi bekleyen pek çok kişi vardı. Ne yazık ki onlar hayatlarını değiştirebilecek olan iman fırsatını kaçırdılar. Günümüzde farklı mı?
Dersimizin başında üç öykü görmüş ve bunların Allah’ın mucizeleri mi, yoksa yalnızca şans eseri mi olduklarını sormuştuk. Allah’ın iyi olduğuna ve hayatlarımıza dahil olduğuna inandığımıza göre, Allah’ın hayatlar kurtarmak ve tarihin akışını yönlendirmek için böyle şeyler yapacağını düşünmek güç değil. Ne var ki, neyin ilahî tedarik, neyin şans olduğu hakkında yalnızca varsayımda bulunabiliriz. Peki ya İsa’nın yaptığı mucizeler? Bu olayın tesadüf eseri olduğuna ilişkin bir şüphe olabilir mi? Bu kadının hastalığının tam da İsa’nın giysisine dokunduğu anda geçeceği tutmuş olabilir mi? Münferit bir olay olsa, belki ‘evet’ yanıtını verebilirdik. Fakat bundan sonra olanları okuduğumuzda, mucizenin doğaüstü bir gücün eseri olduğundan şüphemiz olmamalı.
Kadının İsa’ya yaklaşmasından ve iyileşmesinden önce ne olduğunu hatırlıyor musunuz? Bir adam İsa’ya gelmiş ve O’ndan kızını iyileştirmesini istemişti. Markos 5. bölüm, 35. ayeti okuyarak kıza ne olduğunu öğrenelim:
35 İsa daha konuşurken, havra yöneticisinin evinden adamlar geldi. Yöneticiye, “Kızın öldü” dediler. “Öğretmeni neden hâlâ rahatsız ediyorsun?”
Yair için ne kadar da ezici bir darbe olmuştur! Bu diğer kadın İsa’nın gelişini geciktirmese kızı yaşayabilirdi. İsa neden gecikti? Bir kişinin iyileşmesi ve diğerinin, bilhassa bir çocuğun ölmesi hiç de adil değildi. Artık çok geçti; İsa kesinlikle ona yardım edemezdi. Yoksa edebilir miydi? Bundan sonra neler olduğunu görmek için Markos 5. bölüm, 36–43 ayetlerine bakalım:
36 İsa bu sözlere aldırmadan havra yöneticisine, “Korkma, yalnız iman et!” dedi. 37 İsa, Petrus, Yakup ve Yakup’un kardeşi Yuhanna’dan başka hiç kimsenin kendisiyle birlikte gitmesine izin vermedi. 38 Havra yöneticisinin evine vardıklarında İsa, acı acı ağlayıp feryat eden gürültülü bir kalabalıkla karşılaştı. 39 İçeri girerek onlara, “Niye gürültü edip ağlıyorsunuz?” dedi. “Çocuk ölmedi, uyuyor.” 40 Onlar ise kendisiyle alay ettiler. Ama İsa hepsini dışarı çıkardıktan sonra çocuğun annesini babasını ve kendisiyle birlikte olanları alıp çocuğun bulunduğu odaya girdi. 41 Çocuğun elini tutarak ona, “Talita kumi!” dedi. Bu söz, “Kızım, sana söylüyorum, kalk” demektir. 42 On iki yaşında olan kız hemen ayağa kalktı, yürümeye başladı. Oradakileri derin bir şaşkınlık aldı. 43 İsa, “Bunu kimse bilmesin” diyerek onları sıkı sıkıya uyardı ve kıza yemek verilmesini buyurdu.
İsa hayatın ve ölümün anahtarlarını elinde tutmaktadır. O, yalnızca sözleri söyleyerek bir kimseyi ölümden diriltme yetkisine sahiptir! Bu bize Allah’ın ve aynı şekilde İsa’nın doğa üzerindeki yetkisini hatırlatır. Allah dünyayı yarattığında, konuştu ve bir şeyler meydana gelmeye başladı: kara sudan ayrıldı, denizler balıklarla doldu ve yeryüzü üzerinde hayvanlar dolaşmaya başladı. Aynı şekilde, İsa konuştuğunda doğa boyun eğer ve ölüm iptal olur. Başka bir deyişle, Allah’ın yaratıcı gücü Mesih İsa’da işbaşındaydı.
Her iki mucize de birilerinin kaderini değiştirdi. Varabileceğimiz tek sonuç, mucizelerin kaderi değiştirdiğidir. Kadının kaderi hastalık, sürekli kanama ve muhtemelen erken ölümdü. Kızın kaderi ölü olarak kalmasıydı. Ancak İsa, mucizeler yaparak, kendisinin kaderi değiştirme gücüne sahip olduğunu göstermektedir. Tüm insanların kaderi zorluk, zillet ve sonunda ölümdür. Ancak İsa kendisine inananlar için mucizeler gerçekleştirerek bu gücü kırmaya muktedirdi.
2002 yılında New York Times gazetesi Amerika'da Kentucky Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. Arnold M. Ludwig’in, Atatürk’ü ülkelerinin ve dünyanın kaderini değiştiren dünya liderini içeren listesine dahil ettiği haberini verdi. Ludwig, kıstasların arasında şunların yer aldığını söyledi:
“Bir ülke kurmak, sınırları genişletmek, iktidarda kalma süresi, askerî başarı, sosyal ve ekonomik başarı, devlet adamlığı, ahlaki bir örnek olma, siyasi miras ve ülkenin nüfusu.”
Benzer bir şekilde, Allah’ın peygamberlerini kıyaslamak için nasıl bir liste yapardık? Onların çalışmaları aracılığıyla Allah’a dönen insanların miktarından söz edebilirdik. Yazdıkları ya da söyledikleri sözleri ele alabilirdik. Mucizelerini değerlendirmek de mantıklı olurdu. Ancak kıstaslar ne olursa olsun, listenin başında yalnızca tek bir kişi olabilirdi, İsa Mesih. O, en üst mertebededir. Başka hiç kimse günahsız değildi.57 Başka hiç kimse “O’nun konuştuğu gibi konuşmadı.”58 Başka hiç kimse günahları bağışlama yetkisine sahip değildi.59 Başka hiç kimseye gökte ve yerde yetki verilmedi.60 Başka hiç kimse yalnızca konuşarak ölüleri diriltmedi.61 Başka hiç kimse son günde yargıç olmayacaktır.62 Yalnızca İsa bunları gerçekleştirdi.
Sorduk: “Mucize nedir?”
Allah’ın kendi isteğini yerine getirmek üzere koşulları düzenleyebileceğini biliyoruz. Bu derste ayrıca İsa’nın hastalık ve ölüm üzerindeki yetkisi aracılığıyla insanların kaderini değiştirme gücüne sahip olduğunu gördük. Allah’tan mucize bekleyebilir miyiz ve öyleyse, bir mucize gerçekleşmesinin koşulları nedir? Bu derste mucize bekleyebileceğimizi gördük. Ayrıca İsa’nın O’na gelecek ve yardım isteyecek kadar imanı olanlar için mucizeler yaptığını da öğrendik. Başka bir deyişle, mucize İsa Mesih’e imanın sonucuydu. Mucizeler tabii ki imanı olmayan ya da ruhsal olarak zayıf kişilerde iman uyandırabilir. Fakat İsa’dan güç alanlar, O’na inanmış olanlardı. Mucizeler neden gerçekleştirildi? İsa, bereketlerini dağıtmayı ve iman hakkında derin ruhsal dersler öğretmeyi istiyordu. O bize kaderde bir değişiklik görmek için gereken imanın, İsa’nın mucizeyi yapabileceğine öylesine inanmaktan daha derin olduğunu gösterdi.
Tüm mucizelerin Allah’tan gelmediğini hatırlamak önemlidir. Son günlerde Şeytan büyük belirtiler ve harikalar kullanarak tüm dünyayı saptırmak için çalışacak. Ancak bir fark olacak; bu dersimizde gördüğümüz şeyleri sergilemeyecekler. Mucizeler, Allah’ın O’na ve gönderdiği Mesih’e imanımızı bereketleme yöntemidir. Mucizeler örnek iman dersleridir. Ve mucizeler bize İsa’nın kaderi, hatta ölüm kaderini dahi değiştiren olduğunu gösterirler.
Tartışma Soruları
1. Kanamalı kadın İsa’ya dokunan kişi olduğunun ortaya çıkması düşüncesiyle titredi. Sizce neden korkuyordu? Sonuç olarak, İsa’dan korkacak bir şey var mıydı?
2. Pek çok kişi İsa’nın mucizeler yapabildiğini gördü. O’nun bunu yapmaya muktedir olduğunu biliyorlardı. Yine de
iyileştirilmediler. Kadının imanında, iyileştirilmesini sağlayan ne gibi bir fark vardı?
3. Sizce kızının dirildiğini gördüğünde Yair’in aklından ne geçiyordu? Sizce mucizeden önce İsa’ya iman ediyor muydu? Sizce mucizeden sonra imanı nasıl oldu?
4. İsa’nın hayatın ve ölümün anahtarlarını elinde tutan kişi olduğuna inanmadan önce bir mucize görmeniz gerekiyor
mu? Cevabınıza göre, bu sizin imanınız hakkında ne söylüyor?
56 Orijinal ifadeler için http://www.fmgraphics.net/forum/mustafa-ke-mal-ataturk/20680-canakkalede-ataturkun-saatine-isabet-eden-kursun. html adresine bakın.
57 Bkz. 2. Korintliler 5. 58 Bkz. Yuhanna 7.
59 Bkz. Markos 2.
60 Bkz. Matta 28.
61 Bkz. 1. Tarihler 17, 2. Tarihler 4:32–35, Elçilerin İşleri 9:36–43. 62 Bkz. Yuhanna 5.