Bir insan ahlaksızlığın ve zinanın neden olduğu utanç lekesini nasıl temizleyebilir? Türkiye’de yılda 4000’den fazla “namus” cinayeti işleniyor. Aile meclisi toplanıyor ve ailenin utancını kaldırmanın tek yolunun bu kişiyi öldürerek ortadan kaldırmak olduğuna karar veriyor. İşlediği varsayılan günahtan ötürü ablasını göğsünden 40 kez bıçaklayan erkek kardeş, ablanın ahlaksızlık yoluyla aile üzerine sürdüğü düşünülen lekeyi temizliyor mu?1 Eli kanlı olan çocuk dürüstçe:
“Şimdi kendimi özgür hissediyorum” diyebilir mi?
Aile aralarında bir katil yaşadığı için daha da çok utanç duymayacak mıydı? Zinanın ve evlenmeden önce cinsellik yaşamanın kişinin ve ailenin üzerine utanç getirdiğinden şüphe yok. Öyleyse bir kişi ya da bir aile böyle bir utançtan, cinayet haricinde, nasıl kurtulabilir? Bu derste, İsa’nın utanç ve suçluluk duygusuyla ilgili zor sorulara verdiği yanıtları dinlediğinizde şaşırabilirsiniz.
2010 yılında ülke çapındaki gazeteler ailesinin yüz karası olduğu için öldürülmüş olan bir kızın başından geçen korkunç olayları bildirdiler. Haber şöyleydi:
Polis erkek çocuklarla konuştuğu için “namus” cinayetine kurban giderek akrabaları tarafından canlı canlı gömülen 16 yaşındaki bir kızın cesedine ulaştı.
Yalnızca adının başhar eri MM ile tanımlanan kız, Adıyaman’ın Kâhta ilçesindeki evlerinin dışında bulunan tavuk kümesinin altına kazılmış iki metrelik çukurda, elleri bağlı olarak oturur konumda bulundu.
Polis bu keş Aralık ayında, gelen bir ihbardan sonra yaptı.
Kız daha önce kayıp olarak bildirilmişti.
İhbarı yapan kişi polise kızın aile “meclisi” toplantısından sonra öldürüldüğünü bildirdi.
Kızın babası ile dedesinin tutuklandığı ve mahkeme için gözaltında tutuldukları belirtiliyor. Suçlanıp suçlanmadıkları net değil. Kızın annesi tutuklandı ancak daha sonra serbest bırakıldı.
Babanın, dokuz çocuğundan biri olan kızının erkek arkadaşları olduğu için rahatsız olduğunu söylediği basında yer alıyor. Dedenin de kızı aynı suçtan ötürü dövdüğü söyleniyor.
Yapılan otopside kızın ciğerlerinde ve midesinde büyük miktarda toprak bulundu, bu gömülürken halen canlı ve ayık durumda olduğunu gösteriyor.
Günah, ne kadar büyük ya da küçük görünürse görünsün, utanç getirir. Aile kızından utanç duyuyordu. Şimdi de Türkiye halkı o ailenin vahşetinden ve uluslararası basında tüm Türk halkını gösterdikleri şekilden utanç duyuyor. Ailenin eylemleri gerçekten utançlarını kaldırdı mı?
Hırsızlık olsun, yalan söylemek, anne–babaya itaatsizlik, cinayet, haset ya da zina olsun, günah toplumları ve bireyleri yıkıma uğratır. Tecavüz, ensest ve zina gibi cinsellikle ilgili günahlar toplumların güvenini parçalar ve hem kurbanların hem de suçluların itibarını yerle bir eder. İnsanlar çoğunlukla ahlaksızlığın sonuçlarından kaçabileceklerini sanırlar. Bunun yalnızca tadını alabileceklerini ve zehrinden kaçınabileceklerini sanırlar. Fakat kişi utancını yalanlarla, kürtajla, boşanmayla ya da intiharla örtmeye çabalayarak çoğunlukla sorunlarını arttırır. Ahlaksız kişi sonunda tüm kişiliğinin ve karakterinin bozulduğunu görür. Bazıları günaha karşı katılaşır, bu da alkolizme ve diğer kötü alışkanlıklara yol açar. Başkaları duygusal olarak kırılgan hale gelir ve olgunlaşamazlar.
Bu ders aramızdan suçluluk duygusunun ve utancın yükünü gizliden gizliye taşıyanlar için önemlidir. Pek çok kişi günah işledikleri bilgisiyle başa çıkmayı öğrenmiştir, ancak kendilerinin ya da başkalarının yaptığı yanlıştan hiçbir zaman özgür kalamamışlardır. İsa bize günahın utancıyla baş etmenin bir yolu olduğunu söyledi. Bu yolu Yuhanna 8. bölüm, 1–4 ayetlerinde kayıtlı olan İsa’nın hayatındaki bir olaya bakarak bulalım:
1 İsa ise Zeytin Dağı’na gitti. 2 Ertesi sabah erkenden yine tapınağa döndü. Bütün halk O’nun yanına geliyordu. O da oturup onlara öğretmeye başladı. 3–4 Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa’ya, “Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı” dediler.
Allah On Emir’inde şöyle demişti: “Zina etmeyin.”
Bunu neden söylediği merak edilebilir mi? Zina herhalde başka her günahtan daha çok yaşamı mahvetmiştir. Bu, boşanmaya, cinayete ve intihara giden ayartıcı bir yoldur. Ancak zina işleyen kişi bu karanlık varış yerlerine gelmeden önce suçluluk duygusu, utanç ve hayal kırıklığı kasabalarından geçmek zorundadır. İsa’ya getirilen kadının, zinada yakalandıktan sonra kendini suçlu hissettiğinden, utandığından ve hayal kırıklığına uğradığından emin olabiliriz. Bu kadın zinanın acılığının tutsağıydı.
5. ayette ve 6. ayetin ilk kısmında, Ferisilerin söylediklerini görelim:
5 “Musa, Yasa’da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?” 6 Bunları İsa’yı denemek amacıyla söylüyorlardı; O’nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı...
Sahneyi hayal edin şimdi. Tapınakta İsa’nın çevresinde bir kalabalık toplanmış, O’nun öğretişini dinlemekte. Kalabalığın dış kenarlarından gelen heyecan ve kargaşa sesleri, İsa’nın dudaklarından gül yapraklarından damlayan çiy gibi dökülen kutsal sözleri yarıda keser. Karanlık niyetli adamlardan oluşan bir grup, kalabalığı ite– kaka yol açarak, Allah’ın yasasını çiğneyen ve topluma leke süren bir kadının derhal cezalandırılmasını talep eder. Genellikle sakin ve huşu içinde olan tapınak birdenbire karışır. Muhtemelen yarı çıplak olan bir kadın bir grup kızgın ve kibirli din önderi tarafından sürüklenmektedir; İsa onların kadını kendisini mahvetmek üzere bir piyon olarak kullandıklarını biliyor. Kadının suçlu olduğunu ve Musa’nın yasasına göre taşlanacağını bildiğinden şüphe yok. Peki adam neredeydi? O da suçlu değil miydi? Zina işlemek için iki kişi gerekmiyor mu? Adamdan hiç söz edilmemesine rağmen, onun da cezalandırılması gerekiyordu. Fakat çoğunlukla olduğu gibi, suç kadına atılmıştı. Günümüzde dahi erkekler kadınları ayartmakta, fakat sonra kabahati onların üzerine atmaktadırlar. Bu ikiyüzlülüktür.
Anlaşılan kadın iki yönden kullanılmıştı. Muhtemelen Ferisiler kadının bulunabileceği yatağı önceden biliyorlardı. Belki de onlardan biri o gece kadını ziyaret etmiştir. Amaçları onu daha büyük bir entrikada kullanmaktı. İsa’nın nasıl tepki vereceğini görmek istiyorlardı. O’nun merhametiyle yanlışlıkla bir yasayı çiğnemesini ve kendi kendisini mahkûm etmesini umuyorlardı.
İsa’ya zina işleyen bir kadın getirerek O’nu nasıl tuzağa düşürebilirlerdi ki? Sorularını “O’nu suçlayabilmek için bir neden [arayarak]” sordukları dikkatinizi çekti mi?
Ferisiler İsa için kaçması imkânsız bir tuzak kurduklarını düşünmüşlerdi. Zira zinanın cezası taşlanmaktı. Böylece İsa, “Onu taşlamayın” deseydi, Ferisiler İsa’yı kendisini Musa’nın ve Yahudilerin yasalarından daha üstün bir konuma yerleştirmekten suçlu çıkaracaklardı. Öte yandan, İsa kadını taşlama emri verseydi, Yahudilerin tabi olduğu Roma yasalarını çiğnemiş olacaktı. İsa her iki durumda da kaybeden olacaktı; bu da tam Ferisilerin İsa’yı düşürmek istedikleri durumdu.
Ancak İsa kurdukları tuzağı çok iyi anladı ve sinsi umutlarını çok şaşırtıcı bir biçimde kırdı. Öyküye Yuhanna 8. bölüm, 6–9 ayetlerinden devam edelim:
6 ... İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. 7 Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve, “İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!” dedi. 8 Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya başladı. 9 Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa’yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu.
İsa kuma bu kadar güce sahip olan ne yazıyordu? O hiçbir şey demedi, ancak yine de adamlar kaçtılar! Kumda ne gördüler? Belli ki İsa bu adamları son derece endişelendiren bir şeyler yazıyordu. Büyük ihtimalle bu adamların günah işlemiş oldukları tarihleri, kişilerin ve yerlerin adlarını yazıyordu. Onların özel hayatta gerçekte kim olduklarını, tıpkı bu kadın kadar suçlu bir grup ikiyüzlü olduklarını bildiğini gösteriyordu!
İsa’nın sözlerinde gizli bir gerçek vardı:
“İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!”
Gerçek şu ki, orada günahsız olan, dolayısıyla kadını yargılayabilecek olan bir tek kişi vardı. İsa! Kadını haklı olarak mahkûm edebilecek tek kişi O’ydu, zira yalnızca O günahsızdı. Diğer adamlar ise günahla doluydular ve kadını yargılamaya hiç hakları yoktu.
Din önderleri kadını yedinci emri çiğnediği için getirmişlerdi ve onu mahkûm etmeye hazır ve istekliydiler, ancak şimdi kendi günahları açığa çıkarıldığı için korkuyla kıvranıyorlardı! Kent meydanında durarak başkasını mahkûm etmeye istekliydiler, fakat kendi karanlık işleri günışığına çıkarıldığında kaçtılar. O ışık İsa’ydı.
İnsanlar başkalarının günahlarına dikkat çekerek kendi günahlarını saklamayı severler. Bunu toplum içinde ya da kendi arkadaşlarınız arasında gördünüz mü? İki kişi başka birinin kötü işleri hakkında dedikodu yapmaya bayılır. Fakat konu kendi suçlarına geldiğinde yüzleri nasıl da kızarır!
Kalabalık dağıldıktan sonra sahneyi hayal etmeye devam edelim. Kısa bir süre önce hem kendine, hem de toplumuna utanç getiren kadın ağlamakta. Hıçkırık sesleri dışında sessiz ve titriyor, belki yalnızca bir çarşafa sarılı. Yere atıldığı için kirli ve başı utançla eğilmiş. İlk taşın kendisine vurmasını bekliyor. Kızgın adamların sesleri zihninde sürekli yankılanmakta. Suçlu. Utancı hissetmekte. Bütün bunların kötü bir rüya olmasını umuyor; öyle ki, uyanacak ve tüm bunlar bitecek. Adamlar gitmiş, geride yalnızca İsa, kadın ve bundan sonra ne olacağını merak eden küçük bir kalabalık kalmıştır. İsa’nın bundan sonra yaptığını Yuhanna 8. bölüm, 10–12 ayetlerinde görelim:
10 İsa doğrulup ona, “Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?” diye sordu. 11 Kadın, “Hiçbiri, Efendim” dedi. İsa, “Ben de seni yargılamıyorum” dedi. “Git, artık bundan sonra günah işleme!” 12 İsa yine halka seslenip şöyle dedi: “Ben dünyanın ışığıyım. Benim ardımdan gelen, asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur.”
İsa kadının utancını ne yapmıştı? O, kelimenin tam anlamıyla kadını bağışlamıştı. Ona ikinci bir hayat ve çok net bir emir vermişti.
“Git, artık bundan sonra günah işleme!”
Bu ifadede İsa’nın kadının yapmış olduğu şeyi açıkça “günah” olarak nitelediğine dikkat edin. Şüphe yok. İsa kadını işte bu günahın cezasından kurtardı ve yeni bir hayatta yürümek üzere utançtan çıkararak dyeyle satın aldı.
Dahası, kadını suçlayanları hak ettikleri yere yerleştirmişti. O, kendi mükemmelliğiyle, onların işlerini ifşa etmişti. Mükemmelliğin huzurunda, kendi vicdanları tarafından yargılanmışlardı. Günahlarının karanlığı İsa Mesih’in görkemiyle aydınlatılmıştı. Böylece İsa şu güçlü sözlerle bitirir:“Ben dünyanın Işığıyım.”
Bu öykü iki soruyu akla getiriyor. Birincisi, İsa neden “Ben de seni yargılamıyorum” dedi? İkinci olarak, İsa gerçekten günahları bağışlayabilir mi? Her ikisini de ele alalım.
İsa son günlerde nasıl yargılanacağımıza dair hayret verici iddialarda bulunuyor. İlk olarak İsa’nın bu konuda yorum yaptığını Yuhanna 5. bölüm, 22 ve 26–30 ayetlerinde görelim:
22 Baba kimseyi yargılamaz, bütün yargılama işini Oğul’a vermiştir. 26 Çünkü Baba, kendisinde yaşam olduğu gibi, Oğul’a da kendisinde yaşam olma özelliğini verdi. 27 O’na yargılama yetkisini de verdi. Çünkü O İnsanoğlu’dur. 28 Buna şaşmayın. Mezarda olanların hepsinin O’nun sesini işitecekleri saat geliyor. 29 Ve onlar mezarlarından çıkacaklar. İyilik yapmış olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar yargılanmak üzere dirilecekler. 30 Ben kendiliğimden hiçbir şey yapamam. İşittiğim gibi yargılarım ve benim yargım adildir. Çünkü amacım kendi istediğimi değil, beni gönderenin istediğini yapmaktır.
Böylece son günlerde İsa Yargıç’tır, zira Allah O’na yargılama yetkisi vermiştir.2 Bu bilgi ışığında, kadın “Ben de seni yargılamıyorum” sözlerini duyduğunda sanki Allah tarafından bağışlanmış gibi oldu. Gerçekten olağanüstü değere sahip bir şey almıştı!
Sorduğumuz ikinci soru şuydu: “İsa günahları bağışlayabilir mi?” Bu soruyu yanıtlamak için İsa’nın kendi sözlerini okumanız yeter.
Bu sözler, Markos 2. bölüm, 1–5 ayetlerinde bulunan çok ilginç bir öykünün ünlem işareti olarak geliyor:
1 Birkaç gün sonra İsa tekrar Kefarnahum’a geldiğinde, evde olduğu duyuldu. 2 O kadar çok insan toplandı ki, artık kapının önünde bile duracak yer kalmamıştı. İsa onlara Tanrı sözünü anlatıyordu. 3 Bu arada O’na dört kişinin taşıdığı felçli bir adamı getirdiler. 4 Kalabalıktan O’na yaklaşamadıkları için, bulunduğu yerin üzerindeki damı delip açarak felçliyi üstünde yattığı şilteyle birlikte aşağı indirdiler. 5 İsa onların imanını görünce felçliye, “Oğlum, günahların bağışlandı” dedi.
İsa önceden de insanları iyileştirmişti. Hatta adamı zaten bu nedenle O’na getirdiler. Ancak İsa onu iyileştirmek yerine şöyle dedi, “Günahların bağışlandı.”
Tuhaf, değil mi? İsa neden onu iyileştirmekle yetinmedi? Neden adamın günah sorununa değindi? İsa’nın yanıtı pek çok kişiyi adamın felcine neyin neden olduğunu düşünmeye sevk etmiştir. Bazıları adamın felcinin günahlı bir yaşam sürmesinin sonucu olduğunu düşünüyor. Adamın ne yaptığını bilmiyoruz, ancak frengi adlı omuriliği etkileyen ve felç edebilen utanç verici bir cinsel yolla bulaşan hastalığa tutulmuş olabilir. Adamın felç olmasına neden olan şey ne olursa olsun, İsa ilk önce onun en büyük ihtiyacını giderdi. Adamın günah işlemiş olmanın verdiği korkunç suçluluk
duygusundan kurtulması gerekiyordu.
Ancak O’nu sürekli olarak eleştirel bir gözle izleyen din önderleri konuşmaya başladılar. Konuşmalarını Markos 2. bölüm, 6–12 ayetlerinde okuyabiliriz:
6–7 Orada oturan bazı din bilginleri ise içlerinden şöyle düşündüler: “Bu adam neden böyle konuşuyor? Tanrı’ya küfrediyor! Tanrı’dan başka kim günahları bağışlayabilir?” 8 Akıllarından geçeni hemen ruhunda sezen İsa onlara, “Aklınız- dan neden böyle şeyler geçiriyorsunuz?” dedi. 9 “Hangisi daha kolay, felçliye, ‘Günahların bağışlandı’ demek mi, yoksa, ‘Kalk, şilteni topla, yürü’ demek mi? 10–11 Ne var ki, İnsanoğlu’nun yeryüzünde günahları bağışlama yetkisine sahip olduğunu bilesiniz diye...” Sonra felçliye, “Sana söylüyorum, kalk, şilteni topla, evine git!” dedi. 12 Adam kalktı, hemen şiltesini topladı, hepsinin gözü önünde çıkıp gitti. Herkes şaşakalmıştı. Tanrı’yı övüyorlar, “Böylesini hiç görmemiştik” diyorlardı.
İsa günahları bağışlama yetkisini yalnızca sözlerle değil, güçle de kanıtladı! Herhangi bir nedenden ötürü bağışlanmaya ihtiyacımız var mı? Utancımızın giderilmesini ister misiniz? Bağışlanma, gerçek olduğu zaman ve hakiki bir kaynaktan geldiğinde, iyileştirme gücüne sahiptir. Aslında, İsa’nın bağışlayıcılığının felçli adama ve zina eden kadına yaptığı gibi sizin de kaderinizi değiştirme gücü vardır.
7 yaşındaki Mahir, annesiyle babası işteyken okuldan geldikten sonra büyükannesinin yanında kalıyordu. Büyükanne Hatay’da bir apartmanın altıncı katında oturuyordu. Oturma odasında eşinin askerî üniforma içinde genç ve şık göründüğü büyük bir fotoğrafı vardı. Ne yazık ki yirmi yıl kadar önce bir tra k kazasında ölmüştü.
Çocuk birkaç nedenden dolayı büyükannesinin yanında olmaktan hoşlanıyordu. Bunların en önemlisi ondan gördüğü büyük sevgiydi. Tabii ki büyükannesi harika bir aşçıydı, bu sayede hiç aç kalmıyordu; evi de ter temiz, düzenli ve sakindi. Her çocuğun olmak isteyeceği bir yerdi ve Mahir büyükannesinin evinde olmaya bayılıyordu.
Kimi zaman balkonda otururlar, büyükannesi yufka açar, fıstık soyar ya da başka işlerle ilgilenirdi. Mahir’e köydeki genç kızlığına dair ilginç öyküler anlatırdı.
Bir gün büyükannesi yatak odasında giysileri ütülerken Mahir’i çağırarak şöyle dedi:
“Mahir, sana bir sır vermek istiyorum. Buraya, dolaba bak.”
Dolaptan saklı büyük bir çanta çıkardı. Çantanın fermuarını açtı. Mahir’in gözleri merakla parıldıyordu. Büyükanne şöyle dedi:
“Bu dedenin asker üniforması.”
Mahir üniformanın üzerindeki rozetleri görünce çok etkilendi. Ona nazikçe dokundu. Takımın arkasında sıradan bir gömlek vardı. Mahir sordu:
“Bu gömlek ne büyükanne?” Büyükanne gülümsedi ve şöyle dedi:
“Seninle paylaşmak istediğim sır bu.”
Sonra gömleği yüzüne yaklaştırarak kokladı. Yüzünden yaşlar süzülmeye başladı.
“Bu dedenin ölmeden önce giydiği bir gömlek. Şimdi yaklaş, ve dedeni kokla.”
Mahir öne eğildi ve gömleği kokladı. Büyükanne gülümsedi ve kahkaha attı:
“O kadar fazla değil oğlum, başka güne de biraz koku bırak.”
Sonra gömleği kaldırarak şöyle dedi:
“Yalnızlık duyduğumda ya da korktuğum zamanlarda bazen buraya gelip gizlice bu gömleği koklarım.”
Büyükanne ütüsüne devam etti, Mahir de oyuncaklarla oynamak için çıktı. Büyükannenin torununa söylemediği, sırrın devamıydı. Ütüye devam ederken derin düşünceler içindeydi. Onun için o gömleğin kokusu yalnızca kocasının kokusu değil, aynı zamanda bağışlayıcılığın kokusuydu.
Büyükanne 18 yaşındayken epey asiydi. Her şeyi bildiğini sanıyordu ve anne–babasının arkadaşlarını akıllıca seçmesi tavsiyesine karşı geliyordu. Tehlikeli bir örtleşme yolu izlemiş, bu da onun ilgilendiği bir çocukla yatmasına yol açmıştı. Ne yazık ki hamile kalmıştı ve çocuk bebeği sahiplenmek istememişti. Anne–babası hayatını cehenneme çevirdiler. Ne var ki lisedeki sınıf arkadaşlarından biri olaya farklı bakıyordu. Bu, onu “asi günlerinden” önce beğenen bir delikanlıydı.
Bir gün kıza gelerek hiçbir zaman unutmayacağı sözler söylemişti.
“Bir aile kuralım.”
Büyükanne utançla yanıtlamıştı:
“Ben fahişenin tekiyim, beni istemezsin.”
Fakat delikanlı şöyle demişti:
“Seni bağışlıyorum. Seni seviyorum ve her zaman seveceğim. Benim ol, ben de sonsuza dek senin olayım.”
Büyükanne, şimdi gömlekleri ütüleyen yaşlı bir kadın olarak, bu sözleri kendi kendine tekrarladı. Evet, dolaptaki gömlek dedesinin kokusundan daha fazlasydı; bu bağışlayıcılığın ve yeni bir hayatın hoş kokusuydu.
Bağışlama nadir bulunan ve harika bir armağandır. Günahlar “geri alınamaz.” Ne var ki, affedilebilirler. Af, bunu alan için ikinci bir hayata sahip olmak demektır. Utancı ortadan kaldırmanın tek şere i yolu bağışlamak, bağışlanmayı kabul etmek ve bağışlayıcılığın gücüne inanmaktır. İsa şöyle dedi:
“Bana günahları bağışlama yetkisi verildi.”
Belki de O bu nedenle kendisini “dünyanın ışığı” olarak ad- landırmıştır. Utanç karanlıkta büyüyüp gelişir, fakat ışığın olduğu yerde sevinç vardır.
Tartışma Soruları
1. “Haklı bir dava” için birini öldürebileceğinizi düşünecek kadar öfkelendiğiniz oldu mu? Bu duygularla nasıl başa
çıktınız? O kişiyi affettiniz mi, yoksa öfke halen içinizde yanmaya devam mı ediyor?
2. Günah, Allah’ın On Emri’ni çiğnemek olarak tanımlanır. Hiç Allah’ın on emrini çiğneyen bir şey yaptınız mı? (On
Emir'in listesi için Mısır'dan Çıkış 20. bölüme bakın.)
3. İnsanlar neden kendi kötü işlerini mazur gösterirken, başkalarını bu işlerden ötürü mahkûm eder?
4. İsa “Bana günahları yargılama ve bağışlama yetkisi verildi” dedi. Hangi günahları özel olarak itiraf etmeniz
gerekiyor? Bunları kime itiraf etmeniz gerekiyor? Günahlarınızı itiraf edecek ve bağışlanacak mısınız?
1 Şubat 2011 tarihinde Mersin’de işlenen suç böyleydi.
2 Kaderi Değiştiren 4, 10. ve 11. derslere bakın.
“Şimdi kendimi özgür hissediyorum” diyebilir mi?
Aile aralarında bir katil yaşadığı için daha da çok utanç duymayacak mıydı? Zinanın ve evlenmeden önce cinsellik yaşamanın kişinin ve ailenin üzerine utanç getirdiğinden şüphe yok. Öyleyse bir kişi ya da bir aile böyle bir utançtan, cinayet haricinde, nasıl kurtulabilir? Bu derste, İsa’nın utanç ve suçluluk duygusuyla ilgili zor sorulara verdiği yanıtları dinlediğinizde şaşırabilirsiniz.
2010 yılında ülke çapındaki gazeteler ailesinin yüz karası olduğu için öldürülmüş olan bir kızın başından geçen korkunç olayları bildirdiler. Haber şöyleydi:
Polis erkek çocuklarla konuştuğu için “namus” cinayetine kurban giderek akrabaları tarafından canlı canlı gömülen 16 yaşındaki bir kızın cesedine ulaştı.
Yalnızca adının başhar eri MM ile tanımlanan kız, Adıyaman’ın Kâhta ilçesindeki evlerinin dışında bulunan tavuk kümesinin altına kazılmış iki metrelik çukurda, elleri bağlı olarak oturur konumda bulundu.
Polis bu keş Aralık ayında, gelen bir ihbardan sonra yaptı.
Kız daha önce kayıp olarak bildirilmişti.
İhbarı yapan kişi polise kızın aile “meclisi” toplantısından sonra öldürüldüğünü bildirdi.
Kızın babası ile dedesinin tutuklandığı ve mahkeme için gözaltında tutuldukları belirtiliyor. Suçlanıp suçlanmadıkları net değil. Kızın annesi tutuklandı ancak daha sonra serbest bırakıldı.
Babanın, dokuz çocuğundan biri olan kızının erkek arkadaşları olduğu için rahatsız olduğunu söylediği basında yer alıyor. Dedenin de kızı aynı suçtan ötürü dövdüğü söyleniyor.
Yapılan otopside kızın ciğerlerinde ve midesinde büyük miktarda toprak bulundu, bu gömülürken halen canlı ve ayık durumda olduğunu gösteriyor.
Günah, ne kadar büyük ya da küçük görünürse görünsün, utanç getirir. Aile kızından utanç duyuyordu. Şimdi de Türkiye halkı o ailenin vahşetinden ve uluslararası basında tüm Türk halkını gösterdikleri şekilden utanç duyuyor. Ailenin eylemleri gerçekten utançlarını kaldırdı mı?
Hırsızlık olsun, yalan söylemek, anne–babaya itaatsizlik, cinayet, haset ya da zina olsun, günah toplumları ve bireyleri yıkıma uğratır. Tecavüz, ensest ve zina gibi cinsellikle ilgili günahlar toplumların güvenini parçalar ve hem kurbanların hem de suçluların itibarını yerle bir eder. İnsanlar çoğunlukla ahlaksızlığın sonuçlarından kaçabileceklerini sanırlar. Bunun yalnızca tadını alabileceklerini ve zehrinden kaçınabileceklerini sanırlar. Fakat kişi utancını yalanlarla, kürtajla, boşanmayla ya da intiharla örtmeye çabalayarak çoğunlukla sorunlarını arttırır. Ahlaksız kişi sonunda tüm kişiliğinin ve karakterinin bozulduğunu görür. Bazıları günaha karşı katılaşır, bu da alkolizme ve diğer kötü alışkanlıklara yol açar. Başkaları duygusal olarak kırılgan hale gelir ve olgunlaşamazlar.
Bu ders aramızdan suçluluk duygusunun ve utancın yükünü gizliden gizliye taşıyanlar için önemlidir. Pek çok kişi günah işledikleri bilgisiyle başa çıkmayı öğrenmiştir, ancak kendilerinin ya da başkalarının yaptığı yanlıştan hiçbir zaman özgür kalamamışlardır. İsa bize günahın utancıyla baş etmenin bir yolu olduğunu söyledi. Bu yolu Yuhanna 8. bölüm, 1–4 ayetlerinde kayıtlı olan İsa’nın hayatındaki bir olaya bakarak bulalım:
1 İsa ise Zeytin Dağı’na gitti. 2 Ertesi sabah erkenden yine tapınağa döndü. Bütün halk O’nun yanına geliyordu. O da oturup onlara öğretmeye başladı. 3–4 Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa’ya, “Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı” dediler.
Allah On Emir’inde şöyle demişti: “Zina etmeyin.”
Bunu neden söylediği merak edilebilir mi? Zina herhalde başka her günahtan daha çok yaşamı mahvetmiştir. Bu, boşanmaya, cinayete ve intihara giden ayartıcı bir yoldur. Ancak zina işleyen kişi bu karanlık varış yerlerine gelmeden önce suçluluk duygusu, utanç ve hayal kırıklığı kasabalarından geçmek zorundadır. İsa’ya getirilen kadının, zinada yakalandıktan sonra kendini suçlu hissettiğinden, utandığından ve hayal kırıklığına uğradığından emin olabiliriz. Bu kadın zinanın acılığının tutsağıydı.
5. ayette ve 6. ayetin ilk kısmında, Ferisilerin söylediklerini görelim:
5 “Musa, Yasa’da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?” 6 Bunları İsa’yı denemek amacıyla söylüyorlardı; O’nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı...
Sahneyi hayal edin şimdi. Tapınakta İsa’nın çevresinde bir kalabalık toplanmış, O’nun öğretişini dinlemekte. Kalabalığın dış kenarlarından gelen heyecan ve kargaşa sesleri, İsa’nın dudaklarından gül yapraklarından damlayan çiy gibi dökülen kutsal sözleri yarıda keser. Karanlık niyetli adamlardan oluşan bir grup, kalabalığı ite– kaka yol açarak, Allah’ın yasasını çiğneyen ve topluma leke süren bir kadının derhal cezalandırılmasını talep eder. Genellikle sakin ve huşu içinde olan tapınak birdenbire karışır. Muhtemelen yarı çıplak olan bir kadın bir grup kızgın ve kibirli din önderi tarafından sürüklenmektedir; İsa onların kadını kendisini mahvetmek üzere bir piyon olarak kullandıklarını biliyor. Kadının suçlu olduğunu ve Musa’nın yasasına göre taşlanacağını bildiğinden şüphe yok. Peki adam neredeydi? O da suçlu değil miydi? Zina işlemek için iki kişi gerekmiyor mu? Adamdan hiç söz edilmemesine rağmen, onun da cezalandırılması gerekiyordu. Fakat çoğunlukla olduğu gibi, suç kadına atılmıştı. Günümüzde dahi erkekler kadınları ayartmakta, fakat sonra kabahati onların üzerine atmaktadırlar. Bu ikiyüzlülüktür.
Anlaşılan kadın iki yönden kullanılmıştı. Muhtemelen Ferisiler kadının bulunabileceği yatağı önceden biliyorlardı. Belki de onlardan biri o gece kadını ziyaret etmiştir. Amaçları onu daha büyük bir entrikada kullanmaktı. İsa’nın nasıl tepki vereceğini görmek istiyorlardı. O’nun merhametiyle yanlışlıkla bir yasayı çiğnemesini ve kendi kendisini mahkûm etmesini umuyorlardı.
İsa’ya zina işleyen bir kadın getirerek O’nu nasıl tuzağa düşürebilirlerdi ki? Sorularını “O’nu suçlayabilmek için bir neden [arayarak]” sordukları dikkatinizi çekti mi?
Ferisiler İsa için kaçması imkânsız bir tuzak kurduklarını düşünmüşlerdi. Zira zinanın cezası taşlanmaktı. Böylece İsa, “Onu taşlamayın” deseydi, Ferisiler İsa’yı kendisini Musa’nın ve Yahudilerin yasalarından daha üstün bir konuma yerleştirmekten suçlu çıkaracaklardı. Öte yandan, İsa kadını taşlama emri verseydi, Yahudilerin tabi olduğu Roma yasalarını çiğnemiş olacaktı. İsa her iki durumda da kaybeden olacaktı; bu da tam Ferisilerin İsa’yı düşürmek istedikleri durumdu.
Ancak İsa kurdukları tuzağı çok iyi anladı ve sinsi umutlarını çok şaşırtıcı bir biçimde kırdı. Öyküye Yuhanna 8. bölüm, 6–9 ayetlerinden devam edelim:
6 ... İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. 7 Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve, “İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!” dedi. 8 Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya başladı. 9 Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa’yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu.
İsa kuma bu kadar güce sahip olan ne yazıyordu? O hiçbir şey demedi, ancak yine de adamlar kaçtılar! Kumda ne gördüler? Belli ki İsa bu adamları son derece endişelendiren bir şeyler yazıyordu. Büyük ihtimalle bu adamların günah işlemiş oldukları tarihleri, kişilerin ve yerlerin adlarını yazıyordu. Onların özel hayatta gerçekte kim olduklarını, tıpkı bu kadın kadar suçlu bir grup ikiyüzlü olduklarını bildiğini gösteriyordu!
İsa’nın sözlerinde gizli bir gerçek vardı:
“İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!”
Gerçek şu ki, orada günahsız olan, dolayısıyla kadını yargılayabilecek olan bir tek kişi vardı. İsa! Kadını haklı olarak mahkûm edebilecek tek kişi O’ydu, zira yalnızca O günahsızdı. Diğer adamlar ise günahla doluydular ve kadını yargılamaya hiç hakları yoktu.
Din önderleri kadını yedinci emri çiğnediği için getirmişlerdi ve onu mahkûm etmeye hazır ve istekliydiler, ancak şimdi kendi günahları açığa çıkarıldığı için korkuyla kıvranıyorlardı! Kent meydanında durarak başkasını mahkûm etmeye istekliydiler, fakat kendi karanlık işleri günışığına çıkarıldığında kaçtılar. O ışık İsa’ydı.
İnsanlar başkalarının günahlarına dikkat çekerek kendi günahlarını saklamayı severler. Bunu toplum içinde ya da kendi arkadaşlarınız arasında gördünüz mü? İki kişi başka birinin kötü işleri hakkında dedikodu yapmaya bayılır. Fakat konu kendi suçlarına geldiğinde yüzleri nasıl da kızarır!
Kalabalık dağıldıktan sonra sahneyi hayal etmeye devam edelim. Kısa bir süre önce hem kendine, hem de toplumuna utanç getiren kadın ağlamakta. Hıçkırık sesleri dışında sessiz ve titriyor, belki yalnızca bir çarşafa sarılı. Yere atıldığı için kirli ve başı utançla eğilmiş. İlk taşın kendisine vurmasını bekliyor. Kızgın adamların sesleri zihninde sürekli yankılanmakta. Suçlu. Utancı hissetmekte. Bütün bunların kötü bir rüya olmasını umuyor; öyle ki, uyanacak ve tüm bunlar bitecek. Adamlar gitmiş, geride yalnızca İsa, kadın ve bundan sonra ne olacağını merak eden küçük bir kalabalık kalmıştır. İsa’nın bundan sonra yaptığını Yuhanna 8. bölüm, 10–12 ayetlerinde görelim:
10 İsa doğrulup ona, “Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?” diye sordu. 11 Kadın, “Hiçbiri, Efendim” dedi. İsa, “Ben de seni yargılamıyorum” dedi. “Git, artık bundan sonra günah işleme!” 12 İsa yine halka seslenip şöyle dedi: “Ben dünyanın ışığıyım. Benim ardımdan gelen, asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur.”
İsa kadının utancını ne yapmıştı? O, kelimenin tam anlamıyla kadını bağışlamıştı. Ona ikinci bir hayat ve çok net bir emir vermişti.
“Git, artık bundan sonra günah işleme!”
Bu ifadede İsa’nın kadının yapmış olduğu şeyi açıkça “günah” olarak nitelediğine dikkat edin. Şüphe yok. İsa kadını işte bu günahın cezasından kurtardı ve yeni bir hayatta yürümek üzere utançtan çıkararak dyeyle satın aldı.
Dahası, kadını suçlayanları hak ettikleri yere yerleştirmişti. O, kendi mükemmelliğiyle, onların işlerini ifşa etmişti. Mükemmelliğin huzurunda, kendi vicdanları tarafından yargılanmışlardı. Günahlarının karanlığı İsa Mesih’in görkemiyle aydınlatılmıştı. Böylece İsa şu güçlü sözlerle bitirir:“Ben dünyanın Işığıyım.”
Bu öykü iki soruyu akla getiriyor. Birincisi, İsa neden “Ben de seni yargılamıyorum” dedi? İkinci olarak, İsa gerçekten günahları bağışlayabilir mi? Her ikisini de ele alalım.
İsa son günlerde nasıl yargılanacağımıza dair hayret verici iddialarda bulunuyor. İlk olarak İsa’nın bu konuda yorum yaptığını Yuhanna 5. bölüm, 22 ve 26–30 ayetlerinde görelim:
22 Baba kimseyi yargılamaz, bütün yargılama işini Oğul’a vermiştir. 26 Çünkü Baba, kendisinde yaşam olduğu gibi, Oğul’a da kendisinde yaşam olma özelliğini verdi. 27 O’na yargılama yetkisini de verdi. Çünkü O İnsanoğlu’dur. 28 Buna şaşmayın. Mezarda olanların hepsinin O’nun sesini işitecekleri saat geliyor. 29 Ve onlar mezarlarından çıkacaklar. İyilik yapmış olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar yargılanmak üzere dirilecekler. 30 Ben kendiliğimden hiçbir şey yapamam. İşittiğim gibi yargılarım ve benim yargım adildir. Çünkü amacım kendi istediğimi değil, beni gönderenin istediğini yapmaktır.
Böylece son günlerde İsa Yargıç’tır, zira Allah O’na yargılama yetkisi vermiştir.2 Bu bilgi ışığında, kadın “Ben de seni yargılamıyorum” sözlerini duyduğunda sanki Allah tarafından bağışlanmış gibi oldu. Gerçekten olağanüstü değere sahip bir şey almıştı!
Sorduğumuz ikinci soru şuydu: “İsa günahları bağışlayabilir mi?” Bu soruyu yanıtlamak için İsa’nın kendi sözlerini okumanız yeter.
Bu sözler, Markos 2. bölüm, 1–5 ayetlerinde bulunan çok ilginç bir öykünün ünlem işareti olarak geliyor:
1 Birkaç gün sonra İsa tekrar Kefarnahum’a geldiğinde, evde olduğu duyuldu. 2 O kadar çok insan toplandı ki, artık kapının önünde bile duracak yer kalmamıştı. İsa onlara Tanrı sözünü anlatıyordu. 3 Bu arada O’na dört kişinin taşıdığı felçli bir adamı getirdiler. 4 Kalabalıktan O’na yaklaşamadıkları için, bulunduğu yerin üzerindeki damı delip açarak felçliyi üstünde yattığı şilteyle birlikte aşağı indirdiler. 5 İsa onların imanını görünce felçliye, “Oğlum, günahların bağışlandı” dedi.
İsa önceden de insanları iyileştirmişti. Hatta adamı zaten bu nedenle O’na getirdiler. Ancak İsa onu iyileştirmek yerine şöyle dedi, “Günahların bağışlandı.”
Tuhaf, değil mi? İsa neden onu iyileştirmekle yetinmedi? Neden adamın günah sorununa değindi? İsa’nın yanıtı pek çok kişiyi adamın felcine neyin neden olduğunu düşünmeye sevk etmiştir. Bazıları adamın felcinin günahlı bir yaşam sürmesinin sonucu olduğunu düşünüyor. Adamın ne yaptığını bilmiyoruz, ancak frengi adlı omuriliği etkileyen ve felç edebilen utanç verici bir cinsel yolla bulaşan hastalığa tutulmuş olabilir. Adamın felç olmasına neden olan şey ne olursa olsun, İsa ilk önce onun en büyük ihtiyacını giderdi. Adamın günah işlemiş olmanın verdiği korkunç suçluluk
duygusundan kurtulması gerekiyordu.
Ancak O’nu sürekli olarak eleştirel bir gözle izleyen din önderleri konuşmaya başladılar. Konuşmalarını Markos 2. bölüm, 6–12 ayetlerinde okuyabiliriz:
6–7 Orada oturan bazı din bilginleri ise içlerinden şöyle düşündüler: “Bu adam neden böyle konuşuyor? Tanrı’ya küfrediyor! Tanrı’dan başka kim günahları bağışlayabilir?” 8 Akıllarından geçeni hemen ruhunda sezen İsa onlara, “Aklınız- dan neden böyle şeyler geçiriyorsunuz?” dedi. 9 “Hangisi daha kolay, felçliye, ‘Günahların bağışlandı’ demek mi, yoksa, ‘Kalk, şilteni topla, yürü’ demek mi? 10–11 Ne var ki, İnsanoğlu’nun yeryüzünde günahları bağışlama yetkisine sahip olduğunu bilesiniz diye...” Sonra felçliye, “Sana söylüyorum, kalk, şilteni topla, evine git!” dedi. 12 Adam kalktı, hemen şiltesini topladı, hepsinin gözü önünde çıkıp gitti. Herkes şaşakalmıştı. Tanrı’yı övüyorlar, “Böylesini hiç görmemiştik” diyorlardı.
İsa günahları bağışlama yetkisini yalnızca sözlerle değil, güçle de kanıtladı! Herhangi bir nedenden ötürü bağışlanmaya ihtiyacımız var mı? Utancımızın giderilmesini ister misiniz? Bağışlanma, gerçek olduğu zaman ve hakiki bir kaynaktan geldiğinde, iyileştirme gücüne sahiptir. Aslında, İsa’nın bağışlayıcılığının felçli adama ve zina eden kadına yaptığı gibi sizin de kaderinizi değiştirme gücü vardır.
7 yaşındaki Mahir, annesiyle babası işteyken okuldan geldikten sonra büyükannesinin yanında kalıyordu. Büyükanne Hatay’da bir apartmanın altıncı katında oturuyordu. Oturma odasında eşinin askerî üniforma içinde genç ve şık göründüğü büyük bir fotoğrafı vardı. Ne yazık ki yirmi yıl kadar önce bir tra k kazasında ölmüştü.
Çocuk birkaç nedenden dolayı büyükannesinin yanında olmaktan hoşlanıyordu. Bunların en önemlisi ondan gördüğü büyük sevgiydi. Tabii ki büyükannesi harika bir aşçıydı, bu sayede hiç aç kalmıyordu; evi de ter temiz, düzenli ve sakindi. Her çocuğun olmak isteyeceği bir yerdi ve Mahir büyükannesinin evinde olmaya bayılıyordu.
Kimi zaman balkonda otururlar, büyükannesi yufka açar, fıstık soyar ya da başka işlerle ilgilenirdi. Mahir’e köydeki genç kızlığına dair ilginç öyküler anlatırdı.
Bir gün büyükannesi yatak odasında giysileri ütülerken Mahir’i çağırarak şöyle dedi:
“Mahir, sana bir sır vermek istiyorum. Buraya, dolaba bak.”
Dolaptan saklı büyük bir çanta çıkardı. Çantanın fermuarını açtı. Mahir’in gözleri merakla parıldıyordu. Büyükanne şöyle dedi:
“Bu dedenin asker üniforması.”
Mahir üniformanın üzerindeki rozetleri görünce çok etkilendi. Ona nazikçe dokundu. Takımın arkasında sıradan bir gömlek vardı. Mahir sordu:
“Bu gömlek ne büyükanne?” Büyükanne gülümsedi ve şöyle dedi:
“Seninle paylaşmak istediğim sır bu.”
Sonra gömleği yüzüne yaklaştırarak kokladı. Yüzünden yaşlar süzülmeye başladı.
“Bu dedenin ölmeden önce giydiği bir gömlek. Şimdi yaklaş, ve dedeni kokla.”
Mahir öne eğildi ve gömleği kokladı. Büyükanne gülümsedi ve kahkaha attı:
“O kadar fazla değil oğlum, başka güne de biraz koku bırak.”
Sonra gömleği kaldırarak şöyle dedi:
“Yalnızlık duyduğumda ya da korktuğum zamanlarda bazen buraya gelip gizlice bu gömleği koklarım.”
Büyükanne ütüsüne devam etti, Mahir de oyuncaklarla oynamak için çıktı. Büyükannenin torununa söylemediği, sırrın devamıydı. Ütüye devam ederken derin düşünceler içindeydi. Onun için o gömleğin kokusu yalnızca kocasının kokusu değil, aynı zamanda bağışlayıcılığın kokusuydu.
Büyükanne 18 yaşındayken epey asiydi. Her şeyi bildiğini sanıyordu ve anne–babasının arkadaşlarını akıllıca seçmesi tavsiyesine karşı geliyordu. Tehlikeli bir örtleşme yolu izlemiş, bu da onun ilgilendiği bir çocukla yatmasına yol açmıştı. Ne yazık ki hamile kalmıştı ve çocuk bebeği sahiplenmek istememişti. Anne–babası hayatını cehenneme çevirdiler. Ne var ki lisedeki sınıf arkadaşlarından biri olaya farklı bakıyordu. Bu, onu “asi günlerinden” önce beğenen bir delikanlıydı.
Bir gün kıza gelerek hiçbir zaman unutmayacağı sözler söylemişti.
“Bir aile kuralım.”
Büyükanne utançla yanıtlamıştı:
“Ben fahişenin tekiyim, beni istemezsin.”
Fakat delikanlı şöyle demişti:
“Seni bağışlıyorum. Seni seviyorum ve her zaman seveceğim. Benim ol, ben de sonsuza dek senin olayım.”
Büyükanne, şimdi gömlekleri ütüleyen yaşlı bir kadın olarak, bu sözleri kendi kendine tekrarladı. Evet, dolaptaki gömlek dedesinin kokusundan daha fazlasydı; bu bağışlayıcılığın ve yeni bir hayatın hoş kokusuydu.
Bağışlama nadir bulunan ve harika bir armağandır. Günahlar “geri alınamaz.” Ne var ki, affedilebilirler. Af, bunu alan için ikinci bir hayata sahip olmak demektır. Utancı ortadan kaldırmanın tek şere i yolu bağışlamak, bağışlanmayı kabul etmek ve bağışlayıcılığın gücüne inanmaktır. İsa şöyle dedi:
“Bana günahları bağışlama yetkisi verildi.”
Belki de O bu nedenle kendisini “dünyanın ışığı” olarak ad- landırmıştır. Utanç karanlıkta büyüyüp gelişir, fakat ışığın olduğu yerde sevinç vardır.
Tartışma Soruları
1. “Haklı bir dava” için birini öldürebileceğinizi düşünecek kadar öfkelendiğiniz oldu mu? Bu duygularla nasıl başa
çıktınız? O kişiyi affettiniz mi, yoksa öfke halen içinizde yanmaya devam mı ediyor?
2. Günah, Allah’ın On Emri’ni çiğnemek olarak tanımlanır. Hiç Allah’ın on emrini çiğneyen bir şey yaptınız mı? (On
Emir'in listesi için Mısır'dan Çıkış 20. bölüme bakın.)
3. İnsanlar neden kendi kötü işlerini mazur gösterirken, başkalarını bu işlerden ötürü mahkûm eder?
4. İsa “Bana günahları yargılama ve bağışlama yetkisi verildi” dedi. Hangi günahları özel olarak itiraf etmeniz
gerekiyor? Bunları kime itiraf etmeniz gerekiyor? Günahlarınızı itiraf edecek ve bağışlanacak mısınız?
1 Şubat 2011 tarihinde Mersin’de işlenen suç böyleydi.
2 Kaderi Değiştiren 4, 10. ve 11. derslere bakın.