Hiç birşey için sabırsızlanıp, gereğinden önce davranarak işleri karıştırdığınız oldu mu? Kimi zaman sabırlı olmazsak ciddi bir zarara neden olabiliriz. Şimdi gerçek bir olaydan uyarlanan bir öyküyü düşünün.
Bir zamanlar, bir inşaat fırması tıpkı kendi mahallenizde gördükleriniz gibi betonarme bir bina yapıyordu. İnşaat işçileri her gün betonun döküleceği tahtadan kalıpları yapıyorlardı. Tahta kalıbı destekleyen pek çok kereste vardı, çünkü beton ağırdır ve sertleşmeden önce çok iyi desteklenmesi gerekir. Bir kat beton döküldüğünde, betonun maksimum gücünün % 98’ine erişmesi için o katın desteklerinin en az 28 gün yerinde kalması gerekir. Kalıp desteklerini erken çıkarırsanız, beton sağlam olmayacağından bina çökebilir.
Bu kurala göre, işçiler ayda yaklaşık üç kat inşa edebilirdi. Yani, herhangi bir zamanda, beton sertleşirken üç katın desteklenmesi gerekirdi. Belki bir inşaat alanının yanından geçmiş ve beton katların pek çok ahşap veya çelik destekle takviye edildiğini görmüşsünüzdür.
Bir gün işçilerden biri yeni bir beton kat için keresteleri düzenliyordu. Ekibin ustası İrfan, işçilerden birine seslendi:
“Aşağı inip bu kalıpları yapmak için daha fazla kereste getir.”
Adı Hafız olan işçi kereste getirmek için aşağı indi. Keresteleri nereden aldığını tahmin edebilir misiniz? Evet, betonu hâlâ sertleşmekte olan alt katların birinden aldı. Zemine inmeye zahmet etmedi, ya da zemindeki kullanılmamış kerestelerden alması gerektiğini bilmiyordu. Bundan sonra ne olduğunu anlamışsınızdır.
Hafız’ın zemindeki yeni kerestelerden aldığını düşünen İrfan, adamlarına bir sonraki katın kalıplarını ve takviyelerini yapmalarını söyledi. Onlar da kalıpları yaptılar, takviyeleri yerleştirdiler ve demir iskeleti hazırladılar. Her şey düzgün görünüyordu ve işçiler betonu dökmeye hazırdı. Ancak ağır ve yaş beton kalıplara oturmaya başladığında, alttaki desteksiz kat bunu taşıyamadı. Tüm inşaat çöktü. Hızlı bir çözüm gibi görünen şey, büyük bir soruna dönüşmüştü!
Evet, kimi zaman beklememiz gerekir, beklemezsek felâkete uğrayabiliriz. Ne yazık ki çoğumuz, en azından zaman zaman, sorunlarımıza hızlı çözümler ararız. Ne kadar çabuk olursa o kadar iyi olacağını sanırız. Fakat her zaman böyle değildir. Keresteleri yanlış yerden alan adama nasıl bakardınız? Onun hatası mıydı, yoksa ustanın hatası mı? Hafız kazaya neden olmaya çalışmıyordu. Fakat hatalı bir şey yaptı ve bunun olumsuz sonuçları oldu.
Hayatta “neden sonuç ilişkisi” denen doğal bir kanun vardır. Bir şey yaptığınızda veya bir karar verdiğinizde, bir şey olur. Genellikle, kötü bir şey yaptığımızda kötü sonuçlar verir. Bu, her gün birlikte yaşadığımız bir gerçek. Fakat kimi zaman kötü şeyler, sorunu etraflıca düşünmediğimiz veya acele bir karar verdiğimiz zaman meydana gelir. Durumun öyle sonuçlanmasını istememiş olsak dahi, öyle olmuştur ve buna katlanmak zorunda kalırız, kimi zaman hayatımız boyunca. Peki biz yanlış bir şey yaptığımızda veya yanlış karar verdiğimizde Allah bize nasıl davranıyor? Şansımız var ki, bunun yanıtını alabilmek için Avram’ın hayatına bir kez daha bakabiliriz! Allah’ın Avram’a bir oğul vaat ettiğini ve kendisi ile soyundan gelenlerin tüm dünyaya bir bereket kaynağı olacaklarını söylediğini hatırlıyor musunuz? Bundan kısa bir süre sonra, Avram olumsuz sonuçları olacak bir karar verdi ve hayatı boyunca buna katlanmak zorunda kaldı. Öyküye Yaratılış 16. bölüm, 1-6 ayetlerinden devam edelim:
1 Karısı Saray Avram’a çocuk verememişti. Saray’ın Hacer adında Mısırlı bir cariyesi vardı. 2 Saray Avram’a, “RAB çocuk sahibi olmamı engelledi” dedi, “Lütfen, cariyemle yat. Belki bu yoldan bir çocuk sahibi olabilirim.” Avram Saray’ın sözünü dinledi. 3 Saray Mısırlı cariyesi Hacer’i kocası Avram’a karı olarak verdi. Bu olay Avram Kenan’da on yıl yaşadıktan sonra oldu. 4 Avram Hacer’le yattı, Hacer hamile kaldı. Hacer hamile olduğunu anlayınca, hanımını küçük görmeye başladı. 5 Saray Avram’a, “Bu haksızlık senin yüzünden başıma geldi!” dedi, “Cariyemi koynuna soktum. Hamile olduğunu anlayınca beni küçük görmeye başladı. İkimiz arasında RAB karar versin.” 6 Avram, “Cariyen senin elinde” dedi, “Neyi uygun görürsen yap.” Böylece Saray cariyesine sert davranmaya başladı. Hacer onun yanından kaçtı.
Allah Adem ile Havva’yı yarattığında, bir erkeğe bir kadın yarattı. Onların birliğini kutsadı ve onlara verimli olup çoğalmalarını söyledi. Ancak Adem ile Havva’nın itaatsizliği aracılığıyla dünyaya günah girdikten sonra, birden fazla kadınla evlenmek ve yatmak yaygın bir uygulama haline geldi. Ancak bu davranışın doğrudan günahla bağlantılı olduğu ve günahın bir sonucu olduğu vurgulanmalıdır. Bunu Allah buyurmadı. Yani, bir şeyin yaygın olması onun iyi olduğu anlamına gelmez. İstanbul’da kış aylarında grip yaygındır, fakat iyi değildir. Ayrıca günlük gazetelerde dekolte giyisiyle kadınların fotoğrafları da yaygındır, ancak bunun da çok iyi olduğu anlamına gelmez.
Evet, Allah bize bir adama bir eş şeklindeki planını gösteriyor. O bize evlilik ilişkisinin kutsallığını gösteriyor, bu bilgece düzen bozulduğu zaman neler olduğunu da Kutsal Yazılar’da okuyoruz. Ortaya Allah’ın planında kesinlikle olmayan şeyler, acılık ve kıskançlık çıkıyor. Şimdi, hanımından kaçan Hacer’e dönelim. Bunu 7-16 ayetlerinde okuyabiliriz:
7 RAB’bin meleği Hacer’i çölde bir pınarın, Şur yolundaki pınarın 101 başında buldu. 8 Ona, “Saray’ın cariyesi Hacer, nereden gelip nereye gidiyorsun?” diye sordu. Hacer, “Hanımım Saray’dan kaçıyorum” diye yanıtladı. 9 RAB’bin meleği, “Hanımına dön ve ona boyun eğ” dedi. 10 “Senin soyunu öyle çoğaltacağım ki, kimse sayamayacak. 11 İşte hamilesin, bir oğlun olacak, Adını İsmail8 koyacaksın. Çünkü RAB sıkıntı içindeki yakarışını işitti. 12 Oğlun yaban eşeğine benzer bir adam olacak, O herkese, herkes de ona karşı çıkacak. Kardeşlerinin hepsiyle çekişme içinde yaşayacak.9” 13 Hacer, “Beni gören Tanrı’yı gerçekten gördüm mü?” diyerek kendisiyle konuşan RAB’be “El-Roi”10 adını verdi. 14 Bu yüzden Kadeş’le Beret arasındaki o kuyuya Beer-Lahay-Roi adı verildi. 15 Hacer Avram’a bir erkek çocuk doğurdu. Avram çocuğun adını İsmail koydu. 16 Hacer İsmail’i doğurduğunda, Avram seksen altı yaşındaydı.
Burada çok özel bir şey görüyoruz. Avram ve Saray’ın Hacer’i kuma olarak getirerek evlilik sözleşmesini çiğnemelerine rağmen, Allah hepsine merhamet gösteriyor. Hacer’in suçu değildi, cariye olarak kendisine emredileni yapıyordu. Ancak Hacer, Saray’ı küçük gördüğünde, yani ona tepeden baktığında haksızdı. Allah her ikisini de günahlarından dolayı azarlayıp sonra da terk edebilirdi. Ancak onların sabırsızlığına göz yumdu, Hacer’e bir kutsama sözü söyledi ve onun soyunun sayılamayacak kadar çok olacağını bildirdi. Bu öykü bize Allah’ın bizimle, çocuğuyla ilgilenen sadık bir ebeveynin ilgilendiği gibi ilgilendiğini gösteriyor.
Bir zamanlar bir kadın yoğurt yapacakmış. Sütü pişirmiş, kabı bir havluyla sarmış ve sütün mayalanması için bir kenara bırakmış.
Küçük kızına da “Sabaha kadar burada kalsın” demiş.
Küçük kız yoğurdu soğuması için buzdolabına koyarak annesini memnun etmek istemiş. Ancak ne yazık ki sütün yoğurda dönüşmesi için yeteri kadar beklememiş, kabı buzdolabına koyduğunda süt henüz mayalanmamış. Annesi yatmadan önce kabı buzdolabında gördüğünde, kızına şöyle demiş:
“Gördün mü yaptığını! Sana yoğurdu sabaha kadar bırakmanı söylemiştim, neden beni dinlemedin?”
Kız, “Özür dilerim, anne, buzdolabına koyarsam daha çabuk soğuyacağını ve işini kolaylaştıracağını düşündüm” demiş.
Annesi gülümsemiş,
“Peki kızım, seni affettim. Ama unutma, bazı şeyler işe yaramak için sabır ve zaman gerektirir. Yoğurt bu şeylerden biri, yaparken kestirme yoldan gidemezsin.”
Kimi zaman kestirme yollara sapmak pek iyi sonuçlar vermez. Allah’ın vaatleri söz konusu olduğunda, kestirme yollara sapmak her zaman işleri yalnızca O’nun yoluna koyabileceği şekilde karıştırır. Avram ve Saray sabırsızlandılar ve Allah’ın vaadini Kendi yöntemiyle ve Kendi belirlediği zamanda yerine getirmesini beklemediler. Bu sabırsızlığın bir hata olduğu ortaya çıktı ve aileye büyük bir gerginlik ile mutsuzluk getirdi. Ancak Allah yine de kullarını yaptıkları hatalardan dolayı terk etmedi. Bu hepimiz için ümit verici, değil mi? Evet, biz de hayatta hatalar yaparız. Biz de sabırsızlanırız ve Allah’ın vaatlerini Kendi tasarladığı şekilde yerine getirmesini beklemeyiz. Çoğunlukla da bunun sonucunda sıkıntı çekeriz. Fakat aynı zamanda ebeveynlerin çocuklarına merhametle davrandıklarını da biliriz, aynı şekilde Allah da bize hata yaptığımızda içtenlikle davranır.
Tartışma Soruları
1. Allah Avram’a kısaca kaderinin ne olacağını anlattı, Avram sabırsızlanıp O’nun vaadini kendi kafasına göre yerine
getirmeye çalıştığında ise, Allah onu azarlamadı. Neden?
2. Rabb’in meleği Hacer’le konuştuğunda neden ona Avram’ın karısı değil de Saray’ın cariyesi dedi?
3. Allah neden Hacer’e İsmail’in nasıl bir insan olacağını söyledi?
4. Hiç kendinizi, aslında Allah’ın yapmasına izin vermeniz gereken bir şeyi yapmaya çalışıyormuş gibi hissettiniz mi? Bu neydi? Belki eş seçimi?
8 “İsmail”: “Tanrı işitir” anlamına gelir.
9 “Kardeşlerinin hepsiyle çekişme içinde yaşayacak” ya da “Bütün kardeşlerinin yaşadığı yerin doğusuna yerleşecek”.
10 “El-Roi”: “Beni gören Tanrı” anlamına gelir.
Bir zamanlar, bir inşaat fırması tıpkı kendi mahallenizde gördükleriniz gibi betonarme bir bina yapıyordu. İnşaat işçileri her gün betonun döküleceği tahtadan kalıpları yapıyorlardı. Tahta kalıbı destekleyen pek çok kereste vardı, çünkü beton ağırdır ve sertleşmeden önce çok iyi desteklenmesi gerekir. Bir kat beton döküldüğünde, betonun maksimum gücünün % 98’ine erişmesi için o katın desteklerinin en az 28 gün yerinde kalması gerekir. Kalıp desteklerini erken çıkarırsanız, beton sağlam olmayacağından bina çökebilir.
Bu kurala göre, işçiler ayda yaklaşık üç kat inşa edebilirdi. Yani, herhangi bir zamanda, beton sertleşirken üç katın desteklenmesi gerekirdi. Belki bir inşaat alanının yanından geçmiş ve beton katların pek çok ahşap veya çelik destekle takviye edildiğini görmüşsünüzdür.
Bir gün işçilerden biri yeni bir beton kat için keresteleri düzenliyordu. Ekibin ustası İrfan, işçilerden birine seslendi:
“Aşağı inip bu kalıpları yapmak için daha fazla kereste getir.”
Adı Hafız olan işçi kereste getirmek için aşağı indi. Keresteleri nereden aldığını tahmin edebilir misiniz? Evet, betonu hâlâ sertleşmekte olan alt katların birinden aldı. Zemine inmeye zahmet etmedi, ya da zemindeki kullanılmamış kerestelerden alması gerektiğini bilmiyordu. Bundan sonra ne olduğunu anlamışsınızdır.
Hafız’ın zemindeki yeni kerestelerden aldığını düşünen İrfan, adamlarına bir sonraki katın kalıplarını ve takviyelerini yapmalarını söyledi. Onlar da kalıpları yaptılar, takviyeleri yerleştirdiler ve demir iskeleti hazırladılar. Her şey düzgün görünüyordu ve işçiler betonu dökmeye hazırdı. Ancak ağır ve yaş beton kalıplara oturmaya başladığında, alttaki desteksiz kat bunu taşıyamadı. Tüm inşaat çöktü. Hızlı bir çözüm gibi görünen şey, büyük bir soruna dönüşmüştü!
Evet, kimi zaman beklememiz gerekir, beklemezsek felâkete uğrayabiliriz. Ne yazık ki çoğumuz, en azından zaman zaman, sorunlarımıza hızlı çözümler ararız. Ne kadar çabuk olursa o kadar iyi olacağını sanırız. Fakat her zaman böyle değildir. Keresteleri yanlış yerden alan adama nasıl bakardınız? Onun hatası mıydı, yoksa ustanın hatası mı? Hafız kazaya neden olmaya çalışmıyordu. Fakat hatalı bir şey yaptı ve bunun olumsuz sonuçları oldu.
Hayatta “neden sonuç ilişkisi” denen doğal bir kanun vardır. Bir şey yaptığınızda veya bir karar verdiğinizde, bir şey olur. Genellikle, kötü bir şey yaptığımızda kötü sonuçlar verir. Bu, her gün birlikte yaşadığımız bir gerçek. Fakat kimi zaman kötü şeyler, sorunu etraflıca düşünmediğimiz veya acele bir karar verdiğimiz zaman meydana gelir. Durumun öyle sonuçlanmasını istememiş olsak dahi, öyle olmuştur ve buna katlanmak zorunda kalırız, kimi zaman hayatımız boyunca. Peki biz yanlış bir şey yaptığımızda veya yanlış karar verdiğimizde Allah bize nasıl davranıyor? Şansımız var ki, bunun yanıtını alabilmek için Avram’ın hayatına bir kez daha bakabiliriz! Allah’ın Avram’a bir oğul vaat ettiğini ve kendisi ile soyundan gelenlerin tüm dünyaya bir bereket kaynağı olacaklarını söylediğini hatırlıyor musunuz? Bundan kısa bir süre sonra, Avram olumsuz sonuçları olacak bir karar verdi ve hayatı boyunca buna katlanmak zorunda kaldı. Öyküye Yaratılış 16. bölüm, 1-6 ayetlerinden devam edelim:
1 Karısı Saray Avram’a çocuk verememişti. Saray’ın Hacer adında Mısırlı bir cariyesi vardı. 2 Saray Avram’a, “RAB çocuk sahibi olmamı engelledi” dedi, “Lütfen, cariyemle yat. Belki bu yoldan bir çocuk sahibi olabilirim.” Avram Saray’ın sözünü dinledi. 3 Saray Mısırlı cariyesi Hacer’i kocası Avram’a karı olarak verdi. Bu olay Avram Kenan’da on yıl yaşadıktan sonra oldu. 4 Avram Hacer’le yattı, Hacer hamile kaldı. Hacer hamile olduğunu anlayınca, hanımını küçük görmeye başladı. 5 Saray Avram’a, “Bu haksızlık senin yüzünden başıma geldi!” dedi, “Cariyemi koynuna soktum. Hamile olduğunu anlayınca beni küçük görmeye başladı. İkimiz arasında RAB karar versin.” 6 Avram, “Cariyen senin elinde” dedi, “Neyi uygun görürsen yap.” Böylece Saray cariyesine sert davranmaya başladı. Hacer onun yanından kaçtı.
Allah Adem ile Havva’yı yarattığında, bir erkeğe bir kadın yarattı. Onların birliğini kutsadı ve onlara verimli olup çoğalmalarını söyledi. Ancak Adem ile Havva’nın itaatsizliği aracılığıyla dünyaya günah girdikten sonra, birden fazla kadınla evlenmek ve yatmak yaygın bir uygulama haline geldi. Ancak bu davranışın doğrudan günahla bağlantılı olduğu ve günahın bir sonucu olduğu vurgulanmalıdır. Bunu Allah buyurmadı. Yani, bir şeyin yaygın olması onun iyi olduğu anlamına gelmez. İstanbul’da kış aylarında grip yaygındır, fakat iyi değildir. Ayrıca günlük gazetelerde dekolte giyisiyle kadınların fotoğrafları da yaygındır, ancak bunun da çok iyi olduğu anlamına gelmez.
Evet, Allah bize bir adama bir eş şeklindeki planını gösteriyor. O bize evlilik ilişkisinin kutsallığını gösteriyor, bu bilgece düzen bozulduğu zaman neler olduğunu da Kutsal Yazılar’da okuyoruz. Ortaya Allah’ın planında kesinlikle olmayan şeyler, acılık ve kıskançlık çıkıyor. Şimdi, hanımından kaçan Hacer’e dönelim. Bunu 7-16 ayetlerinde okuyabiliriz:
7 RAB’bin meleği Hacer’i çölde bir pınarın, Şur yolundaki pınarın 101 başında buldu. 8 Ona, “Saray’ın cariyesi Hacer, nereden gelip nereye gidiyorsun?” diye sordu. Hacer, “Hanımım Saray’dan kaçıyorum” diye yanıtladı. 9 RAB’bin meleği, “Hanımına dön ve ona boyun eğ” dedi. 10 “Senin soyunu öyle çoğaltacağım ki, kimse sayamayacak. 11 İşte hamilesin, bir oğlun olacak, Adını İsmail8 koyacaksın. Çünkü RAB sıkıntı içindeki yakarışını işitti. 12 Oğlun yaban eşeğine benzer bir adam olacak, O herkese, herkes de ona karşı çıkacak. Kardeşlerinin hepsiyle çekişme içinde yaşayacak.9” 13 Hacer, “Beni gören Tanrı’yı gerçekten gördüm mü?” diyerek kendisiyle konuşan RAB’be “El-Roi”10 adını verdi. 14 Bu yüzden Kadeş’le Beret arasındaki o kuyuya Beer-Lahay-Roi adı verildi. 15 Hacer Avram’a bir erkek çocuk doğurdu. Avram çocuğun adını İsmail koydu. 16 Hacer İsmail’i doğurduğunda, Avram seksen altı yaşındaydı.
Burada çok özel bir şey görüyoruz. Avram ve Saray’ın Hacer’i kuma olarak getirerek evlilik sözleşmesini çiğnemelerine rağmen, Allah hepsine merhamet gösteriyor. Hacer’in suçu değildi, cariye olarak kendisine emredileni yapıyordu. Ancak Hacer, Saray’ı küçük gördüğünde, yani ona tepeden baktığında haksızdı. Allah her ikisini de günahlarından dolayı azarlayıp sonra da terk edebilirdi. Ancak onların sabırsızlığına göz yumdu, Hacer’e bir kutsama sözü söyledi ve onun soyunun sayılamayacak kadar çok olacağını bildirdi. Bu öykü bize Allah’ın bizimle, çocuğuyla ilgilenen sadık bir ebeveynin ilgilendiği gibi ilgilendiğini gösteriyor.
Bir zamanlar bir kadın yoğurt yapacakmış. Sütü pişirmiş, kabı bir havluyla sarmış ve sütün mayalanması için bir kenara bırakmış.
Küçük kızına da “Sabaha kadar burada kalsın” demiş.
Küçük kız yoğurdu soğuması için buzdolabına koyarak annesini memnun etmek istemiş. Ancak ne yazık ki sütün yoğurda dönüşmesi için yeteri kadar beklememiş, kabı buzdolabına koyduğunda süt henüz mayalanmamış. Annesi yatmadan önce kabı buzdolabında gördüğünde, kızına şöyle demiş:
“Gördün mü yaptığını! Sana yoğurdu sabaha kadar bırakmanı söylemiştim, neden beni dinlemedin?”
Kız, “Özür dilerim, anne, buzdolabına koyarsam daha çabuk soğuyacağını ve işini kolaylaştıracağını düşündüm” demiş.
Annesi gülümsemiş,
“Peki kızım, seni affettim. Ama unutma, bazı şeyler işe yaramak için sabır ve zaman gerektirir. Yoğurt bu şeylerden biri, yaparken kestirme yoldan gidemezsin.”
Kimi zaman kestirme yollara sapmak pek iyi sonuçlar vermez. Allah’ın vaatleri söz konusu olduğunda, kestirme yollara sapmak her zaman işleri yalnızca O’nun yoluna koyabileceği şekilde karıştırır. Avram ve Saray sabırsızlandılar ve Allah’ın vaadini Kendi yöntemiyle ve Kendi belirlediği zamanda yerine getirmesini beklemediler. Bu sabırsızlığın bir hata olduğu ortaya çıktı ve aileye büyük bir gerginlik ile mutsuzluk getirdi. Ancak Allah yine de kullarını yaptıkları hatalardan dolayı terk etmedi. Bu hepimiz için ümit verici, değil mi? Evet, biz de hayatta hatalar yaparız. Biz de sabırsızlanırız ve Allah’ın vaatlerini Kendi tasarladığı şekilde yerine getirmesini beklemeyiz. Çoğunlukla da bunun sonucunda sıkıntı çekeriz. Fakat aynı zamanda ebeveynlerin çocuklarına merhametle davrandıklarını da biliriz, aynı şekilde Allah da bize hata yaptığımızda içtenlikle davranır.
Tartışma Soruları
1. Allah Avram’a kısaca kaderinin ne olacağını anlattı, Avram sabırsızlanıp O’nun vaadini kendi kafasına göre yerine
getirmeye çalıştığında ise, Allah onu azarlamadı. Neden?
2. Rabb’in meleği Hacer’le konuştuğunda neden ona Avram’ın karısı değil de Saray’ın cariyesi dedi?
3. Allah neden Hacer’e İsmail’in nasıl bir insan olacağını söyledi?
4. Hiç kendinizi, aslında Allah’ın yapmasına izin vermeniz gereken bir şeyi yapmaya çalışıyormuş gibi hissettiniz mi? Bu neydi? Belki eş seçimi?
8 “İsmail”: “Tanrı işitir” anlamına gelir.
9 “Kardeşlerinin hepsiyle çekişme içinde yaşayacak” ya da “Bütün kardeşlerinin yaşadığı yerin doğusuna yerleşecek”.
10 “El-Roi”: “Beni gören Tanrı” anlamına gelir.