Sıkıntılı zamanlarda yaşadığımıza şüphe yok. Mahallelerimizin, kentlerimizin, ülkelerimizin ve dünyamızın kargaşa içinde olduğunu görmek için tek yapmamız gereken bir gazeteye bakmak, haberleri izlemek veya televizyonu açmak. Dolayısıyla, dünyanın sonu hakkında pek çok şey duyuyor olmamız şaşılacak bir şey değil. Bazıları uzaylıların gelerek bizi yok edeceklerini söylüyor. Başkaları, tıpkı milyonlarca yıl önce olduğu gibi, dünyamıza bir göktaşının çarparak tüm hayatı yok edeceğini söylüyor. Fakat en yaygın düşünce, insanların neden olduğu küresel ısınmanın okyanusların seviyelerinin yükselmesine neden olarak, gezegenin en önemli kentlerini sular altında bırakacağı. Nasıl olacağı bir yana, dünyamızın kaderi kesin yıkım mı? Evet, Kutsal Kitap’a göre dünyanın sonu yakın ve Allah’ın yargısı kapıda. Fakat sorun fosil yakıtlarının tükenmesinden çok, insan kalbinin tükenmesinde!
Hamza Bey iki gündür uyuyamıyordu. Kızı Begüm’ün nasıl ailesine böyle bir şey yaptığını aklı almıyordu. Onun için her şeyini feda etmişti. Kızının üniversiteye gitme hayalini gerçekleştirmek için büyük şehre taşınmışlardı. İzmir’de iş bulmak zordu, ancak kızının derslerine odaklanabilmesi için her şeyinin olmasını istiyordu; bu nedenle ona yeterli miktarda cep harçlığı da vermiş, her zamankinden daha fazla özgürlük tanımıştı. O ise karşılığını böyle gösterdi! Evlilik dışı hamile kalarak bütün aileye yüzkarası olduğuna inanamıyordu.
Üstüne üstlük, bu stres uykusunu kaçırmakla kalmıyordu, işine de dikkatini veremiyordu.
Öğleden sonra saatler sonsuzmuş gibi geçti; işten çıkıp dolmuşa bindi. Camdan dışarı bakarken düşüncelere dalıp gitti, fakat çok geçmeden kendine geldi. Tam arkasındaki koltukta iki kadının konuştuğunu duydu.
“Zaman değişiyor. Herkes kötü davranıyor. Mesela geçen gün dolmuşa bindiğimde 10 dakika ayakta durmak zorunda kaldım. İki genç adam vardı ve bana yer vermediler.”
“Gülümser, bana anlatmana gerek yok! Geçen ay iki komşumun her şeyleri çalındı. Komşuluk günden güne daha da bozuluyor. Eskiden kapımızı kilitlemezdik bile, fakat şimdi hepimiz kapılarımıza ve pencerelerimize demir taktırıyoruz. Haberlerde duyduğum şeylerden ise söz etmek bile istemiyorum” diyen diğer kadın iç çekti.
Hamza Bey kadınlara hak vermeden edemedi. Mükemmel olmamasına rağmen bu ülkeyi, halkını ve ailesini seviyordu. Ancak kalbine çok yakın tuttuğu şeylerin, dünyanın geri kalan sorunlarından muaf olmayışları ona büyük acı veriyordu. Apartmanın ağır çelik kapısını açtı, merdivenleri çıktı, ayakkabılarını çıkarıp evine girdi. Karısı ve küçük kızı Ayşe ile birlikte sessizce akşam yemeğini yediler. Yemekten sonra yürüyüş yapmak ve bazı arkadaşlarını ziyaret etmek için dışarı çıktı. Belki biraz çay ve birkaç el okey veya kart oyunu kafasını dağıtabilirdi.
Hamza “Selamünaleyküm!” dedi.
Birkaç adam “Aleykümselam” diyerek karşılık verdi.
Hamza bir masada oturarak arkadaşlarının gelmelerini bekledi. İlk çayını bitirdikten sonra Hüseyin, İbo ve Salih geldi. Her zamanki selamlaşmadan ve havadan sudan konuştuktan sonra okey oynamaya koyuldular.
Adamların Hamza’nın her zamanki halinde olmadığını anlamaları uzun sürmedi. Normalde mükemmel okey oynardı ve hızlı davranmayı severdi. Fakat bu akşam aklı başka bir yerdeydi.
“Hamza, neyin var? Bu akşam tuhaf davranıyorsun! Kafan nerede? Hadi oyna, el sende” dedi Hüseyin.
“Kusura bakma, haklısın, kafam çok karışık. Bugün dolmuşta iki kadının konuşmasını duydum. Dünyamızın halinden bahsediyorlardı. Onlara göre insanlar gitgide kötüye gidiyormuş. Gençler geleneklerimizi tutmak istemiyor, insanlar komşulukla ilgilenmiyor. Ortalık hırsız dolu. Kocalar karılarını, çocuklar anne-babalarını öldürüyor. Her yer alan talan olmuş” dedi Hamza.
Salih, “Haklılar, her şey değişiyor” dedi.
“Bence uzmanlar neden bahsettiklerini biliyor. Dünya ısınıyor ve hava değişiyor. Dediklerine bakılırsa buz tabakaları ve buzullar eriyor ve yakında sahil kentleri su altında kalacak. Belki de zamanın sonu gelmiştir” diye ekledi İbo.
Fakat Hüseyin o kadar emin değildi.
“Ne olacaksa olacak, fakat uzmanların dediklerine inanmıyorum. Yani, tamam, dünyanın havası değişiyor. Fakat yanlış hatırlamıyorsam, dünyanın sonu sel baskınıyla gelmeyecek. Bunu nereden duyduğumu hatırlamıyorum, ancak sanırım daha farklı olacak.”
İbo araya girerek, “Haydi arkadaşlar, kimin umurunda! Oyunumuza bakalım! Hamza, sıra yine sende” dedi.
Ne yazık ki çoğu kimsenin yaklaşımı bu şekilde. “Kimin umurunda” diyorlar, “Hayat kısa, ye, iç, mutlu ol!” Binlerce yıldır tutturulan bir terane bu. Hayal etmek zor, ancak insanların aynen şimdiki kadar, hatta daha da kötü şekilde yaşadığı bir zaman vardı. Hiç kimseye hesap vermek istemiyorlardı ve hayatın hiçbir zaman sona ermeyeceğini sanıyorlardı. İşlemekte oldukları günaha duyarsızlaşmakla kalmıyorlar, bir de Allah’ın onlara iletmekte olduğu mesajı duymazlıktan geliyorlardı. Bu, dinleselerdi hayatlarını kurtaracak bir mesajdı.
Adem ile Havva Aden bahçesinden kovulduktan ve çocuk sahibi olmaya başladıktan sonra, geleceğin farklı olacağı net bir şekilde anlaşılmıştı. Bahçedeki huzurlu günlerin ve sonsuza dek yaşama imkânının yerini, zahmetli emek, cinayet ve acı almıştı. Çok geçmeden insanlık iki gruba bölündü. Allah’ı izlemeyi seçenlere Allah oğulları denildi, seçmeyenlere ise insan oğulları. Yaşam ağacına erişim olmamasına rağmen insanlar uzun süre yaşıyorlardı. Ancak bu yılları başkalarına yarar sağlamak amacıyla kullanmak yerine, kendi dünyevî arzularını ve isteklerini tatmin etme yolları aradılar. Erkekler karılarından hoşnutsuz olup başka kadınlarla yatmaya başladılar ve istediklerini elde etmek için şiddete başvurdular. Kutsal Kitap, Adem ile Havva’dan beri birkaç kuşak geçtiğini ve Allah oğullarının etkisi ve sayısı azaldıkça yaşamın Allah’ın amaçladığına benzeme umudunun da yavaş yavaş yok olduğunu anlatıyor. Öyküye Yaratılış 6. bölüm, 5-7 ayetlerinden devam edelim:
5 RAB baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte. 6 İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı. 7 “Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım” dedi, “Çünkü onları yarattığıma pişman oldum.”
Allah’ın yaratışının sonu, önceden “çok iyi” olarak nitelenen bu eser, şimdi kötüden daha kötü bir şey olmuştu. Habis ve şeytanî bir hale dönüşmüştü. İnsanlık artık Allah’a dair şeylerle ilgili değildi, ancak kendi arzularının esiri olmuştu. Allah, yukarıda gördüğümüz Hamza Bey gibi, olan biten her şeyi düşündü ve üzüldü. Adem ile Havva’yı günahlarından ötürü zaten cezalandırmıştı, ancak Kendisini yine aynı durumda buldu. İnsanlar derslerini almamıştı ve günah sorunu insandan insana geçen ve hiçbir antibiyotiğin öldüremediği bir enfeksiyon gibiydi. İnsanlığın bir bütün olarak cezalandırılması gerekiyordu ve Allah’a, yarattığı her şeyi yok etmekten başka bir çözüm yolu bırakmıyorlardı. Şansımıza, Allah oğulları arasında Nuh adında bir adam vardı; bu adam Allah’ın gözünde lütuf bulmuştu. Yaratılış 6. bölüm, 9-22 ayetlerinden devam edelim:
9 Nuh’un öyküsü şöyledir: Nuh doğru bir insandı. Çağdaşları arasında kusursuz biriydi. Tanrı yolunda yürüdü. 10 Üç oğlu vardı: Sam, Ham, Yafet. 11 Tanrı’nın gözünde yeryüzü bozulmuş, zorbalıkla dolmuştu. 12 Tanrı yeryüzüne baktı ve her şeyin ne denli bozulduğunu gördü. Çünkü insanlar yoldan çıkmıştı. 13 Tanrı Nuh’a, “İnsanlığa son vereceğim” dedi, “Çünkü onlar yüzünden yeryüzü zorbalıkla doldu. Onlarla birlikte yeryüzünü de yok edeceğim. 14 Kendine gofer2 ağacından bir gemi yap. İçini dışını ziftle, içeriye kamaralar yap. 15 Gemiyi şöyle yapacaksın: Uzunluğu üç yüz3, genişliği elli4, yüksekliği otuz arşın5 olacak. 16 Pencere de yap, boyu yukarıya doğru bir arşını bulsun.6 Kapıyı geminin yan tarafına koy. Alt, orta ve üst güverteler yap. 17 Yeryüzüne tufan göndereceğim. Göklerin altında soluk alan bütün canlıları yok edeceğim. Yeryüzündeki her canlı ölecek. 18 Ama seninle bir antlaşma yapacağım. Oğulların, karın, gelinlerinle birlikte gemiye bin. 19 Sağ kalabilmeleri için her canlı türünden bir erkek, bir dişi olmak üzere birer çifti gemiye al. 20 Çeşit çeşit kuşlar, hayvanlar, sürüngenler sağ kalmak için çifter çifter sana gelecekler. 21 Yanına hem kendin, hem onlar için yenebilecek ne varsa al, ilerde yemek üzere depola.” 22 Nuh Tanrı’nın bütün buyruklarını yerine getirdi.
Nuh doğru ve kusursuz birisiydi. Allah’ı tanıyan ve O’nun emirlerine göre yaşayan birkaç kişiden biriydi; yozlaşmış bir toplumun uygulamalarına itibar etmeyen bir adamdı. Allah, merhametiyle Nuh’la konuştu ve ona kötüleri yok edeceğini söyledi. Ancak uyarıya kulak verenler için bir kaçış yolu sağlayacaktı. Allah Nuh’a, yaklaşan fırtınadan korunak olacak büyük bir gemi yapmasını buyurdu. Hassas ölçülere göre yapılacak, üstü çatıyla örtülecek, üç katı olacaktı, ve halen şimdiye dek yapılmış olan en büyük ahşap gemidir.
Allah bu talimatları Nuh’a vermeden önce, insanlığın yalnızca 120 yılının kaldığını bildirmişti. Dolayısıyla, bu 120 yıl içinde Nuh, oğulları, ve diğer Allah oğulları gemiyi inşa ettiler. Gemiyi inşa edenlerin, dünyanın yok edileceğine inanmayanlarca nasıl alaya alındığını hayal edin. Muhtemelen, daha önce hiç yağmur yağmadığı halde gemi inşa ettikleri için, onlara hakaret edip gülüyorlardı. Su her zaman buhar olarak inip, yerden kaynayarak pınarlardan çıkmıştı. Bunlar dünyanın doğa kanunlarıydı, neden değişeceklerdi ki? Fakat Nuh ile oğulları kötüleri dikkate almadılar ve Rabb’in buyurduğu her şeyi yerine getirdiler. Kötülerin bile kurtulmak için Allah’ın adına başvuracakları bir zamanın geleceğini biliyorlardı. Ne yazık ki, kötüler için çok geç olacaktı. Öykü, 7. bölümde devam ediyor: 1-10 ayetlerini okuyarak devam edelim:
1 RAB Nuh’a, “Bütün ailenle birlikte gemiye bin” dedi, “Çünkü bu kuşak içinde yalnız seni doğru buldum. 2-3 Yeryüzünde soyları tükenmesin diye, yanına temiz sayılan hayvanlardan erkek ve dişi olmak üzere yedişer çift, kirli sayılan hayvanlardan birer çift, kuşlardan yedişer çift al. 4 Çünkü yedi gün sonra yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdıracağım. Yarattığım her canlıyı yeryüzünden silip atacağım.” 5 Nuh RAB’bin bütün buyruklarını yerine getirdi. 6 Yeryüzünde tufan koptuğunda Nuh altı yüz yaşındaydı. 7 Nuh, oğulları, karısı, gelinleri tufandan kurtulmak için hep birlikte gemiye bindiler. 8-9 Tanrı’nın Nuh’a buyurduğu gibi temiz ve kirli sayılan her tür hayvan, kuş ve sürüngenden erkek ve dişi olmak üzere birer çift Nuh’a gelip gemiye bindiler. 10 Yedi gün sonra tufan koptu.
Nuh ile ailesi gemiye bindi ve ardından hayvanlar izledi. Hayvanların doğal felaketlerle ilgili bir altıncı hisleri olduğu gözlemlenmiştir. Dehşet verici bir olaydan hemen önce kaçtıkları, saklandıkları ve yüksek yerlere tırmandıkları bilinir. Belki de bu, işte bu olaydan kalan bir içgüdüdür, zira Kutsal Kitap her hayvandan ikişer adet, tüm temiz hayvanlardan ise yedişer çiftin gemiye bindiklerini yazıyor. Gemiye doğru dizi dizi yürüyen hayvanlar ve kuşlar hayret verici bir manzara meydana getirmiş olmalı. Kötüler için hayvanların bu davranışı sergilemeleri alışılmadık bir durum olmalıydı, zira bu onların doğal alışkanlıklarına aykırıydı. Fakat bu sıra dışı olay bile onları ikna edemedi.
Bir hafta sonra yağmur yağmaya başladı, yeryüzünün pınarları kopan bir su borusu gibi fışkırdı. Sahneyi hayal edebilmek için bir gayzerin veya sert bir fırtınanın gücüne tanıklık etmiş olmak gerekir. Ağaçlar devrildi, yer sarsıldı, evler yıkıldı ve usul usul akan pınarlar azgın nehirlere dönüştüler. Kötüler gemiye binebilmek için çılgıncasına atılmış olmalılar, ancak geminin her tarafı sımsıkı kapalıydı ve kapısını hiçbir insan eli açamazdı. Geminin zift kaplı tahtalarına ne kadar sert vurduysalar ve tırmaladıysalar da, içeri asla giremeyeceklerdi. Allah’ın önceden bildirdiği şey aynen meydana gelmişti. Yağmurlar kırk gün devam etti ve geminin dışında kalan tüm canlılar yok oldu. Kutsal Kitap suların 150 gün yeryüzünü kapladığını ve gözün görebildiği her yerde yalnızca su olduğunu yazıyor. Bir zamanlar yeşil tarlalar ve bayırlar olan yerler suya batmış ve sonsuza dek unutulmuştu. Ancak Allah Nuh’u, ailesini ve gemideki hayvanları unutmadı. Doğru kişi olarak adlandırdığı ve dünyanın adetleri yerine Allah’ı izlemeyi seçen kişiyi nasıl unutabilirdi ki? Yaratılış 8. bölüm, 1-5 ayetlerini okuyalım:
1 Sonra Tanrı Nuh’u ve gemideki evcil ve yabanıl hayvanları anımsadı. Yeryüzünde bir rüzgar estirdi, sular alçalmaya başladı. 2 Enginlerin kaynakları, göklerin kapakları kapandı. Yağmur dindi. 3 Sular yeryüzünden çekilmeye başladı. Yüz elli gün geçtikten sonra sular azaldı. 4 Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat dağlarına oturdu. 5 Sular onuncu aya kadar sürekli azaldı. Onuncu ayın birinde dağların doruğu göründü.
Nuh’un karşılaşacağı yeryüzü, önceden bildiği yeryüzünden tamamen farklı olacaktı ve bu yeryüzünün yaşamaya elverişli olduğundan emin olması gerekiyordu. Bu nedenle dışarıya bir kuzgun gönderdi, ancak kuzgun havada dönüp durdu. Sonra bir güvercin saldı, fakat güvercin konacak yer bulamadığı için geri döndü. Bir hafta daha bekledi ve güvercini yine dışarı saldı; bu kez güvercin bir zeytin yaprağıyla geri geldi. Allah ona suların çekildiğine dair bir işaret vermişti. Bir hafta sonra, Nuh güvercini yine gönderdi ancak bu kez güvercin geri dönmedi. Gemiden çıkma vakti gelmişti.
Nuh’un gemiden çıktıktan sonra yaptığı ilk şey, bir sunak yaparak yakmalık sunular sunmak oldu. Allah’ın verdiği temiz hayvanların ve kuşların bir kısmını kullandı, Allah Nuh’un minnettarlığını ve övgüsünü görünce ondan hoşnut oldu. Nuh’u ve ailesini kutsadı, onlara yeryüzüne dağılmalarını söyledi ve çoğalarak tüm gezegeni doldurma sorumluluğunu verdi. Allah insanlığa ikinci bir şans vermekle kalmadı, ayrıca tüm yeryüzünü bir daha asla tufanla yok etmeyeceğine dair bir antlaşma yaptı. Öykünün sonunu, 9. bölüm, 8-17 ayetlerinde okuyabiliriz:
8 Tanrı Nuh’a ve oğullarına şöyle dedi: 9-10 “Sizinle ve gelecek kuşaklarınızla, sizinle birlikteki bütün canlılarla -kuşlar, evcil ve yabanıl hayvanlar, gemiden çıkan bütün hayvanlarla- antlaşmamı sürdürmek istiyorum. 11 Sizinle antlaşmamı sürdüreceğim: Bir daha tufanla bütün canlılar yok olmayacak. Yeryüzünü yok eden tufan bir daha olmayacak.” 12 Tanrı şöyle sürdürdü konuşmasını: “Sizinle ve bütün canlılarla kuşaklar boyu sonsuza dek sürecek antlaşmamın belirtisi şu olacak: 13 Yayımı bulutlara yerleştireceğim ve bu, yeryüzüyle aramdaki antlaşmanın belirtisi olacak. 14 Yeryüzüne ne zaman bulut göndersem, yayım bulutların arasında ne zaman görünse, 15 sizinle ve bütün canlı varlıklarla yaptığım antlaşmayı anımsayacağım: Canlıları yok edecek bir tufan bir daha olmayacak. 16 Ne zaman bulutlarda yay görünse, ona bakıp yeryüzünde yaşayan bütün canlılarla yaptığım sonsuza dek geçerli antlaşmayı anımsayacağım.” 17 Tanrı Nuh’a, “Kendimle yeryüzündeki bütün canlılar arasında sürdüreceğim antlaşmanın belirtisi budur” dedi.
Allah’ın tufan sırasında kötüleri yok ederek doğru kişileri koruması, en iyi üzümleri yetiştirmeye çalışan bir üzüm üreticisinin yaptığına benziyor. Her yıl asmaların etra arını dikkatlice kazarak gübre verir ve bol bol sular. Asmalarını tehdit eden bir şey (örneğin mantar, böcek benzeri bir şey) görürse tehdidi ortadan kaldırır. Allah Nuh’un zamanında yeryüzünde yaşayan tüm insanların yüreklerini biliyordu, vereceği ikinci şansa yalnızca Nuh’un ailesinin karşılık vereceğini de biliyordu. Üzüm üreticisi ve onun bağı gibi, Allah da Nuh’u kurtarmak için bir şey yapmasaydı, onlar da yok olurlardı. Bu nedenle Allah, doğruları korumak için kötüleri ortadan kaldırdı. Hüseyin haklıydı; son yakın olmasına rağmen, Allah dünyayı bir daha tufanla yok etmeyecekti. Ancak bir soru geçerliliğini sürdürüyor: kurtarılmaya değer modern zaman Nuh’ları var mı? Varsa, Allah onların kaderini herkesin kaderinden farklı hale getirmek için ne yapacak?
Tartışma Soruları
1. Bazı kişiler Allah’ın cezalandırmasının haksız olduğunu düşünüyor, diğerleri ise Allah’ın neden daha fazla
cezalandırmadığını merak ediyor. Sizce Allah neden kötü şeylerin meydana gelmesine izin veriyor?
2. Allah yargıladığında bunu sevgiyle yapabilir mi? Öyle ise, tufan öyküsünde sevgiyi bulabilir misiniz?
3. Yeryüzünde, Allah’ı izleyenler ve izlemeyenler olarak yalnızca iki tür insan bulunuyor olması mümkün müdür? Öyle
ise, Allah’ı izleyenler izlemeyenlerle nasıl bir ilişki kurmalıdır?
4. Zamanımızda nasıl Nuh gibi olabilirsiniz?
2 “Gofer”: Ne çeşit ağaç olduğu bilinmiyor. Selvi ağacı olduğu sanılıyor.
3 “Üç yüz arşın”: Yaklaşık 135 m.
4 “Elli arşın”: Yaklaşık 22.5 m.
5 “Otuz arşın”: Yaklaşık 13.5 m.
6 “Bir arşın”: Yaklaşık 45 cm.
Hamza Bey iki gündür uyuyamıyordu. Kızı Begüm’ün nasıl ailesine böyle bir şey yaptığını aklı almıyordu. Onun için her şeyini feda etmişti. Kızının üniversiteye gitme hayalini gerçekleştirmek için büyük şehre taşınmışlardı. İzmir’de iş bulmak zordu, ancak kızının derslerine odaklanabilmesi için her şeyinin olmasını istiyordu; bu nedenle ona yeterli miktarda cep harçlığı da vermiş, her zamankinden daha fazla özgürlük tanımıştı. O ise karşılığını böyle gösterdi! Evlilik dışı hamile kalarak bütün aileye yüzkarası olduğuna inanamıyordu.
Üstüne üstlük, bu stres uykusunu kaçırmakla kalmıyordu, işine de dikkatini veremiyordu.
Öğleden sonra saatler sonsuzmuş gibi geçti; işten çıkıp dolmuşa bindi. Camdan dışarı bakarken düşüncelere dalıp gitti, fakat çok geçmeden kendine geldi. Tam arkasındaki koltukta iki kadının konuştuğunu duydu.
“Zaman değişiyor. Herkes kötü davranıyor. Mesela geçen gün dolmuşa bindiğimde 10 dakika ayakta durmak zorunda kaldım. İki genç adam vardı ve bana yer vermediler.”
“Gülümser, bana anlatmana gerek yok! Geçen ay iki komşumun her şeyleri çalındı. Komşuluk günden güne daha da bozuluyor. Eskiden kapımızı kilitlemezdik bile, fakat şimdi hepimiz kapılarımıza ve pencerelerimize demir taktırıyoruz. Haberlerde duyduğum şeylerden ise söz etmek bile istemiyorum” diyen diğer kadın iç çekti.
Hamza Bey kadınlara hak vermeden edemedi. Mükemmel olmamasına rağmen bu ülkeyi, halkını ve ailesini seviyordu. Ancak kalbine çok yakın tuttuğu şeylerin, dünyanın geri kalan sorunlarından muaf olmayışları ona büyük acı veriyordu. Apartmanın ağır çelik kapısını açtı, merdivenleri çıktı, ayakkabılarını çıkarıp evine girdi. Karısı ve küçük kızı Ayşe ile birlikte sessizce akşam yemeğini yediler. Yemekten sonra yürüyüş yapmak ve bazı arkadaşlarını ziyaret etmek için dışarı çıktı. Belki biraz çay ve birkaç el okey veya kart oyunu kafasını dağıtabilirdi.
Hamza “Selamünaleyküm!” dedi.
Birkaç adam “Aleykümselam” diyerek karşılık verdi.
Hamza bir masada oturarak arkadaşlarının gelmelerini bekledi. İlk çayını bitirdikten sonra Hüseyin, İbo ve Salih geldi. Her zamanki selamlaşmadan ve havadan sudan konuştuktan sonra okey oynamaya koyuldular.
Adamların Hamza’nın her zamanki halinde olmadığını anlamaları uzun sürmedi. Normalde mükemmel okey oynardı ve hızlı davranmayı severdi. Fakat bu akşam aklı başka bir yerdeydi.
“Hamza, neyin var? Bu akşam tuhaf davranıyorsun! Kafan nerede? Hadi oyna, el sende” dedi Hüseyin.
“Kusura bakma, haklısın, kafam çok karışık. Bugün dolmuşta iki kadının konuşmasını duydum. Dünyamızın halinden bahsediyorlardı. Onlara göre insanlar gitgide kötüye gidiyormuş. Gençler geleneklerimizi tutmak istemiyor, insanlar komşulukla ilgilenmiyor. Ortalık hırsız dolu. Kocalar karılarını, çocuklar anne-babalarını öldürüyor. Her yer alan talan olmuş” dedi Hamza.
Salih, “Haklılar, her şey değişiyor” dedi.
“Bence uzmanlar neden bahsettiklerini biliyor. Dünya ısınıyor ve hava değişiyor. Dediklerine bakılırsa buz tabakaları ve buzullar eriyor ve yakında sahil kentleri su altında kalacak. Belki de zamanın sonu gelmiştir” diye ekledi İbo.
Fakat Hüseyin o kadar emin değildi.
“Ne olacaksa olacak, fakat uzmanların dediklerine inanmıyorum. Yani, tamam, dünyanın havası değişiyor. Fakat yanlış hatırlamıyorsam, dünyanın sonu sel baskınıyla gelmeyecek. Bunu nereden duyduğumu hatırlamıyorum, ancak sanırım daha farklı olacak.”
İbo araya girerek, “Haydi arkadaşlar, kimin umurunda! Oyunumuza bakalım! Hamza, sıra yine sende” dedi.
Ne yazık ki çoğu kimsenin yaklaşımı bu şekilde. “Kimin umurunda” diyorlar, “Hayat kısa, ye, iç, mutlu ol!” Binlerce yıldır tutturulan bir terane bu. Hayal etmek zor, ancak insanların aynen şimdiki kadar, hatta daha da kötü şekilde yaşadığı bir zaman vardı. Hiç kimseye hesap vermek istemiyorlardı ve hayatın hiçbir zaman sona ermeyeceğini sanıyorlardı. İşlemekte oldukları günaha duyarsızlaşmakla kalmıyorlar, bir de Allah’ın onlara iletmekte olduğu mesajı duymazlıktan geliyorlardı. Bu, dinleselerdi hayatlarını kurtaracak bir mesajdı.
Adem ile Havva Aden bahçesinden kovulduktan ve çocuk sahibi olmaya başladıktan sonra, geleceğin farklı olacağı net bir şekilde anlaşılmıştı. Bahçedeki huzurlu günlerin ve sonsuza dek yaşama imkânının yerini, zahmetli emek, cinayet ve acı almıştı. Çok geçmeden insanlık iki gruba bölündü. Allah’ı izlemeyi seçenlere Allah oğulları denildi, seçmeyenlere ise insan oğulları. Yaşam ağacına erişim olmamasına rağmen insanlar uzun süre yaşıyorlardı. Ancak bu yılları başkalarına yarar sağlamak amacıyla kullanmak yerine, kendi dünyevî arzularını ve isteklerini tatmin etme yolları aradılar. Erkekler karılarından hoşnutsuz olup başka kadınlarla yatmaya başladılar ve istediklerini elde etmek için şiddete başvurdular. Kutsal Kitap, Adem ile Havva’dan beri birkaç kuşak geçtiğini ve Allah oğullarının etkisi ve sayısı azaldıkça yaşamın Allah’ın amaçladığına benzeme umudunun da yavaş yavaş yok olduğunu anlatıyor. Öyküye Yaratılış 6. bölüm, 5-7 ayetlerinden devam edelim:
5 RAB baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte. 6 İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı. 7 “Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım” dedi, “Çünkü onları yarattığıma pişman oldum.”
Allah’ın yaratışının sonu, önceden “çok iyi” olarak nitelenen bu eser, şimdi kötüden daha kötü bir şey olmuştu. Habis ve şeytanî bir hale dönüşmüştü. İnsanlık artık Allah’a dair şeylerle ilgili değildi, ancak kendi arzularının esiri olmuştu. Allah, yukarıda gördüğümüz Hamza Bey gibi, olan biten her şeyi düşündü ve üzüldü. Adem ile Havva’yı günahlarından ötürü zaten cezalandırmıştı, ancak Kendisini yine aynı durumda buldu. İnsanlar derslerini almamıştı ve günah sorunu insandan insana geçen ve hiçbir antibiyotiğin öldüremediği bir enfeksiyon gibiydi. İnsanlığın bir bütün olarak cezalandırılması gerekiyordu ve Allah’a, yarattığı her şeyi yok etmekten başka bir çözüm yolu bırakmıyorlardı. Şansımıza, Allah oğulları arasında Nuh adında bir adam vardı; bu adam Allah’ın gözünde lütuf bulmuştu. Yaratılış 6. bölüm, 9-22 ayetlerinden devam edelim:
9 Nuh’un öyküsü şöyledir: Nuh doğru bir insandı. Çağdaşları arasında kusursuz biriydi. Tanrı yolunda yürüdü. 10 Üç oğlu vardı: Sam, Ham, Yafet. 11 Tanrı’nın gözünde yeryüzü bozulmuş, zorbalıkla dolmuştu. 12 Tanrı yeryüzüne baktı ve her şeyin ne denli bozulduğunu gördü. Çünkü insanlar yoldan çıkmıştı. 13 Tanrı Nuh’a, “İnsanlığa son vereceğim” dedi, “Çünkü onlar yüzünden yeryüzü zorbalıkla doldu. Onlarla birlikte yeryüzünü de yok edeceğim. 14 Kendine gofer2 ağacından bir gemi yap. İçini dışını ziftle, içeriye kamaralar yap. 15 Gemiyi şöyle yapacaksın: Uzunluğu üç yüz3, genişliği elli4, yüksekliği otuz arşın5 olacak. 16 Pencere de yap, boyu yukarıya doğru bir arşını bulsun.6 Kapıyı geminin yan tarafına koy. Alt, orta ve üst güverteler yap. 17 Yeryüzüne tufan göndereceğim. Göklerin altında soluk alan bütün canlıları yok edeceğim. Yeryüzündeki her canlı ölecek. 18 Ama seninle bir antlaşma yapacağım. Oğulların, karın, gelinlerinle birlikte gemiye bin. 19 Sağ kalabilmeleri için her canlı türünden bir erkek, bir dişi olmak üzere birer çifti gemiye al. 20 Çeşit çeşit kuşlar, hayvanlar, sürüngenler sağ kalmak için çifter çifter sana gelecekler. 21 Yanına hem kendin, hem onlar için yenebilecek ne varsa al, ilerde yemek üzere depola.” 22 Nuh Tanrı’nın bütün buyruklarını yerine getirdi.
Nuh doğru ve kusursuz birisiydi. Allah’ı tanıyan ve O’nun emirlerine göre yaşayan birkaç kişiden biriydi; yozlaşmış bir toplumun uygulamalarına itibar etmeyen bir adamdı. Allah, merhametiyle Nuh’la konuştu ve ona kötüleri yok edeceğini söyledi. Ancak uyarıya kulak verenler için bir kaçış yolu sağlayacaktı. Allah Nuh’a, yaklaşan fırtınadan korunak olacak büyük bir gemi yapmasını buyurdu. Hassas ölçülere göre yapılacak, üstü çatıyla örtülecek, üç katı olacaktı, ve halen şimdiye dek yapılmış olan en büyük ahşap gemidir.
Allah bu talimatları Nuh’a vermeden önce, insanlığın yalnızca 120 yılının kaldığını bildirmişti. Dolayısıyla, bu 120 yıl içinde Nuh, oğulları, ve diğer Allah oğulları gemiyi inşa ettiler. Gemiyi inşa edenlerin, dünyanın yok edileceğine inanmayanlarca nasıl alaya alındığını hayal edin. Muhtemelen, daha önce hiç yağmur yağmadığı halde gemi inşa ettikleri için, onlara hakaret edip gülüyorlardı. Su her zaman buhar olarak inip, yerden kaynayarak pınarlardan çıkmıştı. Bunlar dünyanın doğa kanunlarıydı, neden değişeceklerdi ki? Fakat Nuh ile oğulları kötüleri dikkate almadılar ve Rabb’in buyurduğu her şeyi yerine getirdiler. Kötülerin bile kurtulmak için Allah’ın adına başvuracakları bir zamanın geleceğini biliyorlardı. Ne yazık ki, kötüler için çok geç olacaktı. Öykü, 7. bölümde devam ediyor: 1-10 ayetlerini okuyarak devam edelim:
1 RAB Nuh’a, “Bütün ailenle birlikte gemiye bin” dedi, “Çünkü bu kuşak içinde yalnız seni doğru buldum. 2-3 Yeryüzünde soyları tükenmesin diye, yanına temiz sayılan hayvanlardan erkek ve dişi olmak üzere yedişer çift, kirli sayılan hayvanlardan birer çift, kuşlardan yedişer çift al. 4 Çünkü yedi gün sonra yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdıracağım. Yarattığım her canlıyı yeryüzünden silip atacağım.” 5 Nuh RAB’bin bütün buyruklarını yerine getirdi. 6 Yeryüzünde tufan koptuğunda Nuh altı yüz yaşındaydı. 7 Nuh, oğulları, karısı, gelinleri tufandan kurtulmak için hep birlikte gemiye bindiler. 8-9 Tanrı’nın Nuh’a buyurduğu gibi temiz ve kirli sayılan her tür hayvan, kuş ve sürüngenden erkek ve dişi olmak üzere birer çift Nuh’a gelip gemiye bindiler. 10 Yedi gün sonra tufan koptu.
Nuh ile ailesi gemiye bindi ve ardından hayvanlar izledi. Hayvanların doğal felaketlerle ilgili bir altıncı hisleri olduğu gözlemlenmiştir. Dehşet verici bir olaydan hemen önce kaçtıkları, saklandıkları ve yüksek yerlere tırmandıkları bilinir. Belki de bu, işte bu olaydan kalan bir içgüdüdür, zira Kutsal Kitap her hayvandan ikişer adet, tüm temiz hayvanlardan ise yedişer çiftin gemiye bindiklerini yazıyor. Gemiye doğru dizi dizi yürüyen hayvanlar ve kuşlar hayret verici bir manzara meydana getirmiş olmalı. Kötüler için hayvanların bu davranışı sergilemeleri alışılmadık bir durum olmalıydı, zira bu onların doğal alışkanlıklarına aykırıydı. Fakat bu sıra dışı olay bile onları ikna edemedi.
Bir hafta sonra yağmur yağmaya başladı, yeryüzünün pınarları kopan bir su borusu gibi fışkırdı. Sahneyi hayal edebilmek için bir gayzerin veya sert bir fırtınanın gücüne tanıklık etmiş olmak gerekir. Ağaçlar devrildi, yer sarsıldı, evler yıkıldı ve usul usul akan pınarlar azgın nehirlere dönüştüler. Kötüler gemiye binebilmek için çılgıncasına atılmış olmalılar, ancak geminin her tarafı sımsıkı kapalıydı ve kapısını hiçbir insan eli açamazdı. Geminin zift kaplı tahtalarına ne kadar sert vurduysalar ve tırmaladıysalar da, içeri asla giremeyeceklerdi. Allah’ın önceden bildirdiği şey aynen meydana gelmişti. Yağmurlar kırk gün devam etti ve geminin dışında kalan tüm canlılar yok oldu. Kutsal Kitap suların 150 gün yeryüzünü kapladığını ve gözün görebildiği her yerde yalnızca su olduğunu yazıyor. Bir zamanlar yeşil tarlalar ve bayırlar olan yerler suya batmış ve sonsuza dek unutulmuştu. Ancak Allah Nuh’u, ailesini ve gemideki hayvanları unutmadı. Doğru kişi olarak adlandırdığı ve dünyanın adetleri yerine Allah’ı izlemeyi seçen kişiyi nasıl unutabilirdi ki? Yaratılış 8. bölüm, 1-5 ayetlerini okuyalım:
1 Sonra Tanrı Nuh’u ve gemideki evcil ve yabanıl hayvanları anımsadı. Yeryüzünde bir rüzgar estirdi, sular alçalmaya başladı. 2 Enginlerin kaynakları, göklerin kapakları kapandı. Yağmur dindi. 3 Sular yeryüzünden çekilmeye başladı. Yüz elli gün geçtikten sonra sular azaldı. 4 Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat dağlarına oturdu. 5 Sular onuncu aya kadar sürekli azaldı. Onuncu ayın birinde dağların doruğu göründü.
Nuh’un karşılaşacağı yeryüzü, önceden bildiği yeryüzünden tamamen farklı olacaktı ve bu yeryüzünün yaşamaya elverişli olduğundan emin olması gerekiyordu. Bu nedenle dışarıya bir kuzgun gönderdi, ancak kuzgun havada dönüp durdu. Sonra bir güvercin saldı, fakat güvercin konacak yer bulamadığı için geri döndü. Bir hafta daha bekledi ve güvercini yine dışarı saldı; bu kez güvercin bir zeytin yaprağıyla geri geldi. Allah ona suların çekildiğine dair bir işaret vermişti. Bir hafta sonra, Nuh güvercini yine gönderdi ancak bu kez güvercin geri dönmedi. Gemiden çıkma vakti gelmişti.
Nuh’un gemiden çıktıktan sonra yaptığı ilk şey, bir sunak yaparak yakmalık sunular sunmak oldu. Allah’ın verdiği temiz hayvanların ve kuşların bir kısmını kullandı, Allah Nuh’un minnettarlığını ve övgüsünü görünce ondan hoşnut oldu. Nuh’u ve ailesini kutsadı, onlara yeryüzüne dağılmalarını söyledi ve çoğalarak tüm gezegeni doldurma sorumluluğunu verdi. Allah insanlığa ikinci bir şans vermekle kalmadı, ayrıca tüm yeryüzünü bir daha asla tufanla yok etmeyeceğine dair bir antlaşma yaptı. Öykünün sonunu, 9. bölüm, 8-17 ayetlerinde okuyabiliriz:
8 Tanrı Nuh’a ve oğullarına şöyle dedi: 9-10 “Sizinle ve gelecek kuşaklarınızla, sizinle birlikteki bütün canlılarla -kuşlar, evcil ve yabanıl hayvanlar, gemiden çıkan bütün hayvanlarla- antlaşmamı sürdürmek istiyorum. 11 Sizinle antlaşmamı sürdüreceğim: Bir daha tufanla bütün canlılar yok olmayacak. Yeryüzünü yok eden tufan bir daha olmayacak.” 12 Tanrı şöyle sürdürdü konuşmasını: “Sizinle ve bütün canlılarla kuşaklar boyu sonsuza dek sürecek antlaşmamın belirtisi şu olacak: 13 Yayımı bulutlara yerleştireceğim ve bu, yeryüzüyle aramdaki antlaşmanın belirtisi olacak. 14 Yeryüzüne ne zaman bulut göndersem, yayım bulutların arasında ne zaman görünse, 15 sizinle ve bütün canlı varlıklarla yaptığım antlaşmayı anımsayacağım: Canlıları yok edecek bir tufan bir daha olmayacak. 16 Ne zaman bulutlarda yay görünse, ona bakıp yeryüzünde yaşayan bütün canlılarla yaptığım sonsuza dek geçerli antlaşmayı anımsayacağım.” 17 Tanrı Nuh’a, “Kendimle yeryüzündeki bütün canlılar arasında sürdüreceğim antlaşmanın belirtisi budur” dedi.
Allah’ın tufan sırasında kötüleri yok ederek doğru kişileri koruması, en iyi üzümleri yetiştirmeye çalışan bir üzüm üreticisinin yaptığına benziyor. Her yıl asmaların etra arını dikkatlice kazarak gübre verir ve bol bol sular. Asmalarını tehdit eden bir şey (örneğin mantar, böcek benzeri bir şey) görürse tehdidi ortadan kaldırır. Allah Nuh’un zamanında yeryüzünde yaşayan tüm insanların yüreklerini biliyordu, vereceği ikinci şansa yalnızca Nuh’un ailesinin karşılık vereceğini de biliyordu. Üzüm üreticisi ve onun bağı gibi, Allah da Nuh’u kurtarmak için bir şey yapmasaydı, onlar da yok olurlardı. Bu nedenle Allah, doğruları korumak için kötüleri ortadan kaldırdı. Hüseyin haklıydı; son yakın olmasına rağmen, Allah dünyayı bir daha tufanla yok etmeyecekti. Ancak bir soru geçerliliğini sürdürüyor: kurtarılmaya değer modern zaman Nuh’ları var mı? Varsa, Allah onların kaderini herkesin kaderinden farklı hale getirmek için ne yapacak?
Tartışma Soruları
1. Bazı kişiler Allah’ın cezalandırmasının haksız olduğunu düşünüyor, diğerleri ise Allah’ın neden daha fazla
cezalandırmadığını merak ediyor. Sizce Allah neden kötü şeylerin meydana gelmesine izin veriyor?
2. Allah yargıladığında bunu sevgiyle yapabilir mi? Öyle ise, tufan öyküsünde sevgiyi bulabilir misiniz?
3. Yeryüzünde, Allah’ı izleyenler ve izlemeyenler olarak yalnızca iki tür insan bulunuyor olması mümkün müdür? Öyle
ise, Allah’ı izleyenler izlemeyenlerle nasıl bir ilişki kurmalıdır?
4. Zamanımızda nasıl Nuh gibi olabilirsiniz?
2 “Gofer”: Ne çeşit ağaç olduğu bilinmiyor. Selvi ağacı olduğu sanılıyor.
3 “Üç yüz arşın”: Yaklaşık 135 m.
4 “Elli arşın”: Yaklaşık 22.5 m.
5 “Otuz arşın”: Yaklaşık 13.5 m.
6 “Bir arşın”: Yaklaşık 45 cm.