Pazar Günü Nasıl Yaygın İbadet Haline Geldi?
3. Bölüm
İbadet gününün aşamalı olarak cumartesiden pazara geçişi, pazar günü çalışmayı yasaklayan yasaların yürürluğe konulmasıyla sonuçlandı.
Hem Şabat hem de pazara ilişkin referansların M.S. dördüncü yüzyılda birdenbire artması ve bunların çoğunda ihtilaf izlerinin bulunması ilginç bir durumdur. Bazı durumlarda her iki günün de tutulmasına vurgu yapılmıştı (örneğin Apostolic Constitutions’da [Elçisel Anayasa] olduğu gibi) ve Nissalı Gregor ile Amasyalı Asterius Şabat ile pazardan sırasıyla “kızkardeşler” ve “ekip” olarak söz edebiliyordu. Bunlar ilk makalemizde incelenen referanslar arasındaydı.[1]
Ne var ki, diğer yanda Şabat karşıtı kilise önderleri duruyordu. Örneğin, Gregor ve Asterius’un çağdaşı olan Yannis Khrysostomos şunları diyecek kadar ileri gitmişti: “Şimdi aramızda Yahudilerle aynı gün oruç tutan ve Şabatları aynı şekilde tutan pek çok kişi var; biz de buna asaletle, veya daha ziyade rezil ve aşağılık bir halde tahammül ediyoruz”![2]
Oruç günü. Bu dizide bir önceki makalede Şabat’ı üzüntü ve açlıkla dolu bir gün haline getiren Şabat orucunun, Roma’da ve Batı’daki diğer bazı yerlerde pazar kutlamasının ortaya çıkmasına katkıda bulunduğunu belirtmiştik. Gerçekten de, daha üçüncü yüzyılın ilk çeyreğinde Kuzey Afrika Kartacalı Tertullianus bu uygulamaya itiraz ediyordu.[3] Yaklaşık aynı zamanlarda Roma’da Hippolitus Şabat orucu tutanlara karşı çıkıyordu.[4]
Ancak dördüncü ve beşinci yüzyıllarda bu konu üzerindeki tartışmanın kanıtları çoğaldı. Augustinus (ölümü M.S. 430) çeşitli mektuplarında konuya değindi, bunlardan birinde Şabat orucunun ateşli savunucusu olan –Şabat günü oruç tutmayı reddedenleri sert bir şekilde kınayan– bir Romalının savlarını çürütüyordu.[5]
İhtilafın başka bir kanıtı olarak, Apostolic Constitutions’ın [Elçisel Anayasa] 64. Maddesi şöyle bildirmektedir: “kilise görevlilerinden herhangi biri Rabb’in gününde veya Şabat gününde, yalnızca biri hariç olmak üzere, oruç tutarken görülürse, görevden uzaklaştırılsın; ancak bu kişi sıradan halktan biriyse, üyeliği askıya alınsın.”[6]
Muhtemelen aynı zamanlarda yazan Sahte–İgnatius ise daha ileri giderek şunları söylemiştir: “Bir kişi Rabb’in Günü’nde veya Şabat’ta, yalnızca paskalya Şabat’ı hariç olmak üzere, oruç tutarsa, o Mesih’in katilidir.” [7] (Hristiyanlar Mesih’in mezarda geçirdiği Şabat’ın yıldönümü olan Paskalya Şabatında oruç tutmayı uygun görüyordu.)
Belirtilen son iki kaynak ihtilafın Batı Hristiyanlığı sınırlarını aştığını gösterebilir; ancak gerçekteki resmî uygulama söz konusu olduğunda, bunu yalnızca Roma ve diğer bazı Batı kiliseleri benimsemişti. John Cassian (ölümü yaklaşık M.S. 440) Şabat günü oruç tutan “bazı Batı ülkelerindeki, bilhassa da kentteki [Roma’daki] bazı kişiler”den söz eder.[8] Augustinus ise Şabat orucu tutulan “Roma Kilisesi ile… ona yakın veya ondan uzak diğer bazı kiliseler”e atıfta bulunur.
Ancak kuzey İtalya’daki önemli bir kilise olan Milan, Augustinus’un burada da açıkladığı üzere, Şabat orucunu uygulamayan Batı kiliseleri arasındaydı.[9] Doğu kiliseleri ise bunu hiçbir zaman benimsemedi. Mesele Doğu ile Batı arasında on birinci yüzyıla dek bir anlaşmazlık konusu olarak kaldı.[10]
Şabat’a ilişkin –hem lehinde hem de aleyhinde– atıfların çoğalması, bir tür çatışmanın yaygın bir tabanda kendini göstermeye başladığına işaret etmektedir. Artık ihtilaf yalnızca Roma ile İskenderiye merkezli değildi. Bu çatışmayı dördüncü ve beşinci yüzyıllarda bu kadar geniş ölçekte tetiklemiş olan şey ne olabilir?
Şüphesiz, en önemli etkenlerden biri dördüncü yüzyıl başlarında İmparator Büyük Konstantin’in faaliyetlerinde bulunmaktadır, onu daha sonraki “Hristiyan imparatorlar” izlemiştir. Konstantin Roma İmparatorluğu içinde Hristiyanlığa yeni bir statü vermekle kalmadı (zulmedilmekten şereflendirilmeye), pazara da “yeni bir görünüm” kazandırdı. Yasama yetkisini kullanarak pazarı dinlenme günü haline getirdi. 7 Mart 321 tarihli ünlü Pazar yasasında şunlar yer almaktadır:
“Kutsal Güneş Günü’nde yargıçlar ve kentlerde oturan insanlar dinlensin, ve tüm işyerleri kapatılsın. Ancak kırda, tarımla uğraşan kişiler meşgalelerini serbestçe ve yasal bir şekilde sürdürebilirler; zira başka bir gün tohum ekmeye veya bağ dikmeye sıklıkla uygun olmamaktadır; öyle ki, bu işlerin uygun zamanının göz ardı edilmesinden ötürü göğün bereketi kaybolmasın.”[11]
Bu, Konstantin’in ve sonraki “Hristiyan imparatorlar”ın pazar kutlamasını yasayla düzenlerken attıkları bir dizi adımın ilkidir. Açıktır ki bu ilk Pazar yasası maksadında Hristiyanlık odaklı değildi (“kutsal Güneş Günü” şeklindeki pagan tanımına dikkat ediniz); ancak büyük ihtimalle Konstantin, siyasi ve toplumsal nedenlerle, egemenlik alanındaki putperest ve Hristiyan unsurları ortak bir uygulamaya odaklanarak birbiriyle kaynaştırmaya çalışmıştır.
M.S. 386 yılında 1. Theodosius ile Gratianus Valentinianus pazar kısıtlamalarını genişleterek o gün tüm davaların tamamen bırakılmasını ve ne kamu ne de özel borçların ödenmemesini sağladılar.[12] Bunu ayrıca gösterileri, tiyatroyu ve at yarışını yasaklayan yasalar izledi ve bunlar gerek görüldükçe yenilendi.[13]
İlk Pazar yasalarına tepkiler. Hristiyan kilisesi Konstantin’in Mart 321 tarihli Pazar fermanına ve pazarı tatil günü haline getiren sonraki yasalara nasıl tepki gösterdi? Böyle bir yasa Hristiyanlara bir açıdan cazip gibi görünse de, aynı zamanda onları ikileme düşürdü. Bu zamana dek pazar, özel ibadet törenleri haricinde, bir işgünüydü. Örneğin, Beytlehem’de Hieronimus’un tarif ettiği gibi bir grup rahibeye, başrahibelerinin ardından kiliseye gidip sonra toplumlarına geri döndükleri zaman, pazar gününün geri kalanını “kendilerine verilmiş olan görevleri yerine getirmeye ve gerek kendileri, gerek başkaları için giysi dikmeye” ayırmaları halinde ne olacaktı?[14]
Konstantin’in Pazar yasalarının özel olarak güne ilişkin Hristiyan düzenlemelerine dayanak yapıldığına dair hiçbir belirti yoktur, ancak Hristiyan önderlerin günün aylaklıkla ve boş eğlenceyle geçen bir güne dönüşmesini engellemek için bir şey yapmaları gerektiği ortadadır. Şimdi izlenen ikili yolun ibadete daha fazla vurgu yapılması ve Eski Ahit’teki Şabat emrine atıfta bulunulması olduğu anlaşılıyor. (Konstantin’in de kendi Pazar yasasında On Emir’deki Şabat emrini yansıtma amacında olmadığı ilginç bir bilgi olarak belirtilmelidir, zira Şabat emrinde kesinlikle yasaklanan tarım faaliyetlerini muaf tutmuştu.)
Belki de bu yeni eğilimin ilk işareti henüz bizzat Konstantin’in zamanında geliyor: kilise tarihçisi, aynı zamanda Konstantin’in biyografisinin yazarı ve büyük hayranı olan Eusebius aracılığıyla. “Şabat Mezmuru” olarak anılan 92. Mezmur üzerine şerhinde, Eusebius Hristiyanların bu mezmurda Şabat için emredilen her şeyi, sabah erken saatlerde Allah’a ibadet dahil olmak üzere, Rabb’in gününde yerine getireceklerini yazmaktadır. Sonra da yeni antlaşma yoluyla Şabat kutlamasının “ışığın ilk gününe [pazar]” aktarıldığını ekler.[15]
Dördüncü yüzyıl sonlarında Süryani Efraim “tüm günlerin ilk doğanı olan” ve “ilk oğulluk hakkını Şabat’tan almış olan Rabb’in gününe” şeref verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bundan sonra devamla yasanın hizmetçilere ve hayvanlara istirahat verilmesini emrettiğine dikkat çekiyor.[16] Eski Ahit’in Şabat emrinin yansıması çok belirgin.
Şabat vurgusunun bu şekilde pazara verilmesiyle, Şabat gününün kendisinin (cumartesi) gitgide önem kaybetmesi kaçınılmaz olmuştu. Dördüncü ve beşinci yüzyıl kaynaklarında Şabat’ı itibarsızlaştırmaya çalışanlar ile ona saygı gösterenler arasında belirgin bir şekilde görülen ihtilaf ise, çatışmayı yansıtmaktadır.
Üstelik bu çabucak biten bir çatışma da değildi, zira görmüş olduğumuz gibi beşinci yüzyıl kilise tarihçileri Sokrates Skolastikus ile Sozomen, pazar ibadetlerinin yanı sıra Şabat ibadeti hizmetlerinin de kendi zamanlarında, Roma ve İskenderiye haricinde tüm Hristiyanlık aleminde yaygın uygulama olduğunu tasvir ediyorlar. Önceden geçerli olan Kutsal Kitap Şabatının yerine geçen “Hristiyan Şabatı” uygulamasının altıncı yüzyıl ve sonrasının ürünü olduğu anlaşılıyor.
Konuyla ilgilenen en eski kilise konseyi, M.S. 364 civarında Laodikya’da toplanan bölgesel bir doğu kilisesi konseyiydi. Bu konsey iki gün için belirlenen Kutsal Yazı okumalarında pazar kadar Şabat’a da saygı göstermiş olmasına rağmen, 29. Maddesinde şu kuralları getirdi: “Hristiyanlar Yahudileşmemeli ve cumartesi günü boş durmamalı, o gün çalışmalıdır; ancak Rabb’in gününü özellikle şereflendirmeli ve Hristiyanlar olarak o gün mümkünse hiçbir iş yapmamalıdırlar. Ancak Yahudileştikleri görülürse, Mesih’ten kesilip atılmalıdırlar.”[17]
Pazar günü çalışmaya ilişkin kural, Hristiyanların mümkünse o gün çalışmamaları gerektiği şeklinde, epey ılımlıydı! Ne var ki, daha çarpıcı olan bu konseyin yedinci gün Şabatına ilişkin Allah’ın orijinal emrini ve ilk Hristiyanların uygulamalarını tersine çevirmesiydi.
Allah şöyle demişti: “Şabat Günü’nü kutsal sayarak anımsa. Altı gün çalışacak, bütün işlerini yapacaksın. Ama yedinci gün bana, Tanrın RAB’be Şabat Günü olarak adanmıştır. O gün… hiç bir iş yapmayacaksınız” (Mısır’dan Çıkış 20:8–10). Bu konsey ise, “Hristiyanlar Yahudileşmemeli ve cumartesi günü boş durmamalı, o gün çalışmalıdır” diyordu.
Pazar günü çalışmak yasaklanıyor. 538 yılındaki Üçüncü Orleans Kilise Meclisi, Yahudi Şabat tutma adetini kınamasına rağmen, “insanların kiliseye gelerek ibadet edebilmeleri” için “tarlada çalışmayı” yasakladı.[18] Yarım yüzyıl sonra, 585 yılındaki İkinci Macon Kilise Meclisi ile 589 yılındaki Narbonne Konseyi, pazar kutlamasını daha sıkı kurallara bağlayarak şart koştu.[19] Bunlardan birincisinin kuralları, “Kral Guntram tarafından 10 Kasım 585 tarihli, pazarın özenle tutulmasını zorunlu hale getiren bir fermanla yayınlandı.”[20]
Son olarak, Karolenj Hanedanı döneminde Şabat emrine göre Rabb’in günü kutlamasına büyük önem verildi. Walter W. Hyde, Paganism to Christianity in the Roman Empire [Roma İmparatorluğu’nda Paganlıktan Hristiyanlığa] adlı eserinde Şabat ve pazarın Şarlman’a kadarki birkaç yüzyıllık tarihini çok güzel özetlemiştir:
“Konstantin’den sonraki imparatorlar pazar kutlamasını daha sert kurallara bağladılar, ancak hiçbiri kendi yasasını Eski Ahit’e dayandırmıyordu… 538 yılındaki Üçüncü Aureliani (Orleans) Kilise Meclisi’nde tarla işleri yasaklandı, fakat pazar günü yemek hazırlama ve benzeri işler yapma kısıtlaması batıl inanç kabul edildi.
“Jüstinyen’in 565 yılındaki ölümünden sonra pazara ilişkin olarak papalar tarafından çeşitli epistolae decretale’ler (kilise fermanları) çıkarıldı. Bunlardan 1. Gregor (590–604) tarafından çıkarılan biri insanların ‘onaylanmış nedenler haricinde öküzleri boyunduruğa koşmasını veya başka işler yapmasını’ yasaklıyor, 2. Gregor (715–731) tarafından çıkarılan bir diğeri ise şöyle diyordu: ‘Tüm pazarların bir akşam duası zamanından diğerine dek kutlanmasını ve tüm yasa dışı işlerden kaçınılmasını buyuruyoruz.’ …
“Aquisgranum’daki (Aachen) Şarlman 788 yılında bir ferman çıkararak Rabb’in gününde her tür sıradan çalışmayı yasakladı, zira bu Dördüncü Emir’e aykırıydı, özellikle de Konstantin’in muaf tuttuğu tarla ve bağ işleri.”[21]
Allah’ın Şabatı hiçbir zaman unutulmadı. Ve böylece pazar günü Şabat’ın yerine geçirilen Hristiyan istirahat günü olageldi. Ancak tabii ki yedinci gün Şabatı da tamamen unutulmadı. Bu Avrupa’da da geçerliydi. Ancak örnek olarak özellikle Etiyopya’da, çeşitli topluluklar yalnızca Hristiyanlığın ilk yıllarında değil, modern zamanlara dek hem cumartesi hem de pazarı “Şabatlar” olarak tuttular.[22]
Yine de Hristiyan aleminin büyük kısmında Şabat ile pazarın tarihçesi altıncı yüzyıldan sekizinci yüzyıla kadar tam bir devir tamamlamıştı. Pek çok Hristiyan için Allah’ın hem Eski hem de Yeni Ahit’teki istirahat günü, kademeli bir süreçte işgününe dönüşmüş ve yerine başka bir istirahat günü getirilmişti. Allah’ın yedinci gün “hiç bir iş yapmayacaksın” emri insanın emriyle değiştirilmişti: Yedinci günde çalış; birinci gün istirahat et.
Ne var ki, hayatlarında yüzlerce yıl sonra yaşamış insanların kararları yerine Yeni Ahit’i hüküm kaynağı rehber olarak gören tüm Hristiyanlar, Mesih’in ve elçilerin ibadet gününün –haftanın yedinci günü olan cumartesinin– günümüzde halen kutlanmasının gerekip gerekmediğini soracaklardır. Bizce kutlanmalıdır.
[1] Bkz. These Times [Bu Zamanlar], Kasım 1978.
[2] Galatyalılar 1:7 ayetinin şerhi, Commentary on Galatians [Galatyalılar Üzerine Şerh] (The Nicene and Post Nicene Fathers [NPNF] [İznik Konseyi Zamanı ve Sonrası Kilise Babaları], Seri 1, Cilt 13, s. 8).
[3] On Fasting [Oruç Üzerine], bölüm 14 (The Ante–Nicene Fathers [ANF] [İznik Konseyi Öncesi Kilise Babaları], Cilt 4, s. 112). Tertullian, Şabat’ın “başka bir yerde belirtilen nedenden ötürü, fısıh bayramı zamanı haricinde, hiçbir zaman oruç tutulacak bir gün olmaması gerektiğini” belirtiyor. Ayrıca Şabat orucuna karşıtlığını Against Marcion [Marcion’a Karşı] adlı eserinde de ifade ediyor, iv. 12 (ANF, Cilt 3, s. 363).
[4] Hippolytus, “cinlerin öğretilerine kulak veren” bazı kişilerden söz eder ve bunların “çoğunlukla Şabat gününde ve Rabb’in gününde oruç emrettiklerini, halbuki Mesih’in böyle bir oruç emretmediğini” belirtir (Commentary on Daniel [Daniel Üzerine Şerh] adlı eserinden, iv. 20; Grekçe metin ve Fransızca çevirisi Maurice Lefevre tarafından verilmiştir [Paris, 1947], s. 300–303).
[5] Bkz. Augustine’s Epistles [Augustinus’un Mektupları] 36 (to Casulanus [Kasulanus’a]), 54 (to Januarius [Gennaro’ya]) ve 82 (to Jerome [Hieronimus’a]) (NPNF, Seri 1, Cilt 1, s. 265–270, 300, 301, 353, 354). Bunlar M.S. 396 ile 405 yılları arasına tarihlenir. 36. Mektup Şabat orucunun Romalı savunucusuna reddiyedir.
[6] ANF, Cilt 7, s. 504’te İngilizce tercümesi verilmiştir. Bu kanon Hefele basımında 66 numaralıdır (aşağıda 60. nota bakınız).
[7] Pseudo–İgnatius, To the Philippians [Filipililere], 13. bölüm (ANF, Cilt 1, s. 119).
[8] Institutes [Kurumlar], iii. 10 (NPNF, Seri 2, Cilt 11, s. 218).
[9] Birinci ifade Epistle 36 [36. Mektup], p. 27’de yer almaktadır (NPNF, Seri 1, Cilt 1, s. 268), benzer bir ifade de [82. Mektup], p. 14’te geçmektedir (a.g.e., s. 353). Milan’a ilişkin göndermeler [36. Mektup], p. 32 ile [54. Mektup], p. 3’te bulunmaktadır (a.g.e., s. 270, 300, 301).
[10] Bkz. R. L. Odom, “The Sabbath in the Great Schism of AD 1054” [M.S. 1054 Yılındaki Büyük Bölünme’de Şabat], Andrews University Seminary Studies [Andrews Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Çalışmaları] [AUSS] I (1963), s. 77, 78.
[11] Codex Justinianus, iii., Başlık 12, 3, tercüme edilip yayınlandığı eser: Philip Schaff, History of the Christian Church [Hristiyan Kilisesi’nin Tarihi], 5. basım (New York, 1902), Cilt 3, s. 380, not 1.
[12] Theodosian Code [Theodosius Kanunları], 11.7.13, [İngilizceye] tercüme eden: Clyde Pharr (Princeton, N.J., 1952), s. 300.
[13] Diğer yasalar arasında 2. Theodosius’un 425 yılında çıkardığı bir yasa yer almaktadır, Theodosian Code, 15.5.5, s. 433.
[14] Bkz. Jerome, Epistle cviii., p. 20 [108. Mektup, p. 20], (NPNF, Seri 2, Cilt VI, s. 206).
[15] Migne, Patrologia Graeca, Cilt 23, sütun 1169.
[16] S. Ephraem Syri hymni et sermones [Aziz Süryani Efraim’den İlahiler ve Vaazlar], editör: T. J. Lamy (1882), Cilt 1, s. 542–544.
[17] Charles J. Hefele, A History of the Councils of the Church [Kilise Konseylerinin Tarihçesi], çeviren: Henry N. Oxenham (Edinburgh, 1896), Cilt 2, s. 316., Canon [Kanun] 16 (a.g.e., s. 310) Kutsal Yazı okumalarından söz eder; ayrıca, 49. ve 51. [Kanunlarda] (a.g.e., s. 320) belirtildiği üzere, hem cumartesiye hem de pazara Paskalya Perhizi döneminde özel bir önem verilmesi de, Şabat’a saygının tamamen ortadan kalkmadığını açığa vurmaktadır.
[18] A.g.e., Cilt 4, s. 208, 209.
[19] A.g.e., s. 407, 422.
[20] A.g.e., s. 409.
[21] W. W. Hyde, Paganism to Christianity in the Roman Empire [Roma İmparatorluğu’nda Paganlıktan Hristiyanlığa] (Philadelphia, 1946, s. 261).
[22] İlk dönemin kısa bir incelemesi için “A Further Note on the Sabbath in Coptic Sources” [Kıpti Kaynaklarda Şabat Üzerine Diğer Bir İnceleme) başlıklı makaleme bakınız, AUSS Cilt 6 (1968), s. 150–157. Hem cumartesinin hem de pazarın “belirlenmiş Şabatlar” olarak adlandırıldığını belirten referans için, s. 151’e bakınız. Kaynak: G. Horner, The Statutes of the Apostles [Elçilerin Kanunları], (Londra, 1904 ve 1915), s. 211, 212’de Statute [Tüzük] 66. Etiyopya tarihinin sonraki dönemlerinde Şabat’ın bulunması bir çok kaynakta yer almaktadır.
Hem Şabat hem de pazara ilişkin referansların M.S. dördüncü yüzyılda birdenbire artması ve bunların çoğunda ihtilaf izlerinin bulunması ilginç bir durumdur. Bazı durumlarda her iki günün de tutulmasına vurgu yapılmıştı (örneğin Apostolic Constitutions’da [Elçisel Anayasa] olduğu gibi) ve Nissalı Gregor ile Amasyalı Asterius Şabat ile pazardan sırasıyla “kızkardeşler” ve “ekip” olarak söz edebiliyordu. Bunlar ilk makalemizde incelenen referanslar arasındaydı.[1]
Ne var ki, diğer yanda Şabat karşıtı kilise önderleri duruyordu. Örneğin, Gregor ve Asterius’un çağdaşı olan Yannis Khrysostomos şunları diyecek kadar ileri gitmişti: “Şimdi aramızda Yahudilerle aynı gün oruç tutan ve Şabatları aynı şekilde tutan pek çok kişi var; biz de buna asaletle, veya daha ziyade rezil ve aşağılık bir halde tahammül ediyoruz”![2]
Oruç günü. Bu dizide bir önceki makalede Şabat’ı üzüntü ve açlıkla dolu bir gün haline getiren Şabat orucunun, Roma’da ve Batı’daki diğer bazı yerlerde pazar kutlamasının ortaya çıkmasına katkıda bulunduğunu belirtmiştik. Gerçekten de, daha üçüncü yüzyılın ilk çeyreğinde Kuzey Afrika Kartacalı Tertullianus bu uygulamaya itiraz ediyordu.[3] Yaklaşık aynı zamanlarda Roma’da Hippolitus Şabat orucu tutanlara karşı çıkıyordu.[4]
Ancak dördüncü ve beşinci yüzyıllarda bu konu üzerindeki tartışmanın kanıtları çoğaldı. Augustinus (ölümü M.S. 430) çeşitli mektuplarında konuya değindi, bunlardan birinde Şabat orucunun ateşli savunucusu olan –Şabat günü oruç tutmayı reddedenleri sert bir şekilde kınayan– bir Romalının savlarını çürütüyordu.[5]
İhtilafın başka bir kanıtı olarak, Apostolic Constitutions’ın [Elçisel Anayasa] 64. Maddesi şöyle bildirmektedir: “kilise görevlilerinden herhangi biri Rabb’in gününde veya Şabat gününde, yalnızca biri hariç olmak üzere, oruç tutarken görülürse, görevden uzaklaştırılsın; ancak bu kişi sıradan halktan biriyse, üyeliği askıya alınsın.”[6]
Muhtemelen aynı zamanlarda yazan Sahte–İgnatius ise daha ileri giderek şunları söylemiştir: “Bir kişi Rabb’in Günü’nde veya Şabat’ta, yalnızca paskalya Şabat’ı hariç olmak üzere, oruç tutarsa, o Mesih’in katilidir.” [7] (Hristiyanlar Mesih’in mezarda geçirdiği Şabat’ın yıldönümü olan Paskalya Şabatında oruç tutmayı uygun görüyordu.)
Belirtilen son iki kaynak ihtilafın Batı Hristiyanlığı sınırlarını aştığını gösterebilir; ancak gerçekteki resmî uygulama söz konusu olduğunda, bunu yalnızca Roma ve diğer bazı Batı kiliseleri benimsemişti. John Cassian (ölümü yaklaşık M.S. 440) Şabat günü oruç tutan “bazı Batı ülkelerindeki, bilhassa da kentteki [Roma’daki] bazı kişiler”den söz eder.[8] Augustinus ise Şabat orucu tutulan “Roma Kilisesi ile… ona yakın veya ondan uzak diğer bazı kiliseler”e atıfta bulunur.
Ancak kuzey İtalya’daki önemli bir kilise olan Milan, Augustinus’un burada da açıkladığı üzere, Şabat orucunu uygulamayan Batı kiliseleri arasındaydı.[9] Doğu kiliseleri ise bunu hiçbir zaman benimsemedi. Mesele Doğu ile Batı arasında on birinci yüzyıla dek bir anlaşmazlık konusu olarak kaldı.[10]
Şabat’a ilişkin –hem lehinde hem de aleyhinde– atıfların çoğalması, bir tür çatışmanın yaygın bir tabanda kendini göstermeye başladığına işaret etmektedir. Artık ihtilaf yalnızca Roma ile İskenderiye merkezli değildi. Bu çatışmayı dördüncü ve beşinci yüzyıllarda bu kadar geniş ölçekte tetiklemiş olan şey ne olabilir?
Şüphesiz, en önemli etkenlerden biri dördüncü yüzyıl başlarında İmparator Büyük Konstantin’in faaliyetlerinde bulunmaktadır, onu daha sonraki “Hristiyan imparatorlar” izlemiştir. Konstantin Roma İmparatorluğu içinde Hristiyanlığa yeni bir statü vermekle kalmadı (zulmedilmekten şereflendirilmeye), pazara da “yeni bir görünüm” kazandırdı. Yasama yetkisini kullanarak pazarı dinlenme günü haline getirdi. 7 Mart 321 tarihli ünlü Pazar yasasında şunlar yer almaktadır:
“Kutsal Güneş Günü’nde yargıçlar ve kentlerde oturan insanlar dinlensin, ve tüm işyerleri kapatılsın. Ancak kırda, tarımla uğraşan kişiler meşgalelerini serbestçe ve yasal bir şekilde sürdürebilirler; zira başka bir gün tohum ekmeye veya bağ dikmeye sıklıkla uygun olmamaktadır; öyle ki, bu işlerin uygun zamanının göz ardı edilmesinden ötürü göğün bereketi kaybolmasın.”[11]
Bu, Konstantin’in ve sonraki “Hristiyan imparatorlar”ın pazar kutlamasını yasayla düzenlerken attıkları bir dizi adımın ilkidir. Açıktır ki bu ilk Pazar yasası maksadında Hristiyanlık odaklı değildi (“kutsal Güneş Günü” şeklindeki pagan tanımına dikkat ediniz); ancak büyük ihtimalle Konstantin, siyasi ve toplumsal nedenlerle, egemenlik alanındaki putperest ve Hristiyan unsurları ortak bir uygulamaya odaklanarak birbiriyle kaynaştırmaya çalışmıştır.
M.S. 386 yılında 1. Theodosius ile Gratianus Valentinianus pazar kısıtlamalarını genişleterek o gün tüm davaların tamamen bırakılmasını ve ne kamu ne de özel borçların ödenmemesini sağladılar.[12] Bunu ayrıca gösterileri, tiyatroyu ve at yarışını yasaklayan yasalar izledi ve bunlar gerek görüldükçe yenilendi.[13]
İlk Pazar yasalarına tepkiler. Hristiyan kilisesi Konstantin’in Mart 321 tarihli Pazar fermanına ve pazarı tatil günü haline getiren sonraki yasalara nasıl tepki gösterdi? Böyle bir yasa Hristiyanlara bir açıdan cazip gibi görünse de, aynı zamanda onları ikileme düşürdü. Bu zamana dek pazar, özel ibadet törenleri haricinde, bir işgünüydü. Örneğin, Beytlehem’de Hieronimus’un tarif ettiği gibi bir grup rahibeye, başrahibelerinin ardından kiliseye gidip sonra toplumlarına geri döndükleri zaman, pazar gününün geri kalanını “kendilerine verilmiş olan görevleri yerine getirmeye ve gerek kendileri, gerek başkaları için giysi dikmeye” ayırmaları halinde ne olacaktı?[14]
Konstantin’in Pazar yasalarının özel olarak güne ilişkin Hristiyan düzenlemelerine dayanak yapıldığına dair hiçbir belirti yoktur, ancak Hristiyan önderlerin günün aylaklıkla ve boş eğlenceyle geçen bir güne dönüşmesini engellemek için bir şey yapmaları gerektiği ortadadır. Şimdi izlenen ikili yolun ibadete daha fazla vurgu yapılması ve Eski Ahit’teki Şabat emrine atıfta bulunulması olduğu anlaşılıyor. (Konstantin’in de kendi Pazar yasasında On Emir’deki Şabat emrini yansıtma amacında olmadığı ilginç bir bilgi olarak belirtilmelidir, zira Şabat emrinde kesinlikle yasaklanan tarım faaliyetlerini muaf tutmuştu.)
Belki de bu yeni eğilimin ilk işareti henüz bizzat Konstantin’in zamanında geliyor: kilise tarihçisi, aynı zamanda Konstantin’in biyografisinin yazarı ve büyük hayranı olan Eusebius aracılığıyla. “Şabat Mezmuru” olarak anılan 92. Mezmur üzerine şerhinde, Eusebius Hristiyanların bu mezmurda Şabat için emredilen her şeyi, sabah erken saatlerde Allah’a ibadet dahil olmak üzere, Rabb’in gününde yerine getireceklerini yazmaktadır. Sonra da yeni antlaşma yoluyla Şabat kutlamasının “ışığın ilk gününe [pazar]” aktarıldığını ekler.[15]
Dördüncü yüzyıl sonlarında Süryani Efraim “tüm günlerin ilk doğanı olan” ve “ilk oğulluk hakkını Şabat’tan almış olan Rabb’in gününe” şeref verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bundan sonra devamla yasanın hizmetçilere ve hayvanlara istirahat verilmesini emrettiğine dikkat çekiyor.[16] Eski Ahit’in Şabat emrinin yansıması çok belirgin.
Şabat vurgusunun bu şekilde pazara verilmesiyle, Şabat gününün kendisinin (cumartesi) gitgide önem kaybetmesi kaçınılmaz olmuştu. Dördüncü ve beşinci yüzyıl kaynaklarında Şabat’ı itibarsızlaştırmaya çalışanlar ile ona saygı gösterenler arasında belirgin bir şekilde görülen ihtilaf ise, çatışmayı yansıtmaktadır.
Üstelik bu çabucak biten bir çatışma da değildi, zira görmüş olduğumuz gibi beşinci yüzyıl kilise tarihçileri Sokrates Skolastikus ile Sozomen, pazar ibadetlerinin yanı sıra Şabat ibadeti hizmetlerinin de kendi zamanlarında, Roma ve İskenderiye haricinde tüm Hristiyanlık aleminde yaygın uygulama olduğunu tasvir ediyorlar. Önceden geçerli olan Kutsal Kitap Şabatının yerine geçen “Hristiyan Şabatı” uygulamasının altıncı yüzyıl ve sonrasının ürünü olduğu anlaşılıyor.
Konuyla ilgilenen en eski kilise konseyi, M.S. 364 civarında Laodikya’da toplanan bölgesel bir doğu kilisesi konseyiydi. Bu konsey iki gün için belirlenen Kutsal Yazı okumalarında pazar kadar Şabat’a da saygı göstermiş olmasına rağmen, 29. Maddesinde şu kuralları getirdi: “Hristiyanlar Yahudileşmemeli ve cumartesi günü boş durmamalı, o gün çalışmalıdır; ancak Rabb’in gününü özellikle şereflendirmeli ve Hristiyanlar olarak o gün mümkünse hiçbir iş yapmamalıdırlar. Ancak Yahudileştikleri görülürse, Mesih’ten kesilip atılmalıdırlar.”[17]
Pazar günü çalışmaya ilişkin kural, Hristiyanların mümkünse o gün çalışmamaları gerektiği şeklinde, epey ılımlıydı! Ne var ki, daha çarpıcı olan bu konseyin yedinci gün Şabatına ilişkin Allah’ın orijinal emrini ve ilk Hristiyanların uygulamalarını tersine çevirmesiydi.
Allah şöyle demişti: “Şabat Günü’nü kutsal sayarak anımsa. Altı gün çalışacak, bütün işlerini yapacaksın. Ama yedinci gün bana, Tanrın RAB’be Şabat Günü olarak adanmıştır. O gün… hiç bir iş yapmayacaksınız” (Mısır’dan Çıkış 20:8–10). Bu konsey ise, “Hristiyanlar Yahudileşmemeli ve cumartesi günü boş durmamalı, o gün çalışmalıdır” diyordu.
Pazar günü çalışmak yasaklanıyor. 538 yılındaki Üçüncü Orleans Kilise Meclisi, Yahudi Şabat tutma adetini kınamasına rağmen, “insanların kiliseye gelerek ibadet edebilmeleri” için “tarlada çalışmayı” yasakladı.[18] Yarım yüzyıl sonra, 585 yılındaki İkinci Macon Kilise Meclisi ile 589 yılındaki Narbonne Konseyi, pazar kutlamasını daha sıkı kurallara bağlayarak şart koştu.[19] Bunlardan birincisinin kuralları, “Kral Guntram tarafından 10 Kasım 585 tarihli, pazarın özenle tutulmasını zorunlu hale getiren bir fermanla yayınlandı.”[20]
Son olarak, Karolenj Hanedanı döneminde Şabat emrine göre Rabb’in günü kutlamasına büyük önem verildi. Walter W. Hyde, Paganism to Christianity in the Roman Empire [Roma İmparatorluğu’nda Paganlıktan Hristiyanlığa] adlı eserinde Şabat ve pazarın Şarlman’a kadarki birkaç yüzyıllık tarihini çok güzel özetlemiştir:
“Konstantin’den sonraki imparatorlar pazar kutlamasını daha sert kurallara bağladılar, ancak hiçbiri kendi yasasını Eski Ahit’e dayandırmıyordu… 538 yılındaki Üçüncü Aureliani (Orleans) Kilise Meclisi’nde tarla işleri yasaklandı, fakat pazar günü yemek hazırlama ve benzeri işler yapma kısıtlaması batıl inanç kabul edildi.
“Jüstinyen’in 565 yılındaki ölümünden sonra pazara ilişkin olarak papalar tarafından çeşitli epistolae decretale’ler (kilise fermanları) çıkarıldı. Bunlardan 1. Gregor (590–604) tarafından çıkarılan biri insanların ‘onaylanmış nedenler haricinde öküzleri boyunduruğa koşmasını veya başka işler yapmasını’ yasaklıyor, 2. Gregor (715–731) tarafından çıkarılan bir diğeri ise şöyle diyordu: ‘Tüm pazarların bir akşam duası zamanından diğerine dek kutlanmasını ve tüm yasa dışı işlerden kaçınılmasını buyuruyoruz.’ …
“Aquisgranum’daki (Aachen) Şarlman 788 yılında bir ferman çıkararak Rabb’in gününde her tür sıradan çalışmayı yasakladı, zira bu Dördüncü Emir’e aykırıydı, özellikle de Konstantin’in muaf tuttuğu tarla ve bağ işleri.”[21]
Allah’ın Şabatı hiçbir zaman unutulmadı. Ve böylece pazar günü Şabat’ın yerine geçirilen Hristiyan istirahat günü olageldi. Ancak tabii ki yedinci gün Şabatı da tamamen unutulmadı. Bu Avrupa’da da geçerliydi. Ancak örnek olarak özellikle Etiyopya’da, çeşitli topluluklar yalnızca Hristiyanlığın ilk yıllarında değil, modern zamanlara dek hem cumartesi hem de pazarı “Şabatlar” olarak tuttular.[22]
Yine de Hristiyan aleminin büyük kısmında Şabat ile pazarın tarihçesi altıncı yüzyıldan sekizinci yüzyıla kadar tam bir devir tamamlamıştı. Pek çok Hristiyan için Allah’ın hem Eski hem de Yeni Ahit’teki istirahat günü, kademeli bir süreçte işgününe dönüşmüş ve yerine başka bir istirahat günü getirilmişti. Allah’ın yedinci gün “hiç bir iş yapmayacaksın” emri insanın emriyle değiştirilmişti: Yedinci günde çalış; birinci gün istirahat et.
Ne var ki, hayatlarında yüzlerce yıl sonra yaşamış insanların kararları yerine Yeni Ahit’i hüküm kaynağı rehber olarak gören tüm Hristiyanlar, Mesih’in ve elçilerin ibadet gününün –haftanın yedinci günü olan cumartesinin– günümüzde halen kutlanmasının gerekip gerekmediğini soracaklardır. Bizce kutlanmalıdır.
[1] Bkz. These Times [Bu Zamanlar], Kasım 1978.
[2] Galatyalılar 1:7 ayetinin şerhi, Commentary on Galatians [Galatyalılar Üzerine Şerh] (The Nicene and Post Nicene Fathers [NPNF] [İznik Konseyi Zamanı ve Sonrası Kilise Babaları], Seri 1, Cilt 13, s. 8).
[3] On Fasting [Oruç Üzerine], bölüm 14 (The Ante–Nicene Fathers [ANF] [İznik Konseyi Öncesi Kilise Babaları], Cilt 4, s. 112). Tertullian, Şabat’ın “başka bir yerde belirtilen nedenden ötürü, fısıh bayramı zamanı haricinde, hiçbir zaman oruç tutulacak bir gün olmaması gerektiğini” belirtiyor. Ayrıca Şabat orucuna karşıtlığını Against Marcion [Marcion’a Karşı] adlı eserinde de ifade ediyor, iv. 12 (ANF, Cilt 3, s. 363).
[4] Hippolytus, “cinlerin öğretilerine kulak veren” bazı kişilerden söz eder ve bunların “çoğunlukla Şabat gününde ve Rabb’in gününde oruç emrettiklerini, halbuki Mesih’in böyle bir oruç emretmediğini” belirtir (Commentary on Daniel [Daniel Üzerine Şerh] adlı eserinden, iv. 20; Grekçe metin ve Fransızca çevirisi Maurice Lefevre tarafından verilmiştir [Paris, 1947], s. 300–303).
[5] Bkz. Augustine’s Epistles [Augustinus’un Mektupları] 36 (to Casulanus [Kasulanus’a]), 54 (to Januarius [Gennaro’ya]) ve 82 (to Jerome [Hieronimus’a]) (NPNF, Seri 1, Cilt 1, s. 265–270, 300, 301, 353, 354). Bunlar M.S. 396 ile 405 yılları arasına tarihlenir. 36. Mektup Şabat orucunun Romalı savunucusuna reddiyedir.
[6] ANF, Cilt 7, s. 504’te İngilizce tercümesi verilmiştir. Bu kanon Hefele basımında 66 numaralıdır (aşağıda 60. nota bakınız).
[7] Pseudo–İgnatius, To the Philippians [Filipililere], 13. bölüm (ANF, Cilt 1, s. 119).
[8] Institutes [Kurumlar], iii. 10 (NPNF, Seri 2, Cilt 11, s. 218).
[9] Birinci ifade Epistle 36 [36. Mektup], p. 27’de yer almaktadır (NPNF, Seri 1, Cilt 1, s. 268), benzer bir ifade de [82. Mektup], p. 14’te geçmektedir (a.g.e., s. 353). Milan’a ilişkin göndermeler [36. Mektup], p. 32 ile [54. Mektup], p. 3’te bulunmaktadır (a.g.e., s. 270, 300, 301).
[10] Bkz. R. L. Odom, “The Sabbath in the Great Schism of AD 1054” [M.S. 1054 Yılındaki Büyük Bölünme’de Şabat], Andrews University Seminary Studies [Andrews Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Çalışmaları] [AUSS] I (1963), s. 77, 78.
[11] Codex Justinianus, iii., Başlık 12, 3, tercüme edilip yayınlandığı eser: Philip Schaff, History of the Christian Church [Hristiyan Kilisesi’nin Tarihi], 5. basım (New York, 1902), Cilt 3, s. 380, not 1.
[12] Theodosian Code [Theodosius Kanunları], 11.7.13, [İngilizceye] tercüme eden: Clyde Pharr (Princeton, N.J., 1952), s. 300.
[13] Diğer yasalar arasında 2. Theodosius’un 425 yılında çıkardığı bir yasa yer almaktadır, Theodosian Code, 15.5.5, s. 433.
[14] Bkz. Jerome, Epistle cviii., p. 20 [108. Mektup, p. 20], (NPNF, Seri 2, Cilt VI, s. 206).
[15] Migne, Patrologia Graeca, Cilt 23, sütun 1169.
[16] S. Ephraem Syri hymni et sermones [Aziz Süryani Efraim’den İlahiler ve Vaazlar], editör: T. J. Lamy (1882), Cilt 1, s. 542–544.
[17] Charles J. Hefele, A History of the Councils of the Church [Kilise Konseylerinin Tarihçesi], çeviren: Henry N. Oxenham (Edinburgh, 1896), Cilt 2, s. 316., Canon [Kanun] 16 (a.g.e., s. 310) Kutsal Yazı okumalarından söz eder; ayrıca, 49. ve 51. [Kanunlarda] (a.g.e., s. 320) belirtildiği üzere, hem cumartesiye hem de pazara Paskalya Perhizi döneminde özel bir önem verilmesi de, Şabat’a saygının tamamen ortadan kalkmadığını açığa vurmaktadır.
[18] A.g.e., Cilt 4, s. 208, 209.
[19] A.g.e., s. 407, 422.
[20] A.g.e., s. 409.
[21] W. W. Hyde, Paganism to Christianity in the Roman Empire [Roma İmparatorluğu’nda Paganlıktan Hristiyanlığa] (Philadelphia, 1946, s. 261).
[22] İlk dönemin kısa bir incelemesi için “A Further Note on the Sabbath in Coptic Sources” [Kıpti Kaynaklarda Şabat Üzerine Diğer Bir İnceleme) başlıklı makaleme bakınız, AUSS Cilt 6 (1968), s. 150–157. Hem cumartesinin hem de pazarın “belirlenmiş Şabatlar” olarak adlandırıldığını belirten referans için, s. 151’e bakınız. Kaynak: G. Horner, The Statutes of the Apostles [Elçilerin Kanunları], (Londra, 1904 ve 1915), s. 211, 212’de Statute [Tüzük] 66. Etiyopya tarihinin sonraki dönemlerinde Şabat’ın bulunması bir çok kaynakta yer almaktadır.